Öncelikle belirtmek gerekir ki;Mecliste bu kararın hukuka uygunluğu tartışılmamıştır. Daha doğrusu tartışılamamıştır… Anayasa Komisyonu başta olmak üzere komisyonların bu konuyu özgürce tartışmasının engellendiğini yukarıda ifade etmiştik. Konu hukuki açıdan genel kurulda da tartışılmamıştır.
Peşinen söyleyelim ki, gerek Saltanatın ilgası gerekse Hilafetin ilgası hukuki değil siyasi kararlardır. Bu kararlar alınırken hukuk değil siyaset gözetilmiştir. Steinhaus’a göre de gerek Saltanat’ın gerekse Hilafet’in kaldırılması kararları, hukuki açıdan değil tamamen politik yollardan alınmıştır.(1 )
Kanunların anayasaya aykırı olamayacağı genel bir kuraldır. Kanundan daha aşağı seviyede bulunan meclis kararlarının da anayasaya aykırı olamayacağı açıktır. Anayasayı değiştirmek özel usullere tabidir; olağan yasa çıkarılması yoluyla anayasa değiştirilemez. Anayasa değişikliği bir tarafa, en azından, yeni bir kanun çıkarılırken öncelikle anayasaya uygunluk tartışılır; Saltanatın ilgasını içeren karar teklifi de öncelikle anayasaya uygunluk açısından incelenmeliydi. (Aslında incelenmesi için Anayasa Komisyonuna havale edildi ama komisyonun çalışması engellendi…)
BMM’nin çeşitli kararlarında Kanun-u Esasi’nin yürürlükte olduğu açıkça söylenmiştir. Dolayısıyla padişahın hukukunu düzenleyen Kanun-u Esasi maddeleri ancak bir anayasa değişikliği ile ilga edilebilirdi. Yani Saltanatın ilgası ancak bir anayasa değişikliğiyle ve anayasa değişikliğinin tabi olduğu usulle mümkün olabilirdi. Hâlbuki Saltanatın ilgası sıradan bir “genel kurul kararı” ile gerçekleştirilmiştir. Yani yürürlükte olan bir anayasanın, padişahın yetkilerini düzenleyen ilk beş maddesi, fiilen bir genel kurul kararı ile kaldırılmıştır.
Hala anayasa yürürlüktedir (ve 1924’e kadar da yürürlükte kalmıştır) ama sıradan bir karar ile bu anayasanın bazı maddeleri fiilen ve siyaseten ilga edilmiştir. Bu da bu kararın anayasal yönden hukuka aykırı olduğunu göstermektedir.
Sonuç olarak ilgayı karar altına alan genel kurul karan, hem esas hem de usul yönünden anayasaya aykırıdır. Fakat yukarıda dediğimiz gibi bu gibi kararlar alınırken hukuk değil siyaset gözetilmiştir…
Saltanatın ilgası karan bizzat BMM’nin çıkardığı çeşitli kanunlara da aykındır. BMM açıldığı günden itibaren temel gayesinin Saltanata ve Hilafeti kurtarmak olduğunu açıkça beyan etmiştir. Bu beyan, başta Nisab-ı Müzakere kanunu olmak üzere bütün önemli kanunlarda da açıkça dile getirilmiştir. Dolayısıyla ilga karan bu kanunlara da aykırıdır. Sal-tanat gibi önemli bir kurumu kaldıran bir kararın sıradan bir genel kurul karan ile değil ancak anayasa değişikliği ile alınması gerekirdi.
Sonuç olarak ilga kararırın yürürlükteki anayasaya ve kanunlara aykırılığı hususu gerek komisyonlarda gerekse genel kurulda tartışılmamıştır ya da tartışılamamıştır…
En önemlisi, ilga karan, mebusların ettiği yemine aykırıdır. Mebuslar vatanın yanı sıra Hilafet ve Saltanatı da kurtaracaklarına yemin etmişlerdi. Mebuslar bu kararla, kurtarmaya yemin ettikleri bir kurumu kendi elleriyle kaldırmış oldular. Üstelik Saltanat ile Hilafetin ayrılmasının düşmanların amacı olduğu M. Kemal Paşa tarafından dile getirilmişti.
Sonuç olarak ılga kararı yemine aykırıdır. Bu açık yemine aykırılık durumu da müzakereler sırasında dile getirilmemiştir.
Yemine aykırılık meselesiyle ilgili olarak Ilhan Bardakçı“Vahdeddin’den M. Kemal’e Bitmeyen Tartışma ve Gizli Gerçekler” isimli kitabında, Refet Paşa’ya ait şu cümleleri nakletmiştir:
“Saltanat’a sadık kalacağımıza yemin etmiştik. Saltanat’ı ve Hilafet’i düşman esaretinden kurtaracağımızı söylemiştik.”(2)
Sonuç olarak, Meclisin bir kurum olarak Saltanatı kaldırması yukarıda sayılan hukuki ilkelere ve yemine aykırı olmuştur. Meclis bir kurum olarak Saltanatı kaldırmak yerine Saltanat makamını işgal eden zatı eleştirebilir, yargılayabilir ve onu azledebilirdi. (Abdülhamid’e yapıldığı gibi…) Zaten gerekçelerde de Sultan suçlanıyordu. O halde cezalandırılması gereken makam değil o makamda oturan sultandır. Suçlanan sultan yargılanır ve suçlu bulunursa cezalandırılabilirdi. Ancak meclis bunu yapmak yerine hukuku ve yemini ihlal ederek topyekûn Saltanat kurumunu ilga etmiştir… Böylece hem Sultan yargısız infaza tabi tutulmuş hem de topyekun Saltanat makamı ortadan kaldırılmıştır.
Saltanatın ilgası kararı mecliste yeterince tartışılamadığı gibi basında da yeterince tartışılamamıştır. Daha doğrusu buna izin verilmemiştir. Çünkü Saltanatın ilgasından sonra içine girilen yeni süreçte basına konulan sansür de şiddetlenmişti. Basın, “yayın öncesi sansür” usulüne tabi tutuluyordu. Hüseyin Cahit bu usulü “Meşrutiyet ve Hâkimiyet-i Milliye” fikirlerine aykırı buluyor, sansürün, konulma amacını taşarak, “eski zihniyet dairesinde” icra olunduğunu söylüyordu.(3) Tanin’e göre, hükümet kararlarına herhangi bir muhalefet, hükümet tarafından vatan hainliği olarak değerlendiriliyordu, hâlbuki onlara göre muhalefet hizmet de-mektir.(4) Tanin yazarlarından Fazıl Ahmet de, “Hain-i Vatan” olmadan bir sütun yazı yazabilmenin güçlüğünden bahsediyor ve “ittihatçı” suçlamalarından yakınıyordu.(5)
Sonuç olarak;Osmanlı Devletinin son bulduğunu ilan eden karar hukuka aykırıdır. Aslında bu karar ihtilal dönemine girildiğini de gösteriyor. Yani artık hukuk yok ihtilal var. 1946’ya kadar sürecek olan ihtilal devrinde hukukun gerekleri değil inkılâbın çıkarları gözetilmiştir. inkılâp her şeyin üzerinde görülmüştür. İnkılâp devrinden kanun devrine geçilmesi için 1946’nın beklenmesi gerekmiştir. Bu durumu Ismet Paşa 1948 yılında şöyle itiraf etmiştir: “ihtilal devrinden kanun devrine girdik…”(6)
Cemal Fedayi – Osmanlıdan Cumhuriyete Nasıl Geçildi ?
Dipnotlar:
(1)- Kurt Steinhaus, Atatürk Devrimi Sosyolojisi, İstanbul, 1995, s. 101.
(2)-İlhan Bardakçı,Vahdettin’den M.Kemal’e,syf;104-105
(3)-Tanin,16 Şubat 1923
(4)-Tanin,20 Şubat 1923
(5)-Tanin,19 Nisan 1923
(6)-Taha Akyol,Atatürk’ün İhtilal Hukuku,syf;609
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…