Sünneti Öğrenme Merak ve Gayretleri
Sahâbî ve tabiînin sünneti öğrenme istekleri, temelde Kurân’la yaşama isteklerinin bilimsel bir sonucuydu. Onların bu eğilimi, Kur’ân’la sünnetin dini belirleyici olduğu inancından ileri geliyordu.
Dönemin bu yönünü şöyle özetlemek mümkündür: “Sünnet, müslümanların ilk neslini oluşturan sahâbiler tarafından Hz. Peygamber’den duyarak, görerek veya ondan (sallallahu aleyhi ve sellem) bizzat duyan ya da görenden işiterek öğrenilmiştir. Öğrenme niyetleri de yaşamaktır. Ashâb-ı kiram, birbirlerine daima Allah Resûlü’nden öğrendiklerini duyurmak ve meseleler hakkında Hz. Peygamberden öğrenilmiş bir bilgi veya uygulamanın olup olmadığım sormak âdetinde idiler. Böylece sünnete ait veriler bir taraftan anında amel olarak pratik hayata intikâl ederken, bir taraftan da bilgi halinde bellenmekte ve aktarılmaktaydı. Sahâbiler kesinlikle sırf bilgi edinmiş olmak ya da sadece başkalarına aktarmak maksadıyla değil, bizzat uygulamak, hayatlarını ona göre tanzim etmek gayesiyle sünneti öğreniyorlardı. Ögrendiklerini amel ile destekliyor, hayatlarını o, “en güzel örnek”e benzetmeye çalışıyorlardı. Bunun için de Hz. Peygamber’den (sallallahu aleyhi ve sellem) öğrenilmiş olan bilgiyi arıyor, soruyorlardı. Kişisel kanılar değil, deliller peşinde bulunuyorlardı.”(1) Meselâ, Hureys b. Kabîsa’nın (v. 67/686) Ebû Hüreyre’ye söylediği “Allah’tan oturup sohbet edeceğim salih bir arkadaş nasip etmesini dilemiştim. Resûlullah’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) işittiğin bir hadîsi bana söyle belki onunla Allah beni faydalandırır”(2) sözü öğrenmek ve sonra yaşamak anlayışının ifadesidir.
Dinin yayılması, ibadetlerin uygulanması için sünneti öğrenmek zaruri idi. Sahabe ve tabiînin bu konudaki uygulaması pek çoktur.(3) Sahâbîler, Hz. Peygamber’in yaptığı hemen hemen herşeyi öğrenmek istiyorlardı. Ebû Hüreyre, Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) namaz için tekbir aldıktan sonra kıraata geçmeden sükût ettiğini farketmiş ve o esnada ne okuduğunu sormuştur.(4) Ebû Hureyre’nin sünnete olan bu merakını, Hz. Peygamber de takdîr etmiştir. Ebû Hüreyre ona, kıyamet gününde şefaatinin en fazla kime olacağını sorunca Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) “Sende gördüğüm hadîs hırsı sebebiyle bu meseleyi senden evvel kimsenin bana sormayacağını tahmin ediyordum” buyurmuştur.(5) Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) bu sözü aynı zamanda sünnete merak duymayı onaylamaktır. Sahâbîlerin sünneti öğrenme meraklan Resûlullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) çok fazla soru sorma şeklinde tezahür edince Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) onlara çok soru sormayı yasaklamıştı. Sahâbîler de bu durum karşısında, şehir dışından gelenlerin ona soru sormalarını dört gözle bekler olmuşlardı.(6)
Sahâbiler, birbirlerini sünneti öğrenmeye teşvîk ediyorlardı. İbn Abbas, Tahrîm Sûresi’nin ilk âyetlerinde bahsedilen hanımların kim olduğunu Hz. Ömer’e sormuş ve “Vallahi bu meseleyi bir seneden beri sana sormak isterdim;heybetinden dolayı soramıyordum” deyince Hz. Ömer, “Bunu yapma! benim bildiğimi zannettiğin bir şeyi hemen bana sor; ben onu bilirsem sana haber veririm” demiştir.(7)
Hadîs öğrenmek için fedâkârlıkta bulunma sahâbe devrinde başlamıştı. Ebû Kılâbe (v. 104/722), Medine’de iken hadîs rivâyet eden bir kimsenin geleceğini öğrenince işlerini bitirdiği halde fazladan üç gün kalıp o kişiyi beklemiştir.(8) İbn Abbas’ın ensârın fazla hadîs bilgisinden istifade etmek için onların evlerine gitmesi, uyuyorlarsa uyanıncaya kadar kapıda beklemesi(9) sahâbîlerdeki sünnete ulaşma gayretlerinin bir başka göstergesidir. Medine’den Şam’a Ebu’d- Derdâ’ya hadîs sormak için gelen bir kimseyi Ebu’d-Derdâ takdirle karşılamış ve ilim tahsili için yola çıkanlarla ilgili Hz. Peygamber’in müjdesini nakletmiştir.(10)
Bazı sahâbîlerin sünnet merakları, -sünneti takip etme imkânı bulmaları gibi sebeplerle- onların birçok sünneti bildikleri kanaatini yerleştirmişti. Nâfi, Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) Ci’rane’den umre için ihrama girmediğini eğer oradan girseydi bu hususun İbn Ömer’e gizli kalmayacağını belirtmiştir.(11)
Sünneti öğrenmelerine aralarındaki anlaşmazlıklar mâni olmuyordu. Mervan, Ebû Hüreyre’ye bir hadîs sormuş, Ebû Hüreyre ona “Aramızda geçen bunca hâdiseden soma ve benim söylediğim bunca sözden soma mı” diyerek yine de soru sormasına şaşırdığım belirtmiş, Mervân da “Evet” cevabım vermiştir.(12)
Sahâbiler, bir sünnetten mahrum kaldıklarında üzülürlerdi. el-Hâris b. Abdullah’tan hacla ilgili bir hadîs duyan Hz. Ömer “Kendi elinden bulasın! Bunu Peygamber’den işittin de haber vermedin!” demiştir.(13)
Sahâbîlerin ve tâbiînin sünnet merakları, ümmetin sünnete iştiyakı ve sünnetin yayılması ile neticelenmiştir.
-Resûlullah (s.a.s.) ile Birarada Bulunmaya Özen Göstermeleri
Kur’ân-ı Kerîm’in ilk uygulayıcısı ve örnek şahsiyet olan Hz.Peygamber ile birarada bulunmak İslâm dininin doğru öğrenilmesi ve uygulanması açısından son derece önemlidir. Aslında Hz. Peygamber de bu meselenin üzerinde önemle durmuş, dînî hayat yönünden kendi döneminin farklılığını açıkça belirtmiştir.(14) Hz. Peygamberin, yemin ederek söylediği “Sizden birinize gün gelecek beni göremeyecektir. Sonra beni kendileriyle beraber görmesi onun indinde ailesi ile malından daha makbul olacaktır”(15) hadîsiyle de kendi konumuna işaret etmiştir.Hz. Peygamber bu sözleriyle ashabı, kendi meclisine devama ve hazarda olsun seferde olsun kendisini takip ederek, görerek edebiyle edeblenmelerine, şeriatı öğrenmelerine teşvik etmiş, bunu yapmazlarsa pişman olacaklarını bildirmiştir. Nitekim Hz. Ömer, onun meclislerinde daha fazla bulunamadığına pişman olmuş “Beni onunla beraber olmaktan çarşılarda alışveriş işi alıkoydu” demiştir.(16)Hz.Ali “Nebi (sallallahu aleyhi ve sellem) ile olan zaman dışında sizin için daha iyi bir zaman tasavvur edemiyorum”(17) sözleriyle aynı durumu ifâde etmiştir. Hz, Ömer “Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında vahiy ile bazı kimselerin (sırları ortaya çıkar) yakalanırlardı. Şimdi ise vahiy kesilmiştir. Sizi amellerinizde ortaya çıkan suçlar sebebiyle yakalarız”(18) diyerek Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) döneminin en büyük farklılığının, vahiyden kaynaklandığını belirtmiştir.
Hz. Peygamberle bulunmak sorumluluk isteyen bir konumda olmak demekti. Bir kimse Mikdad b. Esved’e (v. 33/653) “Resûlullah’ı (sallallahu aleyhi ve sellem) gören o iki göze ne mutlu, ben de senin gördüğünü, şahit olduğunu görmek isterdim” deyince Mikdad öfkelenmiş. Oradakiler hayırlı bir söz söylediği halde Mikdad’ın kızmasına şaşırmışlar. Mikdad “Bilmiyor, onu görseydi durumu ne olurdu. Vallahi Resûlullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) öyle topluluklar geldi de Allah onları burunları üzerine cehenneme soktu. Onlar, ona icabet etmediler, tasdik etmediler” diyerek durumu izah etmiştir.(19)
Târihi bir gerçektir ki sahâbîler, farklı sürelerle Hz. Peygamberle birarada bulunmuşlardır. Kimi, onu birkaç kere görmüşken kimi de -Hz. Ebû Bekr gibi- onunla peygamberlik öncesinden beri arkadaştı. Sahâbîlerin Hz. Peygamberle birarada bulunmak için gösterdikleri gayretler ve sonraki yıllarda sünnet açısından bu durumun faydalarım belirtmeleri i’tisâmın bilgiye dayalı olması gerektiğinin ifadesidir. Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile birlikte olmak bir ayrıcalık sayılırdı. İbn Abbas’a “Resûlullah’la (sallallahu aleyhi ve sellem) bayram namazında bulundun mu?” diye sorulunca o “Evet, ama eğer onun yatımdaki mevkim olmasaydı, küçük olduğum için buna şahit olamazdım” demiştir.(20) Ebû Mûsa ile Ebû Mes’ûd, Abdullah b. Mes’ûd hakkında “Bize perde çekildiği vakit ona içeriye girmeye izin veriliyordu. Biz bulunmadığımız vakit, o bulunuyordu”(21) diyerek bu imkânı belirtmişlerdir. Sahâbîler, Hz. Peygamber hayatta iken ondan faydalanmak gerektiğinin şuurundaydılar.
Hz. Peygamberle birarada bulunma oranına göre sünnet bilgisi farklı oluyordu. İbn Ömer, Ebû Hüreyre’ye “Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile en çok beraber olanımız ve onun hadîslerini en çok ezberleyenimiz şendin”(22) diyerek bu duruma işaret etmiştir. Sahâbîlerin, gerektiğinde onunla beraberliğini belirtmeleri, sözlerinin ve fiillerinin sünnete dayalı olduğunu gösterir. Mut’a nikâhı hakkında İbn Abbas üe İbn Zübeyr’in (v. 73/692) farklı görüşleri Câbir b. Abdillah’a nakledilince Câbir “Bu hadîs benim yanımda sudur etti” deyip Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dönemindeki tatbikatı anlatmıştır.(23) Abdullah b. Mes’ûd, Âl-i İmrân sûresinin 161. âyetini okuduktan sonra “Bana kimin kıraati üzere okumamı emredersiniz. Gerçekten ben Resûlullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) yetmiş kûsür sûre okumuşumdur. Ve gerçekten Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashâbı bilirler ki, bu konuda bilgili birini bilsem mutlaka ona giderdim” demiştir.(24) İbn Mes’ûd’a, Zeyd b. Sâbit’in farklı kıraatından bahsedilince “Zeyd saçları örülü çocuklarla oynarken ben Rasûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ağzından yetmişden fazla sûre öğrenip okuduğum halde nasıl Zeyd b Sâbit’in kıraati üzere okumamı emredersiniz!” demiştir (25)İbn Mesud bu sözleriyle Resûlullahtan (sallallahu aleyhi ve sellem) dolaysız olarak öğrenmeyi iftihar vesilesi saymıştır. el-Hâris b. en-Nu’man’ın kızı da “Ben Kaf suresinin Resulullah’ın(a.s) ağzından duyup ezberledim.O bu sureyi her cuma hutbede okurdu. Bizim tandırımız ile Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve selem) tandırı birdi.(26) diyerek,Resulullah’ın (sallalahu aleyhi ve sellem) komşuluğundan istifade ettiğini belirtmiştir.
Sahâbîler, kendi aralarındaki yanlış bilgileri, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dönemini, onunla birarada bulundukları durumlardan örnekler vererek düzeltirlerdi. Hz. Âişe, Abdullah b. Amr’ın, kadınların yıkanacakları zaman örgülerini çözmeleri gerektiğini söylediğini duyunca “Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile bir kaptan yıkanırdık. Başıma üç defa su dökmekten fazla birşey yapmazdım” demiştir.(27)
İhtilaflı durumlara da yine Resûlullah’la (sallallahu aleyhi ve sellem) beraberliklerinin sağladığı bilgileri delil getirirlerdi. Temettü haccı konusunda İmran b. Husayn “Allah’ın Kitab’ında temettü âyeti vardır. Biz de Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile temettü haccı yaptık. Temettuu haram kılan âyet inmedi. Resûlullah da (sallallahu aleyhi ve sellem) bunu yasaklamadı’ demiştir.(28) Böylece Rrsûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile yapılan amellerin delil olduğunu, belirtmiştir. Minberin hangi ağaçtan olduğu konusunda ihtilafa düşenler Sehl b. Sa’d es-Saidî’ye (v. 88/707) gelip sorduklarında o, “Vallahi ben onun neden olduğunu çok iyi biliyorum. Onu mescide konulduğu ve Resûlullahın (sallallahu aleyhi ve sellem) üzerine oturduğu ilk günde gördüm.’(29) diyerek o mecliste bulunmanın ayrıcalığı ile konuşma imkânı bulmuştur. Tereddüt hâsıl olan durumlarda sahâbîler Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dönemiyle cevap verirlerdi. İbn Ömere, hacda ‘Taşları ne zaman atayım?’ diye sorulunca “(Hac) imamının atmaya başladığı zaman at’diye cevap vermiş. Kendisine soru tekrar edilince “Biz (Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında) güneşin zevâlini beklerdik, güneşin zevâli sırasında (taşları) atardık’ demiştir.(30)
Sahâbîler, kendilerinden sonrakilerin sünnet olan bir konuda yanlış uyguca gitmelerini engellemeye çalışırlardı. İzdiham sebebiyle iki direk arasında olan Enes geri gitmeye başlamış ve “Biz Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında bundan (iki direk arasında durup da direğin safı bölmesinden) katılırdık” demiştir.(31) Aynı şekilde anlayışları, inanışları sünnetle düzeltirlerdi. Abdullah b. Mes’ûd, bir depremde halkın endişesi üzerine Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraberken karşılaştıkları bir olayı nakletmiş ve “Resûlullah’ın (salullahu aleyhi ve sellem) ashabı âyetleri (olağan dışı olayları) bereket sayardı. Siz ise onları, korkunç sayıyorsunuz” demiştir.(32)Ubâde b. Kurt (v. 41/661) da “Doğrusu siz, nazarınızda kıldan daha ince (önemsiz) olan bazı işler yapmaktasınız. Hâlbuki biz onları Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında helâk edici sayardık!” demiş,(33) anlayışların Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) dönemine uygun olması gerektiğini belirtmiştir.
Günlük hayata dâir konularda da Resûllulah (sallallahu aleyhi ve sellem) dönemini anlatırlardı. Böylece o dönem her yönüyle ortaya konulmaya çalışılır, meselelerin cevazına Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile delil getirilirdi. İbn Ömer “Bizler Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında ayakta iken içer, yürürken yerdik.(34) Bizler genç iken Resûlullah’ın (sailailahu aleyhi ve sellem) zamanında mescidde uyurduk” demiştir.(35) Yine İbn Ömer Yemen’den gelen bineklerinin eyerleri deri olan bir kervan görünce “Kimi, Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabının kervanına en çok benzeyen kervanı görmek sevindirirse bunlara baksın” demiştir.(36)
Hz. Peygamberim dönemi, Kurân tefsiri için de önemliydi. Abdullah b. Mes’ûd “Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) zamanında ‘maûn’u, kova ve tencerenin ödünç olarak verilmesi sayardık”(37) diyerek “mâûn” kelimesinin tefsirini yapmıştır.
Sünneti öğretmek için Resûlullah (a.s) zamanında örnek vermek zaruri idi.Si’r b. (Deysem ed Düeli)zekattan söz edilince oradakiler hangi hayvanları zekat olarak aldıklarını sormuş, sonra da “Resûlullah (sallalahu aleyhi ve sellem) zamanında” diye söze başlayarak zekat olarak alınarak hayvanın nasıl olması gerektiğini belirtmiştir.(38) Sahabilere sorular da Resûlullah (sallalahu aleyhi ve sellem) dönemiyle ilgili sorulurdu. Mesela, Ebû Eyyûb’a, Resulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) hayattayken kişinin kaç kurban kestiği sorulmuştur.(39)
Sahâbîler, hadîs rivâyetinde Resulullahla (sallallahu aleyhi ve sellem) olan beraberliklerini de zikrederlerdi. Ebû Zer, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve selem)ve Ebû Bekr ile beraber gittikleri bir yeri anlatmıştır.(40) Hadis rivâyetinde râvîler de olaya bizzat şâhit olan sahâbîleri belirtirlerdi. Abdullah b. Ömer’den Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) atlara koşu yaptırdığını rivâyet eden râvî Abdullah b. Ömer’in de bu koşuya katıldığını rivâyetinde belirtmiştir.(41) Böylece Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile birarada bulunmanın rivâyet açısından önemini vurgulamıştır.
Sahâbîler, gerektiğinde Hz. Peygamber’le birarada bulunduklarının sayısını vermişlerdir. Böylece birarada bulunmanın sünneti en iyi bilmeyi gerektirdiğine işaret etmişlerdir. Câbir b. Semura (v. 76/695), “Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ayakta hutbe okur, sonra oturur, sonra tekrar kalkarak ayakta hutbe okurdu. Sana kim oturarak hutbe okuduğunu haber verdiyse muhakkak yalan söylemiş. Vallahi ben, onunla iki binden fazla namaz kalmışımdır” demiştir.(42) Gerektiğinde Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile beraber bulunanlar, aynı olaya şâhit olanlar araştırılırdı. Hz. Ömer, Kâhâ gününde(43)bulunanız var mı?” diye soruş turmuş tur.(44)
Sahâbîler, Resûlulah’la (sallallahu aleyhi ve sellem) bulundukları günleri yâdederlerdi. Bu, sünnetin yaşatılması için oldukça önemli bir yoldur.(45)
Resûlullah’la (sallallahu aleyhi ve sellem) birarada bulunmanın bu kadar önem taşıması aslında, ona benzeme, onu örnek alma noktasındadır. Örnek şahsa benzemek başarısı, ancak onunla birlikte bulunmakla mümkündür. Bu beraberlik, ne kadar olursa o kadar etkili olur. Hz. Peygamber döneminin önemi, sonraki nesiller İçin ölçü oluşudur. Bir ümmetin başı ne ile salah ve kemal buldu ise, sonu da ancak onunla düzelecektir.(46) sözü bu durumu açıklar. Zira ilk dönemler dinin en güzel yaşandığı dönemlerdir. Daha sonra zafiyet parça parça ortaya çıkar, gedikler açılır, dinin ruhuna ve tealimıne aykırı şeyler dine girer.(47) Bütün bu gayretler aslında dini sonraki nesillere aktarmaya varır. Asr-ı saadetten sonraki müslüman nesillerin sünneti öğrenme ve yaşamaları da onlara, Resûlullah (sallallahu aleyhi ve sellem) ile birlikte olma duygusu verir, diğer müslümanlarla özdeş olma his ve heyecanını verir.(48)
Sünneti Araştırmaları
Sahâbîler için ibadetlerden başlamak üzere bütün bir hayatın sünnete uygun şekilde yaşanması bir kalite ve kemâl meselesiydi. Bu da her konuda “sünnet olan”ı araştırmayı ve bulmayı gerektiriyordu. Meselâ, üç sahâbî Resûlullahın (sallallahu aleyhi ve sellem) evine gelmiş ve onun ibadetlerini hanımlarına sormuşlardır.(49) Sahâbîlerin “sünneti araştırmalarında, zaman zaman Hz. Peygamberin ashâbını denetlemesinin(50) etkisi olmuştur.
Sahâbîler, “sünneti araştırmamda, özellikle Hz. Peygamberim vefatından sonra o konuda en bilgili olana giderler ve kendilerine gelen kimselere de bunu tavsiye ederlerdi. İbn Abbas vitri soran bir kimseye “Sana yeryüzünde, Resulullahın (sallallahu aleyhi ve sellem) vitrim en iyi bileni haber vereyim mi demiş ve onu Hz. Âişeye göndermiştir.(51) Yine İbn Abbas, kendisine ipek elbise giymenin hükmünü soran bir kimseye “Âişeye sor demiş, o kimse Hz. Âişe ye gidince o da “Abdullah b. Ömere sor” demiştir.(52) İhtilaflı meselelerde de o konuda en ehil olana müracaat ederler, sünneti en doğru şekilde öğrenmeye çalışırlardı. İbn Ömer, Ebû Hüreyre’nin rivayet ettiği hadisin bir kısmının hadis olmadığını söyleyince Ebû Hüreyre, hadis rivayetini bırakıp kalkmış ve İbn Ömerin elini tutarak Hz. Âişe’ye götürmüş ve hadîsi ona onaylatmıştır.(53)
Daha önce duymadıkları birşey duyduklarında bunu soruştururlardı.Esma bint Ebû Bekr (v. 73/692), Abdullah b. Ömer’in üç şeyin haram olduğunu anlattığını öğrenince ona haber göndermiş ve onları soruşturmuştur.
Ibn Omer de Resûlullah’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) konuyla ilgili rivâyette bulunmuştur.(54)
Öğrenemedikleri sünnetin peşini bırakmaz, onu eninde sonunda öğrenmeye çalışırlardı. Hz. Aîşe, Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) kızı Fâtıma’nin kulağına fısıldadığı sözleri, Resûlullah’ın (sallallahu aleyhi ve sellem) vefatından sonra sorup öğrenmiştir.(55)
Sünnetin doğru yerleşip yerleşmediğini kontrol ederlerdi. Abdullah b. Abbâs “Basra’ya geldiğinde, Basralılar’ın Ebû Mûsa’yı kaynak gösterip ondan hadîs naklettiklerini görünce Ebû Mûsa’ya mektup yazıp bazı rivâyetleri tasdik ettirmiştir.(56)
Verilen karar ve fetvâların sünnete uygun olup olmadığı araştırılırdı. Kocası öldükten sonra doğum yapan kadın, iddetini Hz. Ömer’e sormuş. Hz. Ömer ona fetva vermiş. Daha sonra Übey b. Ka’b meseleyi öğrenmiş ve kendi görüşünü söyleyip kadım Ömer’e göndermiş. Ömer, Übey’i çağırmış ve Übey söylediğini, kendisinin Resûlullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) sorup öğrendiğini söylemiştir.(57) Bir adam İbn Ömer’e gelmiş ve Ebû Saîd’in kendisine verdiği bir fetvadan bahsetmiş. Abdullah b. Ömer, adamın elini tutmuş ve Ebû Saîd’in yanına götürmüş. Ona, Resûlullah’tan (sallallahu aleyhi ve sellem) o hadîsi öğrenip öğrenmediğini sormuştur.(58)
Sahabeden başlayan sünneti araştırma geleneğinin önemini İbnu’l-Mübârek, “İnsanlar, aralarında hadîsi araştıranlar bulunduğu sürece salah içindedirler. İlmi, hadis dışında ararlarsa fesâda düşerler. Fesâd, hadîs kurallarına göre değerlendirmeksizin ilmi, kişilerin fetvâlarından ibaret görmeye çalışmalarıdır”(59) sözüyle ifade etmiştir.
Dipnotlar:
(1)-Çakan, Sünen-i Ebû Dâvûd Terceme ve Şerhi I, XIX., XX. (Mukaddime).
(2)-Tirmizî, Salât 188; Nesâî, Salât 9.
(3)-Bk. Muvatta, Hac 176 ve Nesâî, Mcnâsik 227 ve Nesâî, Cihâd 26 ve Mu vatta, Tahâret 1 ve Müslim, Hac 91 ve Ebû Dâvûd, Vitr 20 ve Müslim, Tahâret 18 ve Abdurrezzâk, Musannef I, 385-386. Sünneti öğrenme merakı ayrıca sahâbîlerin bilgilerinin aktarılmasını sağlamıştır. Abdullah b. Mes’ûd’dan bellenen (geriye kalan) şeylerin hepsi, kendisine her perşembe gelerek sorular soran Abîde’nin ondan sorduğu şeyler olduğu belirtilmiştir. Bk. Dârimî, Mukaddime 46.
(4)-Ebû Dâvûd, Salât 120.
(5)-Ahmed b. Hanbel 2, 373; Buhârî, İlim 33; Rikâk 51.
(6)-Müslim, îmân 10. Hz. Peygamber’in bu tutumunun sebebi, “Ey iman edenler, açıklanırsa hoşunuza gitmeyecek olan şeyleri sormayın. Eğer Kuran indirilirken onları sorarsanız size açıklanır” Mâide, 5/101) âyetinde belirtildiği gibi bazı şeylerin farz kılınma ihtimalinin mevcut olması idi.
(7)-Müslim, Talâk 31.
(8)-Dârimî, Mukaddime 47. Şa’bi de hadîs rivâyet ettiği bir kişiye “Sen bu rivayeti hiçbir bedel ödemeksizin al. Hâlbuki vaktiyle kişi, bundan daha küçük bir mesele için Medine’ye giderdi” diyerel aynı konuya temas etmiştir. Buhârî, Nikâh 12.
(9)-Dârimî, Mukaddime 47.
(10)-Tirmizî, ilim 19.
(11)-Buhârî, Humus 19. İbn Ömerin, bekârken mesddde kalması (Buhârî, Salât 58- Ebû Dâvûd Tahâre, 137; Tirmizi,Salat 122; Nesâi, Mesacid,29) muhtemelen Resûlullah’tan aleyhi ve sellem) daha fazla istifâde etmek içindi.
(12)-Ebû Dâvûd, Cenâiz 56. Mervân, tâbiîndendir.
(13)-Tirmizî, Hac 101.
(14)-Hz. Peygamber, küsûf namazında secdede iken hıçkırarak ağlamış ve MBcn aralarında iken bunu vâdetmemiştin, biz senden af dilerken bunu vâdetmemiştin” buyurmuştur. (Nesâî, Küsûf 14). Hz. Peygamber, Allah Teâlâ’nın Kur’ân-ı Kerîm’deki şu vadini kastediyordu: “Sen onların içlerinde bulunduğun müddetçe AUah onları azaba uğratacak değildir. Onlar hâlâ affedilmeyi dilerken Aüah onlara azap etmez.” [Enfal, 8/33]. Hz. Peygamber’in (saüaüahu aleyhi vc seüem) bu serzenişi Cenâb-ı AUah’ın, kendisinin hayatta olduğu sürece azap etmeyeceğine dair vâdinin bulunduğunu bildirmek içindir. (Bk. Sindî, Hâşiye III, 138. (Nesâî’nin Sünen’i ile birlikte)].
(15)-Müslim, Fedâil 142.
(16)-Ahmed b. Hanbel IV, 400; Buharı, Buyu’ 9,49; itisâm 22; Ebû Dâvûd, Edcb 128
(17)-Ahmed b. Hanbel 3,270.
(18)-Buhârî, Şehâdat 5.
(19)-Ahmed b. Hanbel VI,3.
(20)-Ebû Dâvûd, Salât 244.
(21)-Müslim, Fedâilu’s-sahâbe 112,113.
(22)-Abdurrezzâk, Musarınef,III, 450; Tirmizî, Menâkıb 46.
(23)-Müslim, Hac 145.
(24)-Ahmed b. Hanbel I, 405; Müslim, Fedâilu’s-sahâbe 114. (Müslim’deki rivâyette Şakîk, Abdullah b. Mes’ûd un sözü hakkında Sonra ben Muhammed’in (sallallahu aleyhi ve sellem) ashabının haftalarında oturdum.Ama onun sözünü reddeden ve kendisini ayıplayan birini işitmedim”demiştir).
(25)-Ahmed b. Hanbel 1,405; Nesâî, Ziync 10.
(26)-Ebû Dâvûd, Salât 221. Bu konudaki benzer bir örnek için bk. Tirmizî Salât 203.
(27)-Müslim, Hayz 59. Hz. Âişe, hadîste “Şu İbn Amr’a şaşarım, kadınlara, başlarını traş etmelerini emretmiyormuş bâri” demiştir.
(28)-BuhÂrî, Tefsir 2/22.
(29)-Ebû Dâvûd, Salât 214.
(30)-Ebû Dâvûd, Menâsik 77.
(31)-Nesâî, İmâme 33.Benzer bir örnek için bk. Muvatta, Tahâret 98.
(32)-Dârimî, Mukaddime 5; Buhârî, Menâkıb 25; Tirmizî, Menâkıb 6. Bu durum, Allah Teâlâ’nın, Nebi’ye (sallailahu aleyhi ve sellem) olan ikramından kaynaklanmış olabilir. Sahâbîler, Hz. Peygamber (sallallahu aleyhi ve sellem) aralarında iken azap edilmeyeceklerini bildikleri için böyle güven içinde olmuş olabilirler. Ayrıca sahâbenin mucizelere tanık olması da onlara güven vermiş olabilir.
(33)-Ahmcd b. Hanbel III, 470; V, 79; Dârimî, Rikâk 54. Sonra (bu söz) Muhammed b. Sîrîn’e anlatılmış, o da “Doğru söylemiş. Ben elbisenin eteğini (yere kadar uzatıp sürüyerek) çekmenin bu (helâk edici) şeylerden olduğunu zannediyorum” demiştir.
(34)-Ahmed b. Hanbel 2, 12,24,29; Dârimî, Eşribe 23; Tirmizî, Esribe 12
(35)-Buhârî, Salât 58; Ebû Dâvûd, Tahâret 137; Tirmizî, Salât 122- Nesâî Mesicid 29
(36)-Ebû Dâvûd, Libâs 42.
(37)-Ebû Dâvûd, Zekât 32.
(38)-Ebû Dâvûd, Zekât 5.
(39)-İbn Mâce, Edâhi 10.
(40)-Müslim, Fedâilu’s-sahâbe 132.
(41)-Muvatta, Cihâd 45.
(42)-Müslim, Cum’a 35. Bu konudaki benzer örnekler için bk. Nesâî, İftitah 68 ve Tirmizî, Cum’a 41 ve Tirmizî, Cum’a 32 ve Tirmizî, Et’imc 22.
(43)-Mekke ile Medine arasında bir mevkidir. [Bk. Sindî, Hâşiye VII, 196 (Nesâî’nin Sünen ile birlikte)]-
(44)-Nesâî, Sayd 25. Benzer bir örnek için bk. Ebû Dâvûd, Cihâd 53.
(45)-Bk. Müslim, Fedâilu’s-sahâbe 65.
(46)-Ebu’n-nûr, Şezerât min ulûmı’s-sunne, s. 8.
(47)-Nedvî, Tahkiku Ma’ne’s-sünne, s. 26.
(48)-Bk. Gölcük, “Hz. Peygamber İle Birlikte Olma” Ebedi Risâlet II, 32.
(49)-Bk. Ahmed b. Hanbel m, 241,259,285; Buhârî, Nikâh 1,89; Müslim, Nikâh 5; Nesâî, Nikâh 4.
(50)-Hz. Peygamber’in bir sahâbîye namazda ne okuduğunu sorması için bk. Ebû Dâvûd, Salât 123
(51)-Abdurrezzâk, Musannef,llI, 39; Ahmed b. Hanbel VI, 53; Dârimî, Salât 165; Müslim Müsâfirin 139; Nesâî, Kıyamu’l-leyl 43.
(52)-Nesâî, Ziyne 90. Konu ile ilgili benzer riayetler için bk. Ebû Dâvûd, Sıyâm 13 ve Buhârî Seh, 8; Meğâzi 69; Müslim, Müsâfirin 297.
(53)-Abdurrezzâk, Musannef,llI, 450. Konu ile benzer rivayetler için bkn:Muvatta, Hac 4; Buhârî, Cezâu’s-sayd 14- Müslim Hac,91;İbn Mace,Menasik 22…
(54)-Müslim, Libas 10. Konuyla ilgili başka örnekler için bk. Mu vatta, Hac 31; Ahmed b. Hanbel II, 110; Buhârî, Vudu’ 30; Ebû Dâvûd, Meııâsik 21 ve Müslim, Cenâiz 56.
(55)-İbn Mâce, Cenâiz 64. Konuyla ilgili benzer bir örnek için bk. Ebû Dâvûd, Cenâiz 24.
(56)-Ebû Dâvûd, Tahâret 2.
(57)-Abdurrezzâk, Musannef,Vl, 472.
(58)-Abdurrezzâk, a.g.e. VTTT 122.
(59)-Muhammed b. Muhammed, Dirâsâtu’l-lebîb, s. 89.
Aynur Uraler – Sahabe Uygulaması Olarak Sünnete Bağlılık
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…