Sahabe-i Kiram’ın Dindeki Konumu
Sahabe-i kiramın dindeki konumunu üç önemli nokta ile özetlemek mümkündür:
1. Nassların korunması.
Sahabe-i kiram, Kur’an’ı iki kapak arasında yazılı bir mushaf haline getirerek, sünneti de -az bir kısmı müstesna- şifahen nakletmek suretiyle nassların korunması yönünde önemli bir adım atmıştır.
2. Nassların orijinal anlamlarının tespiti:
Sahabenin nasslardan anladıkları, nasslar üzerinde yapılacak “sahih anlam”ın sınırlarını belirler. Zira nasslara ilişkin onların “anlama çerçevesi”ne dahil olmayan her anlama faaliyeti, “tahrif”in temelini oluşturmaktadır. Tarih boyunca fıkıh mezheplerinin temelde yapmaya çalıştığı şey, bu mezheplerin teşekkül ettiği bölgede ikamet edip dini öğretmiş olan ilk sahabe neslinden beri intikal eden orijinal anlamın tespit edilmesidir.
3. Nasslarda yer almayan meseleleri çözümleme yöntemleri.:
Sahabenin ictihad yöntemi, delil olarak kullandığı kaynaklar “sahih yöntem”in sınırlarını belirler. Zira onların “edille çerçevesi”ne dahil olmayan her kaynak veya yöntem, dinin anlaşılma ve yorumlama metodolojiisinde bir sapma anlamına gelmektedir.
Ashab-ı kiramın yeni karşılaşılan meseleleri fıkhî açıdan çözme yöntemi, üzerinde hassas bir biçimde durulmasını gerektirmektedir. Zira bu dönem, vahyin nüzul ettiği Hz. Peygamber dönemine göre farklılık gösterdiği gibi, Hz. Peygamber’i hiç görmemiş olan sonraki dönemlere göre de farklılık göstermekte, bu iki dönem arasında köprü vazifesi görmektedir.
Usulcülerin çoğunluğu Hz. Peygamber’in (s.a.v.) dinî hükümler konusunda ictihad etmesini aklen mümkün ve naklen de vaki olarak görmüşlerse de bu ictihad sonraki tüm zamanlardaki ictihadlardan derece olarak değil mahiyet olarak farklıdır. Zira vahiy alan bir kimse olan peygamberin, vahyin yorumlanması ve vahyin bulunmadığı konulardaki ictihadı vahyin anlık denetimi altındadır. Aynı şeyi sahabe veya sonraki dönemler için söylemek mümkün değildir.
Bu bakımdan vahyin anlık denetimi altında olmayan müstakil ictihad dönemi ilk olarak sahabe ile başlamıştır.
Fıkıh usulünde icma, kıyas, istihsan, maslahat gibi tüm delillerin, bu delilleri hüccet kabul eden mezhep mensupları tarafından sahabe nesliyle irtibatlandırıl
maya çalışılması, aslında söz konusu neslin metodolojiyi belirlemedeki başat rolünü açık bir biçimde göstermektedir.
Sonuç:
Sahabenin fıkıh alanına ilişkin görüşleri, sadece “sahabe kavli” bağlamında ele alınamayacak kadar önemlidir. Zira bu görüşler “nominal” olarak bakıldığında tefsir ve furu fıkıh ilimlerinin temel malzemesini teşkil ettikleri gibi “yöntemsel” bir okumaya tabi tutulduğunda “fıkıh usulünün” temelini atmıştır. Bu dönem üzerine hassas bir biçimde eğilip yatay ve dikey çalışmalarla dönemin panoramasının netleştirilmesi gerekmektedir. Vallahu a’lem.
( Soner Duman /29.Safer.1439/Pazar)