Sabah namazının erken (güneş doğmadan) kılınması toplumda hayatın en azından “üç” saat önce başlaması demektir. İlk bakışta küçümsenen bu zaman farkı, memleketin fertlerine teşmil edilip, yayıldığı ve beş-on sene içinde mütalea edildiği takdirde, tahminlerin üstünde büyük yekûnlar karşımıza çıkar. Mesela her gün kazanılan bu üçer saat, üç gün zarfında dokuz saat şeklinde ufak bir fedakârlıkla kazanılmış bir işgünü olur.
Toplumda fert, hem üretici, hem de tüketici durumundadır. Şayet tüketiciliği üreticiliğinden çok ise, o fertlerden müteşekkil toplumun varlığı ancak kendi kaynaklarını bitirene kadardır. Eğer tüketiciliği ile üreticiliği eşit ise, o toplum da ancak varlığını sürdürebilecektir. Asıl kalkınma ve ilerleme, ferdin ile tüketiciliği arasındaki oranın, tüketicinin; istekleri (normal haller müstesna) sınırlandırılmadan üretici lehine artmasiyle mümkündür.
Gün 24 saattir. Bu herkese göre eşittir. Bu zamanı kendi lehimize uzatmak imkânı olmayınca, yapabileceğimiz tek şey, onu en iyi şekilde değerlendirmek olmaktadır.
Bu da,zaman,güç,sıhhat ve buna benzer hususların en iyi şekilde değerlendirilmesiyle mümkündür.
Geceleyin bir günlük mesai sonucu herkes sinir, vücud ve dimağ bakımından yorgundur. Bundan ötürü, bu vakitler, insanların en verimsiz anlarıdır. Ölü zamanlarıdır. Bir iş yapılamaz, yapılan işlerden de hayır gelmez. “Gündüzün şerri, gecenin hayrından daha iyidir” atasözü de bunu ifade eder.
Hal böyle olunca, yapılacak en isabetli iş, geceyi erken başlatmak, yani onu en iyi şekilde değerlendirmek için erkence yatmak olmalıdır. Aksi takdirde, iş yapma güç ve kabiliyetinin büyük bir kısmını kaybeden kimseler, bu zamanlarını hiç bir işe yaramamayan bir takım iddialarla ziyan edip gideceklerdir. Tabi! bu konuşmalar ve bu esnada yapılan dedikodu ve iddialar o kimselerin zaten tükenmiş güçlerini bir kat daha azaltacak ve masa başında sürüp giden oyunlar da gün boyu zaten bozuk olan sinirleri bir kat daha bozacaktır.
Yine bu gece hayatında yapılan konuşmalar arasında iddia, münakaşa ve dedikodular, zamanın ve enerjinin boşa gitmesinden başka, bir takım kırgınlıklar, dargınlıklar, düşmanlıklar ve hatta cinayetlerin meydana gelmesine zemin hazırlayacaktır. Yapılan istatistikler ve neşriyat tetkik edilecek olursa, bütün kırgınlıkların, cinayetlerin, kısacası bütün üzücü olayların çoğunun gece hayatındaki bu boş konuşmalardan başka bir deyişle geceyi yanlış değerlendirmiş olmaktan ortaya çıktığı görülür.
Öte yandan bu hal, kişilerin işteki verimlerinin (randıman) düşmesine de sebep olacaktır. Bedenen olduklarından, yani bir gece önce münakaşa yapmadan erken yatarak uykularını alıp ruhen ve bedenen dinç olarak işe gelmediklerinden, verimin (randımanın) düşmesine paralel olarak gerekli dikkatin gösterilememesinden de iş kazalarının arttığı görülecektir.
Avrupa ülkelerinde, hayatın çok erken başladığını, gece misafirliklerinin, hemen hemen hiç olmadığını, erken yattıklarını, yatma saatlerini hiçbir şekilde geçirmediklerini, misafirleri dahi olsa yatma zamanı gelince misafirlerine münasip bir lisanla ertesi günü çok erken kalkıp işe gideceklerini, bu yüzden uykularını almak için erken yatmaya mecbur olduklarını beyanla kalkıp gitmelerini rica ettiklerini bu ülkelerde uzun müddet kalan kimselerden defalarca işittim. Hiç şüphesiz böyle yapmakla da haklıdırlar. Çünkü onlar bugünkü medeniyet seviyelerini, günlerini bu kadar erkenden değerlendirmekle sağlayabildiklerinin farkındadırlar.
Sonuç olarak, Sabah namazına kalkma mecburiyeti büyük bir zaman, güç (enerji), sıhhat kaybına sebep olan gece hayatının alâka ve rağbet görmeyip kendine taraftar bulamaması demektir. Zira gece yarısına kadar oturan kimsenin ertesi gün ibadetini yapmak için zinde olarak kalkması ne derece mümkündür.
Ali Murat Daryal – İslamda İbadetlerin Sosyo-Psikolojik Temelleri
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…