Bu âyet-i kerimede kalbin rızık hususunda sebeplere taalluk etmesinin caiz olduğuna ve bunun tevekküle aykırı olmadığına delil vardır. Her ne kadar rızık takdir edilmiş ve Allah’ın emir ve paylaştırması yerini bulacak ise de, Allah rızkı hikmete mebni sebeplere bağlı kılmıştır. Böylelikle yüce Allah sebeplere taalluk eden kalpler ile rabblerin Rabbine tevekkül eden kalpleri birbirinden ayırt etsin. Sebebin, tevekküle aykırı düşmediğine dair açıklamalar daha önceden geçmiş bulunmaktadır. Hz. Peygamber de şöyle buyurmuştur: “Eğer siz Allah’a hakkı ile tevekkül edecek olsaydınız, tıpkı sabahleyin kursağı boş ve aç gidip de akşamleyin kursağını doldurmuş halde dönen kuşları rızıklandırdığı gibi sîzi de rızıklandırırdı.” Bu hadisi Buhârî rivayet etmiştir.[1]
Hz. Peygamber bu hadisi ile rızık talebi hususunda sabah gidip öğleden sonra çıkışın gerçek tevekküle aykırı düşmediğini haber vermektedir. İbnü’l-Arabi der ki: Fakat sufi şeyhler derler ki: Kişi ancak itaatler hususunda sabah ve akşam yola koyulur. İşte asıl rızkın gelmesini sağlayan sebep budur. Derler ki: Buna delil şu iki husustur: Birincisi, yüce Allah’ın: “Sere aile halkına namazı emret, kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemeyiz, sana rızkı Biz veririz” (Tâ-Hâ, 20/132) buyruğudur. İkincisi de, yüce Allah’ın: “Güzel söz O’na yükselir, onu da salih amel yükseltir” (Fatır, 35/10) buyruğudur. Yüce Allah’ın rızkını, mahalli olan semadan inmesini sağlayan ancak yukarı doğru yükselen şeydir. Bu da hoş zikir ve salih ameldir. Yoksa, yeryüzünde çalışıp çabalamak değildir. Çünkü yeryüzünde rızık diye birşey yoktur. Sahih olan ise, buyrukların zahirini kavrayan fukahâya göre sünnetin sağlamca ortaya koyduğu husustur. O da dünyevî sebepler gereğince ekip biçmek, pazarlarda ticaret yapmak, malların bakımı, geliştirilmesi, mahsul elde etmeyi sağlayan şekliyle ziraatle uğraşmak gibi yollardır.
Asbab-ı kiram da Peygamber (sav) aralarında bulunduğu halde bu şekilde hareket ederdi. Ebu’l-Hasen b. Battal der kî: Şanı yüce Allah kullarına kazandıkları şeylerin hoş ve temiz olanlarından infak etmelerini bir çok âyet-i kerime ile emretmiştir. Ve şöyle buyurmuştur: “Kim mecbur kalırsa, saldırmamak ve haddi aşmamak şartıyla (yerse) onun üzerine günah yoktur”, (el-Bakara, 2/173) Bu buyruğuyla darda kalan bir kimseye kazanmakla ve kendisi ile gıdalanmakla emretmiş olduğu helal gıdayı bulamaması halinde, haram olan gıdayı ona helal kılmakta, semadan üzerine yiyecek birşeylerin inmesini beklemesini emretmektedir. Eğer gıdasını sağlayacağı şeyleri aramak hususunda çalışıp çabalamayı terkedecek olursa, hiç şüphesiz kendisinin katili olur.
Rasûlullah (sav) da yiyecek birşey bulamadığından dolayı açlıktan kıvranır, bununla birlikte üzerine gökten yiyecek birşey inmezdi. O, kendi aile halkı için bir yıllık yiyeceklerini alıkoyardi. Allah fetihleri müesser kılıncaya kadar bu böyle devam etti. Enes b. Malik’in rivayetine göre, bir adam Peygamber (sav)’ın yanına deve ile gelerek, Ey Allah’ın Rasûlü diye sordu. Onu bağlayıp mı tevekkül edeyim, yoksa serbest bırakıp mı tevekkül edeyim? Hz. Peygamber ona: “Onu bağla ve öylece tevekkül et” diye cevap vermiştir.[2]
Denildi ki: Sufle ehli mescidde oturup, ziraatle uğraşmayan, ticaret de yapmayan, kazançları olmayan, mallan bulunmayan fakir kimseler olduklarından dolayı bu görüşü savunanların Suffe ehlini kendilerine delil gösterecekleri bir tarafları yoktur. Çünkü Suffe ehli, beldelerin kendilerine dar gelmesi esnasında İslâm’ın misafirleri idiler. Bununla birlikte gündüzün odun toplar, Rasûlullah (sav)’ın evine su taşır, geceleyin Kur’an okur ve namaz da kılarlardı. Buhârî ve başkaları onları bu şekilde anlatmaktadır.[3] Dolayısıyla onlar, rızkın sebeplerine yapışan kimselerdi. Hz. Peygamber’e bir hediye geldi mi, onlarla beraber yerdi. Eğer gelen bir sadaka ise, kendisi ona el sürmez, onlara verirdi. Fetihler çoğalıp İslâm yayılınca da -Ebu Hureyre ve başkaları gibi- Suffe’nin dışına çıktılar, emirlik, kumandanlık yaptılar. Yerlerinde oturmadılar.
Diğer taraftan kendileri vasıtasıyla rızkın talep edildiği sebepler (yollar) akı türlüdür denilmiştir:
1- Bunların en üstünü, Peygamberimiz Muhammed (sav)’ın kazanç şeklidir. O şöyle buyurmuştur: “Benim rızkım mızrağımın gölgesi altına yerleştirildi, Zillet ve küçülmüşlük de emrime muhalefet olana yazıldı.” Bu hadisi Tirmİzî rivayet etmiş ve sahih olduğunu ifade etmiştir.[4] Yüce Allah, böylelikle Peygamberinin rızkını -faziletli olması dolayısıyla- kendi kazancına bağlı kılmış ve özel olarak ona kazanç türlerinin en faziletlisini ihsan etmiştir ki, bu da düşmana galip gelmek ve onu yenik düşürmek suretiyle rızkı almak şeklidir. Çünkü bu yol, en şerefli bir yoldur.
2- Kişinin kendi el emeğinden yemesi: Hz. Peygamber şöyle buyurmuştur: “Kişinin yediği en hoş şey, elinin emeğinden (yediği) dir. Ve şüphesiz Allah’ın Peygamberi Dâvud kendi el emeğinden yerdi.” Bu hadisi de Buhârî rivayet etmiştir.[5] Kur’an-ı Kerimde de (Hz, Dâvud hakkında) şöyle buyurul-maktadır: “Biz ona sizin için giyecek (zırh) yapmak sanatını öğrettik.” (el-Enbiya, 21/80) Hz. İsa’nın da annesinin eğirdiği yünün gelirinden yediği rivayet edilmektedir.
3- Ticaret. Bu da ashab-i kiramın çoğunun yaptığı işti. Özellikle de Muhacirlerin (Allah hepsinden razı olsun). Kur’an-ı Kerim ticaretin önemine birden çok yerde delâlet etmektedir.
4- Ziraat ve ağaç dikmek. Biz buna dair açıklamalarımızı el-Bakara Sûresi’nde (2/205. âyetin tefsirinde) açıklamış bulunuyoruz.
5- Kur’an okutmak, Kur’an öğretmek ve Kur’an İle tedavi (rukye) buna dair açıklamalar da Fatiha Sûresi’nde (Fazileti ve İsimleri bölümü, 4. başlıkta.) geçmiş bulunmaktadır.
6- Muhtaç düşmesi halinde ödemek suretiyle borç almak. Hz. Peygamber şöyle buyurmaktadır: “Kim ödemek isteğiyle başkalarından mal alırsa Allah ona ödetir. Kim de o malı telef etmek niyetiyle alırsa, Allah da onu telef eder.” Bu hadisi Buhârî, Ebu Hureyre (r.a)’dan rivayet [6]etmektedir.[7]
[1] Buhârî’de tesbit edemedik. Tirmizi, Zühd 33; İbn Mâce, Zühd U; Müsned, I, 30, 52.
[2] Tirmizi, Sıfatu’l-Kıyâme 60.
[3] Buhârî, Mevâkît 41.
[114] Buhârî, Cîhad 88; Müsned, II, 50, 92. Tirmizî’de tesbit edemedik.
[5] Buharî, Buyû’ 15. Sadece elinin emeğinden yediğini belirten bölümü: Enbiyâ 37; Müsned, II, 314.
[6] Buhari, Zekât 18, İstikraz 2; İbn Mâce, Sadakat 11; Müsned, II. 361, 417.
[7] İmam Kurtubi, el-Camiu li- Ahkami’l-Kur’an, Buruc Yayınları: 8/180-183
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…