Resulullah’ın Edeb Ve Davranışları

546_317_c44c51a9-sahebelerin-efendimiz-sase-karsi-davranislari-nasildi Resulullah’ın Edeb Ve Davranışları

Rasulullah’ın Sag Elini Temizliğe, Sol Elini De Pisliği Gidermeye Ayırdığı

784) Hz. Aişe şöyle demiştir:

“Peygamber’in (s.a.v.) sağ eli temizlik ve yemek yemek içindi. Sol eli de, tuvalet ve oradaki pislikler içindi.”[1]

Rasulullahın Aksırma Esnasında Yaptığı Hareket

 

785) Ebu Hureyre şöyle dedi: 

“Rasulullah (s.a.v.) aksırdığı zaman sesini alçaltır, aksırığı elbise­sinin bir tarafıyla karşılar ve yüzünü örterdi.” [2]

786) Yine Ebu Hureyre şunu söyledi:

“Peygamber (s.a.v.) aksırdığında, yüzünü kapatır ve aksırığım gizlerdi.” [3]

Rasulullah Hareket Ve Davranışlarında Sağdan Başlamayı Severdi

 

787) Hz. Aişe şunu söyledi:

“Rasulullah (s.a.v.) birşey aldığında onu sağ eliyle alırdı. Bir şey verdiğinde de, sağ eliyle verirdi. Her şeye sağıyla başlardı.” [4]

Rasulullah’ın Oturuşu

788) Kayle Bint Mahreme: Rasulullah’ın (s.a.v.) mescidde, dizlerini dikip elleri kemer gibi in­ciklerinden geçirerek oturduğunu gördüm. Rasulullah’ı celsede (oturuş-da) huşu içinde görünce korkudan titredim, demiştir.[5]

Rasulüllahın İhtirası

789) Ebu Saîd şöyle demiştir: “Rasulullah (s.a.v.) bir meclisde oturdu­ğunda elleriyle ihtiba yapardı.” [6]

Rasulullah’ın Dayanması

790) Cabir îbn Semura (r.a.) şöyle dedi:

“Rasulullah1 m (s.a.v.) sol tarafındaki bir yastığa dayandığını gör­düm.”[7]

Rasulullah’ın Sırtüstü Yattığı

791) Abbad îbn Temim, amcasının Rasulullah’ı (s.a.v.) ayağını ayağının üzerine atmış olarak mescidde sırt üstü yatarken gördüğünü söylemiştir.[8]

Rasulullah’ın Konuşması Ve Lafızları

792) Enes r.a şöyle demiştir:

“Rasulullah (s.a.v.) sözü üç defa tekrarlardı.” [9]

793) Yine Enes r.a şunu söyledi:

“Rasulullah (s.a.v.), bir söz söylediğinde onu üç defa tekrarlardı. Bir kavme uğradığında onlara üç defa selam verirdi.”

794) Hz. Aişe şunu söyledi:

“Rasulullah (s.a.v.) sizin konuştuğunuz gibi konuşmazdı. O, açık açık ve tane tane konuşurdu. Öyle ki onu işiten ezberlerdi.” [10]

Başka bir rivayette Hz. Aişe şöyle demiştir: “Rasulullah (s.a.v.) konuştuğunda, birisi sözünü saymak isterse sayardı.”

795) el-Hasen îbn Ali şöyle demiştir: Dayım Hind’e:

-Bana Rasulullah’ın (s.a.v.) konuşmasını tarif et, dedim. O da şunları söyledi:

“-Rasulullah (s.a.v.) icap etmedikçe konuşmazdı, çok sükût e-derdi, söze avurtlarıyla başlar ve onlarla bitirirdi (bütün ağzını kulla­nırdı, bu Araplarca makbul olan birşeydi). Cevami-i kelimle konuşurdu. Sözleri hak ve doğruydu. Onlarda ne fazlalık ne de eksiklik vardı.” [11]

796) Ummu Ma”bed şöyle demiştir:

“Rasulullah (s.a.v.) sustuğunda, kendisinde bir vakar ve ağırbaşlı­lık vardı. Sözleri, sanki dizilmiş birer inci gibi ağzından tatlı tatlı dö­külmekteydi. Sözü, ne acizlik sayılacak derecede az, ne de boş ve gereksiz sayılacak derecede çoktu.”

797) İbn Abbas şunu söyledi: “Rasulullah konuştuğunda, dişleri nur gibi görünürdü.” [12]

Rasulullah Konuşurken Ellerini Hareket Ettirirdi

798) el-Hasen İbn Ali, dayısı Hind’den şunu nakletti:

“Rasulullah (s.a.v.) işaret ettiğinde bütün eliyle işaret ederdi, hayret ettiğinde elini ters çevirirdi, (konuştuğu) zaman, parmaklarını bitiştirir, sağ avucuyla, sol elinin baş parmağının içine vururdu. Kızdığı zaman, kızgınlığından hemen vazgeçer ve kızgınlığını belli etmezdi.” [13]

Rasulullah’ın Minberi

799) Sehl İbn Sa’d şunu anlattı:

Sehl’e, minberin hangi ağaçtan yapıldığı soruldu.

O da şöyle dedi: Vallahi, ben onun hangi ağaçtan yapıldığını bil­miyorum, onun yapılışını ve hangi gün yapıldığını biliyorum. Peygam-ber’in (s.a.v.) onun üzerine ne zaman oturduğunu gördüm.

Peygamber (s.a.v.), marangoz bir köleye sahip olan bir kadına şu haberi gönderdi:

“Marangoz kölene benim için cemaate konuştuğumda, üzerine o-turacağım tahtalar yapmasını emret.”

Kadın kölesine emretti. Köle, Gabe denilen ağaçlığa gitti ve oradan ılgın ağacı keserek minberi üç basamaklı olarak yaptı. Kadın minberi Peygambere gönderdi. Peygamber (s.a.v.) onu gördüğünüz yere koydu, îlk gün onun üzerine oturup onun üzerindeyken tekbir getirdi. Daha sonra rüku yaptı. Arkasından geri geri giderek indi ve secde yaptı. Ce­maat de onunla birlikte secde yaptı. Sonra dönüp hutbesini bitirdi. Minberden ayrılınca:

– “Ey cemaat! Bunu ancak bana uymanız ve namazımı öğrenmeniz için yaptım” dedi. [14]

Rasulullah’ın Fesahati (Konuşmasının Güzelliği)

800) Rasulullah (s.a.v.) Araplar’ın en fasihiydi. O şöyle derdi:

“Beni Allah te’dîp etti (edeplendirdi) ve beni güzel te’dîp etti. Ayrı­ca ben Beni Sa’d kabilesinde yetiştim.” [15] Rasulullah (s.a.v.) şöyle de buyurmuştur:

“Ben cevami-i kelimle gönderildim.” [16]

801) Ömer Îbnu’l-Hattab (r.a.), Rasulullah’a (s.a.v.):

-Ya Rasulellah! Aramızdan çıkmadığın (bir tarafa gitmediğin) halde, niye sen bizim en fasihimizsin? diye sordu. Peygamber (s.a.v.):

– “İsmail’in dili kaybolup gitti. Cebrail onu (tekrar) getirdi. Ben de onu belledim” cevabını verdi. [17]

802) Bureyde anlattı:

“Rasulullah (s.a.v.) insanların en fasihiydi. Onlara (çok edebî ol­duğu için) açıklamasını duymadan, anlayamadıkları bazı konuşmalar yapardı.”

803) Hz. Ali şöyle söyledi:

“Araplardan garip bir kelime duyayım da onu Rasulullah’tan (s.a.v.) duymuş olmayayım. Rasulullah’ın (s.a.v.):

“Eceliyle (tabii olarak) öldü” dediğini duydum. Onu, daha önce hiçbir Arap’tan duymamıştım.

Müellif (Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzî) -Allah ona rahmet etsin- Rasu­lullah’ın (s.a.v.) bütün sözleri hikmet ve fesahattir, demiştir.

Şunlar orjinal sözlerindendir:

“Çöplükte biten gülden sakının. (Soyu bozuk kadından sakının).”

“Baharın yetiştirdiği bitki, karnı şişirdiği için (hayvanı) ya öldürür ya da ölüme yaklaştırır.” [18]

“Mü’min bir delikten iki defa ısırılmaz.”

“İnsanlar, tarağın dişleri gibi (eşittirler).”

“Kişi, kardeşiyle çoktur.”

Rasulullah (s.a.v.) Ensar’a şöyle demiştir:

“Siz, isteme anında azalıyor, korku anında çoğalıyorsunuz.”

“Malın hayırlısı ziraatle (ekip dikerek) elde edilendir.”

“Malın hayırlısı devamlı olan, kesilmeyendir.”

“Kimi ameli geciktirirse, nesebi onu hızlandırmaz.”

“Birşeye olan sevgin seni, kör ve sağır eder.” [19]

“Kanaat tükenmeyen maldır.” [20]

Bunların benzeri çoktur.[21]

Rasulullah’ın Farsça Konuşması

 

804) Cabir şunu anlattı: Peygamber (s.a.v.) ashabına: “Kalkın! Cabir size “sur” hazırladı” dedi. [22] Ebu’l-Abbas Sa’leb şu açıklamayı yaptı:

Bundan maksat: Peygamber’in (s.a.v.) Farsça yemek yaptı demesi ve o yemeğe cemaati çağırmasıdır.

 Rasulullah’ın Misal Getirdiği Şiirler

806) el-Bera şöyle anlattı:

Rasulullah’ın (s.a.v.) Hendek günü toprak taşıdığını ve toprağın onun koltuk altlarının beyazlığını örttüğünü gördüm. Bu arada Rasu­lullah (s.a.v.) şu şiiri okuyordu:

“Allah’ım sen olmasan, hidayet yolunu bulamaz, sadaka vermez, namaz kılmazdık.

Üzerimize bir huzur indir! Karşılaştığımız zaman ayaklarımızı sabit kıl!

Düşmanlar bize karşı saldırıya geçtiler. Onlar fitne çıkarmak is­tediklerinde biz çekindik katılmadık.

807) Yine el-Bera, Rasulullah’ın (s.a.v.) Huneyn günü şöyle dedi­ğini söylemiştir:

“Ben Peygamberim, yalan yok. Ben Abduhnuttalib’in oğluyum.”

808- Cundub îbn Sufyan el-Becelî şunu anlattı:

Rasulullah’ın (s.a.v.) parmağına bir taş dokunmuş ve parmağı ka­namıştı. Bunun üzerine Rasululîah (s.a.v.):

“Sen nihayet kanayan bir parmak değil misin? Başına gelen de Allah yolunda gelmiştir” demiştir.

809) Hz. Aişe’ye (r.a.) Rasulullah’m (s.a.v.) şiirden misal getirdiği olur muydu? diye soruldu. O da şöyle cevap verdi:

-îbn Revaha’nın şiirini ve şu sözünü misal olarak getirirdi: Kendisine azık vermediğin kimse sana haber getirir.[25]

810- Ebu Hureyre şunu anlattı: Rasulullah (s.a.v.):

“Lebid’in: Dikkat et! Allah’tan başka, var olan her şey batıldır (fa­nidir), sözü, şairin söylediği en doğru sözdür” demiştir. [26]

Umeyye Ibn Ebi’s-Salt’ın şiiri az kalsın müslüman olacakmış, de­miştir.[27]

Rasulullah’ın Dinlediği Şiirler

 

811) Amr İbnu’ş-Şerid’in babası şöyle dedi: Rasulullah (s.a.v.) beni, hayvanının arkasına bindirdi ve:

– “Senin ezberinde Umeyye îbn Ebi’s-Salt’ın şiirinden biraz var mı?” dedi. Ben de:

-Evet, var, ya Rasulellah! dedim. Rasulullah (s.a.v.):

– “Haydi, onları bana oku” dedi. Ben de ona yüz beyt okudum.

812) Nabiğa anlattı: -Peygamber’e (s.a.v.) şu şiiri okudum:

Biz göğe ulaştık. Şerefimiz ve derecelerimiz de göğe ulaştı. Biz, bunun üstünde zuhur etme yeri umuyoruz. Peygamber (s.a.v.):

– “Ebu Leyla! Zuhur etme yeri neresi?” dedi. Ben de: -Cennet, dedim. O da:

– “Evet, inşaallah!” dedi. Sonra ben de şu iki beyti söyledim:

“Hilmin, duruluğunu bulandırmaktan koruyan kusurları yoksa onda hayır yoktur.

Halim kimse de yoksa, cehalette hayır yoktur. O, birşeyi getirirse, onu yapar. Peygamber (s.a.v.):

– “Ağzına sağlık” dedi. [28]

813) Said İbnu’l-Museyyeb şunu anlattı:

Ka’d bin Zuheyr, kendisine, Rasulullah’m (s.a.v.) tehdidi ulaştı­ğında durumunu tamamen değiştirerek Ebu Bekr’e geldi. Ebu Bekr sa­bah namazım kılınca, Ka’bı, yüzü sarığıyla kapalı olarak Rasulullah’a (s.a.v.) getirdi ve:

-Birisi müslüman olmak için sanabeyat edecek dedi ve elini uzattı. Ka’b yüzünü açtı ve:

-Babam, anam sana feda olsun, ya Rasulellah! Burası sana sığınma yeridir. Ben, Ka’b İbn Zuheyr’im, dedi.

Ensar üzerine hücum edip Peygamber’in (s.a.v.) aleyhinde söyle­diği sözlerden dolayı ona ağır hakaretlerde bulundular. Kureyşliler ona karşı yumuşayıp müslüman olmasına sevindiler.

Peygamber (s.a.v.) ona eman verdi. O da içinde aşağıdaki beytin bulunduğu övgü dolu şiirini okudu:

“Suad benden uzaklaştı; bugün kalbim hasta, kırık, onun izinde, kurtulması imkansız, ayağı bağlı bir esir.”

Bunun üzerine Rasulullah (s.a.v.) ona bir bürde (hırka) giydirdi. Ka’b’tan sonra, Muaviye İbn Ebi Sufyan büyük miktarda bir para vere­rek onu, oğullarından satın aldı.

Bu,bayramlarda halifelerin giydiği hürdeydi. Bunu Eban iddia etti.

Musannif (Ebu’l-Ferec Îbnu’l-Cevzî) şöyle dedi: Aralarında, el-Abbas, Abdullah İbn Revaha, Hasan, Dımar ve Esed îbn Zenîm ve Aişe’nin bulunduğu bazı kişiler ona, birçok kişinin içinde şiir okumuş­lardır. Onları Kitabu’l-Eş’ar’da belirttim.[29]

Rasulullah’ın Yürüyüşü

 

814) Enes şöyle dedi:

“Peygamber (s.a.v.) sallanmadan yürürdü.” [30]

815) Lakit îbn Sabre babasından şunu aktardı:

O ve bir arkadaşı Peygamber’i (s.a.v.) aramak üzere Hz. Aişe’ye geldiler. Fakat onu bulamadılar. Çok geçmedi, Peygamber (s.a.v.) orta bir yürüyüşle (ne aceleci, ne de yavaş) ve ayaklarını sürümeden adımlarını canlı ve uzun atarak geldi.

816) Hz. Ali şöyle demiştir:

“Peygamber (s.a.v.) yürürken, ayaklarım sürümez, adımlarım canlı ve uzun atar, sanki yüksekten iner gibi önüne eğilirdi. Ne ondan önce ne de ondan sonra onun gibisini görmedim.” [31]

817) (el-Hasen) dayısı Hind’den şunu nakletti:

“Rasulullah (s.a.v.) ürürken, yüksek bir yerden iner gibi yürürdü. Bakmak istediği zaman, bakacağı tarafa tamamıyla dönerek bakardı. Etrafa gelişi güzel bakmazdı. Yeryüzüne bakışı, semaya bakışından daha çoktu. Bakışının çoğu, göz ucuyla bakmaktı. Yürürken ashabının gerisinde yürürdü. Birisiyle karşılaştığında önce kendisi selam verirdi.”

818) Ebu Hureyre şunu anlattı:

“Bir cenazede Rasulullah’la (s.a.v.) birlikteydim. Yürürken beni geçti. Koşunca ben onu geçtim. Kendi kendime: Herhalde yeryüzü ona duruluyor, dedim.”

819) Ebu Hureyre şöyle dedi:

“Ben Rasulullah’tan (s.a.v.) daha hızlı yürüyen birini görmedim. Sanki yeryüzü ona duruluyordu. Biz kendimizi zorluyorduk. O ise, al­dırmıyordu.”

820) Ömer Îbnu’l-Hattab şöyle demiştir:

İnceleyin:  Sahih Hadisler Sadece Kütüb-i Sittede mi Bulunur?

“Ben Rasulullah’ın (s.a.v.) ayaklarını bastığım görmedim.”

821) Cabir şunu söyledi:

“Rasulullah’ın (s.a.v.) ashabı, O’nun sırtını meleklere bırakarak, Önünde yürürlerdi.”

822) Ibn Abbas şunu anlattı:

“Rasulullah’ı denemek ve arkasında yürümemden hoşlanıp hoşlan­mayacağını anlamak için, onun gerisinde yürüdüm. Eliyle bana dokunup beni kendisinin yanma çekti. Anladım ki bundan hoşlanmıyordu.”[32]

Rasulullah’ın Gülmesi Ve Gülümsemesi

 

823) Hz. Aişe şöyle demiştir:

“Ben şimdiye kadar Rasulullah’ın (s.a.v.) aşırı neşelendiğini ve küçük dilini görünceye kadar güldüğünü görmedim. O, yalnız gülüm­serdi.” [33]

824) Abdullah Ibnu’l-Haris Ibn Cez’ şunu söyledi:

“Rasulullah’tan (s.a.v.) daha çok gülümseyen hiç kimseyi görme­dim.”

825) Suheyb şunu söyledi:

“Rasulullah (s.a.v.) azı dişleri görününceye kadar güldü.” [34]

826) Ebu Hureyre şöyle dedi:

“Rasulullah (s.a.v.) azı dişleri görününceye kadar güldü.”

827) Huseyn îbn Zeyd el-Kelbî şunu söyledi:

“Rasulullah1 in (s.a.v.) güldüğünü görmedim. O’nun gülmesi tebes­süm etmekten başka birşey değildi.”

828) el-Huseyn îbn Ali şöyle demiştir:

“Dayım Hind’e, Rasulullah’m (s.a.v.) nasıl güldüğünü sordum. O da şu cevabı verdi: Çoğunlukla onun gülüşü tebessüm etmekti, o anda dişleri dolu taneleri gibi görünürdü.”

829) Hişam îbn Urve’nin babası şunu anlattı:

Bir bedevi, devesinin üzerinde geldi ve mescidin Önüne devesini çöktürüp Rasulullah’m (s.a.v.) yanma girdi. Hamza îbn Abdulmuttalib, muhacir ve ensar’a mensup bazılarıyla birlikte oturuyordu. Onların a-rasında eh-Nuayman da vardı. Hamza, en-Nuayman’a: -Yazıklar olsun sana! Onun devesi semizdir. Onu kessen iyi olur. Çünkü bizim canımız et yemek istiyor. Eğer bunu yaparsan, Rasulullah’a (s.a.v.) ödetiriz ve biz de et yemiş oluruz, en~Nuayman: -Eğer bunu yaparsam ve siz ona söylerseniz bana darılır, dedi. Onlar:

-Tamam, söylemeyiz, dediler. en-Nuayman:

-Mikdad! Beni şu çukurda sakla, üzerime bir şey ört ve beni hiç kim­seye gösterme, çünkü ben, yeni birşeyler yaptım, dedi ve dediğini yaptı.

Bedevi, devesinin kesilmiş olduğunu görünce bağırdı. Peygamber (s.a.v.) dışarı çıktı ve:

– “Bunu kim yaptı?” dedi. Onlar:

-Nuayman, diye cevap verdiler. Rasulullah (s.a.v.):

– “Nereye gitti o?” dedi. Onlar: -îşte burada! dediler.

Rasulullah (s.a.v.) yanında Hamza ve arkadaşları olduğu halde onu takibe çıktı. Nihayet Mikdad’ın yanına geldi. Rasulullah ona:

– “Nuayman’ı gördün mü?” diye sordu. el-Mikdad sustu. Peygamber (s.a.v.): “Bana onun nerede olduğunu mutlaka söyleyeceksin” dedi. el-Mikdad:

-Ondan haberim yok, dedi ve eliyle onun bulunduğu yere işaret etti. Rasulullah (s.a.v.) onu bulup:

– “Hain! Bunu niçin yaptın?” dedi. O da:

-Seni hak ile gönderene yemin olsun! Bunu bana Hamza’yla arka­daşları söylediler, dedi.

Rasulullah (s.a.v.) bedeviyi razı etti ve:               .   –

– “Haydi ona buyurun” dedi ve deveyi yediler.

Rasulullah (s.a.v.) onun yaptığım hatırlayınca, azı dişleri görü-nünceye kadar gülerdi.

830) Cerir İbn Abdillah şöyle demiştir:

“Müslüman olduğumdan beri Rasulullah (s.a.v.) beni yanına gir­mekten menetmemiştir ve beni gördüğü zaman da mutlaka gülmüştür.”

831) Sahih’te şu rivayet vardır:

Rasulullah (s.a.v.), Cehennem’den çıkarılan bir adamı anlattı. Ona:

-Ne dilersen dile, denilecek. O da dileyecek. Ona:

-Dilediğin senin. Dünyanın on misli de senin, denilecek. Bunun ü-zerine o:

-Melik ancak sen olduğun halde benimle alay mı ediyorsun? diyecek. Rasulullah (s.a.v.) azı dişleri görününceye kadar güldü. [35] Bu konuda pek çok hadis vardır.

832) Ali ibn Ebi Talib’den bu hadislere aykırı bir hadis rivayet edilmiştir. Hz. Ali şunu anlattı:

Peygamber (s.a.v.) beni Yemen’e gönderdiğinde, yanıma aynı te­mizlik içinde hepsinin, cinsi münasebette bulunduğu bir kadından meydana gelen çocuk hakkında anlaşamayan üç kişi geldi. Her üçü de çocuğun kendisine ait olduğunu iddia ediyordu. Aralarında kur’a çektim ve onu kur’a çıkana verdim. Diğer iki kişiye de diyetin üçten ikisini vermekle hükmettim.

Rasulullah’m (s.a.v.) yanına gelince, bunu ona anlattım. Rasulul­lah (s.a.v.) ayağıyla yere vuruncaya kadar güldükten sonra:

– “Öyleyse onlar hakkında Allah’ın hükmüyle hükmettin” dedi. (Yahut şöyle dedi: “Allah, senin onlar hakkındaki hükmünü beğendi.”)

Bu hadis sabit değildir. Senedinde cerhe uğramış (tenkide uğra­mış) kişiler vardır.

Rasulullah’ın tebessümü aşacak şekilde güldüğü doğru değildir. [36]

Rasulullah Fe’li (Güzel Sözü) Sever

 

833) Enes şunu söyledi: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Hastalık bulaşması ve teşe’üm (uğursuzluğa yorma) yoktur. An­cak fe’l hoşuma gider.” Sahabiler şöyle dediler:

-Ya Rasulellah! Fe’l nedir? dediler.

– “Güzel sözdür” diye cevap verdi. [37]

834) Ibn Ömer şunu söyledi: Peygamber Âsiye adını değiştirip:

– “Sen Cemîle’sin” dedi. [38]

835) Enes (r.a.) şöyle demiştir: “Peygamber (s.a.v.) bir ihtiyacı için çıktığında:

Ey Raşid (doğru yolu bulan), ey Necih (başarılı olan) sesini duy­maktan hoşlanırdı.”

836) Ibn Abbas şunu söyledi:

“Rasulullah (s.a.v.), tefaul yapar (iyiye yorar) tetayyur yapmazdı (uğursuzluğa, kötüye yormazdı). Rasulullah (s.a.v.) güzel ismi severdi.

837) Ibn Ömer şöyle demiştir:

Rasulullah (s.a.v.) bir söz duydu. Hoşuna gitti ve: “Güzel sözünü senin ağzından aldık” dedi. [39]

Rasülullah’ın Hoşa Gitmeyen İsmi Değiştirmesi

 

838) Ebu Hureyre şunu söyledi:

“Rasulullah (s.a.v.), hoş olmayan (kötü) ismi, güzel isimle değişti­rirdi.” [40]

839) Ibn Ömer şunu anlattı: “Peygamber (s.a.v.) Asiye adını değiştirip:

– “Sen Cemîle’sin” dedi. [41]

Rasülullah’ın Hediyeyi Kabul Etmesi Ve Ona Karşılık Vermesi

 

840) Hz. Aişe şöyle demiştir:

“Rasulullah (s.a.v.) hediyeyi kabul ederdi ve onun karşılığım ve­rirdi (hediyeye hediyeyle karşılık verirdi).” [42]

841) Hz. Aişe şöyle dedi:

-Vallahi, Muhammedin (s.a.v.) ailesinin üzerinden bir ay geçer de hiç ekmek pişirmezlerdi.

Ravi şöyle der: Ben:

-Mü’minlerin annesi! Peki Rasulullah (s.a.v.) ne yerdi? dedim. Aişe şu cevabı verdi:

-Ensar’dan bazı komşularımız vardı. Allah onlardan razı olsun. Onların Rasulullah’a (s.a.v.) hediye ettikleri bir miktar sütleri vardı.”

842) Ebu Hureyre şunu söyledi: Rasulullah buyurmuştur:

“Bana bir paça bile hediye edilse onu kabul ederim. Ben paça ye­meğe davet edilsem bile ona icabet ederim.” [43]

Rasulullah’ın Ashabıyla Çok İstişarede Bulunması

 

843) Hz. Aişe şöyle dedi:

“Başkalarıyla, Rasulullah’tan (s.a.v.) daha çok istişarede bulunan birisini görmedim.”[44]

Yağan İlk Yağmurda Rasulullahın Yaptığı Hareket

 

844) Enes (r.a.) şunu anlattı:

Bir defasında Rasulullah’la (s.a.v.) beraberken yağmura tutulduk. Rasulullah (s.a.v.) başını açtı ve yağmurdan ıslandı. Ben O’na:

-Ya Rasulellah! Neden böyle yaptın? dedim. Rasulullah (s.a.v.):

– “Bu yağmur, Aziz ve Celil olan Rabbim tarafından yeni geliyor da onun için” dedi. [45]

845) Ebu Hureyre anlattı:

Rasulullah’la (s.a.v.) ashabı, o yıl ilk yağan yağmurda başlarını açarlar ve Rasulullah (s.a.v.) şöyle derdi:

“Bu Rabbimiz’in en yeni yağmuru ve O’nun en büyük bereketidir.” [46]

Rasulullahtn Kendisi Hakkında Sui Zanna Sebep Olmama Konusunda İhtiyatlı Davranması

 

846) Safiyye bint Huyeyy şöyle anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) itikafdaydı. Bir gece onu ziyarete geldim. O’nunla görüştükten sonra ayağa kalktım. Rasulullah da (s.a.v.) beni geçirmek üzere kalktı. Onun odası Usame İbn Zeyd’in evindeydi. O sı­rada Ensar’dan iki adam geçti. Onlar Rasulullah’ı görünce hızlandılar. Bunun üzerine Peygamber (s.a.v.):

– “Acele etmeyin, durun! Yanımdaki kadın Safiyye bint Huyeyy’dir” dedi. O iki sahabi:

-Subhanellah! Ya Rasulellah! (Biz böyle bir şeyden seni tenzih e-deriz) dediler.

Rasulullah (s.a.v.) da onlara:

– “Şeytan insan vücudunda dolaşan kan gibidir. Ben, sizin gönül­lerinize şeytanın kötü bir şüphe atmasından korktum” dedi. [47]

847) Enes şöyle anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) hanımlarından birisiyle birlikteydi. Yanların­dan bir adam geçti. Peygamber (s.a.v.):

– “Ey falanca! Bu, benim hanımımdır” dedi. Adam:

.   -Ya Rasulellah! Ben öyle bir zanda bulunsam bile, senin hakkında bulunmam, dedi. Peygamber (s.a.v.):

– “Şeytan kan gibi, insanın vücudundaki damarlarda dolaşır” dedi. [48]

Rasulullah’ın Neşeli Ve Kızgın Olduğunu Gösteren Belirtiler

 

848) Ka’b îbn Malik şöyle dedi:

“Rasulullah’ı (s.a.v.) birşey sevindirdiğinde, yüzü ayın halesi gibi parlardı.” [49]

849) Ummu Seleme şunu anlattı:

“Rasulullah (s.a.v.) öfkelendiğinde, yüzü kızarırdı.” [50]

850) Imran İbn Husayn şunu söyledi:

“Peygamber (s.a.v.) birşeyden hoşlanmadığında bu, yüzünden an­laşılırdı.” [51]

851) Hz. Aişe şunu söyledi:

“Rasulullah (s.a.v.) fazla üzüldüğünde, sık sık sakalını sıvazlardı.” [52]

Rasulullah’ın Halkla Olan Münasebetleri

852) el-Hasen Ibn Ali anlattı:

Dayım Hind Ibn Ebî Hale’ye, Rasulullah’ın (s.a.v.) evden çıktığında ne yaptığını sordum. O da şu cevabı verdi:

“Rasulullah (s.a.v.), ancak kendisini ilgilendiren, müslümanlan birbirine ısındıracak, aralarındaki soğukluğu kaldıracak konularda ko­nuşurdu. Her kavmin yüksek hasletli kişisine ikram eder ve ona kav­minin işlerinin idaresini verirdi. Halkı sakındırır ve onlardan da sakmırdı. Hiç kimseden güler yüzünü ve güzel huyunu esirgemezdi. Ashabını arar ve aralarında olup bitenleri sorardı. İyiyi över ve pekişti­rir, kötüyü de yerer ve zayıflatırdı. Onun işleri itidalliydi. İhtilafsızdı. Gaflete düşerler korkusuyla müslümanlan uyarmayı ihmal etmezdi. Her hali normaldi. (Hakkı ne tecavüz, ne de onu yerine getirmekte kusur ederdi.) Kendisine yakın olanlar, insanların en hayırlılarıydı. Onun ka­tında ashabın en üstünü, nasihati en umumî ve mertebesi en büyük o-lanı da, yardımı ve iyiliği en güzel olandır. O, Allah’ı zikretmedikçe ne kalkar, ne de otururdu. Nerede olursa olsun, oturan bir topluluğun ya­nına vardığında, meclisin sonuna oturur ve müslümanlara böyle yap­malarını emrederdi. Kendisiyle birlikte oturan herkese nasibini verir, öyle ikram ederdi ki, herkes Rasulullah’ın (s.a.v.) yanında, kendisinden daha kerim (üstün) birisi yok sanırdı. Kendisiyle oturan (veya gelip ih­tiyacını arzeden kimseye dönüp gidinceye kadar katlanırdı). Bir kimse, kendisinden bir istekte bulununca onu reddetmez verir, yahut tatlı ve yumuşak bir dille geri çevirirdi. Onun minderi ve güzel ahlâkı, bütün insanları, içine alacak kadar genişti. Onlara bir baba oldu. Hak konu­sunda herkes, onun yanında eşitti. Onun meclisi, hilm, haya, sabır ve emanet meclisiydi. O’nun meclisinde ne sesler yükselir, ne bir kimse suçlanır, ne de işlenmiş bir kusur ve hata açığa vurulurdu. O’nun meclisinde bulunanlar birbirlerinin dengi olup birbirlerine karşı üstünlük­leri, ancak takva yönündendi. Onlar alçak gönüllüydüler. O mecliste büyüklere saygı gösterirler, küçüklere merhamet ederler, ihtiyaç sahip­lerini başkalarına tercih edip ihtiyaçlarını karşılamağa çalışırlar, garibi de (yabancıyı) korurlardı.”

Ben:

-Meclisindekilere karşı tutum ve davranışı nasıldı? dedim. O da şunları söyledi:

– “Daima güleryüzlüydü. Yumuşak huyluydu. Katı kalpli değildi. Hiç kimseyi ayıplamaz ve övmezdi. Hoşlanmadığı şeye göz yumardı. Uman kimseyi umutsuzluğa düşünmezdi.

İnceleyin:  Sünnetin Kuran-ı Kerim'i Beyanı

Kendisim üç şeyden alakoymuştu: insanlarla çekişmekten, çok konuşmaktan, yararsız ve boş şeylerle uğraşmaktan, (insanları, üç şey­de kendi hallerine bırakırdı: Hiçbir kimseyi kötülemez ve ayıplamazdı.) Hiç kimsenin ayıbını ve kusurunu araştırmazdı. Ancak sevabım umdu­ğu konuda konuşurdu. O, konuşurken, meclisinde bulu-nanlar başlarına kuş konmuş gibi, sessiz ve hareketsiz dururlar, sözünü bitirip susunca, konuşurlar, yalnız onunla tartışmazlardı. Onun yanında birisi konu­şurken, diğerleri onun konuşması bitinceye kadar susarlardı. (O’nun yanında en sonrakinin sözü ile en öncekinin sözü farksızdı.) Diğerlerinin güldüğü şeye O da güler, onlar birşeye hayret ederlerse, O da onlar gibi hayret ederdi. Meclisine gelen yabancıların sözlerinde ve sorularında kabalık ve kırıcılığa katlanırdı ki, ashabı da kendisi gibi davransınlar. Şöyle derdi: “Bir ihtiyaç sahibini gördüğünüzde ona yardım edin.1 Hakk’a tecavüz etmedikçe hiç kimsenin sözünü kesmezdi. Hakk’a teca­vüz ettiğinde de ya onu menederek [sözünü keser] ya da meclisten kalkıp giderdi.[53]

el-Hasen şöyle der:

Bir- süre bunları el-Huseyn’den gizledim. Sonra ona anlattım Onun bu konuda benden önce davrandığını gördüm. Ona benim sor duklarımı sormuştu. Babasına, onun giriş ve çıkışını da sormuştu.   •

el-Huseyn şöyle demiştir:

Babama, Rasulullah’ın (s.a.v.) eve girişini sordum. O da şunlar söyledi:

“O, evine girdiğinde vaktini üçe ayırırdı: Bir kısmım Allah’a, bi kısmını ailesine, bir kısmını da kendisine. Şahsına ayırdığı vakti d kendisiyle insanlar arasında boluşturmuştu. Havassın bilgilerini avam ulaştıracağına güvenirdi. Halkı ilgilendiren hiçbir şeyi yanında tutma: biriktirmezdi.

Ümmetine ait vakti, fazilet sahiplerine dindeki üstünlük derecele­rine göre bölüştürüp kendilerini ona göre huzuruna çağırmak adetiydi.

Onlardan kimisinin bir ihtiyacı, kimisinin iki ihtiyacı, kimisinin de daha çok ihtiyacı vardı. Rasulullah (s.a.v.) onlarla meşgul olur, sorula­rına gerekli cevapları verir ve: “Burada bulunan bulunmayana tebliğ etsin. Bana kendisi gelip ihtiyacını arz edemeyen kimsenin ihtiyacını da siz bana arzedin. Şüphesiz sultana ihtiyacım arz edemeyenin ihtiyacını arzedenin ayaklarını kıyamet gününde Allah sabit kılar” derdi. O’nun yanma girenler talip olarak girerler, en büyük ilim zevkini tatmış ve hayra delalet edici olarak çıkarlardı.”

853) Hz. Ali şöyle demiştir:

“Rasulullah (s.a.v.), insanların göğsü en cömert olanı, en doğru hüccetlisi, en yumuşak ve uysalı, en iyi arkadaşlık edeniydi. Onu bir­denbire görenler, onun manevî vakar ve heybetinden sarsılırlar kendini yakından tanıyınca da O’na sevgiyle bağlanırlardı. O’nun özelliklerini ve meziyetlerini anlatmak isteyen kimse: Ben, ne O’ndan önce, ne de sonra O’nun bir benzerini görmedim, der.”[54]

Rasulullah’ın Yemini

854) îbn Ömer (r.a.) şöyle dedi: Rasulullah’ın yemini şöyleydi: “Kalpleri (halden hale) değiştiren hakkı için, hayır!” [55]

855) Ebu Zerr şunu söyledi: Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurdu:

“Canım elinde olan Allah’a yemin olsun! Havuzun kapları, karan­lık ve bulutsuz bir gecede göğün irili ufaklı yıldızlarının sayısından daha çoktur.” [56]

856) Ebu Hureyre şöyle dedi: Rasulullah’m yemini şöyleydi: “Hayır! Allah’tan mağfiret dilerim.” [57]

Oturduğu Yerden Kalktığında Rasulullah’ın Söyledikleri

857) Rafı’ îbn Hadic şöyle dedi:

Rasulullah (s.a.v.) ashabıyla oturup da kalkmak istediği zaman şöyle derdi:

“Subhaneke’llahumme ve bi-hamdike, eşhedu en lâ ilahi illâ ente. Estağfîruke ve etubu ileyke (Allah’ım! Seni her türlü kusur ve noksan­lıktan tenzih ederim. Sana hamd ederim. Senden başka ilah olmadığına şehadet ederim. Senden affetmem ve bağışlamanı dilerim. Sana tövbe ederim). ” [58]

858) Ebu Berze şunu anlattı:

Rasulullah (s.a.v.) oturumun sonunda, kalkmak istediğinde şöyle derdi:

“Subhaneke’llahumme ve bi-hamdike, eşhedu en lâ ilahe illâ ente. Estağfîruke ve etubu ileyke (Allah’ım! Seni her türlü kusur ve noksan­lıktan tenzih ederim. Sana hamd ederim. Senden başka ilah olmadığına şehadet ederim. Senden affetmeni ve bağışlamanı dilerim. Sana tövbe ederim).” [59]

Şöyle dediler:

-Ya Rasulellah! Sen şimdi, daha önce söylemediğin bir söz söylü­yorsun. Bunun üzerine Rasuîullah (s.a.v.):

– “Bu mecliste olanların keffaretidir” dedi.[60]

Kaynaklar:

[1] Bakınız: Sahihu’l-Buharî, kitabu’l-libas, bab: 38; kitabu’s-salah, bab: 48; et’ıme, bab: 5; Sahihu Müslim, kitabu’t-îahare, hadis: 66, 67; Sunenu Ebi Davud, kitabu’l-libas, bab: 41; Sunenu’t-Tirmizî, kitabu’l-cumu’a, bab: 75; Sunenu’n-Nesai, kitabu’t-tahare, bab: 89.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 381.

[2] İbnu’s-Sinnİ, Amelu’l-yevmİ ve’l-leyleti, 259;Humeydî, Musned, 1157; Beyhakî, SDnenul-Kubra, 11/290; Ebu Nuaym, Hılyetu’l-Evliya, VIII/389; İbn Sa’d, Tabakatü’l-Kübra, 1/ 104; Bağavî, Şerhu’s-Sunne, Xlll/314; Tirmizî, Sünen, 2745; Hakim, Müstedrek, İV/293; Ebu Davud, Sünen, kitabu’l-edeb, bab: 97; Taberânî, Mu’cemu’s-Sağîr, I/42.

[3] Yukarıdaki dipnota bakınız.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 381.

[4] 784 nolu hadisin dipnotuna bakınız.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 382.

[5] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 382.

[6] Ebu Davud, Sünen, 4846; Îbn Hacer, Fethu’l-Barî, XI/66; Irakî, Tahricü’l-İhya, 11/362; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, VI/47.

İntiba: Elbiseye sarınıp bürünmek, tülbent ve kemer gibi şeylerle sırtı ve dizleri sarıp toplamak suretiyle oturmak demektir. (Mütercimin notu).

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 382.

[7] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 382.

[8] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 382.

[9] Tirmızî, Sünen, 3640; Şemail, 113; Hatıb, Tarih, 111/416; İbn Hacer, Fethu’l-Barî, 11/197; Bakınız: Sahıhu’l-Buharî, I/35.

[10] Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, MI/207; ibn Sa’d, Tabakatü’l-Kübra, I/97; İmam Ah-med, Musned, VI/257; İbn Ebi’d-Dünya, kitabu’s-samt, 683.

[11] İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, VI/37.

[12] Heysemî, Mecmau’z-Zevaid, VIII/279; Suyutî, Menahilu’z-Za’f, 6.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 382-383.

[13] Bakınız: İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-lslıhaye, VI/37; Tirmizî, Şemail, 11/16.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 383.

[14] Daha önce kaynakları belirtildi.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 384.

[15] Bakınız: Kenzu’l-Ummal, 18673.

[16] Müslim, Sahih, kitabu’l-mesacid, hadis: 6; İmam Ahmed, Musned, H/264, 455. Hadis daha önce geçti.

[17] Irakî, Tahricu’l-İhya, H/364; el-Hindî, Kenzu’l-Ummal, 35462.

[18] Mal toplamada ölçülü olma konusunda verilmiş bir misaldir. (Mütercimin notu).

[19] Bunu Türkçedeki “Aşkın gözü kör ve sağırdır” atasözüyle karşılamak mümkün dür. (Mütercimin notu).

[20] Bu hadis için bakınız: Suyutî, Dureru’l-Muntesıra; Sehavî, Makasıdu’l-Hasene; Aclunî, Keşfu’l-Hafa; Zerkeşî, Tezkirafi’l-Ehadİsi’l-Muştehira.

[21] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 384-385.

[22] Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, VII/274.

[23] Ibn Adiyy, el-Kamıl, 111/985; imam Ahmed, Musned, M/403; Ebu’l-Ferec İbnu’l-Cevzî, el-llelu’l-Mutenahiye, 1/171.

[24] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 385-386.

[25] Aslında bu şiir Ibn Revaha’nın değil, Tarafe İbnu’l-Abd’in’dir. Rivayette bir yan­lışlık vardır. (Mütercimin notu).

[26] Müslim, Sahih, kitabu’ş-şiir, hadis: 6; Ebu Nuaym, Hılyetu’l-Evliya, VIII/217; Tir-mizî, Şemail, 123, 125; İbn Akasir, Tarih, 111/123. Bakınız: el-Bidaye ve’n-Nihaye, II/228; Ta-rihu Isbehan, I/270.

[27] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 386-387.

[28] Taberanî, Mu’cemu’l-Kebir, 4065; Beyhakî, Delâilu’n-Nubuvve, V/251; Tarihu Ibn Asakir, 350; Ebu Nuaym, Tarihu Isbehan, J/74. Bakınız: el-Bidaye ve’n-Nihaye, V/17.

[29] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 387-388.

[30] Bu hadisin kaynakları, bedeni özellikleriyle ilgili bölümde geçti.

[31] Bu hadisin kaynaklan, bedeni özellikleriyle ilgili bölümde geçti.

[32] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 388-389.

[33] Bakınız: Sahihu’l-Buhari, kitabu’l-cihad, bab: 162; edeb, bab: 68; Müslim, kitabu fezaili’s-sahabe, hadis: 135; Ahmed, İV/358, 359, 362, 365.

[34] Kaynakları daha önce geçti.

[35] Müslim, Sahih, kitabu’l-îman, hadis: 309; Tirmizî, Sünen, kitabu siîeti cehen­nem, bab: 10; İmam Ahmed, Musned, I/379.

[36] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 389-391.

[37] Buharî, Sahih, Vll/180, 175; Müslim, Sahih, kitabu’s-selam, 112; Ebu Davud, Sünen, 3916; İbn Mace, Sünen, 3537.

[38] Ebu Davud, Sünen, 4952; İmam Ahmed, Musned, H/18.

[39] Ebu Davud, Sünen, 2917; İbnu’s-Sinnî, Amelu’l-Yevmi ve’l-leyle, 285; Aclunî, Keşfu’l-Hafa, H/68.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 391-392.

[40] Tirmizî, Sünen, 2839; Münzirı, Terğib ve’t-Terhib, 111/71; Bağavî, Şernu’s-Sunoe, XII/342.

[41] Daha önce kaynakları geçti.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 392.

[42] Buharî, Sahih, IH/206; Ebu Davud, Sünen, 3536; Tirmizî, Sünen, 1953; İmam Ahmed, Musned, VI/90; Beyhakî, Sünenu’l-Kubra, VI/180; Ibn Ebi Şeybö, VI/551; Tirmizî, Şemail, 192.

[43] Daha önce kaynaklan geçti.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 392-393.

[44] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 393.

[45] İmam Ahmed, Musned, 111/267; Hakim, Müstedrek, İV/285; Bağavî, Şerhu’s-Sunne, İV/424; Ebu Nuaym, Hıiyetu’l-Evliya, VI/292; İbn Ebi Şeybe, Musannef, VHI/555; Ze-hebî, Mizanu’l-İ’tidal, 1505.

[46] Bakınız: KenzuUJmmal, 4939;Tarihu ibn Asakir, 111/214.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 393.

[47] Buharî, Sahih, IH/64, İV/100, 150, VIII/60, lX/87; Müslim, Sahih, kitabu’d-dem, hadis: 24; Ebu Davud, Sünen, kitabu’s-sıyam, bab: 78;Tirmizî, Sünen, 1172; İbn Mace, Sü­nen, 1780.

[48] Bu hadisin kaynaklan daha Önce geçti.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 394.

[49] Buharî, Sahih, İV/229; Müslim, Sahih, kitabu’t-tevbe, hadis: 53; imam Ahmed, Musned, III/459, VI/90; Hakim, Müstedrek, M/605; Bağavî, Şerhu’s-Sunne, 111/163.

[50] Heysemî, Mecmau’z-Zevaİd, VII/278; Buharı, Tarihu’s-Sağir, 1/227.

[51] İmam Ahmed, Musned, 111/79; Taberani, Mu’cemu’l-Kebir, XVHI/206; Tirmizî, Şemail, 192.

[52] Zebidî, Ithafu’s-Sadetİl-Muttakîn, Vll/137; Irakî, Tahricu’l-lhya, H/102. .

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 394-395.

[53] Zebidî, İthafu’s-Sadeti’i-Muttakîn, VII/107; Tirmizî, Şemail, ü/145.

[54] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 395-397.

[55] Buharı, Sahih, VII1/157,160; !X/145; Ebu Davud, Sünen, 3263; Tirmizî, Sünen, 1540; Nesaî, Sünen, VII/2; İmam Ahmed, Musned, H/25, 26,27, 67, 68, 127; Darimî, Sünen, H/187; Beyhakî, Sünenü’l-Kübra, X/27; Taberanî, Mu’cemul-Kebir, X!l/296, 297; îbn Ebi Asım, Sunne, i/105.

[56] Bu hadisin kaynakları daha önce geçti/

[57] Ebu Davud, Sünen, 3560,3775; Nesaî, Sünen, VIİI/33; İbn Mace, Sünen, 2093; imam Ahmed, Musned, V/288; Tebrizî. Mişkât, 3423; e!-Hindî, Kenzu’l-Ummal, 18709.

Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 397.

[58] İmam Ahmed, Musned, İH/450, İV/420, 425; Darımî, Sünen, H/283; Abdurrez-zak, Musannef, H/283; Taberanî, Mu’cemu’s-Sağır, I/222; İbn Sa’d, Tabakatû’l-Kübra, 11/1; ibn Ebî Şeybe, Musannef, X/256; Bağavî, Şerhu’s-Sunne, VI/254; İbnu’s-Sınni, Arnelu’l-yevm ve’l-leyle, 28.

[59] Yukarıdaki dipnota bakınız.

[60] Abdurrahman İbnü’l-Cevzi, Ashâbın Dilinden Peygamberimizin Hayatı, Uysal Kitabevi: 397-398.

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir