Rene Guenon – Doğu ve Batı -Notlarım

41SEjVUDQGS._SR600315_PIWhiteStripBottomLeft035_SCLZZZZZZZ_FMpng_BG255255255-300x175 Rene Guenon - Doğu ve Batı   -Notlarım

 

Cahil adam, en azından, fırsatını bulursa, öğrenme imkanını muhafaza etmektedir; cahilin bakir bir «aklı selimi» vardır ki bu, genellikle yetersiz olduğunun şuurunda olmasıyla birleştiğinde birtakım budalalıklar . yapmasına mâni olur. Buna karşılık, yarım-öğrenimden geçmiş adamın- kafası hemen her zaman bozulmuş olur ; bildiğini sandığı şeyler öyle bir yeterlilik duygusu verir ki ona, ne olursa olsun, her şey hakkında konuşabileceğini sanır; yerli yersiz konuşur, hem de ehliyetsiz olduğu nisbette rahat yapar bunu. Hiçbir şey bilmeyen her şey ne kadar da basit gelir!

———————————————————–

Bati ilmi, mümkün olan her çeşit bilgiyi içerdiği iddiasındadır. Umumiyetle şuursuz bir taraf tutma sonucu olarak, «ilimciler», tıpkı Auguste Comte gibi, insanoğlunun tabiat olaylârının açıklanmasından başka bir bilgi gayesi gütmediğini sanırlar; şuursuz bir taraf tutma diyoruz, zira bu kimseler daha ötelere gidilebileeeğîni anlamaktan gerçekten acizdirler. Kına- dığimız yanları da bu değil zaten. Kınadığımız, bu kimselerin kendilerînde olmayan yeteneklere başkalarının sahip olmalarını ve bu yetenekleri kullanabilmelerini kabul etmeyişleridir: tıpkı, ışığın mevcudiyetini değilse de, sırf kendileri mahrum oldukları için, hiç değilse, görme duyusunun mevcudiyetini inkâr e- den körler gibidirler.

———————————————————–

Zekâyı, maddeye hükmeden ve bunu amelî gayeler için kullanan; ilme, kendi kısır görüşleri içinde, sanayide kullanıldığı oranda değer veren insanlara nasıl yapmalı da nazarî bilginin üstünlüğünü anlatmalı?

———————————————————–

Propaganda ye halka yayma, (vulgarisation): ancak hakikatin aleyhine işlemek üzere mümkün olabilir: hakikatin herkesin emrine âmade kılmayı» iddia etmek; istisnasız herkesin kayrayabileceği şekle sokmak, ister istemez onu olduğundan küçük göstermek ye bozmak demektir, zaten, bütün insanların herhangi bir şeyi aynı şekilde anlamaları imkânsızdır; mesele: bir eğitim meselesi değil, «zihnî ufuk» meselesidir, ve bu da değiştirilmesi imkânsız, her ferdin tabiâtından gelen bir şeydir.

———————————————————–

Evrim, aslında değişmeden, bir de bunun üstüne eklenen, ve bu değişmenin mana ve vasfından kaynaklanan bir vehimden başka bir şey değildir; evrim ve ilerleme, üç aşağı beş yukarı, tek ve aynı şeydir ama bugün ekseriya birincisi tercih edilmekte,

———————————————————–

Gerçekten de Çinliler hiç kimseye Japonlar’a ‘duydukları kadar husumet beslemezler; bunun sebebi, kapı komşu olmaları nedeniyle Çinlilere Özellikle tehlikeli gelmeleri olsa gerektir; huzur ve sükûnu seven biri, bu huzur ve sükûnu tehdit eden her şeyden nasıl korkarsa Çinliler de öyle korkar Japonlardan; ve ö- zellikle de’küçümserler onları.

———————————————————–

Şimdi de Avrupa veya Amerika’da öğrenim görenlerden sözetmek istiyoruz; böyle dışarıda öğrenim görenlere, bugün, hemen hemen hemen bütün Doğu ülkelerinde rastlanır. Aldıkları,eğitim sonucu, an’ane ruhunu yitirdiği ve kendi öz medeniyetleri hakkında hiçbir şey bilmediği için, en aşırı bir -asrîlik- modernizm» göstermekle iyi bir şey yaptıklarını sanırlar.

———————————————————–

Turgot ve Condorcet iledir ki bütün faaliyet dallarına yayılan ilerleme fikri ortaya çıkar; bu fikir o zamanlar umumî bir kabul görmekten o kadar uzaktı ki Voltaire bunu maskaraya çevirmek için alelacele işe koyulur. Bu fikrin XIX, asır boyunca uğradığı muhtelif değişikliklerin ve «evrim» adı altında, yalnız insanlığa değil, canlı varlıkların bütününe uygulanmak istenirken bu fikre yüklenen sözümona İlmî ihtilât (complication) ın tam bir tarihini yapmayı düşünmüyoruz.

Küçük veya büyük birçok ihtilâfa rağmen evrimcilik gerçekten resmî bir nass olmuştur. Hiçbir faraziyenin olamayacağı kadar temelsiz ye asılsız bu şey kanun gibi öğretilmekte, tartışılması yasaklanmaktadır; bu nass bünyesinde ancak hususî bir vak’acık olarak gözüken insanın ilerlemesi kavramı için de aynı şey haydi haydi varittir.

İnceleyin:  Güç ve Ahlak

———————————————————–

Doğu nezaketi, Batılıların aynı ad altında topladıkları, tamamen dışta kalan göreneklere riayet gibi boş bir biçimcilik değildir : bu nezaket son derece derin sebeplere dayanır, çünkü an’anevî bir medeniyetin bütününden kaynaklanmaktadır, halbuki. Batıda, bu sebepler an’ane ile beraber batıp gittiğinden, arta kalan şeyler, açıkça söylemek gerekirse, sırf «moda» ve onun haklı görülmesi imkânsız heveslerinin doğurduğu ve bir parodiye sebep olan yenilikler de cabası, artık bir butlandan başka bir şey değildir.

———————————————————–

Duygu, eğer fikirle güdülüp kontrol edilmezse, hata, düzensizlik ve karanlık doğurur ancak; duyguyu ortadan kaldırmak değildir.Söz konusu olan; diğer mumkinat için olduğu gibi onun için de yapılması gereken şey, bunları meşru sınırlar içinde tutmaktır.

———————————————————–

Metafiziğin namevcut olduğu yerde, hangi neviden olursa olsun, mevcut her çeşit bilgi, ilkeden hakikaten mahrumdur ve böyle olması ona bağımsızlık babında (hükmen değil, fiilen) bir şeyler sağlıyorsa da şümûl ve derinlik bakımından daha çok şey kaybettirmektedir. Bundan dolayı da Batı ilmi, tabir caizse, tamamen satıhta kalan bir ilimdir

———————————————————-

eğer Batılılar atalarının dinî duygularını muhafaza edebilselerdi, adım başı rastlanan şu «vatan dini», «ilim dini», «görev dini» ve daha başka bunun gibi tabirleri rasgele kullanmaktan sarf-ı nazar etmezler miydi? Bunlar öyle önemsiz «lâfın gelişi» şeyler değil modern dünyanın her tarafında görülen karmaşanın birer belirtisidir (symptome):

———————————————————–

Günümüz Batılı insanı, sırf araştırma olsun diye araştırıyor; İncil’deki «Quaerite et invenietis» (ara bulursun) sözü, ona göre, bu ifadedeki bütün kudrete rağmen Ölüdür, değil mi ki belli bir hedefe varan her şeye «ölüm», kısır da olsa bir çalkantı içinde olan her şeye de «hayat» der.

———————————————————–

Her şeyi yerliyerine koymasını ve orada bırakmasını bilmek gerek; ancak bunun için da düzensizliğin hüküm sürdüğü Batı dünyasının mahrum olduğu, külli bir kavrayışa sahip olmak lâzımdır.

———————————————————–

Modern kafa, tamamen denecek kadar harici olana, hissedilir âleme dönüktür; duyguyu derunî sanır ve çok kere, bu yanıyla, onu duyunun zıddı olarak görmek ister; oysa bu değerlendirme İzafîdir.

———————————————————–

Bütün nassları yıkmak isteyenler sırf kendileri için, yeni bir nass demeyeceğiz ama, bir nass bozuntusu, icat etmişler ve bunu Batı dünyasının bütününe empoze etmeyi becermişlerdir; böylece de «düşüncenin kurtuluşu» yutturmacasi ile belli başlılarını biraz önce saydığımız muhtelif putlar suretinde ve hiçbir devirde görülmedik derecede bom- boş inançlar gelip yerleşmiştir.

———————————————————–

Modern dünya, muhtelif sistemler (ordre) arasındaki münasebetleri tam manasıyla altüst etmiştir; bir kere daha tekrar edelim ki, zihnî sahanın daraltılması (hattâ saf zihnîliğin ortadan kaldırılmış olması) maddi ve zihni sahanın abartılması…bütün bunlar birbirine bağlıdır; ve batı medeniyetînî normal dışı, hattâ tabir caizse bir canavar yapan bütün bu şeylerdir.

———————————————————–

modern medeniyet bir ilkesizlik sancısı çekmekte ve bu sancıyı da her sahada duymaktadır; olağanüstü bir anomali sonucu, bütün diğer medeniyetler içinde ilkeden mahrum, sırf menfî ilkeleri olan (bu iki şey aynı kanıya çıkar) tek medeniyet olmuştur. Tıpkı başı kesilmiş ama yine de hem yoğun hem darmadağmık bir hayatı sürdüren bir gövdeyi andırmaktadır;

———————————————————–

İçine kapatıldığı ve artık hoşlanır olduğu, kendisini herhangi bir hedefe doğru götürmesini istemediği (çünkü artık onu böyle olduğu için sevmektedir) bu değişme, aslında «ilerleme» dediği şeyin ta kendisidir; sanki emin bir ilerleme, hangi yöne olursa olsun sırf yürümekmiş gibi; ama neye doğru ilerlemeyi merak etmez bile; ilkesiz, gayesiz bu değişmenin kaçınılmaz, hattâ gerçekliği inkâr edilmeyen bu tek sonucu, bu kesret içindeki inhilâle de (dispersion) «zenginlik» deyiveriyor: işte size bir kelime daha… çağrıştırdığı görüntünün kaba maddeciliği ile modern zihniyeti temsil eden tipik bir kelime..

İnceleyin:  Rönesansı Hazırlayan Asıl Sebep

———————————————————–

Avrupalılar ayak bastıkları her yerde, sözümona «eğitim nimetlerini», hep aynı metodlar uyarınca, zerre kadar herhangi bir uyarlama (a- daptasyon) yoluna gitmeden ve bu yerlerde başka bir eğitim türünün uygulanıp uygulanmadığım merak bile etmeden, yapmağa çalışmışlardır; kendilerinden neşet etmeyen ne varsa hiç yokmuş gibi kabul edilmelidir. «Eşitlik» denen şey, değişik kavim ye ırkların kendilerine has bir zihniyete sahip olmalarına, müsaade etmez. Bu eğitimi zorla kabul ettirmeye çalışanların, bundan bekledikleri en büyük «nimet» aslında, muhtemelen, her zaman ve her yerde, ananevi düşüncenin tahrip edilmesidir. Batılıların bunca değer yerdiği «eşitlik», kendi yurtlarından çıkar çıkmaz, zaten derhal kısır (tek tip) bir eşitliğe indirgenir;, içerdiğinin geri kalan kısmı İhraç edilmemesi gereken bir metadır ve yalnız Avrupalıların kendi aralarındaki münasebetlerine mütealliktir,

———————————————————–

Batı ilminin hususî vasıflarından birinin kendinin tamamen bağımsız ve muhtar olduğunu iddia etmesi olduğunu söylemiştik; böyle bir iddiada bulunmak, ancak İlmî bilginin üstünde her çeşit bilğiye sistematik olarak bigâne kalmak veya daha emin yol olarak böyle bir bilgiyi kesinkes inkâr-etmekle mümkündür.

———————————————————–

Bazılarına pek nahoş gelse de, birtakım hakikatler var kî bunların söylenmesinde hatta durmadan tekrar edilmesinde yarar vardır: Batılıların böbürlendikleri bütün üstünlükleri, maddî olanı hariç, düpedüz hayalîdir; maddî üstünlükleri ise hiç kimsenin inkâr edemeyeceği kadar apaçık ortadadır; ayrıca kimsenin buna gıpta ettiği de yok; ama işin acı yanı, Batıliların bunu suistimal etmeleridir.

———————————————————–

Batılılar, Rönesansla beraber, kendilerini eski Greko-Romen medeniyetin kesinkes mirasçıları ve devam ettiricileri gibi görmeğe ve geri kalan her şeyi sistematik olarak bilmezlikten gelmeğe veya bilmek istememeğe başlamış, bunu bir alışkanlık haline getirmişlerdir; bizim «klâsik önyargı» dediğimiz şey budur. Pascalın sözünü ettiği insanlık Yunanlılarla başlar, Romalılarla devam eder; sonra, Orta Çağ’a tekabül eden dönemde varlığında bir kopma olur ki Pascal da, her XVII. asır insanı gibi, bunu bir uyku dönemi olarak görür. Ve nihayet Rönesans gelir. Rönesans, yani, bu andan itibaren Avrupalı milletler yekûnunun teşkil edeceği şu insanlığın uyanışı… Parçayı bütünün yerine koyan, son derece dar bir zihniyete delâlet eden acayip bir yanılgıdır bu; bu yanılgının tesirlerini bir çok sahada bulmak mümkündür: psikologlar, meselâ, gözlemlerini umumiyetle tek tip insanlıkla, yani modern Batılı çerçevesinde sınırlandırmakta, sonra” da bu yolla elde ettikleri sonuçları, kasdî olarak, istisnasız her insanın hususiyetleri gibi göstermeğe kadar götürmektedirler işi.

———————————————————–

Modern ilmin tahlilî hususiyeti bizzat Auguşte Gomte’un da tehlikelerini haber vermeden edemediği «uzmanlıkların» durmadan artan sayısıyla kendini belli eder ; «işbölümü» diye, bazı içtimaiyatçı- larca bunca övülen bu «uzmanlaşma», mükemmel (!) «ilimci»nin kazandığı uzmanlıkların bir parçâsı olan şu «zihnî miyopluğa» yakalanmak için en emin yoldur; bu miyopluk olmadan da zaten, «ilimciliğin» “de bir değeri olmaz. Bu yüzden, <uzmanlar>> kendi sahaları dışına çıkar çıkmaz, umumiyetle inanılmaz bir bönlük içine düşmektedir; Öyle kolay tesir altına girerler ki!

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir