Rasûl-Nebi Ayrımı
Bunlardan biri de “Rasûl-Nebi” ayırımıdır. Buna göre Rasule itaat şarttır, çünkü Rasul korunmuştur, hata yapmaz, söyledikleri bağlayıcıdır. Bağlayıcı olan da tebliğ ettiği Kur’an’dır. Nebi, hata yapar, korunmuş değildir, beşerdir, haram kılamaz, söz ve filleri bağlayıcı değildir, nebiye itaat gerekmez. Nebiler Kur’an’dan hüküm çıkarırken ve uygularken hata edebilirler.
Nebi-Rasul ayrımını günümüze kadar böyle anlayan olmamıştır. Bu; bid’attır, yeni türemiştir. Konuyu “Hz. Muhammed, Hayatı ve Risaleti” adlı çalışmamızda ele aldığım için burada üzerinde uzun uzadıya durmayacağım. Ancak konuyla alakalı bir mesele üzerinde durmak istiyorum.
Rasul-nebi ayrımı yapıp hadisleri devre dışı bırakanlar meseleyi özellikle itaat faktörüne bağlamışlardır. Buna göre Resul itaat mercii, ama nebi değil. Rasulun itaat mercii olması da sadece ve sadece Kur’an’la ilgilidir. Bu durumda “Allah ve Rasulune itaati” emreden ayetlerin nasıl anlaşılacağı problemli hale gelmektedir. Klasik anlayış “ve” bağlacım dikkate alarak (ama sadece “ve” bağlacını değil tabii ki) “Allah ve Rasulunu” hem Allah’a hem de Rasulu’ne itaat şeklinde ayrı ayrı olarak anlamıştır. Bu yeni anlayışa göre Rasule itaat Kur’an dışında olmayacağı için bu kalıpla gelen ayetlerde kastedilen sadece Allah’a itaattir. Çünkü Allah dışında başka bir otorite olamaz. Bu durumda mana şöyle olmalıdır: Allah’ın Rasulu aracılığıyla size bildirdiği vahye, yani Kur’an’a itaat edin.
Böylece Rasulun Kur’an dışındaki söz ve uygulamaları işlevsiz hale gelmektedir.
Ancak bir problem var. Çünkü Nisa,59’da itaat edilecekler Allah, Rasulu ve emir sahipleri olarak sıralanmıştır. Dolayısıyla burada sadece Allah ve Rasulu değil, emir sahiplerine de itaat edileceği anlaşılmaktadır Klasik anlayış için bu, problemli değildir. Çünkü Rasule itaat şarttır, ancak bu itaat Kur’anla mukayyettir. Emir sahiplerine itaat şarttır, bu da Kur’an ve sünnetle mukayyettir.
Burada bir- biriyle: çelişebilecek bir durum yoktur. Fakat yeni anlayışa göre bu ayet de tevile muhtaçtır. Rasule Kur’an dışında itaat olmayacağına göre emir sahiplerine nasıl itaat olabilir?! Üstelik emir sahipleri de vahiy almamaktadır. Vahiy almadıklarına göre onlara itaatin konusu nedir ki?! İşte onun için bunu yeniden yorumlamak gerekir. Ve bu ayet şöyle yorumlanmıştır: Emir sahipleri müstakil, bağımsız otorite olmaz. Onun için emir sahibine itaat, aslında Kur’an’a itaattir, yani onların Kur’an’dan verdiği emirlere itaattir. Maalesef böyle gereksiz bir yorumla karşı karşıyayız.
Cevap vermeye değer mi bilmiyorum, ama şunlar söylenebilir:
1. Resul de bağımsız bir otorite değildir. Otoritesi Allah ile, Kur’an ile mukayyettir. Onu otorite kılan Allah’tır, ancak bu otoritelik mutlak ve gerçek anlamda otorite demek değildir. Mutlak ve gerçek tek otorite Allah’tır. Aynen emir sahibini de otorite kılan Allah’tır. İtaat, otoriteyi gerektirir.
2. Resul’ın otoritesi, nasıl ki, Kur’an ile sınırlıdır, emir sahiplerinin de otoritesi Kur’an ve sünnet ile sınırlıdır. Kur an ve sünnete aykırı hareket edemezler. Aykırı hareket ettiklerinde itaat edilme vasıflarını kaybederler.
3. Allah, ayette kendine bağlı iki otoriteden bahsediyor. Çünkü itaat olan yerde otorite var demektir. (Mesela demokrasilerde egemenlik halkındır, yani tek otorite halktır; fakat halk bu yetkiyi başka kurumlara verir -ki bu sadece meclistir- o kurumlar da otorite olur. Yukarıdan aşağıya doğru, cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, milletvekili, vali vs. otorite olur. Aynı şekilde anayasa, kanun ve yönetmelikler yukarıdan aşağıya doğru otorite olur. Ancak asıl otorite en başta olandır. Onun yetkilendirmesiyle diğerleri de otorite vasfını kazanırlar. Bunun bir teşbih olduğu unutulmamalı) Biz bunu teke irca ediyoruz. Bu, aklen, nassen uygun mudur? Allah, resul ve emir sahipleri denilecek, ama biz sadece Allah kastediliyor diyeceğiz, bu olabilir mi?
Böyle olacaksa beliğ bir kitap olan Kur’an, Allah demekle yetinemez miydi? Diğer taraftan Emir sahiplerinin Kur’an’a göre verdiği hükümleri anlıyoruz, ancak içtihat konusu olan hükümleri ne olacak? Bu hükümlerin Kur’an’a aykırı olmadığını düşünelim. Ama yeni bir mesele ortaya çıktı, ictihad edildi. Otorite tarafından buna uyulması istendi. Ne olacak? “Biz, sadece Kur’an’da bulunan hükümlere uyarız” mı diyeceğiz? itaat etmeyecek miyiz? Oysa emir sahiplerinin Kur’an ve sünnete aykırı olmayan emirlerine uymak farzdır. Yoksa değil mi?! Bu kabul edilirse ardından şu sorunun gelmesi mukadderdir: Emir sahiplerinin Kur’an ve sünnette olmayan, ama onlarla da çelişmeyen görüşlerine uymak şart da Resulullah’ın Kur’an’da olmayan, ama onunla da çelişmeyen emir ve nehiylerine uymak niye şart değil?!
Prof.Dr.Yavuz Köktaş-Modern Zamanlarda Hadisi Savunmak,syf:398-400