Ramazanla tam alakalı olması sebebiyle duanın ruhuna dair bir şeyler yazmak, belki otuz yıldan beri tuttuğum notları birleştirip paylaşmak istiyorum.
Bilindiği gibi Allah (cc) Bakara Suresinde orucun farz kılındığını ve Ramazan Ayının önemini, Kuranı kerim’in onda indirilmiş olmasından aldığını beyan ettikten sonra şöyle buyurur:
“Kullarım sana beni sorarlarsa, ben çok yakınım, bana dua ettiğinde dua edenin duasına karşılık veririm. O halde onlar da benim çağrıma cevap versinler ve bana inansınlar ki, doğru yolda olabilsinler” (Bakara 2/186).
Ayeti kerimenin bağlamı gösteriyor ki, duanın Ramazanla özel bir ilişkisi vardır. Bu sebeple Ramazanda yapılan dualar kabule çok daha yakındır. Hatta bendeniz hep şöyle düşünürüm; Ramazanın her gecesinde ve özellikle de son on günü gecelerinde ihlasla ve bilinçle tekrarlanan bir duanın reddedilmesi düşünülemez. Yeter ki, hayırlı bir şey istenmiş olsun. Çünkü böyle bir duanın Kadir Gecesine denk gelme ihtimali yüzde yüze yakındır.
Bu ayette Allah (cc), dua edenin duasına mutlaka icabet edeceğini söylüyor. İcabet etme, cevap verme, gereğini yapma demektir.Yani icabet, dua edenin istediği şeyin her zaman tam istediği gibi verilmesi anlamına gelmez. Ama duaya mutlaka bir cevap verileceğini, takdim edilen bir dilekçe gibi işleme konup gereğinin kesin yapılacağını anlatır.
Allah duada istenen şeyi ya olduğu gibi kabul edip verir, ya onunla dua edenin bir günahını siler, ya da ona bir derece verir. Bunların her biri duaya icabet sayılır. Çünkü dua edenin Allah’tan istediği şey bazen onun hayrına olmayabilir. Zararına olacak bir şey için Allah, madem sen istedin al sana, deyip onu kötü duruma itmez.
Ayrıca Allah’ın ‘yakın’ olması sebebiyle dua edenin duada sesini yükseltmesi Allah’a karşı sui-edep sayılmıştır. Secili, kafiyeli, tumturaklı ifadelerle dua etme samimiyete ve ihlasa aykırıdır. Mümin inandığı ve içinden geldiği gibi dua eder. Gözlerimiz yaşlı, boynumuz bükük, kalbimiz kırık huzuruna geldik, sana ellerimizi açtık, gibi yalan ve çocuk kandırırcasına dualar mürailikten ve insanın kendini aldatmasından başka bir şey sayılmaz. Sahabi diyor ki, Resulüllah’la beraber bir yolculukta idik. Tekbir getirirken seslerini yükseltenler oldu. Bunun üzerine Resulüllah şöyle buyurdu: “Sakin olun, çünkü siz sağır ya da uzakta olan birisine seslenmiyorsunuz, yakın ve sizinle beraber olan ve her şeyi duyan birisinden istiyorsunuz. Sizin dua ettiğiniz zat size bineğinizin boynundan daha yakındır” (Buhari, Müslim).
Dua kulun Rabbiyle iletişimidir, karşılıklı konuşmalarıdır, O’nu unutmadığının, saydığının göstergesidir. Kul rabbini unutmadığı sürece rabbi de onu unutmaz. O’nun unutması, kişiyi nefsiyle baş başa bırakmasıdır. Bu yönüyle dua aynı zamanda zikirdir. Allah kendisinin çokça zikredilmesini ister. Zikir kalbin hatırlaması ve gerekiyorsa dilin bunu ikrar etmesidir. İnsana rabbini unutturup dünyaya daldıran şey gaflettir. İnsanın mayasında unutma vardır. Âdem unuttu ve hata yaptı. Hatta ‘insan‘ kelimesinin unutma anlamındaki ‘nisyan‘dan geldiği söylenir. Dua eden gerçekten Allah’ı düşünerek, ne dediğinin farkında olarak dua ediyorsa o anda Allah’ı kalpten ve çok yakından duyuyor, hissediyor ve O’nu zikrediyor demektir. Bu sebeple ‘dua ibadetin beynidir, özüdür’ buyrulmuştur. Yani dua safi ve süzme bir ibadettir.
Resulüllah’ın bir mecliste Allah’tan yetmiş defa, yüz defa, bin defa mağfiret istediği olurdu. Bu da Allah’ı çokça zikretmenin güzel bir örneğidir.
Dua kulun kendi haddini bilip Allah’a iltica etmesidir.Dolayısıyla Allah’ın yüceliğini, O’nun her şeye kadir olduğunu, kendisinin ise O’nun desteği olmadan hiçbir şey yapamayacağını, aciz ve güçsüz olduğunu itiraf etmesidir. Zaten Allah (cc), ‘ben cinni de insi de sadece bana ibadet etsinler, beni tanısınlar diye yarattım’ buyurur.
Dua sadece zikir değildir, aynı zamanda fikirdir ve şükürdür.Çünkü dua ile kul, Allah’ı tefekkür etmiş, nimetlerin O’ndan olduğunu itiraf ederek O’na şükretmiş olur. Fikretmek, yani tefekkür edip düşünmek ve şükretmek de birer ibadettir. Çünkü bunların her biri Kuranıkerim’de kuldan defalarca istenmiştir.
Nice beş vakit namazını kılıp orucunu tutanlar vardır ki, dua etmeye erinirler, dua etmek içlerinden gelmez. Bu durum bile ibadetlerin bilinçsiz ve ruhsuz yapıldığının belirtisidir.
Kaynak: Yeniş Şafak-Faruk Beşer / http://www.yenisafak.com/yazarlar/faruk_beser/ramazan-ve-dua-ufku-2029951
0 Yorumlar