Protein ve Hürriyet
Hıristiyan çileciliğine karşı çıkan lâik batı düşüncesi, önce hürriyeti övdü; insanın dünyada ahenkli ve birbirine zulmetmeden yaşamasını değil,onun kendi dışındaki hiç bir şeye boyun eğmeksizin”hür” olmasını, felsefi manâda kendini gerçekleştirmesini, bünyesinin ve çevresinin bütün iplerini eline alma kavgasını övdü. Ferdin hürriyet kavgası önce dünyevi yüksek idealler, kimilerinin burjuva değerler dediği idealler uğruna oldu. Pro-testan ahlâkı dünyevi idealler ile uhrevi idealleri aynı anlamda kullanmayı kolaylaştırdı. Bu dünyada zengin ve kuvvetli olmak Tanrı’nın o insanı öteki dünyada da “seçtiğinin” işaretiydi. Burjuva değerler zirvesine Napolyonla ulaştı. “Napoleon Bonaparte”,imparatorluk tacını Papa’nın elinden giymedi.Napolyon Papa’nın elinden imparatorluk tacını alıp kendi elleriyle kendi başına kondurdu. Asalet benimle başlıyor dedi Napolyon. Bu hüküm Hıristiyanlığın yüzyıllar boyunca tutunduğu değer-lerin yerine “hür” insanın değerlerinin geçtiğinin nihai timsali idi.
Sonra sınıf kavgasının hürriyete giden yolu açtığını, yahut hürriyete sınıf kavgasından geç-meksizin varılamayacağını söyleyenler oldu. Ro-mantizmin açtığı sınır tanımaz atılımların disipline sokulması gayretiydi bu. Hürriyet adına ağzını açar açmaz zincir şakırtılarıyla ortalığı çınlattığı için gerçek ve tartışmasız bir siyasî temsilci bulamadı bu düşünce, ama geniş insan yığınları için küçük küçük Napolyonlar çıkardı. Lenin, Mussolini ve Hitler gibi isimler sayılabilir bu meyanda. Ama daha yüzlerce,hatta binlerce ufak Napolyon gördü son asırlar. Buufacık Napolyonlar dünyayı, kâinatı fethettikleri vehmine kapıldıkları oranda ruhlarının parti teşkilâtları, siyasi mafevkleri, teoriler, sosyal kuruluşlar tarafından gaspedilmesine gönüllüce rıza gösteriyorlardı.Dünya değişti. Dünya, yeryüzünde hüküm süren düzenlerin insan elinde öz itibariyle değişikliğe uğratılamayacağının anlaşılacağı kadar değişti.İnsanlar kendi niyetlerinden kalkarak hep aynı noktaya varacaklarını anladılar. Felsefi manadaki hürriyetin bir avuntu olduğunu bir çok acılardan maddi çerçevenin kendi üzerlerinde kurduğu zu-lümden, kişi putlarının onları sahte şafaklara ulaştırmasından sonra anladılar. İnsan hakları, in-sanın kaslarının güçlü ve sağlam olmasıyla aynı anlama gelmeye başladı.Üstelik bu anlamın ayrıca anlaşılacak bir tarafı yoktu. Doymak, protein almak, herkesin protein al-ması, çok protein almak meselesine geldi dayandı insanlık.
Bir tarafta iyi protein almış insanların başka iyi protein almış insanlarla olan mücadelesi sürerken öteki tarafta proteinsiz olanlar hangi protein almış kuvvetin yanında yer alırlarsa daha çok protein alabileceklerini hesaplıyorlar.Rönesansla hızını artıran insan övgüsü ve hürri-yet merakı insan aklının verimlerine karşı da heye-can uyandırıyordu. Bu dönemin kiliseye karşı ih-tilâlci düşünme tavrı gide gide düşünceyi bilgisa-yarların kesin ve kaçınılmaz emirlerine bıraktı.Artık hürriyet demek, sağlıklı olmak demek.Doğru yol, daha iyi beslenmiş olanın tuttuğu yoldur.Bundan böyle insanların kalitesini atlar gibi onlarında dişlerine bakarak anlayacaklar belki. Dün Hitler’in soya dayanan, metafizik bir ırkçılığı varidiyse şimdi de yine ırka dayanan ama ırk farkını gözetmeden materyalist temele sahip bir ırkçılık yaygın.
Beden sağlığının bütün manaları aşan kuv-vete sahip olduğuna dair itikat bütün insanları sardı.Düşünen insanlar hayatın bir ekmek kavgası ol-duğuna inandıklarını ifade ettikleri için hayatın bir ziyafet olması gerektiği düşüncesini kimse önleye-medi. Doymak daha çok doymak için kuvvet topla-mak demek. Hür olmak daha çok hür olmak için bir fırsat sayıldığı gibi, ya Avrupa’nın 16. yüzyıl insanı protein kelimesini bilmediği için işin başında ağzından sehven “hürriyet” kelimesini çıkardı, yahut günümüz insanı faydalı olan herşeyin adı ortaktır düşüncesinden kalkarak proteine hürriyet diyor
İsmet Özel, Taşları Yemek Yasak