Te’lif: İmam Suyuti (Rahmetullahi Aleyh)
Hamd, Allah’a mahsustur. Selam, O’nun seçilmiş kullarının üzerine olsun. Bize şu sual soruldu;
“Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem kabrinde diridir. O’nun şöyle buyurduğu varid olmuştur;
1– “Her hangi bir kimse bana selam verirse, Allah Teala, onun selamını cevaplayıncaya kadar ruhumu bana döndürür.”262
Bunun zahiri, O’nun ruhunun bazı vakitlerde ayrıldığını gösterir. Şu halde, O’nun (sallallahu aleyhi ve sellem) kabrinde diri oluşu ile ruhunun bazı vakitler kendisinden ayrılması,nasıl izah edilebilir?”
Bu güzel bir sualdir. İyi bir bakış, güzelce düşünme gerektiren bir sorudur.
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ve diğer peygamberlerin kabirlerinde diri oluşuna dair, indimizde kesin bir ilim, tevatüre ulaşmış haberlerden deliller vardır. Beyhaki, Peygamberlerin (aleyhimüs-salatu ves-selam) kabirlerinde diri olması ile ilgili bir cüz te’lif etmiştir.
2- Bu konudaki delillerden biri, Müslim’in Enes radıyallahu anh’den merfuan rivayetidir;
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, İsra gecesi, Musa aleyhisselam’a uğradığında, o, kabrinde namaz kılıyordu.”263
3-Ebu Nuaym, Hilye’de İbni Abbas radıyallahu anhuma’dan rivayet ediyor;
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, Musa aleyhisselam’ın kabrine uğradığında, o, orada namaz kılıyordu”264
4 – Ebu Ya’la, Müsned’inde ve Beyhaki, Hayatu’l-Enbiya’da, Enes radıyallahu anh’den rivayet ediyorlar;
“Peygamberler kabirlerinde diridirler ve namaz kılarlar”264
5- Ebu Nuaym, Hilye’de, Yusuf Bin Atiyye’den rivayet ediyor; “Sabit el-Bünani’den işittim, 0, Humeyd et-Tavil’e dedi ki;
“Peygamberler dışında bir kimsenin kabrinde namaz kıldığı sana ulaştı mı?” dedi ki; “Hayır”266
6– Ebu Davud ve Beyhaki, Evs Bin Evs es Sakafi’den rivayet ediyorlar;
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Cuma günü, en faziletli günlerinizdendir. O günde bana çokça salat ediniz. Zira salâtlarınız bana arz edilir.”
Dediler ki;
“Cesedin toprak olmuşken, salâtlarımız sana nasıl arz edilir?”
Buyurdu ki; “Şüphesiz Allah Teala yeryüzüne peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kılmıştır.”267
7 – Beyhaki, Kitabul İman’da ve Asbahani, Tergib’de, Ebu Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet ediyorlar;
Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Kim kabrimin yanında bana salât ederse onu işitirim, kim de uzaktan bana salat okursa, o bana tebliğ edilir.”268
8– Buhari, Tarih’inde, Ammar radıyallahu anh’den rivayet ediyor;
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’i şöyle buyururken işittim; “Şüphesiz Allah’ın bir meleği vardır ki, ona,mahlûkatı işitme gücü verilmiş olup, kabrimin üzerinde kıyam halinde durur. Herhangi bir kimse bana salât okuduğunda, onu bana ulaştırır.”269
9 – Beyhaki, Hayatül Enbiya’da ve Asbahani Tergib’de, Enes radıyallahu anh’den rivayet ediyorlar;
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Kim Cuma gününde bana yüz defa salât ederse, Allah onun,otuzu dünyada, yetmişi ahirette olmak üzere yüz ihtiyacını giderir. Allah Teala bir melek görevlendirir ve hediyelerin size arz edilişi gibi, o melek kabrime girerek salâtlarınızı arz eder. Şüphesiz ölümümden sonraki ilmim, hayatımdaki ilmim gibidir.”270
Beyhaki’nin lafzında; “Bana salât okuyanın ismi ve nesebini bana haber verir, bunlar benim yanımda beyaz bir sahifede muhafaza edilir” diye geçer.
10- Beyhaki, Enes Radıyallahu anh’den rivayet ediyor;
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Şüphesiz peygamberler kabirlerinde kırk günden fazla bekletilmezler. Sur’a üfleninceye kadar Huzuru İlahi’de namaz kılarlar.”271
11- Süfyan es Sevri, El-Cami’de rivayet ediyor; “Bir şeyh bize Said Bin Müseyyeb’in şöyle dediğini söyledi; “Bir Peygamber, kabrinde kırk günden fazla bekletilmez, yükseltilir.”272
Beyhaki dedi ki; “Dirilerin, Allah’ın kendilerini bulundurduğu yerlerde bulunmaları gibi, peygamberler de varacakları yere varırlar.”273
Sonra Beyhaki dedi ki; “Peygamberlerin ölümlerinden sonraki hayatlarına, İsra kıssasında geçen; “Peygamberlerden bir cemaatle görüşüp konuşması” şahittir;
12- Ebu Hüreyre radıyallahu anh’den gelen rivayette;
“Peygamberlerden bir cemaat gördüm. Musa aleyhisselam kıyam halinde namaz kılıyordu. Sonra başından su damlar gibi ve kıvırcık saçlı birisi olan Meryem oğlu İsa aleyhisselam’ı gördüm. O da kıyam halinde namaz kılıyordu. İbrahim aleyhisselamı da gördüğümde kıyam halinde namaz kılıyordu. İnsanlar içinde ona en çok benzeyeniniz arkadaşınızdır. (Kendi Zat-ı şeriflerini kastediyorlar.) Vakti gelince ben onlara namazlarında imam olurum.”274
13- Yine Beyhaki şu rivayeti de veriyor;
“İnsanlar bayıldığı zaman ilk ayılan ben olurum.”275
Beyhaki dedi ki; “Bu rivayet, Allah Tealanın peygamberlere ruhlarını döndürmesini ve onların şehitler gibi rableri katında diri olmalarını doğrulamaktadır. Sur’un ilk üfürülüşünde bayılacak olanlar bayılır ve sonra şuur sahibi hiçbir ölü kalmaz…”276
14- Ebu Ya’la, Ebu Hüreyre radıyallahu anh’den rivayet ediyor;
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’den şöyle buyurduğunu işittim; “Nefsim elinde olan Allah’a yemin ederim ki, şüphesiz, Meryem oğlu İsa aleyhisselam nüzul edecek,sonra kabrime gelecek ve; “Ya Muhammedi” Diyecek, bende ona cevap vereceğim.”277
15– Ebu Nuaym, Delailün Nübüvve’de Said Bin Müseyyeb radıyallahu anh’den rivayet ediyor; “Harre vakasını gördüm.Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in mescidinde benden başka kimse yoktu. Namaz vaktinin geldiğini ancak Kabir’den gelen ezan sesi ile anlardım.”278
16- Zübeyr Bin Bekkar, Ahbaru’l-Medine’de Said Bin Müseyyeb’den rivayet ediyor; “Harre günlerinde insanlar geri dönünceye kadar Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in kabrinden ezanları ve ikametleri işittim.”279
17- İbni Sa’d, Tabakat’ında naklettiğine göre; Said Bin Müseyyeb, Harre günlerinde insanlar harb ederlerken mescide devam etmiş ve demiştir ki; “Namaz vakti geldiği zaman Kabri Şeriften gelen ezanı işitirdim.”280
18- Darimi, Müsned’inde, Mervan bin Muhammed tariki ile Said Bin Abdülaziz’den rivayet ediyor;
“Harre günleri başlayınca üç gün Mescid-i Nebi [sallallahu aleyhi ve selem)’de ezan okunmadı, namaz kılınmadı. Said Bin Müseyyeb ise, Mescid’i terk etmedi. Namaz vaktini de ancak peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in kabrinden gelen fısıltıları işitmek suretiyle biliyordu.’’281
Bu haberler, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in ve diğer peygamberler (aleyhimüs selam)’in diri olduklarını gösteriyor. Nitekim Allah Teala;
“Allah yolunda öldürülenleri ölüler saymayınız. Bilakis onlar, Rableri katında diridirler ve rızıklanmaktadırlar.” (Al-i İmran,169)
Bu hususta peygamberler buna daha layıktırlar ve (makamca) daha büyüktürler. Nübüvvet ve şehadet vasıflarını kendisinde toplamayan ve bu ayetin kapsamına girmeyen peygamber yoktur.282
19- Ahmed, Ebu Ya’la, Taberani, Müstedrek’te Hakim ve Delailü’n-Nübüvve’de Beyhaki, İbni Mes’ud radıyallahu anh’den rivayet ediyorlar;
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in (şehiden) öldürülmüş olduğuna bir değil, dokuz defa yemin etmek isterim.Böylece Allah Teala, O’na, peygamberlik rütbesi vermiş olduğu gibi, şehitlik rütbesi de vermiştir.’’283
20- Buhari ve Beyhaki, Aişe radıyallahu anha’dan rivayet ediyorlar;
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve selem, vefat hastalığında diyordu ki; “Hayber’de yediğim yiyecekteki zehrin acısını hala göğsümde hissediyorum.”284
Böylece Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in kabrinde diri oluşu, gerek lafzın umumiliğinden, gerekse mefhumul muvafakat’ten, Kur’an’dan delil ile sabit olmuştur.
Beyhaki, Kitabul İtikad’da der ki;
“Peygamberler kabzedildikten sonra ruhları kendilerine iade edilir ve onlar, şehitler gibi Rableri katında yaşarlar.”285
Kurtubi, Tezkire’de, Şeyhinden naklen der ki; “Ölüm yokluk değil, bir halden diğer bir hale intikal etmektir. Buna şehitlerin katledilip, ölümlerinden sonra diri olmaları,rızıklanmaları, ferahlanmaları, müjdelenmeleri delildir. Bütün bu sıfatlar, dünyadaki hayat sahiplerinin sıfatlarıdır. Şehitler böyle olunca, peygamberler, evla tarikiyle buna daha hak sahibidirler. Nitekim yeryüzüne, peygamberlerin cesedini yemek haram kılınmış, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, İsra gecesi Beytül Makdis’te ve semada peygamberler ile bir araya gelmiş,Musa aleyhis selam’ı kabrinde kıyam halinde namaz kılarken görmüş, kendisine selam verenlerin selamını cevaplayacağını haber vermiştir.
Bu ve başka deliller ile, peygamberlerin ölümleriyle, bizim idrak edemediğimiz yere kaybolmaları,meleklerin mevcut ve diri olmalarına rağmen görülemediği gibi, onların da mevcut ve diri olduğu kesin bir surette sabit olmaktadır. Allah, kerametini velilerinden dilediğine tahsis eder.”286
El-Barizi’ye, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatından sonra diri olup olmadığı soruldu. Şöyle dedi;”Şüphesiz O diridir.
Fakih, Usul alimi, Şafiiler’in şeyhi, Üstaz Ebu Mansur Abdulkahir Bin Tahir el-Bağdadi, “Ecvibetu’l Mesailil Cacermiyyin”287 adlı eserinde der ki;
“Arkadaşlarımızdan muhakkik kelamcılar dediler ki; “Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, vefatından sonra diridir, ümmetin hayırlı amelleri ile sevinir, isyankârların isyanı ile mahzun olur. O’na salât edenin salatı ulaştırılır.”
Şüphesiz peygamberler toprak olmaz, yeryüzü onlardan bir şey yiyemez. Nitekim Musa aleyhis selam, kendi zamanında vefat etmiş olmasına rağmen, Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem, onu kabrinde namaz kılarken gördüğünü haber vermiştir. Mi’rac hadisinde; “Şüphesiz Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, O’nu dördüncü semada, Adem aleyhis selam’ı dünya semasında görmüş, İbrahim aleyhis selam O’na; “Merhaba salih evlad ve salih peygamber.” demiştir.
Bu bizim için sağlam bir delildir. Deriz ki;
Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem nübüvvetiyle, vefatından sonra da hayat sahibidir.”
– Üstad’ın sözü bitti. –
Hafız, Şeyhus-Sünne el-Beyhaki, Kitabul-İtikad’da der ki; “Peygamberler (aleyhi selam)’in ruhları kabzedildikten sonra tekrar kendilerine iade edilir, Rableri katında şehitler gibi diridirler. Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sel-lem, peygamberlerden bir cemaat görmüş ve onlara namazda imamlık etmiştir.
Doğru sözlü haberci sallallahu aleyhi ve sellem, salâtlarımızın kendisine arz edildiğini, selamlarımızın tebliğ edildiğini, Allah’ın yeryüzüne peygamberlerin cesetlerini yemeyi haram kıldığını haber vermiştir.” Nitekim onların hayat sahibi oluşunu ispat için bir kitap yazdık ve ismini şöyle verdik;. “Allah’ın Peygamberi, Rasulü, Seçilmişi, Mahlûkatının En Hayırlısı Sallallahu Aleyhi Ve Sellem’in Vefatından Sonra Hayatı”288
Allah’ım! Bizi, O’nun sünneti üzere yaşat, Ümmetimizi onun milletinden kıl, Onunla bizi dünyada bir araya getir.Şüphesiz sen her şeye kadirsin.” – Barizi’nin cevabı bitti. –
Şeyh Afifüddin el-Yafii dedi ki; “Velilere halleri iade edilir,göklerin ve yerin melekûtunu müşahede ederler. Peygamberlerin ölü değil, diri olduğunu görürler. Tıpkı Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in, Musa aleyhis selam’ı kabrinde seyretmesi gibi. Nitekim peygamberlere mucize olarak caiz olan şeyin, veliler için keramet olmasının caiz olduğu ikrar edilmiştir. Bunu ancak cahil inkâr eder. Peygamberlerin hayatı hakkında âlimlerin pek çok delilleri vardır. Biz bu kadarıyla yetiniyoruz.”289
BİR BÖLÜM
21- Diğer hadise gelince, onu Ahmed, Müsned’inde, Ebu Davud, Sünen’inde, Beyhaki, Şuabul İman’da;Ebu Abdurrahman el Mukri – Hayve Bin Şüreyh – Ebu Sahr- Yezid Bin Abdullah Bin Kusayt- Ebu Hüreyre radıyallahu anh senedi ile merfuan rivayet ettiler;
Kim bana selam verirse, onun selamını cevaplayıncaya kadar, Allah ruhum u bana iade eder.”290
Bu hadisin zahirinden şüphesiz, önceki hadislere muhalif olarak, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in ruhunun, bazı zamanlar, bedeninden ayrıldığı anlaşılıyor. Bunun üzerinde düşündüm ve bana birkaç açıdan cevap açıldı;
Birincisi – ki bu en zayıf ihtimaldir-; “Ravinin hadisin lafzında vehmetmesi ve bu sebeple işi karmakarışık hale getirmiş olması muhtemeldir.” Diye iddia edilir. Nitekim âlimlere pek çok hadis hakkında bunu iddia etmişlerdir. Ancak işin aslı böyle değildir ve bu iddiaya itibar edilmez.
İkincisi – ki en kuvvetli ihtimaldir – ’ “Allah iade eder” cümlesi, ancak Arabcası çok kuvvetli olanın idrak edebileceği “hal (yani şimdiki zaman) cümlesi”dir. Arabca dil kaidelerine göre, hal cümlesi, mazi (geçmiş zaman) fiili olarak geldiğinde, bunda takdir edilir. Allah Teala’nın şu kavli şerifinde olduğu gibi;
’ “Göğüsleri daralmış halde gelenler…” (Nisa; 90) Bu ayette ” (daralmış) diye fazladan bir “gad” kelimesi takdir edilerek mazi cümlesi yapılır.291
Böyle takdir edilerek önceden, herkesten gelen selamı kapsar. Hatta illetsiz olarak, sadece atıf harfiyle vav manası takdir edilir ve hadis şu manaya gelir; “Her kim bana selam verirse, ona cevap vermeden önce, Allah bana ruhumu iade etmiştir.”Şayet, “Allah ruhumu iade eder” cümlesi, şimdiki zaman olarak veya gelecek zaman olarak takdir edileceği zannedilip illetlendirilmesi söz konusu olursa, böyle değildir.
Biz onda hadisin manasına göre kuvvet alarak karar verir, karışıklığı kaldırırız. Eğer burada şimdiki zaman veya gelecek zaman takdir edilecek olsaydı, Müslümanların her selam verişinde, ruhunun kendisine iade edilmesi, sonra ayrılıp, sürekli tekrar etmesi gerekirdi. Bunda ise bazı mahzurlar vardır;
Birisi; Cesedi şeriften ruhunun çıkışının tekrar etmesinde bir elem vardır. Elem olmasa bile, tekrime, (saygınlığına) muhaliftir.
Diğer mahzur; şehid olan diğer insanların ve başkalarının durumlarına muhaliftir. Zira onlardan hiçbiri için Berzah’ta, ruhlarının ayrılıp, tekrar kendilerine iade edilmesi sabit olmamıştır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ise, mertebe olarak onlardan daha üstündür.
Üçüncü mahzur; Kur’an’a muhalif oluşudur. Şüphesiz Kur’an, ancak iki hayat ve iki ölüme delalet eder. Pek çok ölüm ve bunun tekrarı batıldır.
Dördüncü mahzur; yukarıda geçen mütevatir hadislere muhalif oluşudur. Kur’an’a ve mütevatir sünnete muhalif olan şeyin te’vili gerekir. Eğer te’vil kabul etmiyorsa batıldır.Bu sebeplerle bu hadis, anlattığımız manaya hamledilir.
Denildi ki; ‘* ’ lafzı, mufarakat (ayrılma) manasına değil,mutlak sayruret (bir halden, diğer bir hale intikal) manasına gelen bir kinayedir. Allah Teala’nın kavlinde, Şuayb aleyhisselam anlatılırken olduğu gibi; “Doğrusu Allah bizi ondan kurtardıktan sonra yine sizin dininize dönersek, şüphesiz Allah’a yalan iftira etmiş oluruz.” (A’raf, 89)
Bu ayette “*” (dönmek) lafzı ile, mutlak sayruret murad edilmiştir. Buradaki “dönüş”, intikalden sonra değildir. Şuayb aleyhis selam, hiçbir zaman onların dininde olmamıştır.
İşte bu hadisin ortasındaki “iade etmek” lafzı ile hadisin~sonundaki “selamını cevaplarım” lafzının arasındaki uygunluk da güzel değerlendirilip, aradaki münasebete riayet edilmiş olur.Diğer bir vecih -ki bu gerçekten kuvvetli ihtimaldir-;
“Şüphesiz ruhun iade edilerek O’na dönmesi ile, bedenden ayrıldıktan sonra dönmesi kastedilmemiştir. Zira Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, berzah âleminde Melekût’un halleri ile meşgul ve Rabbini müşahede ile istiğrak halindedir. Bu tıpkı dünyada kendisine vahiy geldiği zaman ve son zamanlarında içerisinde bulunduğu hali gibidir. Müşahededen hâsıl olan hayret halinden kendine gelmesi, istiğrak halinden ayılması, ruhunun iade edilmesi demektir.
Bu izah, âlimlerin, İsra hadisinin bazı rivayetlerinde gelen; “Uyandığımda Mescidi Haram’da idim”292 cümlesi hakkındaki kavlidir. Buradaki “uyanma”, uykudan uyanma değildir.Şüphesiz Mi’rac, uykuda vaki olmamıştır.
Bundan kastedilen; Melekût’un acaib hallerinden hâsıl olan, bir nevi sarhoşluktan ayılmadır. İşte bu cevap, indimizde en kuvvetli cevaptır.
Beşinci vecih;denildi ki; “Ruhunun döndürülmesi (yukarıda anlatıldığı gibi) tekrar gerektirse bile, yeryüzünün her tarafında daima O’na salat edilmekte, böylece ruhu, bedeninden hiç ayrılmamaktadır.”
Altıncısı; “Şüphesiz Nebi sallallahu aleyhi ve sellem,kendisine (bu konuda) vahiy gelmeden önce böyle buyurmuş,kendisine vahiy geldikten sonra Kabrinde daima diri olduğunu haber vermiştir. Sonradan verdiği haber, önceki ile çelişmez. Bu cevap, Allah’ın bana açtığı bir cevaptır, daha önce kimseden nakledilmemiştir.
Ben bunu kitabıma yazdıktan sonra, Şeyh Taceddin Bin el-Fakihani el-Maliki’nin “Fecru’l-Münir Fîma Fadli Bihi’l Beşiri’n-Nezir” adlı kitabında da gördüm. Orada der ki;
“Tirmizi’de bize rivayet edilen; “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki;
“Her kim bana selam verirse, onun selamını cevaplaymcaya kadar, Allah ruhumu bana iade eder” hadisi şerifi Peygamberimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in daima diri olduğunu gösterir. Zira ister gece, ister gündüz olsun, dünyanın O’na selam verenlerden boş kalması düşünülemez.
Eğer;”Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in kavlinde; “Allah ruhumu bana iade eder” lafzı, devamlı olarak diri olmasını değil, defalarca ölüp dirilmesini gerektirir. Bir saatten az da olsa, dünyanın O’na selam verenlerden boş kalması mümkündür.” dersen,bunun cevabı;
“Allahu a’lem, burada ruh kelimesi, konuşma sıfatından mecazdır. Sanki şöyle buyurmuştur; “Allah, nutkumu (konuşma sıfatımı) bana iade eder.” Nebi sallallahu aleyhi ve sellem,daima diridir.
Noksanlardan münezzeh olan Allah’ın, her selam verenin selamında, O’na nutkunu iade etmesi, O’nun hayat sıfatını alıp, iade etmesini gerektirmez. Tıpkı ruh’un, fiil ve kuvve olarak konuşma sıfatının varlığını gerektirmesi gibi, konuşma sıfatı da, ruhun varlığını gerektirir. İşte Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, ilzam eden bu iki kelimeden birini, diğeri ile tabir etmiştir. Yoksa bu ruhun iadesi, hakiki manada değildir.
Ruh, Allah Teala’nın şu kavlinde belirtildiği gibi, ancak iki defa verilir; “Dediler ki; “Rabbimiz! Bizi iki defa öldürdün,iki defa dirilttin.” (Gafir, 11) İşte bunlar Şeyh Taceddin’in cümleleridir. Onun zikrettiği bu cevaplar, benim zikrettiğim altı cihetten biri değildir.
Yedinci cevap; Durakladığım husus, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in Berzah’ta diri olması ile beraber, O’ndan bazı vakitler konuşma sıfatının men edilmesi ve kendisine verilen selamı cevaplamasıdır ki, bu cidden uzak bir ihtimaldir. Şüphesiz akıl ve nakil bunun hilafına şehadet eder.
Nakile gelince, Peygamber sâllallahu aleyhi ve sellem’in ve diğer peygamberlerin hali hakkında varid olan haberler, onları, Berzah’ta diledikleri zaman konuşmaktan men eden bir şey olmadığını tasrih etmektedir. Hatta şehitler ve başka mü’minlerin de Berzah’ta diledikleri zaman konuşmalarına mani olacak bir şey yoktur.
Vasiyet etmeden ölenler dışında Berzah’ta konuşmaya mani olacak bir şey varid olmamıştır;
22– Ebuş Şeyh Bin Hayyan, Kitabu’l-Vesaya’da, Kays Bin Kubeysa radıyallahu anh’tan rivayet ediyor;
“Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Kim vasiyet etmeden ölürse, ölülerle konuşmasına izin verilmez.” Denildi ki; “Ya Rasulullah! Ölüler konuşur mu?” Buyurdu ki; “Evet. Onlar ziyaretleşirler de.”293
Şeyh Takıyüddin es-Sübki dedi ki;
“Peygamberlerin ve şehitlerin kabirlerindeki hayatları, dünyadaki hayatları gibidir.Buna Musa aleyhisselam’ın kabrinde namaz kılması şahiddir.
Şüphesiz namaz, ceset ile diri olmayı gerektirir. İsra gecesinde peygamberler hakkında zikredilen bu sıfatlar, cisimlerin sıfatıdır ve hayatın hakikatinin varlığı, beraberinde dünyadaki gibi yeme ve içmeye ihtiyaç hisseden bedenlerin bulunmasını gerektirmez. Bilmek ve işitmek gibi idraklere gelince, bunun onlar için ve diğer ölüler için sabit olmasında şüphe yoktur.”
Akla gelince, şüphesiz bazı vakitlerde konuşmaktan alıkonulmak, bir çeşit hapislik ve azabdır. Vasiyet etmeden ölen böyle cezalandırılacaktır. Peygamber sallallahu aleyhi ve selIem ise, bundan münezzehtir. O, vefatından sonra asla sıkıntı görmez. Vefat hastalığı esnasında Fatıma radıyallahu anha’ya buyurduğu gibi;
23– “Baban için bugünden sonra sıkıntı yoktur.”294
Şehitler ve O’nun ümmetinden diğer mü’minler, azablandırılacak olan istisnalar haricinde, konuşmaktan alıkonulmazlar ise, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in hali nasıl olur?
Evet, Şeyh Taceddin’in kelamından alman cevap, bunun mümkün olduğunu gösterir.
Diğer bir cevapta (Sekizinci Cevap); “ruh” kelimesi ile murad edilen “nutk” yani konuşma sıfatıdır ve her selam verilişinde ruhun bedenden ayrılması gerekmez diye geçmişti.
Üçüncü vecihte kabul ettiği şey; “Hadisi şerifte iki mecaz vardır; mecazın biri “iade” lafzında, diğeri, “ruh” lafzındadır. Birincisi istiare tabiridir. İkincisi ise mecaz-ı mürseldir.
Bu cevaptan anlaşılan diğer bir cevap(dokuzuncu cevap),ruh ile kastedilen; işitmekten kinayedir. Allah O’na harikulade bir işitme gücü vererek, kendisine selam vereni işitir ve arada bir vasıtaya gerek olmadan süratle cevap verir. Kastedilen, alışageldiğimiz bir işitme değildir. Nitekim Kitabu’l-Mucizat’ta beyan ettiğim gibi, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, dünyadaki halinde de harikulade bir şekilde göklerin sesini işitiyordu.295
Bazı vakitlerde O’nun işitmesinin ve cevap verme sıfatının iade edilmesi, dünyada bu gibi hallerin mani olmadığı gibi, O’nun Berzah’taki hallerine de mani olmaz.
Bu cevaptan çıkan diğer bir cevap (onuncu cevap) alışageldiğimiz işitmenin kastedilmiş olduğu ve iadesinin; Melekuti istiğrak’tan kendine gelmesi, halinin ona iade edilmesi,O’na dünyada selam vereni cevaplamasının kastedilmiş olduğudur. O’na bu iade edilen halden ayrılınca, önceki bulunduğu hale döner.
Bundan çıkan diğer cevap: Ruh’un iade edilmesi demek; Berzah’ta meşgul bulunduğu; ümmetinin amellerine bakması,kötü amelleri için istiğfar etmesi, onlardan belanın kalkması için dua etmesi, yeryüzünün çeşitli yerlerine bereketin inmesi için dua etmesi, ümmetinden salih birisi vefat ettiğinde hazır bulunması ve bunun gibi, hadislerde ve eserlerde varid olan,Berzah meşguliyetlerinden ayrılması demektir.
O’na selam vermek, amellerin en faziletlilerinden olduğundan ve O’na selam verenin, O’na yakınlık sağlaması bakımından büyük bir değeri olduğundan, verilen selama cevap vermek için bu mühim meşgalelerinden o an ayrılır. Bu da onuncu cevaptır. Bunlar, benim çıkardığım delillerdir.
Cahız der ki; “Fikir ezberlenerek bağlanırsa, acaiblikler doğar.”
Sonra bana on birinci cevap zahir oldu; Burada ruh kelimesi ile murad edilen hayat ruhu değil, irtiyah (rahatlama)dır. Allah Teala’nın şu kavlindeki gibi; “Artık ona bir rahatlık ve güzel koku vardır.” (Vakıa, 89) Şüphesiz bu ayette ruh kelimesi “feruh” diye ra’nın zammesi ile okunmuştur.
Bu durumda Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in, ruh ile kastettiği şey, O’na selam verenin selamı ile rahatlaması ve onu sevmesine hamledilir.
Sonra bana on ikinci cevap zahir oldu; burada ruh kelimesi ile murad edilen; salat ve selamın sevabından hasıl olan rahmettir. İbnül Esir dedi ki; “Hadiste ruh’un zikrinin tekrar etmesi, tıpkı Kur’an’da tekerrür etmesi gibidir. Kur’an’da ruh kelimesi, cesedi ayakta tutan şeye, vahye, rahmete ve Cebrail aleyhis selam’a ıtlak edilmiştir.”296
24– İbnül Münzir, Tefsir’inde, Hasen el Basri radıyallahu anh’den rivayet ediyor; “Hasen el Basri, “Artık ona bir rahatlık ve güzel koku vardır” ayetini “feruhu ve reyhan” diye zammeli okumuş, “er Ruh”= rahmettir” diye tefsir etmiştir.297
Enes radıyallahu anh’ın hadisinde; “Okunan salât, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in kabrinde, hediyelerin sunulması gibi sunulur” diye geçmişti. Bunda murad edilen, okunan salâtın sevabıdır. Bu da Allah’ın rahmeti ve nimetleridir.
Sonra bana on üçüncü cevap zahir oldu; ruh ile murad edilen, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e tebliğ eden melektir. Ruh kelimesi, Cebrail aleyhis selam dışındaki meleklere de ıtlak edilmiştir.
Ragıb (el İsfehani) dedi ki; “Meleklerin en şereflileri “ervah” diye isimlendirilmiştir.”298
Yani “Allah ruhumu bana döndürür” cümlesinin manası; “Selamları bana ulaştırmakla görevli olan meleği gönderir” demektir. Bu gayet açıktır. Allahu a’lem.
UYARI
Şeyh Taceddin’in kelamında iki tenbihe ihtiyaç vardır;
Birincisi, Hadisi şerif, Tirmizi’ye nispet edildiği halde bu hadisi, Kütübü Sitte ashabından, Ebu Davud dışında biri rivayet etmemiştir. Hafız Cemaleddin el-Mizzi de, Atraf’ında böyle demiştir.
İkinci tenbih; hadis, “*” = Allah bana ruhumud öndürür” lafzı ile Süneni Ebu Davud’da varid olmuştur.
Beyhaki’nin rivayetinde ise ,)”*’ diye latif bir fark ile gelmiştir. “*’ kelimesi edatı ile müteaddi (geçişli) olursa, hafife almak, “*” edatı ile de; ikram manasında olur.
Sıhah’ta denilir ki;”*” “bir şeyi geri çevirmek; eğer kabul edilmemişse bu kullanılır. Bu ise hatadır.”yerine döndürmek” şeklinde (ila edatı ile) kullanılırsa kabul ederek cevaplamak manasına gelir. Birinciye örnek olarak, Allah Teala’nın kavlinde;”…Sizi ökçeleriniz üzerinde geriye döndürürler…”(Al-i İmran, 149)“Onları bana geri getirin.” (Sad, 33)
“Ökçelerimiz üzerinde geriye mi döndürülelim?”(En’am 71) buyrulmuştur.
İkinciye örnek olarak ise şu ayetlere bakınız;
“Onu annesine geri verdik” (Kasas, 13)
“Eğer gerçekten Rabbime döndürülürsem elbette bundan daha hayırlı bir dönüş yeri bulurum.” (Kehf, 36)
BİR BÖLÜM
Ragıb dedi ki; “Tefviz (havale), redd’in manalarından biridir. Denilir ki; “Hükmü falancaya reddettim”, yani; “tasarruf ve idaresini ona havale ettim” demektir.
Allah Teala buyurur ki;
“Bir şey hakkında ihtilafa düşerseniz, onu Allah’a ve Rasulüne döndürün” (Nisa, 59)
“Hâlbuki onu, Rasul’e ve kendilerinden olan Ulül emr’e döndürse(arz etse)lerdi…” (Nisa, 83)299
Bu, hadisten çıkarılan on dördüncü cevaptır. Yani kastedilen; “Selamı cevaplama tasarrufunu Allah bana verir” demektir. er Ruh kelimesi ile murad edilen de; Allah’ın rahmetinden salat ve rahmettir. Selam veren kimse, selamı ile Allah’tan bir salât talep etmektedir. Bu kavlin hakikati;
25– “Kim. bana bir kere salat ederse, Allah ona on defa salat eder.”300 Hadisi şerifidir.
“Sonra gizli olanı ve görüneni hakkıyla bilene( Allah’a) döndürüleceksiniz.” (Tevbe, 94)
“Sonra (hepsi) hak Mevlaları olan (Allah’a) döndürülürler.” (En’am, 62)
Allah’ın salâtı, O’nun rahmetidir ve Allah Teala, bu rahmeti talep ederek selam veren kişiye verme işini, Peygamberi sallallahu aleyhi ve sellem’e havale etmiştir. Bu rahmet,Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e duasının bereketiyle,selam veren kişi için hasıl olmaktadır. Bundan dolayı selam verenin selamını kabul için, şefaat menziline nüzul eder. Burada izafet ruh’adır.
Bu kavlinin benzeri Şefaat hadisindedir;
26– “Ondan ona, ondan ona havale edilir, ta ki Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’de son bulur.’’301
27– ve Mi’rac hadisinde buyrulur; “İsra gecesi İbrahim,Musa ve İsa aleyhimüs selam ile karşılaştım. Kıyametin ne zaman kopacağını müzakere ediyorlardı. Sözü İbrahim Aleyhisselam’a havale ettiler;
“Onu bilmiyorum” dedi. İşi Musa aleyhis selam’a döndürdüler;“Onu bilmiyorum” dedi. İsa aleyhis selam’a havale ettiler…”302
Hadisten çıkan mana; selam verenin okuduğu dua sebebiyle hâsıl olan rahmeti Allah, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e havale eder. Selam lafzının reddi (cevabı), onun selamına karşılık vermek ve dua etmektir.
Sonra bana on beşinci cevap zahir oldu; ruh ile murad edilen, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in kalbindeki ümmetine bağlılıktan dolayı mevcut olan şefkattir. Bazı vakitlerde Allah’ın yasaklarının irtikab edilmesi ile gazablanır. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’e salât etmek, şu hadiste geçtiği gibi, bağışlanma sebebidir;
28– “…o zaman sana kâfi gelir ve bağışlanırsın.”303
Nebi sallallahu aleyhi ve sellem, herhangi bir kimsenin kendisine selam vermesi halinde, kendisine selam veren kişinin günahı tebliğ edilmiş olsun veya olmasın, selama bağlı olan rahmet, selamı cevaplaması ile o kişiye döndürülür. O kimseye bu rahmetin ulaşmasına, daha önce işlediği günahı mani olmaz. İşte bu nefis bir fayda ve büyük bir müjdedir. Sürekli salavat okumaya devam etmek, belirli bir süre salavat ile meşgul olmaktan daha faydalı olur. O kimse faydanın artmasından önce zahiren meşgul olur, onu tayin eder, devam etmesi sebebiyle fayda artar. Bu, özel ile murad edilen genel ifade olmasındandır.Şu ana kadar Allah’ın bana fethettiği son cevap budur.
Bundan sonra bir cevap fetholunursa Allah’ın tevfik ve kere mi ile onu da ekleriz.
Daha sonra sual olunan hadisi, Beyhaki’nin, “Hayatül Enbiya” adlı kitabında mazi edatı kullanılmış olarak;”Allah ruhumu bana iade etmiştir”304 lafzı ile buldum ve Allah’a çokça hamd ettim.
Bu, hadisi rivayet eden kimsenin hadiste tasarrufta bulunarak o mazi edatını düşürmüş olması ihtimalini kuvvetlendiriyor. Ben bunu verdiğim cevaplar içinde ikinci vecih olarak belirtmiştim. Şu an bu rivayet ile o cevap, en kuvvetli cevap olarak tercihe şayan oldu.
Hadiste murad edilen mana şudur; Allah, vefatından sonra ruhunu O’na iade eder, daimi bir hayatla diri olur, birisi ona selam verirse diri olduğu için selamına karşılık verir. Hadis, O’nun kabrinde diri oluşu hakkında varid olan hadislere muvafık hale gelmiştir. Şu halde rivayetlerde çelişki yoktur.
Hamd ve minnet Allah’adır. Bazı hadis hafızları dediler ki;
“Hadisleri altmış vecihten yazmasaydık, bazı tariklerde geçen ziyadeleri, metin lafızlarına bağlayamazdık ve bazı tariklerdeki ziyade ve noksanlar gizli kalırdı.” Vallahu Teala a’lem.
İmam Suyuti – Kainatın Sırları,syf.169-193
Dipnotlar
262-Hasendir. Ebu Davud (2041) Ahmed (2 /5 2 7 ) Beyhaki (5 /2 4 5 ) Taberani Evsat (3/2 6 2 ,9 /1 3 0 ) Beyhaki Şuabu’l-İm an (2 /2 1 7 ,3 /4 9 1 ) Mecmau’z-Zevaid (1 0 /1 6 2 ) Fethu’l-Bari (6 /4 8 8 ) Beyhaki Hayatu’l Enbiya (no;15) Elbani Sahihu’l-Cami (5679) es-Sahiha (2266)
263- S ah ih Müslim (4 /1 8 4 5 ) İbni Hibban (1 /2 4 1 , 242, 244) Nesai(3 /2 1 5 , 216) Ahmed (3 /1 2 0 ,1 4 8 , 248, 5 /5 9 , 365) Ebu Ya’la (6 /7 1 , 7 /1 1 7 , 126) İbni Ebi Şeybe (7 /3 3 5 ) Abdurrazzak (3 /5 7 7 ) Taberani M üsnedu Şamiyyin (2 /4 2 0 ) Abd Bin Humeyd (1 /3 6 2 ) İbni Ebi Asım Zühd (s.74) Deylemi (6529) Ebu Nuaym Hilye (6 /2 5 3 ) Tarihu Cürcan (1 /2 7 3 ) D arekutni Ilei (7 /2 6 2 ) İbni Adiy (5 /3 8 ) Beyhaki H ayatu’l-Enbiya (s.78 no;6) , __
264 İsn a d ı zayıftır. Ebu Nuaym Hilye (3 /3 5 2 ) Taberani (1 1 /1 1 1 ) M ecmauz Zevaid (8 /2 0 5 )
265 S ah ih tir. Ebu Ya’Ia (6 /1 4 7 ) Beyhaki Hayatu’l-Enbiya (s.70, 72 n o ;l,2) Deylemi (403) Mecmauz Zevaid (8 /2 1 1 ) Fethul Bari (6 /4 8 7 ) Suyuti Z ehrur Ruba (4 /1 1 0 ) İbni Adiy (2 /3 2 7 ) Bezzar (256) Temmam Fevaid (56) İbni A sakir (4 /2 8 5 ) Ebu Nuaym A hbaru Esbehan (2 /8 3 )
Elbani Sahiha (621) Elbani Daife (202)
266 Ebu Nuaym Hilye (2 /3 1 9 )
267 S ahih. Ebu Davud (1531) Beyhaki Hayatul-Enbiya (s.88 no;10) İbni Mace (1085) Darimi (1 /4 4 5 ) Nesai (3 /7 5 ) Bezzar (8 /4 1 1 ) İbni Ebi Şeybe (2 /2 5 3 ) İbni Ebi Asım el-Ahad vel Mesani (3 /2 1 7 ) Taberani (1 /2 1 6 ) Ahmed (4 /8 ) Hakim (1 /2 7 8 ) İbni Hibban (2 /1 3 2 ) İbni Huzeym e (3 /1 1 8 ) Hüseyni el-Beyan (1 /1 7 7 ) Fethul Bari (6 /4 8 8 ) Hakiym Tirmizi N evadir(4/110) Sahihul Cami (2212)
268- Z ayıftır. Beyhaki Şuabul İm an (1 5 8 3 ,4 1 5 6 ) Beyhaki Hayatul Enbiya (s.104 no;18) Hatib Tarihu Bağdat (3 /2 9 1 ) ibni A sakir (5 6 /3 0 2 ) Fethul Bari (6 /4 8 8 ) Kadı lyaz Şifa (2 /6 3 ) Suyuti M enahilus Safa (s.70) İbn Cevzi el Vefa (1554) İbni Adiy Kamil (6 /3 5 1 ) Ebuş Şeyh KitabusbSalati Alen Nebi, İbni Kayyım Cilaul Efham (s.46, 54) Elbani Daife (203) İbni Şem’un Emali (2 /1 9 3 ) Suyuti Lealiul M asnua (1 /1 4 6 ) Sehavi Kavlul Bedi (s.l 16) Ukayli Duafa (4 /1 3 6 )
269 Ş a h itle riy le h a se n d ir. Buhari Tarihul Kebir (6 /4 1 6 ) Bezzar (4 /2 5 5 )Suyuti Z ehrur Ruba (4 /1 1 0 ) Ebuş Şeyh A zam et (2 /7 6 3 ) Mecmauz Zevaid (1 0 /1 6 2 ) Ukayli Duafa (3 /2 4 8 ) Camiüs Sağir (2365). İsnadında hakkında ihtilaf edilen bir ravi olan Nuaym BinbDamdam_vardır. Elbani Sahihul Cami (2176) Sahiha (1530) Suyuti zayıf dedi. Elbani şahitleriyle hasen demiştir.
270- U y d u rm a b ir riv a y e ttir. İbni M ende el-Fevaid (s.82) Beyhaki Hayatul Enbiya (s.94 no;13) el-Asbahani et-Tergib (2 /6 8 4 ) Suyuti Dürrül M ensur (6 /6 5 4 ) Elbani ed-Daife (5857) Zehebi, Ukayli ve Elbani ravilerinden Osman b. Dinar sebebiyle hadisin uydurma olduğunu söylem işlerdir.
271- U ydurm a. Beyhaki Hayatul Enbiya (s.75 no;4) Deylemi (852) Suyuti Lealiül Masnua (1 /2 8 5 ) Zürkani Şerhul M uvatta (4 /3 5 7 ) Elbani Daife (202) Feyzul Kadir (5 /5 0 1 ) Cemül Cevami (5397) Kenzul Ummal (35530) isnadında hadis uydurm akla itham edilen raviler vardır.
272-M aktu. Beyhaki Hayatul Enbiya (s.76 no;5) ismi belirtilm eyen ravi başka bir tarikinde belirtilm iştir. İsnadı kuvvetlidir, ancak tabiinden birine ait b ir söz olup israiliyat kaynaklı olm ası ihtim ali vardır, bkz: Ebu Nuaym [8 /3 3 3 ] Daiful-Cami (5224) ed-Daife (1/3 6 4 )
273 Beyhaki Hayatul Enbiya (s.77) Feyzul Kadir (5 /5 0 1 )
274- S âhih. Müslim (1 /1 5 6 ) Ebu Nuaym M üsnedül M üstahrac (1 /2 3 9 )Nesai Sünenül Kübra (6 /4 5 5 )l Ebu Avane (1 /1 1 7 ) İbni Sa’d (1 /2 1 5 )Fethul Bari (6 /4 8 7 ) Beyhaki Hayatul Enbiya (9)
275- Sahih. Buhari (2 /8 4 9 ) Müslim (4 /1 8 4 4 ) Taberi Tefsiri (2 4 /3 1 ) İbnibHibban (1 6 /3 0 1 ) Ebu Davud (4671) Tirm izi (3245) Nesai Sünenül Kübra (4 /4 1 8 ) İbni Ebi Şeybe (6 /3 1 0 ) Tahavi Şerhu Meanil Asar (4 /3 1 5 ) Ahmed (2/450)^E bu Ya’la (1 1 /5 2 0 ) Beyhaki Şuabul İm an (1 /3 1 0 ) Deylemi (7319) D arekutniİlel (8 /6 8 )
276 -Beyhaki Hayatul Enbiya(20)
277- Sahih. Ebu Ya’la (1 1 /4 6 2 ) Hakim (2 /6 5 1 ) Heysemi M aksadu Ali(1240) MecmaUz Zevaid (8 /2 1 1 ) İbni Hacer Metalibu Aliye (3853, 4574) Suyuti el Havi (2 /1 7 9 ) Busayri İthaf (7170, 7295) İbni Asakir (4 7 /4 9 6 ) Ali Bin Burhaneddin Halebi Siyretül Halebiye (2 /4 3 2 ) Avnul Mabud (1 1 /3 1 0 ) Suyuti Hasais (3 /1 1 4 6 ) Hakim, Heysemi, Busayri ve Elbani sahih dem işlerdir. Bkz.: Elbani Sahiha (2733)
278- Zayıf. İbni Sa’d (5 /1 3 2 ) Ebu Nuaym Delail (510) Lalkai Keramatil Evliya (s.166) Zehebi Siyeri A’lamin Nübela (4 /2 2 8 ) Suyuti Hasais (2 /4 9 0 tercem esi; 2 /5 5 1 ) Şerhus Sudur (s.209) isnadında bulunan A bdulham id b. Süleym an zayıftır.
279 -Suyuti Hasisul Kübra (2 /4 1 8 ) Suyuti Şerhus Sudur (s.209)
280- B atıl. İbni Sa’d (5 /1 3 2 ) Zehebi Siyeri A’lamin Nübela (4 /2 2 9 ) Suyuti Şerhus Sudur (s.2096) isnadımda M uham m ed b. Ömer el-Vakidi vardır.
281- Z ayıftır. Said bin Abdulaziz öm rünün sonlarına doğru hafıza karışıklığına uğram ıştır. Tlarim i (1 /5 6 no;94) Abdulgani Dehlevi Encahul Hace (1 /2 9 1 no;4029) K astalani Mevahibu Ledüniye (2 /4 8 1 ) İbn Cevzi el Vefa (1535) Rudani Cem’ül Fevaid (2447)
282 -Peygam berlik şeh ad etten üstün bir m ertebe olm akla beraber, bütün peygam berlerin şehid olduğuna d air bir delil yoktur.
283 SahihU r. Ahmed (1 /3 8 1 , 408, 434) Taberani (10119) Ebu Ya’la (9 /1 3 2 ) Hakim (3 /6 0 ) İbni Sa’d (2 /2 0 1 ) Mecmauz Zevaid (4 /8 , 9 /3 4 ) A bdurrazzak (5 /2 6 9 ) Ebul M ehasin Mu’tasaru l M uhtasar(2 /2 1 6 ) Heysemi Maksadu Ali (1867)
-284 S ahih. Buhari (4 /1 6 1 1 ) Ahmed (6 /1 8 ) Darimi (3291, 32) Hakim (3 /6 0 ) Beyhaki (1 0 /1 1 ) Fethul Bari-(1 0 /2 4 5 ) Feyzül Kadir (5/4.48) İbni H acer Tağlikut Ta’lik (4 /1 6 2 )
285- Beyhaki el İtikad (s.305)
286- Kurtubi Tezkira (s. 169) İbni Kayyım er-Ruh (s.49)
287- C acerm ; İran’ın kuzey doğusunda bir şehirdir. Tahran -N işabur Meşhed tren yolu üzerinde yer alır. Bkz.: Rıza Kurtuluş T. D. V. 1. A. (6 /5 4 2 )
288 -Beyhaki el İtikad (s.305)
289- Yafii Ravzur-Rayahin (s.205),Bunlar Yafii’nin delilsiz olarak ortaya attığı iddialardan ibarettir!
290- H adis h a se n d ir. Ebu Davud (2041) Ahmed (2 /5 2 7 ) Beyhaki (5 /2 4 5 )
Taberani Evsat (3 /2 6 2 ,9 /1 3 0 ) Beyhaki Şuabui İm an (2 /2 1 7 ,3 /4 9 1 ) Mecmauz Zevaid (1 0 /1 6 2 ) Fethul Bari (6 /4 8 8 ) Beyhaki Hayatul Enbiya (no; 15).
291 “ Ji “ edatı, fiili m azi’nin önüne geldiği zam an fiile kesinlik kazandırır. Bu edat, işin geçm iş zam anda tamamlandığını vurgulamak için kullanılır.
292- Bkz.: Buhari (7517)
293- Zayıftır. Deylemi [5945] lbni Hacer el-lsabe [5 /4 9 6 ] Şa’rani B edrü’l M ünir [1942] Camius Sağir [9032] Elbani Daife [4658].Daiful Cami (5846) Suyuti de zayıf olduğunu Camius Sagir’de ifade etm iştir. Bu anlam da diğer bir rivayeti Deylemi isnadsız olarak, Enes radıyallahu anh’den m erfuan naklediyor; “R üyam da ik i k a d ın g ö rd ü m . Birisi ko n u şu y o r, d iğ e ri k o n u şa m ıy o rd u . H e r ik isi d e c e n n e tlik ti.
K o n u şan a so rd u m ; “Sen k o n u şu y o rsu n d a b u n e d e n k o n u ş a m ıy o r?” d ed i ki; “B en v asiy et e ttim , o ise v asiy et e tm e d e n ö ld ü .Bu y ü z d e n k ıy a m e te k a d a r k o n u şam ıy acak tır.” (Deylemi (3202)Tenzihuş Şeria (2 /3 7 4 )
294- Sahih. Enes b. Malik radıyallahu anh’den: Buhari (4462) Tirmizi Şemail (379) Nesai (4/12-13) lbn Mace (1629) Darimi (1/4Ö) Beyhaki (4/71) Ahmed (6/141,196) İbn Hibban (14/592) Ebu Ya’la (6/111) Hatibul Bağdadi Tarihu Bağdat (6/261)
295 Bkz.: Hasaisul Kübra ( Naim Erdoğan Tercemesi s.643 v.d.)
296- İbnül Esir en-Nihaye Fi Garibil Hadis(2/271)
297-Kürtubi (17/232) Taberi (27/21?) Suyuti Dürrül Mensur (8/37) Avnul Ma’bud (11/17)
298-bkz. El Müfredat(s.205)
299 -Müfredat (s.192)
300- Sahih. Müslim (1/306) Buhari Edebul Müfred (1/224) Ebu Nuaym Müsnedül Müstahrac (2/31) İbni Hibban (3/187) İbni Huzeyme(1/218) Ziyaul Makdisiel-Muhtare (4/397) Tirmizi (485) Ebu Davud (1530) Nesai Kübra (1/384) Ahmed (2/375) Bezzar (97268) Taberani (5/99) Mucemul Evsad; (4/285, 5/162) Mucemus Sağir (2/126) Ebu Ya’la (7/75) Ebu Avane (1/546) Mecmauz Zevaid (10/163) Hilyetul Evliya (4/347) Hatib (10/335) Darekutni İlel (6/9)
301 Sahih. Buhari (4/163, 6/605) Müslim (iman, 327) Ahmed (2/435, 436, 3/144) Tirmizi (2431) İbni Cevzi el Vefa (1590)
302 -sahihtir. Hakim (2/416, 4/534) Ahmed (1/375) İbni Mace (4081) İbni Ebi Şeybe (7/498) Heysem Bin Küleyb Müsnedu Şaşi (2/271, 273) Ebu Ya’la (9/196) Allame ed-Dani Sünenül Varide (5/988) Fethul Bari (13/89)
303-hasendir Ziyaul Makdisi el Muhtare (3/390) Hakim (2/457, 558) Tirmizi (2457) Ahmed (5/136) Abdurrazzak (2/215) Beyhaki Şuab (2/187, 188, 217, 7/359) Abd Bin Humeyd (1/89) İbni Ebi Şeybe (2/253, 6/325) İbni Ebi Asım el Ahadu vel Mesani (4/142) Deylemi (8160) Ebu Nuaym Hilye (8/377) İbni Adiy el Kamil (5/14) Mecmauz Zevaid (10/160) Fethul Bari (11/168) İbni Hibban Mecruhin (2/82). Bu Hadisin tam metni şöyledir; “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki; “Sarsıntı gelir, peşinden bir başkası onu izler ve onunla beraber ölüm gelir.” Adamın biri dedi ki; “Ya Rasulullah! Ben senin üzerine salâvat getirecek olursam?” buyurdu ki; “O zaman Allah sana dünyan ve ahiretin ile seni meşgul edecek konularda kâfi gelir ve günahını bağışlar.”
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…