Peygamber Küçük Günah İşler mi ? -6
Hz. Mûsâ’nın küçük günah İşlediğine dâir, onun Mısır’ın yerlisi olan bir adamı bir yumrukta öldürmesi olayı zikredilebilir. Âyet-i kerimede Allah Teâlâ öldürülen adamın Hz. Mûsâ nın düşmanlarından ve Firavunun dinine mensup bir Kıptî olduğunu bildirmektedir.
Şerh:Firavun, bir isim değil unvandır. Bizans krallarına Kayser, İran (Fars) krallarına Kisrâ, Habeşistan krallarına Necâşî, Türk hükümdarlarına Hâkan dendiği gibi, Mısır krallarına da Firavun denirdi. Hz. Mûsâ’nin Kıptî’yi öldürmesiyle ilgili âyet-i kerîme şöyledir: “Bir gün Mûsâ, ahâlisinin habersiz olduğu bir sırada şehre girdi ve orada biri kendi kavminden, diğeri düşman tarafından iki kişinin birbiriyle kavga ettiğini gördü. Kendi kavminden olan kişi, düşmanına karşı ondan yardım istedi; Hz.Mûsâ da ötekine bir yumruk attı, adamın ölümüne sebep oldu. Arkasından: ‘Bu, şeytanın işidir. Çünkü o insanları şaşırtan apaçık bir düşmandır.”(Kasas,15) dedi” Birçok tefsir kitâbında bu âyet-i kerîme tefsir edilirken olay açılanmakta, Hz. Mûsâ’nın öldürdüğü adamın Firavunun ahçısı olduğu, kavga ettiği kimseden mutfağa odun taşımasını istediği, onun buna yanaşmaması üzerine kavga çıktığı belirtilmektedir.(Kurtubi,el-Cami’ul Ahkami’l Kur’an,XIII,264)
Konuyla ilgili âyetlerin tamamı bu olayın Hz. Mûsânın peygamber olmasından önce meydana geldiğini göstermektedir.
Tâbiîn müfessirlerinden Katâde bin Diâme es-Sedûsî Hz. Mûsâ’nın Kıptî’ye, onu öldürmeyi düşünmeden elindeki çubukla vurduğunu, öldürme niyeti taşımadığı için de bunun günah olamayacağını söylemiştir.
Mûsâ aleyhisselâmın: “Bu, şeytanın işidir(Kasas,15) ve: “Rabbim! Ben kendime yazık ettim, beni bağışla! (Kasas,16) demesi, onun günah işlediğini gösterir denecek olursa, tâbiin alimlerinden İbni Cüreyc bu cümlelerin şöyle açıklanabileceğini söylemiştir ‘Hz Musâ bu ifâdeleri, bir peygamberin. Allah’tan emir imadan birini öldürmesi doğru olmayacağı için kullanmıştır.
Tefsir ve hadis alimi Ebû Bekir en-Nakkâş şöyle demiştir:
Hz. Musa Kıptiyi isteyerek kasten öldürmüş değildir. Yaptığı haksızlığa engel olmak için onu eliyle itmiştir. Zaten bu olayın onun peygamberliğinden önce meydana geldiği söylenmekte, âyetin seyri de bunu göstermektedir.
Şerh:Konuyla ilgili âyet-i kerime şöyledir: “Musa endişe içinde etrafı gözetleyerek şehirden çıkıp gitti ve ‘Rabbim! Beni bu zâlim toplumun zulmünden kurtar!’ diye yalvardı. Musa, Medyen tarafına doğru yönelince, ‘Umarım, Rabbim beni doğru yola iletir’ dedi.” Kasas sûresinin 23. âyetinden itibaren Hz. Musa’nın Mısırdan kaçtıktan sonra yaşadıkları, 30. âyetinden itibaren de, aradan on yıl kadar bir süre geçtikten sonra peygamber oluşu anlatılmaktadır.
Allah Teâlâ, Mûsâ aleyhisselâmın kıssasında: “Seni türlü imtihanlarla sınamıştık.”(Taha,40) buyurmaktadır.
Şerh:Bu âyet-i kerimenin tamamı şöyledir: “Hani kız kardeşin seni takib ederek gitmiş ve onlara ‘Ona bakacak birini size göstereyim mi?’ demişti. Böylece Biz, gözü aydın olsun ve üzülmesin diye seni annene kavuşturduk. Bir kişiyi yanlışlıkla öldürmüştün de, seni bunun sıkıntısından kurtarmış, sonra da türlü imtihanlarla sınamıştık.
Medyen halkı arasında yıllarca kaldın; sonra takdir ettiğimiz şekilde Medyen’den Tûr’a döndün, ey Mûsâ!”
‘’Seni türlü imtihanlarla sınamıştık” âyetinin anlamı, Biz seni bir imtihandan sonra bir başka imtihana tâbi tuttuk, demektir. Bu imtihanlar Hz Musa’nın Kıptî ile olan kavgası, Firavun ile olan mâcerası,hatta bu imtihanlardan birisi de doğduğu zaman bir sandığın içine konulup Nil nehrine bırakılması gibi olaylardır.
Bazı Alimler Seni türlü imtihanlarla sınamıştık” âyetinin mânasını açıklarken bunun,’Biz sana çile çektirdik, sıkıntı verdik” demek olmadığını bu âyetin mânasının “Bu denemelerle seni bir peygambere yakışmayan davranışlardan arındırdık, saf, hâlis ve katışıksız bir hâle getirdik” demek olduğunu söylemişlerdir. Her ikisi de tâbiîn âlimlerinden olan Said ibn: Cübeyr ile Mücâhid ibni Cebr bu görüştedir. Çünkü Araplar gümüşü ateşte eritip cürufunu atarak saflaştırıp arındırma işini imtihân,fitne kelimesiyle anlatırlar. İmtihânın (fitnenin) asıl mânası sınamak, gizli olanı açığa çıkarmak” demektir. Yalnız bu kelime, dinî bir terim olarak, istenmeyen sonucun elde edildiği denemelerde kullanılır.
Hz. Mûsâ ve Ölüm Meleği
Bazıları Hz. Musa’nın yanına gelen ölüm meleğine yumruk atarak gözünü çıkardığına dâir Sahîh-i Buharı ve Sahih i Müslim’de bulunan hadîs-i şerîfİ de onun günah işlediğine delil olarak öne sürmüşlerdir.
Şerh:Hadîs-i şerifin tamamı şöyledir: Ebû Hüreyre radıyalla-hu anhın rivayet ettiğine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Allah Teâlâ ölüm meleği Azrail’i Mûsâ peygambere gönderdi. İnsan kılığındaki melek: “Senin canım almaya geldim ” deyince, Hz. Mûsâ ona bir yumruk attı ve gözünü çıkardı. Bunun üzerine Azrail, Rabbinin yanma dönerek: “Yâ Rabbi! Beni ölmek istemeyen bir kulunun yanına gönderdin.” dedi Allah Teâlâ Azrail’e gözünü iade ettikten sonra: “Haydi tekrar Mûsâ nın yanına git ve ona, eğer yaşamak istiyorsa, elini bir öküzün sırtına koymasını, elinin altında kalan herbir kıla karşılık kendisine bir yıl ömür verileceğinı söyle!” buyurdu. O zaman Hz. Mûsâ Cenâb-ı Hakka: “Yâ Rabbi! O kadar yıl yaşadıktan sonra ne ola cak?’ diye sordu. Allah Teâlâ da: “Daha sonra öleceksin” buyurdu. Hz. Mûsâ: “öyleyse canımı şimdi alî” dedi.
Sonra da Cenâb-ı Hak’tan kendisini Arz-ı Mukaddese bir taş atımı mesafede defnedilmeyi nasip etmesini istedi Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bunları söyledikten sonra şöyle buyurdu: “Şimdi orada bulunsaydım, size Mûsâ peygamberin yolun kenarında, kırmızı kum tepesinin yanında bulunan kabrini gösterirdim.”(Buhari,Cenaiz 68,nr.1339)
Bu hadîs-i şerifte Mûsâ aleyhisselâmın haddini aştığını ve yapmaması gereken bir şeyi yaptığını gösteren bir durum yoktur. Olay son derece açık, doğruluğu aşikâr ve yapılması caiz mâhiyettedir. Şöyleki Mûsâ peygamber, canını almak isteyen insan kılığındaki birine karşı nefsini müdâfaa etmiş ve onun melek olduğunu bilememiştir. Bu sebeple ona karşı kendini savunmuş ve bu savunma sonunda, Allah Teâlâ tarafından kendisini denemek için insan kılığında gönderilen meleğin gözü çıkmıştır. Fakat melek daha sonra geldiğinde ve Allah Teâlâ onun Kendi elçisi olduğunu bildirdiğinde Hz. Mûsâ Azrâil’e boyun eğmiştir.
İlk devir âlimleri ile daha sonraki âlimlerin bu hadis hakkında çeşitli yorumları bulunmakla beraber, bence en doğru yorum Hz. Mûsâ’nın kendisine gelen şahsın melek olduğunu ve kendisini denemek için geldiğini bilmeden ona tokat attığı şeklindeki yorumdur. Hocam Mâliki fakihi, hadis ve kelâm âlimi Ebû Abdillah el-Mâzerr de (hadîs-i şerifi böyle yorumlamıştır.
Mâzeri’den önce de hadis âlimi Ibni Aişe ile ilk devir âlimlerinden bazıları, Hz. Mûsâ’nın Azrâile maddî olarak tokat atmadığı, sadece ileri sürdüğü delil ve izahlarla onu susturduğu ve onun delilini çürüttüğü şeklinde açmamışlardır. Nitekim “tokat atma ifâdesinin Arap dilinde bu anlamdaki kullanımı da bilinmektedir.
Şerh:Yukarıda, kaynaklarıyla birlikte zikrettiğimiz hadis-i şerifteki Azrail’in ‘gözünün çıkması” Cenâb-ı Hakk’ın “ona gözünü iade etmesi” şeklindeki bilgiler, tokat atma olayını, “delil ve izahlarla susturma” şeklinde yorumlamanın isabetli olmadığını göstermektedir. Hz. Musa’nın sert ve öfkeli tabiatı da olayı mecâzi değil, hakiki mânasıyla anlamanın daha uygun olduğunu göstermektedir.
Kadı İyaz,Şifa-i Şerif Şerhi(Yaşar Kandemir),cilt:3