Kur’an’ın, Allah’a ve Peygamber’e itaati emreden ayetlerinde, itaat mercii olarak Yüce Allah yanında Hz. Peygamber’in de ısrarla zikredilmesi elbette anlamsız değildir. İnsanlara “Allah’tan korkun ve bana itaat edin’’ diyen geçmiş peygamberlerin tavrını da burada anmak gerekir.
Dikkat edilecek olursa Yüce Allah (c.c), itaat konusunda kendisi ile birlikte Hz. Peygamber (s.a.v)’i zikrettiği halde, mesela “Benden ve Peygamber’den korkun” buyurmamıştır. Eğer itaatin zikredildiği ayetlerde Hz. Peygamber (s.a.v)’in zikredilmesi mecazi bir anlatımdan ibaret ise, Allah’tan korkulmasını emreden ayetlerde de aynı mecazı bulabileceğimiz bir ifadenin kullanılmasında herhangi bir sakınca bulunmamak icabederdi.
Burada altı çizilmesi gereken önemli ikinci nokta da şudur: Sözkonusu mantık esas alınacak olursa, söz gelimi “Sana savaş ganimetlerini soruyorlar. De ki: ‘Ganimetler Allah ve Resulü’ne aittir…”
“Eğer Allah’a ve hak ile batılın ayrıldığı gün, iki ordunun birbiri ile karşılaştığı gün (Bedir savaşında) kulumuza indindiğimize inanmışsanız bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi birşeyin beşte biri Allah’a, Resulü’ne, O’nun akrabalarına yetimlere, yoksullara ve yolcuya aittir. Allah her şeye hakkıyla kadirdir.”gibi ayetlerde zikredilen ganimetten, Allah’a da bir pay ayırmak gerekecektir. Hatta bu payın Hz. Peygamber (s.a.v) ile Allah (c.c) arasında taksim edilmemesi ve yalnızca Allah’a ait olması gerekir. Zira sözkonusu mantığa göre burada da Peygamber’in sadece mecazi olarak zikredilmiş olması icabeder.
Peki Kur’an’da “alemlerden müstağni’’olduğunu bildiren Yüce Allah (c.c), ganimetin beşte birini ne yapacaktır?
Bu miktarı ayırsanız bile onu Allah’a nasıl vereceksiniz?
Şu halde bu türlü çürük ve tutarsız yorumlara saparak Hz. Peygamber’e -ve dolasıyla O’nun Sünneti’ne- itaat gibi temel imanî bir umdeyi yerinden oynatmaya, şimdiye kadar olduğu gibi bundan sonra da kimsenin gücü yetmeyecektir!
Bu konuyu noktalarken Yaşar Nuri ÖZTÜRK’ün, bu yazının başında zikrettiğimiz, kendi sorduğu soruya verdiği» “Hz. Peygamber de Kur’an dışında hüküm koyamaz. Koyar derseniz, o da şirk olur” tarzındaki cevabı hatır latarak soralım:
Bütün Müslümanlar sübut bulmuş Sünnet’e ittibanın vacip olduğu üzerinde ittifak etmişlerdir.
“Hz. Peygamber (s.a.v)’in Sünneti’nden bir kısmının, Kurana muhalif olduğu ve ona ziyade hüküm getirdiği zannına kapılınabilir. Hırsızlık cezasının uygulanabilmesi için çalınan malın miktarı konusunda açıklama getiren ve muhsan zaninin recmini gerektiren sünnetler böyledir. Yoldan çıkmış Hariciler’den bu konuda ayrılığa düşenler müstesna, bu sünnetler de gerek Sahabe, gerekse onlara güzelce tabi olanlar ve diğer müslüman topluluklar nazarında uyulması vacip olan şeylerdendir…”(Mecmuul Fetava,XIX,85-6) diyen ve tarafınızdan “İslam’ın en büyük imamlarından” olarak tavsif edilen(Kurandaki İslam,25) İbn Teymiyye’yi;
“Bu, sözkonusu sünnetlerin Kitabullah’dan önde tutulması anlamına gelmez. Tam tersine bu sünnetlerle amel etmek, Allah’ın, Resulü’ne itaat noktasındaki enirini yerine getirmek demektir. Şayet Hz. Peygamber (s.a.v)’e sünnetin bu kısmında itaat edilmeyecekse, O’na itaatin hiçbir anlamı olmaz..(İ’lamul Muvakkin,2,288-9)diyen ve tarafınızdan, “İndirilen din ile uydurulan din arasındaki farkları gösterenlerden” biri olarak takdim edilen İbnu’l-Kayyım’ı;Evet burada bilhassa seçilmiş bu örnekleri ve tavırları bunlardan farklı olmayan ve burda zikretmediğimiz diğer ulema, fukaha ve muhaddisleri, açıkça, hiçbir tevil ve polemiğe sapmadan “müşrik” ilan ettiğinizi niçin söylemiyorsunuz?
Ebubekir Sifil, Modern Düşüncenin Tenkidi 1.cild
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…