Peygamber, insanın ruh katlarını açmış ve onun her katını içinde bulunduğu şartlara ayarlamıştır. Bir katını dünyaya, bir katını ölüme, bir katını ölümden ötesine.
Mağaradan, çölden, en karmaşık büyük kent yaşamalarına kadar insan düşüncesi, duyarlığı, sükûneti, coşkunluğu, Peygamber ülküsünün ve hikmetinin önünde fâniliğe dönük olmaktan kurtularak Allah sevgisi ve korkusuyla, tevhit ahengiyle, hakikat şuuruyla dolu ebedilik şartlarına ayarlanır.
İnsanı bir nemrut ateşi gibi yakıcı hale getiren cehalet ve zulüm karanlığından çıkararak vahiy ışığında bir miraç yolcusu gibi yürüten, bir inancın ayışığında İlâhî güzellikleri ruhun gıdası gibi sindire sindire ilerleten Peygamber izidir.
İnsanı putların köleliğinden kurtararak fıtratın medeniyetini kuran Peygamberidir.
İnsanı, etinden kemiğinden fırlayan hayallerden, puta tapıcılık hezeyanlarından arıtan peygamberlerdir.
Toprağı teyemmüm, suyu gusl ve abdest gücüyle donatan peygamberlerdir.
Ak kanadı sevap, kara kanadı günah, kaderinin hızıyla zaman içinde uçup gitmektedir insan. Kara kanadını yenileyen şeytandır, ak kanadını da peygamberlerdir insanın. Dökülen kara kanat yerine ak kanat takmaya çalışanlardır insana onlar.
Beyaz, siyah, sarı, asyalı, afrikalı, avrupalı farkı olmaksızın insanın insan olmasını ön plâna çıkaran bir medeniyeti haber veren ve gerçekleştirenlerdir onlar.
Zaman, atlarının ayakları altında kum gibi çınladı.
Dünya, bir kabuk gibi ruhu sıkar ve ruh, bu sert çizgilerin içinden sıyrılıp kaçmak ister. Veya daha kötüsü, ruh, kabuk üstüne kabuk bağlayarak dünyalaşır. Peygamberler, dünya çizgilerini ruha bir disiplin gibi, bir gelişme ve olgunlaşma sabrı gibi, şaha kalkan ata sıkı bir gem gibi yaklaştırırlar. Böylece, ateş, külün altında taze, diri ve canlı kalır.
Peygamberin izinde ruh sönmeyen bir ateştir, dünya da onun külü. Daha doğrusu, ışık ve zeytinyağı.
Git Arabistan’a ve oradan azın azı kaynak sularının üzerine eğilerek susuzluklarını gidermeye çalışan hurma ağaçlarından sor neye özlem çektiklerini ve neyin düşünü gördüklerim. Onlar, peygamberlerin zamanın ateşini gözleyen destan nöbetçileri gibidirler.
Vahyin ruha ve hayata karışması… Peygamber izi budur.
Hikmet ve mucize, sertleşmiş ve gelenekleşmiş metafizik ve sosyal köleliği yumuşatıp ortadan kaldırmasında Peygamber’in destan kılıcıdır. İnsan, o kılıcın önünde baş eğerek hür olur.
Örneği peygamber olan çocuklar, despotların, tiranların ve diktatörlerin serapsı hayallerinin peşinde koşmazlar.
Çelik, cam ve çimento içinde, ancak, Peygamberin izini gözleyerek, vahiy sevincinden doğan muştuları, umutları ve zikirleri ruhun durmadan yenilenişi ve dirilişi için tekrarlayarak ayakta durabilir insan.
Her zaman ölmeye yüz tutan insan ruhunu ayakta tutmak… İşte peygamberlerin bıraktığı miras.
Ruhun dirilişi, çağın özlediği, bir türlü adını koyamadığı, ancak Peygamber izinde gerçekleşebilecek ülküdür.
Gençliğin isyanı, anarşisi, başkaldırması, nihilizme veya romantizme batık olanı da, bilmeden bu izi aramaktan, ararken izi daha çok kaybetmekten başka bir şey değil.
Peygamber ve çocuk… Bu tabloyu ortadan kırmış olan insanlık, daha nice zaman azap çekecektir.
Sezai Karakoç-Günlük Yazılar 2
0 Yorumlar