Öteki”ne benzemeye çalışmak
İslam, hayatın her alanına ve varlığın görünür-görünmez her boyutuna “kendine mahsus” damgasını vuran bir dindir. Müslüman olmanın kendine has hüküm, tarz, sembol ve göstergelerinin muhafazası, bu sebeple Efendimiz (s.a.v) tarafından ümmetine titizlikle öğütlenmiştir. Tarih boyunca Müslümanların hep “kendine mahsus” bir hayat yaşamış olması, eşya ve olayları bu “mahsus” telakki tarzıyla değerlendirmesi, kökü buraya dayanan “kimlik bilinci”nin tezahürleridir ve bu bilinç modern döneme kadar titizlikle muhafaza edilmiştir.
Efendimiz (s.a.v)’in müslüman kimliğinin muhafazası konusundaki hassasiyetinin, neredeyse ibadetlere teşvik derecesine vardığını görmek şaşırtıcı değildir. Zira vahyin hedefi, kendisini başkalarıyla eşitleyen, başkalarına benzemekte bir sakınca görmeyen, hatta bunu adeta “varlığının amacı” sayan birey ve toplum değil, hakkın ve hakikatin şahidi ve temsilcisi, inancından, kimliğinden ve aidiyetlerinden dolayı Yüce Yaratıcı (c.c) nezdinde ayrıcalıklı bir yeri olduğunu bilen, tarihe maruz kalan değil, tarihi yapan ve yazan birey ve toplumdur.
Efendimiz (s.a.v)’in, Müslümanların gayrimüslimlere benzememesi konusundaki ısrarlı ikazları bu çerçevede değerlendirilmelidir. Tarih içinde hep müslümanlar üstün durumda olduğu için “Kim kendisini bir kavme benzetirse onlardandır”[1] “Bizden başkasına benzeyen bizden değildir”[2] gibi Nebevî uyarılar bağlamında, kılık-kıyafet gibi “görünür” alanlar dışında gayrimüslimlere benzeme olgusu pek fazla gündem olmamıştır.
Evet, bu rivayetler ilk planda dış görünüşte, kılık-kıyafette kendimizi başkalarına benzetmemizi yasaklıyor. Bu doğru. Ama hepsi bu değil. Hadislerin mutlak ifadesi dikkate alındığında yasaklanan hususun sadece kılık-kıyafetle sınırlı olmadığı, “benzeme” tavrının bilinçli bir tercih olarak tezahür ettiği her alanın bu yasağın çerçevesine dâhil olduğu görülecektir. Bilhassa günümüzde “gayrimüslimlere benzeme”, daha doğrusu “kendisini gayrimüslimlere benzetme” illeti, hayatın çok fazla fark edilmeyen boyutlarında son derece belirleyici durumdadır.
Ulemamız, mezkûr rivayetleri şerh ederken problemin bu boyutuna dikkat çekmiş ve buradaki “benzeme”nin, ahlakta, tavır ve davranışta, giyim-kuşamda… hasılı hangi konuda ve ne şekilde olursa olsun başkasına özenmeyi, kendine ait olanı terk edip başkasının özelliklerini benimsemeyi ifade ettiğini söylemiştir.[3]
Hatta bir düğün yemeğinde –içki içmek gibi– münker fiiller işleniyorsa, orada işlenen münkerata razı olduğumuz anlamına gelebileceği düşüncesinden hareketle ulemamız, o merasime iştirak etmenin caiz olmadığını ve bunun, “Kim kendisini bir kavme benzetirse onlardandır” [4]hadisinin hükmü altına gireceğini belirtmiştir.
[1] Ebû Dâvud, “Libâs”, 5; Ahmed b. Hanbel, II, 50, 92; et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat, VIII, 179… İbn Hacer (Fethu’l-Bârî, X, 271) bu rivayetin hasen olduğunu söylemiştir. Hadisin sıhhat durumu ve aynı doğrultudaki başka rivayetler için bkz. Muhammed Zâhid el-Kevserî, Makâlât, 85 vd. Ayrıca bkz. el-Albânî, İrvâu’l-Ğalîl, V, 109 vd.
[2] et-Tirmizî, “İsti’zân”, 8; et-Taberânî, el-Mu’cemu’l-Evsat, VII, 238.
[3] İbn Abdilberr, et-Temhîd, VI, 80; el-Münâvî, Feydu’l-Kadîr, VI, 104.
[4] el-Aynî, Umdetu’l-Karî, 8/10.
Ebubekir Sifil-İhya ve İnşa