Oryantalizm: Yeni Yolun Sahibi
Batılıların Doğu’yla ilk karşılaşması hayranlık ve kıskançlık düalizmi çerçevesinde oluştu. Bu ilk görüşün Batı insanının zihninde oluşturduğu düşünce -temel bazı konular haricinde ve Batı’nın bir kısmı hariç tutulacak olursa- zamanla değişmiş ve gelişme göstermiştir. Tarihin ve zamanın Doğu’da güçlü bir devlet çıkarması, Batılıların bu yeni devlet karşısında pozisyonlarını farklılaştırmasına sebep oldu.
Kimlik konusunda çeşitli enstrümanlar geliştiren bu yolla kendi kimlik oluşumunun “öteki” üzerinden tezahürünü aidiyet bağı gören Avrupa fikri ile özdeşleştirip kalkış noktasını buradan hareketle oluşturan Batı, farklı yorumlar getirilebilecek ve öyle tanımlanması daha doğru ve anlamlı olması gerekirken Doğu’yu düşmanlarından sadece bir düşman olarak görmesi, Batı’nın siyaseti açısından istediği bir sonuç idi. Tabi bu, tarihin belirli bir zaman diliminde böyle idi.
Batı’nın hâkim bir medeniyet tasavvuru geliştirmesi, adımların bilinçli bir şekilde atılmasıyla alakalandırılabilir. Yapacaklarının ne olduğunu bilen bir düşman ve yavaş yavaş hedefine ulaşacağı zamanı bekleyen bir medeniyet… Gündelik siyasetten çok uzun süreçlere yayılmış bir anlayışın eseri…
Batılılar nazarında “Doğu”nun hiçbir zaman tek bir yüzü yoktur. Batılı anlayış “Doğu”yu farklı çehrelerle değerlendirip, zamanla bunu bir dizi değişiklik yaparak kurmuştur. Batılılar bir (ilke hakkında yargıda bulunurken o ülkenin askerî ve siyasî koşullarını değerlendirerek idealize ederler. Bu da Batılı anlayışın olaylara ve olgulara atfettiği düşüncenin pragmatik bir yapı oluşturduğunu gösterir. Tarihsel süreçte bilinenin aksine Batı’nın Doğu algısı hep döngüsel bir zihinle oluşturulmuştur. Tabi temel konularda Batı Doğu’yu hep aynı bağlamda değerlendirir. Yanlış bilgilerini tashih ettikçe Batı, Doğu’yu siyaseti doğrultusunda kullanışlı bir hâle getirdi.
Doğu imgesinin böyle olması kesinleşmiş bir medeniyet algısına ulaştığım ve bunun üzerinden düşünce dünyasının gelişimine katkı sağladığı bir yapıyı “kendi” kurduğu kurumlarda “kendi” yetiştirdiği “kendi”ne bağlı “bilim adamları” eliyle yaptı. Batılı güç gruplan bu iş için kafa yormalarına ve bunun olması hâlinde düşmanla baş edilebileceği fikrine kendilerini kaptırdılar.
Yeni zamanlar yeni hedeflere ve bakışlara gebedir. Bu da fikir hareketliliğinin her daim devam etmesini ve eski sorulara yeni cevaplar bulunmasının kaçınılmazlığını gösterdi. Tabi yeni sorulara verilecek cevapların eski sorulara verilen yeni cevaplar gibi taze ve diri bir Avrupa fikrinin oluşmasına yardımcı olması gerekiyordu. Avrupa, tarihin kendisiyle bittiği zehabına kapıldı. Bunu temel düşünce olarak ortaya koydu ve düşüncesini bunun üzerine bina etti.
Avrupa tarihinin hareketli bir yapı arz etmesinin ve bu hareketliliğin sürdürü- lebilir fikir ve düşüncelerin ham hâlden fiiliyata dökülene dek geçen sürenin beklenmesi ve yapılanın sonucunun neye denk düştüğü görülerek -bir nevi sağlaması yapılarak- gerçekleşti.
Batı, her çağ ve devirde farklı düşünceleri dillendirip onu uygulama alanına koyanların tarih sahnesinden hiçbir zaman düşmediğini bize gösterdi. Batı, bazı konular hariç hiçbir zaman tarihin belirli bir devrinde sıkışıp hep aynı düşünceyi dillendiren bir kulüp görüntüsü vermedi.
“Ortaçağ Avrupası’ndaki tekstil imalatı, kâğıt yapımı, şeker ve demir üretimi (ve belki saat yapımı) tamamıyla Doğu’dan gelen teknolojiler sayesinde gerçekleşebiliyordu. Bu teknolojilerin pek çoğu dünya ekonomisine dağılırken, Haçlı Seferleri’nin de Doğulu kaynakların Avrupa’ya geçişinde önemli bir kanal olduğunu gözden kaçırmamak gerekir. (Batı Medeniyetin Doğulu Kökenleri 2004, 293)” Batı’nın Doğu’yla karşılaşmasının tarihi olarak görülen — önceki karşılaşmalarda var kuşkusuz fakat etki bağlamında düşünmek gerekir – Haçlı Seferleri, her ne kadar askeri açıdan bir zafer olarak görülmese de siyasî ve ekonomik bakımdan Batı tarihinin hızlanmasına ve “Yeni Batı”nın oluşumuna büyük katkı sağlamış görünüyor. Tabi bunun abartılması, bunun üzerinden “Batı’nın oluşumu Doğu’ya aittir.” aşın yorumu, gerçeklikle örtüşmeyen bir yorumdur.
Gelinen son nokta şudur: Batı kendi varoluşunu temelden sarsan düşünceler hariç, diğer düşünceleri gümrük kapısından kovmadı. Eklektik bir yapının oluşması Batı için hiçbir zaman sorun teşkil etmedi. “Olmazsa olmazın ne kadar azsa, yani yeni duruma adapte olman zaman almadığı müddetçe, devlet olma özelliğin hiçbir zaman yitmez.” düşüncesini rehber olarak gördü. Batı dışlayıcı bir tavrı, kimseye ihtiyacımız yok, onlar ve bizler düalizmini aşarak bu işten sıyrıldı. Konjonktürün iyi okunmasıyla, yenidünyada yeni sözlerle hareket etmek devletlerin kaçınamayacağı bir durum hâlini aldı. Geleceğin dünyasını erken faik etmek devletler için en büyük kazançtır.
Hece Dergisi – İslam Medeniyeti Özel Sayısı,Atilla Mülayim