”Onlar Gayba inanırlar, Salât ederler.” Manası
“Onlar gayba inanırlar, salât ederler.”
Yani kendileri açısından gayb olana taklidi ya da ilme dayalı tahkiki iman şeklinde inanırlar. Çünkü iman, taklidi ve tahkiki olmak üzere iki kısma ayrılır. Tahkiki iman da iki kısma ayrılır: Delile dayanan ve keşfe dayanan. Her ikisi de ya ilmin ve gaybın sınırına bağlıdır ya da değildir.
Birincisi, “ilmel yakin” denilen kesin kani oluştur.
İkincisi ise, ya aynidir, yani “ayne’l yakin” denilen müşahededir. Ya da hak’tandır.
Bu ise “hakka’l yakin” denilen zati şuhuttur. Son iki kısım, gayba imanın kapsamına girmez. Gayba iman; tezkiye, yani kalbi, kalıcı mutluluklara nail olmaktan alıkoyan bedensel harici mutluluklara meyletmekten arındırmak gibi kalbi ameller gerektirir. Çünkü mutluluk üç kısımdır:
-kalbi mutluluk,
-bedensel mutluluk ve bedeni hariçten çevreleyen mutluluk.
Kalbi mutluluk; irfan, hikmet, ilmi, ameli ve ahlaki kemalattan ibarettir. Bedensel mutluluk; sağlık, güç, cismani lezzetler ve tabii şehvetlerdir.
Bedeni hariçten çevreleyen mutluluk ise, mal ve maddi sebeplerdir.
Nitekim emirülmüminin (a.s) şöyle buyurmuştur: “Haberiniz olsun; malın çokluğu da bir nimettir. Malın çokluğundan daha iyi olanı ise kalbi güçlendiren beden sağlığıdır.” İstenen, matlub mutluluğa nail olmak için zühd ve ibadetle ilk ikisinden sakınmak gerekir.
Salât etmek yani namaz kılmak ise, bedenin rahatını terk etmek, vücuttaki organları yormak demektir. Bu yüzden namaz, ibadetlerin anasıdır. o var oldu mu kişi diğer ibadetlerden geri kalmaz. Çünkü “salat / namaz, hayasızlıktan ve kötülükten alıkoyar.” (ankebut, 45) Namaz, beden ve nefis için bir yüktür.
Her ikisine de ağır bir meşakkat gibi gelir. Mal infak etmek de, nefse hoş gelen harici mutluluktan yüz çevirmektir ve buna züht denir. İnfak, kimi zaman insan nefsine canını vermekten daha ağır gelir. Çünkü cimrilik nefsin ayrılmaz bir özelliğidir. Bu yüzden yüce Allah, mal dağıtmak hususunda zorunlu olan (zekat gibi) miktarla yetinmeyip şöyle buyurmuştur: “Kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.”
Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.
İşte onlar, rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.
“Kendilerine verdiğimiz mallardan infak ederler.” Kalpleri cömertlik ve eli açıklık yoluyla ihtiyaç fazlası malları terk etmeyi alışkanlık haline getirsin diye,İhtiyaç fazlası malların harcanması da zorunluluğu olmayan yemek yedirme, hibe etme ve sadaka verme şeklinde olur. Böylece nefsin cimriliğinden kurtulmuş olurlar. İhtiyaç fazlası malın infak edilmesi, ifadenin orijinalinde bütünden parça (baziyet) anlamını içeren “min” harfi cerrinin kullanılması suretiyle “bir kısım” olmakla kayıtlandırılmıştır. Bu da mal harcanırken savurganlığın veya zaruri ihtiyaçlar için gerekli olan kısmın düşüncesizce dağıtılması durumuna düşülmesini engellemek içindir. Böylece cömertliğin ölçüsüz ve aşırı olanı haram kılınıyor ki, bu Allah’ın ahlakıyla ahlaklanma kapsamına giren bir uyarıdır.
ibnul arabi,tefsirul kebir tevilat