On haslet

Tevbenin-Ilk-Adimi-272013-1874-598-1 On haslet

Şimdi sayacağım hasletler, nefislerini muhasebe eden azimet sahibi Allah dostlarının tecrübe etmiş oldukları şeylerdir. Onlar bu hasletlere sahip olduklarında, bunları yerine getirdiklerinde, Allah’ın izni ile yüksek derecelere ulaşmışlardır:

Bunlar elbette ki azimetin kuvvetine, heva ile mücadele­deki kararlılığa göredir. Yani azimeti kuvvetli olan, kararlılık sahibi olan kimse, Allah’ın izni ile hevasına karşı muhalefet etme konusunda kuvvetlenir. Azimeti kuvvetli olan kimse çok geçmeden kalp faziletlerine sahip olur, Allah ona kapılar açar, yardım eder. İşte burada sayacaklarım, tecrübe edilmiş hasletlerdir. Senden önce Allah’ın nice kullan bunlarla ken­dilerini terbiye etmişler ve bu sayede çok şerefli makamlara ulaşmışlardır.

Bu hasletlerin ilki; ister doğru söz üzerine, ister yalan üze­rine, ister kasten ister sehven Allah adına yemin etmemendir. Zira Allah’ın adını anarak yemin etmeme konusunda hassas davranırsan bu hassasiyet senin Allah adına doğru-yanlış, kasten veya sehven hiçbir şekilde yemin etmemeni, bu tür yeminleri terk etmeni sağlar. İşte bu ahlakı edinir ve bunu alışkanlık haline getirirsen, o zaman Allah sana birtakım kapılar açar ve sen bu kapılar sayesinde hem dinini, azimetini, basiretini, kardeşler arasındaki övgünü, komşular arasındaki saygınlığını artıracak hem de Allah katındaki dereceni yükseltecek şey­lere sahip olursun. Seni görenler sende bir heybet-mehabet görürler ve sana uyarlar.

ikinci haslet, şaka veya gerçek, her türlü durumda yalan­dan uzak durmandır. İşte bu ahlakı edinir ve bunu alışkanlık haline getirirsen, o zaman Allah senin göğsünü açar, amelini saf ve berrak kılar. Sonuçta sanki yalanı hiç tanımamış gibi olursun. Birinin yalan söylediğini işittiğinde onu ayıplar ve düzeltmeye çalışırsın, böylece sevabını alırsın.

Üçüncü haslet, insanlara söz verip de o sözü yerine ge­tirebilme kudretine sahip olduğun halde yerine getirmemek gibi bir şeyden uzak durmandır. Eğer bir söz verirsen, çok açık bir özrün bulunmadıkça o sözü yerine getirmelisin. Hatta en doğrusu, hiç söz vermemendir. Böylesi daha sağ­lam ve emindir. Çünkü verdiğin sözü yerine getirmemen, bir tür yalandır. Eğer bu hususta hassas davranırsan Allah sana bolluk kapılarını açar, haya mertebesi bahşeder, sadık insanlar arasına alır ve seni sever, katında yüce bir makam verir inşallah.

Dördüncü haslet, hiçbir mahlûka lanet okumaman ve zerre kadar bir şeyi dahi incitmemendir. Doğrusu bu, iyilik sahibi (ebrâr) ve sadık kimselerin ahlakıdır. Ahlaka sahip olmanın, Allah tarafından dünyada muhafaza edilmek gibi güzel bir akıbeti vardır. Aynca Allah’ın senin için ahirette hazırlayacağı büyük dereceler de vardır. Bu ahlaka sahip olursan Allah seni helak olmana sebep olacak şeylerden ve insanların şerrinden muhafaza eder, ibadet ve itaat ehli (abid) kullarına olan rah­meti ile seni rızıklandırır, hem kendi katında hem insanlar nezdinde yer edinmeni sağlar.

Beşinci haslet, Allah’ın yarattığı hiçbir şeye beddua etmemendir. Sana haksızlık etseler bile, onların bu kötülüğünden dolayı beddua etme, sırf Allah rızası için bunlara tahammül et, sözlü ya da fiili olarak onlara karşılık verme.

Unutma ki, bu hasletler insanı yüksek mertebelere ulaştırır. İnsan bu hasletlerle kendisini terbiye ettiği, bunları alışkanlık edindiği zaman hem dünyada hem ahirette çok şerefli merte­belere sahip olur, bütün mahlûkatın kalbinde sevgi kazanır onları hayra davet ettiği zaman karşılık bulur, mü’minlerin gönlünde hürmet ve izzet uyandırır. Allah cümlemize, lütfü ve keremi ile böyle hasletler bahşetsin.

Altıncı haslet, kıble ehli Müslümanlardan hiçbirinin müşrik, kâfir veya fasık olduğunu söylememen, bu hususta şehadet etmemendir. Çünkü bu davranış hem daha merhametlicedir, hem sünnete daha uygundur. Ayrıca böyle yapmak, Allah’ın ilminde olan şeylere müdahale etmemek, dolayısıyla Allah’ın gazabını çekmemek, onun rızasına ve rahmetine nail olmak demektir. Bu haslet çok şerefli bir kapıdır ve buna sahip olan kişiye Allah bütün mahlûkata yönelik rahmet bahşeder. Bu yüzden bu haslete dikkat et ve sakın Allah’ın koyduğu çizgiyi aşıp aşırı gitme. Allah cümlemizi bu haslete sahip olanlardan, göz açıp kapayıncaya kadar dahi olsa sünnetten ayrılmayanlardan eylesin.

İnceleyin:  Namaz Sırasında Kul'a,Nefs ve Başkasından Gelen Fısıltılar Üzerine

Yedinci haslet, Allah’ın haram kıldığı günahların hiçbirine göz dikmemen, el uzatmaman, gizli-açık her durumda onlardan bütün uzuvlarını uzak tutmandır. Şunu bilesin ki bu haslet, insana dünya hayatında en hızlı şekilde mükâfat getirecek olan kalp ve uzuv amellerinden biridir. Üstelik bunun ahirette de çok büyük ödülü vardır. Allah cümlemize böyle ameller nasip etsin, kalplerimizden şehveti söküp çıkarsın.

Sekizinci haslet, kimseye küçük ya da büyük hiçbir sıkıntı vermemendir. Senden kaynaklanabilecek hiçbir sıkıntının ve zorluğun hiçbir mahlûka isabet etmesine firsat verme. Gücün yettiğince bunu yapmaya çalış. Çünkü bu, ibadet ve itaat ehli (abid) kulların izzetini tamamlayan, takva sahiplerinin şerefi olan hususlardandır. Bunu yaparsan, insanlara iyiliği emre­dip onları kötülükten sakındırma [emri bil maruf nehyi anil münker) konusunda işin kolaylaşır, bütün mahlûkat senin gözünde, hak itibariyle eşit düzeyde olur. Eğer böyle olursan Yüce Allah senin makamını yükseltir, seni zenginlik, yakın ve kendisine güven makamına ulaştırır.

Sırf kendi arzularına, hevana uyarak hiç kimseyi yüceltme, hiç kimseyi alçaltma, hak itibariyle insanlar senin gözünde aynı seviyede olsun. Bil ki bu haslet, takva sahiplerinin izzeti, mü’minlerin şerefidir ve ihlâsa en yakın olan kapıdır. Allah cümlemize bu hasleti bahşetsin, günahlarımız nedeniyle bizi bundan mahrum eylemesin. Bunu bahşetme gücü ve kudreti yalnız Allah’a aittir.

Dokuzuncu haslet, insanlardan beklentilerini kesmendir. Onlann elinde olan hiçbir şeye tamah etme. İşte en büyük izzet ve en saf zenginlik, en yüce saltanat ve en ulu kıvanç/övgü budur. Saf ve kâmil yakîn, sahih ve şâfî tevekkül budur. Bu, zühdün kapılarından biridir. Vera’ bu sayede kazanılır, yap­tığın ibadetler bununla mükemmelleşir. Bu haslet, kendisini tamamen Allah’a adamış kimselerin alametlerinden biridir.

Onuncu haslet ise ibadet ve itaat ehli (abid) kulların derecesini yükselten, onlan tevazu bineğine bindiren, hem Allah katında hem insanlar nezdinde onlara yüksek izzet ve konum sağlayan, Allah’ın izni ile her dilediklerine kadir hale getiren bir haslettir.

Bu haslete sahip olmadıkça, buraya kadar sayılan dokuz hasletten hiçbirine sahip olamazsın. Çünkü bu haslet bütün ibadetlerin aslı-esasıdır. Takvanın kemal noktasıdır. Allah’tan gizli-açık her durumda razı olan salih kulları, bulundukları menzile ulaştıran şey budur.

Bu haslet şudur; . Belki de -sen öyle olmadığını düşünsen bile- karşılaştığın kişi Allah katında senden daha hayırlıdır, senden daha yüksek derecelere sahiptir.

Eğer bu kişi yaş olarak senden daha küçük ise şöyle de­melisin: Ben bu kadar yıl yaşadım ve Allah’a çok isyankârlık ettim, çok günahlar işledim, oysa bu benden daha az yaşadı ve benden daha az günah işledi. Dolayısıyla benden daha hayırlıdır.

Eğer karşılaştığın kişi yaş olarak senden büyük ise o zaman da şöyle demelisin: Bu, Allah’a ibadet etmeye benden daha önce başladı.

Eğer karşılaştığın kişi âlim bir zat ise şöyle demelisin: Bu kişi benim sahip olmadığım şeylere sahip olmakla na- siplenmiştir, benim ulaşamadığım şeylere nail olmuş, benim bilmediğim şeyleri öğrenmiştir. Amellerini ilim ile birlikte yapmaktadır.

Eğer karşılaştığın kişi cahil ise şöyle demelisin: Bu kişi Allah’a isyan edip günah işlemiş olsa bile, o günahları ceha­letten dolayı yapmıştır, oysa ben günahları bilerek işledim. Üstelik ömrümün sonunda benim sonum nasıl olacak, onun sonu nasıl olacak bilemem.

Eğer karşılaştığın kişi kâfir ise şöyle demelisin: Kim bilir belki de bu şahıs -Allah’ın ilminde mukarrer olduğu üzere- Müslüman olacak ve ömrünü bu şekilde tamamlayacak, ben ise (Allah muhafaza) kâfir olup ömrümü öyle tamamlayacağım! Böyle düşünerek, seni küfürden ve dalaletten muhafaza bu­yurduğu için Allah’a hamd etmeli, Allah’ın emrine itaat ederek kâfir kişiye buğz edip ondan uzak durmalı, bununla beraber kendi sonunun kötü olmasından da korkmalısın.

Gerçek şu ki, senin nefsinin seni meşgul edecek o kadar çok hali vardır ki, bu durumda başkasını küçük veya kötü görmen mümkün değildir. O halde, -eğer karşındaki kişini gerçekten kâfir ve sapkın olduğunu ve Allah’ın iman sayesinde seni ona üstün kılmış olduğunu, seni küfürden muhafaza etme nimetini ihsan etmiş, sana tevhid lütfunda bulunmuş olduğunu bildiğine göre- ahir ömründe bu hal üzere olarak ölüp ölmeyeceğin hususunda emin olmamalı, kâfir kişinin de iman etmeden öleceği konusunda emin olmamalısın. Bu durumda, nefsinin akıbetinden endişe duyduğuna, ömrünü nasıl tamamlayacağından emin olmadığına göre, nefsinin kesin olarak kurtuluşa ermiş olduğunu düşünmemeli, o kâfir gibi küfür üzere ölme tehlikesi ile karşı karşıya bulunduğunu unutmamalısın. Eğer böyle düşünürsen kibrini yok olur, gu­ruru bırakırsın ve nefsinin seni azaba sürükleyecek türden bir değişikliğe asla uğramayacağı konusunda emin olmazsın.

İnceleyin:  Haris el Muhasibi - Ahlak ve Arınma

Eğer karşılaştığın kişi bidat ehlinden ise de aynı kâfir kişide davrandığın gibi davranmalısın. Her ne kadar bu kimselere buğz beslemen, onlardan uzak durman, onların bâtıl ve sapkın inançlarından seni muhafaza buyurmak suretiyle Allah’ın seni onlara üstün kıldığını bilmen gerekiyorsa da kalbinden şunu hiç çıkarmamalısın: Senin de işlemiş olduğun nice günahlar vardır. Üstelik gaybı bilen Allah’ın ilminde senin geleceğin kim bilir nasıl yazılmıştır? Bunu bilemediğine göre, kendini şu andaki durumda kâfir ve bidat ehli kimselerle mukayese edip de ahirette onlardan daha hayırlı bir durumda olacağından, sen kurtuluşa ererken onların helak olacağından emin olamazsın. Çünkü gelecekte onların ve senin hallerinizin nasıl olacağı ile ilgili ilmi Allah sana bahşetmemiş, bunu senin için “gayb” kılmıştır. Evet, bu kimselere buğz beslemeli, onlardan uzak durmalı, onların bâtıl ve sapkın inançlarından seni muhafaza buyurmak suretiyle Allah’ın seni onlara üstün kıldığını bilme­lisin; ama bu arada, sanki geleceği biliyormuş gibi, kesin bir şekilde kendini kurtuluşa ermiş, onları ise helak olmuş olarak görmemelisin. Böyle yaparsan kibirden uzak durmuş, onları küçümsemekten kurtulmuş, kendini onlardan daha hayırlı zannetme yanlışına düşmemiş olursun.

İşte bu; şefkat ve korku kapısıdır, nasihatin ve tevazuun başı da sonu da budur. Eğer bu hale vasıl olursan -inşallah- Allah, rahmetiyle seni bütün şerlerden muhafaza buyurur. Böylece Allah için nasihat eden kimselerden, Rahman’m dostlarından ve sevdiklerinden, Allah düşmanı olan şeytanın ise düşmanlarından olursun.

Bu vuslat ve rahmet kapısıdır. Bu kapıya ulaşırsan kibir ve kendini beğenme (ucb) yollannı geçmiş, din ve dünya ko­nusunda kendini aziz bilme noktasını aşmış, yüce makamlara ulaşmış bulunursun.

İbadetin özü, esası budur. Abidlerin, zahidlerin ve kendini Allaha kulluğa adamış olanların (nâsiklerin) varabileceği nihai şeref makamı budur. Bundan öte fazilet yoktur.

Bununla beraber bütün mahlûkat karşısında dilini tutmasını bilmelisin. Amellerin ancak böylelikler tamama erer. Kalpteki kin, haset, kötülük ve kibir ancak böylelikler çıkar. İnsan her halinde bu tür kötülüklerden ancak böylelikle kurtulur. Dilin, konuşman, yürüyüşün ve davranışların gizli açık her durumda bir/aynı olmalıdır, bütün insanlar nasihat konusunda senin gözünde aynı olmalıdır.

Allah’ın yarattığı herhangi bir varlığı kötü bir şekilde anıp yahut onu ayıplayıp ya da yanında onun kötü bir şe­kilde anılmasını isteyip veya buna razı olup da diğer taraftan insanlara nasihat eden kimselerden olma. Unutma ki böyle bir davranış ariflerin afeti, nâsiklerin ve zahidlerin helakidir. Ancak Allah’ın kalbini ve dilini muhafaza buyurduğu kimseler bu afetten beri olurlar.

İşte burada saydığımı on hasleti esas al, bunları muha­faza et Böyle yaptığın takdirde müjdeler olsun sana; zira bu hasletler seni Allah’a daha yaklaştıracak, onun fazlından dana çok nasiplenmene vesile olacaktır. Allah cümlemize bu hasletlere sahip olmayı, bunlarla amel etmeyi lütfetsin. Doğ­rusu bu hasletlerden mahrum olan kimse, helak olmuş, hem de sonsuza dek helak olmuş demektir.

Şunu bil ki, şeytan ve yandaşları her fırsatta seni helake sürüklemek istemekte, bunun için her vesileyi değerlendir­mektedirler. Ne zaman bir hayra yönelsen şeytan hemen onu boşa çıkarmaya çalışır. Seni hem dünyada hem ahirette mahrum etmek ister. Bu sebeple çok dikkatli olmalı ve ona karşı muhalefette çok ciddi ve gayretkeş davranmalısın.

Haris el Muhasibi – Tevbenin İlk Adımı,syf;182-188

 

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir