On dokuzuncu asra kadar,Osmanlı ülkesinde bir ortak şuur vardı: İslâmiyet.
On dokuzuncu asra kadar, Osmanlı ülkesinde bir ortak şuur vardı: İslâmiyet.
Vahye dayanan bir hakikatler bütünü.
O cihanşümul dinin izahı, yorumu ve yayılması için binlerce düşünce ve duygu adamı ömrünü harcamıştı. Bütün bir içtimaî nizamın temeliydi İslâmiyet.
Sosyal bir sınıfın veya bir kavmin değil, ümmetin inançlarını dile getiriyordu. Ayıran değil, birleştirendi. İnananlar kardeştiler. İnananlar, yani insanların hepsi. Tek Allah, tek kitap, tek hakikat, tek halife, tek dünya. Yunus’un mısralarını kanatlandıran imanla, Mesnevî’deki pırıltılar aynı ezelî nurdan. İslâmiyet Süleymaniye’de kubbe, Itrî’de nağme, Bakî’de şiir.
Medeniyetler de ihtiyarlar.
Nasların cihanşümul seyyaliyeti kalıplaşır zamanla.
Kocayan şuur ezelî hakikatin yüzeyinde bocalar.
İslâm’ın dünya görüşü yekpareliğini kaybeder. Avrupa’nın maddî fetihleri, çöküş devrinin ulemasını afallatır. İslâm’ın inkırazı, hikmetine akıl erdiremedikleri bir gazab-ı ilâhîdir. Susar ve sahneden çekilirler. Yerlerini Avrupa’nın imal ettiği yeni bir insan tipi alır: müstağrip.[1] Hem suda, hem karada yaşayan bu hilkat garibesi giderek büsbütün kopar mazisinden. Artık ne Asyalı, ne Avrupalıdır. Ne Müslüman, ne Hıristiyan.. Tek kitabın yerine binlerce kitap, tek hakikatin yerine binlerce yan hakikat geçer.
Yıkılan bir dünyanın harabeleri arasında ilelebet yaşanamaz ki.
Her toplumun belli bir değerler bütününe ihtiyacı var.
İrfanından kopan, ana dilini bile unutan müstağripler kafilesi kime, neye bağlanacak?
Sosyal bir sınıf da değildir, sosyal bir sınıfın temsilcisi de. Hakikat tek, hata sonsuz. Müstağrip ne yeni bir dünya görüşü kurabilir, ne de Batının cömertçe sunduğu türlü ideolojiler arasında seçim yapacak güçtedir. Seçmek için, anlamak lâzım. Anlamak için, karşılaştırmak. Mukayese, irfana dayanır.
Batının sosyal ve politik tarihi bilinmeden ideolojileri kavranabilir mi?
İdeoloji bir bütündür. Belli bir dünyanın sorunlarını çözmek için hazırlanmış bir bütün.
Kaldı ki müstağripler bu ideoloji enkazını naslaştırırken Batı’da yeni yeni çelişkiler beliriyordu. İdeoloji, iktisadî alt yapının ifadesidir. Sosyal bir sınıfın çıkarlannı dünyaca geçerli bir hakikat diye sunar. Oysa müstağrip Avrupa fikriyatını bir ilmihal gibi ezberlemeye kalkar. Bütünü kucaklayamaz, kucaklayamazdı da. Müstağripler 1960′lara kadar aynı yalanları çeşitli üsluplarla tekrarlayan bir topluluk. Aydın, efendisinin ilaçlarını çalıp içen ahmak uşak.
Cemil Meriç – Mağaradakiler