Ölü,Dirilerin Amellerinden Faydalanabilir mi ?

 

Âişe anlatıyor: Bir adam, Peygamber (s.a.v.)’e: “Anamın canını Allâh ansızın alıverdi. Ben öyle sanıyorum ki, eğer anam konuşabilseydi sadaka yapacaktı. Şimdi ben, anam adına sadaka yapa­yım mı?” diye sordu. Peygamber: “Evet, anan adına sadaka yap!” bu­yurdu.(Buhari,Vasaya,19)

Hz. Âişe’nin naklettiğine göre, Hz. Peygamber şöyle buyurmuş­tur: “Her kim üzerinde oruç borcu olduğu halde ölürse onun nâmına velisi oruç tutar”.(Müslim,Siyam,53)

İbn Abbâs anlatıyor: Sa’d b. Ubâde, Resûlullâh’tan fetva isteyip: “Annem öldü; üzerinde (ödeyemediği) adak borcu vardı?” dedi. Resûlullâh: “Sen o adağı annen adına yerine getir!” buyurdu.(Buhari,Vasaya,19)

Bu hadîslerin şu âyete aykırı olduğu ileri sürülmektedir: “İnsan için, çalıştığından başkası yoktur”.

Âyetin zahirine göre ölünün, hayatta kendi yaptığı amellerin seva­bından başka bir sevabı yoktur. Dirilerden biri, amelinin sevabım ona hediye etse ölü ondan faydalanamaz. Hadîslerin zahiri ise ölünün sada­ka, oruç ve hacla faydalanacağım göstermektedir. Dolayısıyla bu amel­lerin sevabı ölüye ulaşır. Hayatta olan, ölüye bu amellerin sevabım he­diye etse ölü ondan faydalanır.

Âlimlerin bu konudaki yorumları şöyledir:

1-Âyet ve hadîsin arası cemedilmelidir. Cem noktasında farklı gö­rüşler vardır:

a-Sadaka hadîsiyle amel edilip âyet te’vîl edilmelidir. Kendi çocu­ğu veya başka birinden olsun fark etmez, sadakanın ölüye mut­lak olarak ulaştığı konusunda icmâ hasıl olmuştur.

b-Oruç hadîsiyle amel edilip âyet te’vîl edilmelidir. Bu, Ahmed b. HanbePin görüşüdür. Kadim görüşünde Şafii de bunu tercih et­miştir. Bu görüşte olan başka âlimler de vardır. Ancak bu âlim­ler orucun nevi konusunda ihtilaf etmiştir. Bazıları mutlak ola­rak oruç ulaşır derken, bazıları bunu ölünün, hayatında nezrettiği oruca hamletmişlerdir.

c-Hacla ilgili hadîsle amel edilip, âyet te’vîl edilmelidir. Bu, bir rivayette İmâm Mâlik’in, Ebû Hanîfe, ŞâfH ve Ahmed b. Han­bePin görüşüdür. Başka âlimlerden de bu görüşü tercih edenler vardır,

Mezkûr hadîslerle amel edenler, âyeti şu şekillerde te’vîl etmiş­lerdir: –

a-Âyet, hadîslerle tahsîs edilir. Âyet, umumuyla, hiç kimsenin başkasının amellerinden faydalanamayacağına delâlet eder. Bu umumu,ölünün sadaka, oruç ve hacdan faydalanacağını göste­ren hadîsler tahsîs eder.

b-Âyet; başkasının çalışmasını, insanın mülk edinmesini nefyeder. Başkasının çalışmasından faydalanmayı nefyetmez. Zira âyette “insan sadece çalışmasından faydalanacaktır’’denilme­miştir; aksini “insan için çalıştığından başkası yoktur” buyrulmuştıır. İki durum arasındaki fark açıktır. Çünkü başkasının çalışması, amelleri ona aittir, onun mülküdür. Dilerse kendinden başkasına onu sarfeder, aktarır, böylece başkası ondan faydalanır; dilerse kendine saklı tutar, başkası ondan faydala­namaz.

c-Âyet, Hz. Ibrâhîm ve Mûsâ’nm kavmine hastır. Hz. Peygam­berin ümmetine gelince, kendi çalıştığından da başkasının ça­lıştığından da kazancı vardır. Hadîsler buna delâlet eder.

d-Âyetteki “insan” ile murâd, kâfirdir. Mü’mine gelince, kendi ça­lıştığından da, başkasının çalıştığından da kazancı vardır. Hadîs­ler buna delâlet eder.

e-Mezkûr âyet “İman edenler ve soylart da kendilerini îmânda iz­leyenler (var ya); biz onların soylarını da kendilerine katıp ekle­dik. Onların amellerinden hiçbir şeyi eksiltmedik. Her kişi, ken­di kazandığına karşılık bir rehindir.” (Tûr, 21) âyetiyle nesh edil­miştir. İbn Abbâs’a göre, Necm âyetinden sonra bu Tûr Sûre- si’nin âyeti (*Tûr Sûresi’nin bu âyeti) nâzil olmuştur. Allâh, ba­balarının iyilikleri sebebiyle oğullarını cennete sokmuştur. Bu­na “âyetlerin lafızları haber tarzında gelmiştir; haberlerde nesh olmaz” denilerek itiraz edilmiş ve İbn Abbâsın neshi kastetme­diği üzerinde durulmuştur.

f-Âyetle murâd şudur: Kâfirin, yaptığı amelden başka bir hay­rı yoktur. Dünyada bu hayırdan faydalanır. ÂJhirette ise hiçbir hayrı kalmaz.

g-Maksat şudur: İnsan için, adalet bakımından, çalıştığından baş­kası yoktur. Fazl ve lutfa gelince Allah’ın bunu dilediğine artır­ması mümkündür.

h-Âyetle amel edilip, hadîsler tahsîs edilmelidir. Şevkânî ve El- bânî’nin görüşüdür. Şevkânî, sadece, sadakanın fayda vereceği­ni ifade etmekle yetinmiş; Elbânî ise sadaka, oruç ve haccın se­vabının ölüye ulaşacağım tercih etmiştir. Sevabın ulaşması bun­larla sınırlıdır. Ayrıca, çocuğun, babası için yaptığı sevaplar ula­şır. Başkalarının başkaları için yaptığı sevaplar ulaşmaz. Elbânî, kendi çocuğu veya başkasının çocuğu olsun, yapılan iyiliklerin sevabının ölüye ulaşacağı yönünde hâsıl olan icmâyı tenkîd et­miştir. Ona göre, icmâ, “sadakanın Ölü için olacağı ve sevabı­nın ona ulaşacağı” üzerinde hasıl olmuştur. Burada, “ölü” mutlaktır. Bunu baba ile takyîd etmediler. Şayet, bu icmâ doğru ise bunu “baba” ile kayıtlamak gerekir.

i-Ayetle amel edilip, sadece hacla ilgili hadîs tahsîs edilmelidir. Buna göre, âyetle amel edilmelidir. Ölü, ister vasiyet etsin ister etmesin hiçbir şekilde başkasının haccı ölüye gitmez. O zaman, hacla ilgili hadîs, hacdan soran Cüheyneli kadına mahsustur.

İkinci görüşe göre, âyet ve hadîsler arasında tercih yapılmalıdır. Bu konudaki tercihler şöyledir:

a-Âyetle amel edilip, oruç hadîsi reddedilmelidir. İmâm Mâlik, ye­ni görüşünde Şâfi’î ve Ebû Hanîfe buna kaildir. Nevevî’ye göre bu, cumhûrun görüşüdür. Mâlikîler, bunun Medine ameline ay­kırı olduğunu ve isnadında ıztırap bulunduğunu ifade etmiştir.

b-Âyetle amel edilip, tüm hadîsler reddedilmelidir. Bu, Mu’tezi-le’nin görüşüdür. Onlara göre, hiçbir şey ölüye fayda sağlamaz. Hadîsler âhad olup, kat’î ve mütevâtir olan Kur’ân’la çelişme- leri mümkün değildir.

Tüm bu görüşleri değerlendiren Ahmed b. Abdilaziz b. Mukrin’e göre, ister kendi çocuğu ister başkasının çocuğu olsun, sadaka, oruç ve haccm sevabı mutlak olarak ölüye ulaşır. Âyete verilebilecek en güzel mana şudur: Âyet, insanın çalıştığından başkasını mülk edinmeyi nef- jreder. Başkasının çalışmasından faydalanmayı nefyetmez. Başkasının çalışması, çalışanın mülküdür. İster başkasına sarfeder, onu faydalan- Ihnr; ister kendine saklar, faydalandırmaz.

“Bu üç hususla ilgili sevap, sadece çocuktan babasına ulaşır” demek de doğru değildir. Çünkü Hz. Peygamber, çocuğun, babası için haccına cevaz verirken bunu babası olmasına bağlamamış, ima bile etmemiştir. Ayrıca, kendi çocuğundan başkasının hac yapabilmesinin caiz, olduğu­na dair Hz. Peygamberden hadîs nakledilmiştir. İbn Abbâs’dan rivayet olunduğuna göre, Peygamber (s.a.v.) bir adamı “Şübrüme için lebbeyk” derken işitti. Ona “Şübrüme kimdir?” diye sordu. (O adam da): “Kar­deşimdir -yahut- yakınımdır” deyince ona: “Sen kendin için hac yaptın mı? diye sordu. (O adam da): “Hayır” deyince; “Sen (önce) kendin için bir hac yap, ondan sonra Şübrüme’nin yerine hac yap” buyurdu.(Ebu Davud,Menasik 25)

Yine Hz. Âişe, “üzerinde oruç borcu olduğu halde ölen kimse­nin velisi orucu tutar” demektedir. Veli, vâris demektir. Vâris, ken­di çocuğu da,başkası da olabilir. Sırf ibadet olan oruçta bu eliz ol­duğuna göre mal ile yapılan bir ibadet olan hac için caiz olması daha evladır.

Yavuz Köktaş,Kurana Aykırı Görülen Hadisler

Muhammed Ali

Son Yazılar

Tecelli Türleri

  Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…

2 ay önce

Allah’ı Bilmenin İmkânı ve Bunun Yöntemi

  Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…

2 ay önce

Varlık Mertebeleri ve Te’vil

  Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…

2 ay önce

Dilin Kabuğu

Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağır­lıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…

2 ay önce

Çözüm Aldatmacası

İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…

2 ay önce

Anda Olmak -Geçmiş ve Gelecek Arasında Bir Yer

İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygu­larımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…

2 ay önce