Müsteşrikler hadis alimleri tarafından son derece zayıf kabul edilen rivayetleri görüşlerini desteklemek için kullanmışlar ve bir takım yanlışların içine düşmüşlerdir. Juynboll’a göre hadislerin büyük bir bölümünün uydurma olduğunu ilk defa ortaya atan Avusturyalı müsteşrik Aloys Sprenger (ö.1893)’dir. Juynboll onun Sahih-i Buhari’deki hadislerin en az yarısının sahih olduğunu kabul eden Dozy, Weil ve William Muir’den daha şüpheci olduğunu ortaya koymuştur (40)
Goldziher
Hadisler hakkında en geniş araştırmayı yapan ve daha sonraki şarkiyatçılar tarafından sözü sened kabul edilen müsteşrik ise aslen bir Macar yahudisi olan Ignaz Goldziher’dir (ö.1921). Koyu Yahudi bir dini çevrede yetişen Goldziher’in daha çocukluk yıllarından itibaren aldığı terbiye ve idealler ileride her şeyi Kutsal Kitap açısından görmesinin temel nedenidir. Kendi ifadesiyle on üç yaşında gerçekleşen Yahudi Cemaati’ne kabul merasiminde (Bar Mizva günü) yaptığı imanına sadakat yeminini hiçbir zaman unutmamıştır (41.)
Goldziher’in Bazı Yanlışları
Batı’da hadis çalışması yapanların halen en önemli kaynağı olan Goldziher aslında sadece hadislerin yorumunda değil çalışmalarının başında gelen eserlerde birtakım bilimsel hatalar yapmıştır. Hatta onun yaptığı bazı hatalara bakarak onun özellikle hadis alanında sahip olduğu şöhreti hak etmediği rahatlıkla söylenebilir. Bu söylediklerimizin doğruluğunu kanıtlamak için onun bazı yanlışlarına örnekler verelim: Goldziher, Encyclopaedia of Religion and Ethics için yazdığı “Education (Muslim)” maddesinde (42) küttaplardan söz ederken okuma yazma işinde kullanılan ve levh denilen tahtaların bulunmasını ilk devirde bu mekteplere işaret eden bir delil olarak ortaya koyar ve şöyle der: “Hanım Sahabi Ümmü’d-Derda’nın ders okuttuğu bir çocuk olan Abdürabbih b. Süleyman b. Ömer için bazı cümleleri tahtaya yazdığı bildirilmektedir.” (43)
Goldziher Ümmü’d-Derda için sahabi (companion) demektedir. Halbuki burada sözü edilen Ümmü’d-Derda sahabe olanı değil tabiinden olan Küçük Ümmü’d-Derda’dır. Ebu’d-Derda’nın iki hanımı Ümmü’d-Derda künyeleriyle meşhur olmuşlardır. Her ikisi de alime olan hanımlar hakkında İbn Asakir geniş bilgi vermektedir. Goldziher’in sözünü ettiği Abdürabbih b. Süleyman b. ‘Umeyr (verildiği gibi Ömer değil) Ümmü’d-Derda’nın kendi levhasına “hikmet”ten öğretmek istediği şeyleri yazdığından söz etmektedir (44)
Goldziher aynı makalede Dahhak b. Müzahim(ö.105/ 723)’in ücret almaksızın Küfe’de bir küttab işlettiğinden söz eder ve kaynak olarak İbn Sad’ın tabakatını gösterir (45.) Verilen kaynakta bu Küttab’ın Küfe’de olduğu kesin olarak belirtilmemiştir. Sadece Küfi nisbeli Büşeyr b. Selman’ın (46) “ed-Dahhak b. Müzahim’in Küttabı’nda idim” ve yine Küfi nisbeli Süfyan (es-Sevri)’in “ed-Dahhak ders verir ve bunun için ücret almazdı” ifadelerine dayandırmaktadır.(47) Diğer kaynaklar onun 3 bin öğrencisi olan bir mektebinin olduğundan, yorulduğunda eşeğe binerek öğrencilerini dolaşıp hocalık yaptığından söz ederlerse de bunun Küfe’de olduğundan söz etmezler. Kaynaklara göre o, Horasan’a gelmiş ve orada yaşayıp, orada ölmüştür (48)
Goldziher kesin bilgi vermeyen tarihi rivayetlerden böyle sonuçlar çıkarabildiği halde sahih hadis kaynaklarına aynı ölçüde güvenmemektedir. Onun bazen meseleyi iyice incelemeden zan üzerine hükümler bina ettiğini görmekteyiz. Mesela, Muslim Studies (Muhammedanische Studien) adlı eserinde ”Women in the Hadith Literatüre” (Hadis Edebiyatında Kadınlar) başlığı altında 6. hicri asırda Şuhde el-Katibe’nin Endülüs’te Buhari okuttuğundan ve hadis meclislerinin kalabalık olduğundan söz eder (49) Halbuki Fahrunnisa Şühde hint Ebi Nasr Ahmed b. el-Ferec b. Ömer el-İberi el-Katibe. (v.574 h.) ailesi Dineverli olan kendisi Bağdat’ta yaşamış ve orada vefat etmiş bir hanım muhaddistir (50) Herhalde Goldziher’in yanılmasına el-İber’i nisbesi neden olmuştur.
Goldziher bunu İber Yarımadası ile alakalı zannetmiş ve Şühde’nin Endülüs’te Buhari okuttuğunu düşünmüştür. Halbuki bu nisbenin yarımadayla hiç bir ilgisi yoktur. İbn Hallikan’ın verdiği bilgiye göre nisbedeki “iber”, “ibre” (iğne) kelimesinin çoğuludur. İğne işi yaptığı veya alıp sattığı için kendisine “iberi” denilmiştir (51) Goldziher’in yanılmasının bir başka sebep ise Makkari’de gördüğü bir iddiayı yanlış değerlendirmesidir. Endülüs’ün muhtelif şehirlerinde vaiz olarak dolaşan Abdurrahman b. Davud b. Ali, hadis aldığını iddia ettiği kimseler arasında Şühde el-Katibe’yi de saymış ve kendisinin ona Sahih-i Buhari okuduğunu iddia etmiştir. Halbuki bu rivayetin devamında onun ulaşmadığı ve hadis işitmediği pek çok kimseden daha hadis aldığı iddiasına yer verilmiştir (52)
Prof. Dr. Mehmet Sait Hatipoğlu, Goldziher’in yaptığı bir kısım hataları tespit etmiştir (53) O, ünlü müsteşrikin hatalarına geçmeden önce şöyle demektedir: “1850-1921 senelerinde yaşamış olan bu büyük şarkiyatçı, fevkalade zengin kültürü ile daha uzun seneler zannediyorum alaka kaynağı olmakta devam edecektir. Ne var ki, hususiyle Batı ilim dünyasında sağladığı otoriteye onun pek de müstahak olmadığına inanan ilim adamları da oldukça fazladır. Kazandığı bu haksız payeyi, muhakkak ki son derece zengin neşriyatının henüz yeterli derecede ilmi süzgeçten geçirilmemiş olmasına borçludur. Onun İslami metinleri keyfince tefsir ederek okuyucuyu yanıltıyor oluşu kitaplık çapta ispat edilmedikçe, bu tehlikeli otorite devam edip gidecektir.”
Goldziher’in Hatipoğlu tarafından bulunan bazı yanlışları ise şöyledir:
Bilindiği gibi İslam alimleri bir ibare nakledip sonuna “elhadis” kelimesini koyarlarsa, okuyucuya onun kendi sözleri olmadığını, bir hadis olduğunu söylemek isterler. Goldziher bunu anlayamamış ve …ibaresinin sonundaki “elhadis” kelimesini cümleye dahil ederek hadisin son kelimesiyle izafet kurmuş ve “fakihu’l-hadis” gibi yeni bir tamlama üzerine bir yığın yanlış izahlara girişmiştir (54)
Goldziher, Muslim Studies (Muhammedanische Studien) adlı çalışmasında İslam’ın emirlerine karşı müşrik Arap muhitinin gösterdiği şiddetli direniş konusunu işlerken namaz ibadetini ele almakta ve müşriklerin bu dini vazifeye karşı soğuk tavrını, Cahiliye tatbikatında böyle bir müessesenin bulunmuyor olmasına bağlamakta, ”salat” ıstılahının Hıristiyanlık’tan alınma gayr-ı arap bir kelime oluşunun da bunun delillerinden olduğunu ileri sürmekte; namazın kabulüne karşı muhitin gösterdiği direnme ve küçük düşürücü muameleyi anlatırken damdan düşercesine şu rivayeti koymaktadır:
“İbn Düreyd’den (v.321/933) nakledildiğine göre, Sahabi Amr b. Sabit, farz olan namazı hiçbir vakit kılmadığı halde, Peygamberce şehit mertebesinde görülmüş, cennette makam sahibi olmuştur.” Goldziher’in hiçbir izah getirmeden naklettiği bu ibareyi gören insanların aklına ilk gelecek şey namazın pek de öyle önemli olmadığı, onsuz da cennetlik olunabileceğidir. Evet olunabilir ama Goldziher’in hiç temas etmediği bir şekilde … O elinden hiç düşürmediği İbn Hişam’ın verdiği bilgiyi aktarmak dürüstlüğünü gösterseydi okuyucu daha o zaman olayın aslını öğrenebilecekti. Olayın aslı özetle şöyledir:
Bir gün, Sahabi Ebu Hureyre etrafındakilere sorar: Hiç namaz kılmadığı halde cennete giren birisini biliyorsanız, bana söyleyin.” Dinleyenler böyle birisini tanımadıklarını söyleyince Ebu Hureyre, onun Amr b. Sabit olduğunu belirtir. Gerçekten de mezkur sahabi Uhud harbi esnasında Müslüman olmuş, mücahitler safına katılmış, harpte ağır yaralanmış ve vefat etmiştir.
Tabiatıyla ilk namazını kılmaya ömrü vefa etmemiştir. Hz. Peygamber onun bu durumunu öğrendiğinde: “O şüphesiz Cennet ehlindendir” buyurmuşlardır (55) Bu olaya benzer bir olay da Hayber Kalesi’nin kuşatılması sırasında yaşanmış ve Esved isimli bir çoban müslüman olmuş ve sürüyü kaleye doğru kovalayıp sahibine ulaştırdıktan sonra Müslümanların safında muhasaraya katılmış ve kaleden atılan bir taşla şehid olmuştur. İbn İshak bu rivayeti verdikten sonra: (Allah için hiç namaz kılmadı) demektedir.(İbn Hişam, II, 345’dan).
Goldziher, Zühri gibi hadisin en büyük otoritelerinden birini hadis uydurmakla itham ederek objektif olmadığını göstermiştir. Bunun tenkiti Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisinde Hatiboğlu’nun yazdığı Goldziher maddesinde yayımlanmıştır. Müsteşriklerden bir kısmının esas amaçlarının hadisin dayandığı otoriteleri gözden düşürmek olarak görülüyor. Ne yazık ki bazı bilim adamlarımız bu tuzağa düşmüş gibidirler. Bunlardan biri Yaşar Nuri Öztürk’tür. Öztürk’ün referansları onun etkisinde kalan insanlardır. Mesela, Kuran’daki İslam kitabında bakınız ne diyor: ”Yine ez-Zühri der ki: “Krallar benden yazdırmamı istediler. Ben de onlara yazdırdım ve kralların yazdığını başkalarına yazdırmamaktan haya ettim” (Ebu Reyye, 283-285)
Tedvin sırasında uydurmacılığın en hızlı ve radikal faaliyetlerine tanık oluyoruz. Yazıya geçişin kalıcı ve inandırıcı bir zemin oluşturacağını çok iyi bilen Emevi tahripçileri, güdüme aldıkları tedvin görevlileri aracılığıyla tomarlar halinde yalanı “hadisler” içine sokabildiler. Emevi İbrahim b. Velid, koca bir tomarı hadis diye ortaya sürmüş ve bunu tedvinin akademik patronu olan İbn Şihab ez-Zühri’nin rivayetleri gibi göstermiştir. Bir yandan da ez-Zühri’nin dindarlık ve takvası propaganda edilerek aleyhte konuşabilecek ağızlara fermuar çekilmiştir. (Bk. Fazlurrahman, 59-60)
İbn Şihab ez-Zühri ile ilgili olarak şu satırları da kaydetmek isteriz: “Hişam b. Abdülmelik b. Mervan (ölm. h. 125)’a hizmet etti; ordu kıyafeti giydi.” (Zehebi; er-Ruvatu’s-Sikat, 26) İmam Malik, İbn Şihab için diyor ki: “İbn Şihab’dan pek çok hadis işittim ama hiçbirini nakletmedim; nakletmem de.”(İbn Ferhun, ed-Dibac el-Müzehheb, 1/112). Öztürk’ün söylediği her cümlede yanlış anlama ve yanlış anlatma vardır. Biz bunlardan sadece birini ele alıp diğerlerini okuyucunun takdirine bırakmak istiyoruz. İktibas ettiğimiz metnin son kısmında Öztürk, İbn Ferhun el-Maliki’nin İmam Malik’in hadis almadaki titizliği ispat etmek için verdiği rivayete yer vermektedir. Verdiği tercüme doğru sayılabilir. Aslında “hiçbiri” ifadesi Arapça’da genellikle olumsuzluk edatından sonra gelen tenvinli ifadeler (nefiden sonra gelen nekreler) için kullanılır. ifadenin Arapça metni şöyledir:…
Bu ifadeyi şu şekilde Türkçeye çevirmek daha uygundur: İbn Vehb’in rivayet ettiğine göre İmam Malik şöyle söylemiştir: “İbn Şihab’tan (daha) bir çok hadis işittim; onları nakletmedim ve nakletmem de … “(56) Niçin “hiçbiri” ifadesine karşı çıkıyor ve “daha” ifadesini ekliyoruz? Çünkü yukarıdaki ifadeleri okuyan bir kimse İmam Malik’in İbn Şihab ez-Zühri’yi güvenilmez bir insan kabul edip ondan hiç hadis nakletmemiş olduğunu sanacaktır.Halbuki durum hiç de öyle değildir. İbn Şihab ez-Zühri İmam Malik’in hocasıdır ve kitabı Muvatta’a onun bir rivayeti ile başlar, onun rivayetiyle bitirir. Ondan 250 civarında hadis nakleder. Öyleyse, yukarıdaki ifadesiyle İmam Malik ne demek istemiştir? Onun söylemek istediği Zühri’nin hadisleri ilk tedvin eden kişi unvanına sahip biri olarak değişik türde birçok hadis bildiği, ancak kendisinin bunları rivayete değer bulmadığıdır.
Bir muhaddisin bizzat kendisi, bildiği birçok hadisi kitabına almaması gayet tabiidir. Bunda kınanacak bir taraf yoktur. Öztürk’ün, İmam Malik’i takdir edip hocası İbn Şihab’ı tahkir etmesi herhalde yukarıdaki ifadeye bakıp onun hocası olmadığını düşünmüş olmasından olsa gerektir. Halbuki İmam Ahmed b. Hanbel ve İshak b. Rahuye’ye göre en sahih sened zinciri (esahhu’l-esanid) İbn Şihab ez-Zühri, Salim ve babası Abdullah b. Ömer’dir (57)
Neden bilhassa müsteşrikler tarafından İbn Şihab’ın üzerinde çokça durulduğunu iyi düşünmek gerekir. Çünkü önceden de belirtildiği gibi o hadisin temel direklerinden biridir. Onun yıkılmasıyla İslam’ın iki temelinden biri sarsılmış olacaktır. Bu bakımdan büyük alim olarak görülen Goldziher onu hedef almış ve ona iftira atmaktan çekinmemiştir.
Dr. Nebi BOZKURT
———–
40- The Authenticity of the Tradition Literature, s. 1
41- M.S.Hatipoğlu, “Goldziher, Ignaz”, DİA, XIV, s. (Tagebuch, s.23-24, 36,164’ten)
42- Bk.a.g.e., V, 198-207. Bu madde Mehmet Emin Özafşar, Mehmet Görmez ve Bünyamin Erul tarafından Türkçe’ye çevrilmiş ve Prof. Dr. M.Said Hatipoğlu tarafından İslami Araştırmalar dergisinin Mayıs 1988 sayısında (Cilt II, sayı 7) yayımlanmıştır.
43- ERE, V, 199 (1. sütun)
44- İbn Asakir, s. 428
45- Bk.ERE, V,199 (1.sütun). Kaynak olarak (İbn Sa’d, vi, 210, line12)
gösterilmiştir.
46- Bk. el-Cerh ve’t-ta’dil, II, 374
47- İfade için bk. İbn Sa’d, VI, 300
48- Bk.İbn Kuteybe, el-Maarif, 457, 458, 547; Mir’atü’l-cinan, I, 213; Safedi, XVI,359; Tehzib, II, 572-573; Şezeratü’z-zeheb, I, 124-125
49- Bk.İngilizce Tercüme s.367; Almanca aslı s.406
50- Bk. Kehhale, II, 309-313; İbnü’l-Imad, II, 248
51- Vefayatü’l-Ayan, II, 477
53- Hatipoğlu’nun bu çalışması Dokuz Eylül Üniversitesi ilahiyat Fakültesi’nin 16-18 Eylül 1985 tarihinde İzmir Atatürk Kültür Merkezinde yapılan Uluslararası I. İslam Araştırmaları Sempozyumunda “Batı’da Hadis Çalışmaları Üzerine” başlığıyla tebliğ olarak sunulmuş ve İslami Araştırmalar dergisinin 1992 tarihli 6. cildin 2.sayısında yayınlanmıştır.
54- İslami Araştırmalar, C.6, 8.2, Yıl 1982, s. 108…Hadis’in kaynağı için bk. Tirmizi, İlim, 7; Ebu Davud, ilim 10; İbn Mace, Mukaddime, 18, Menasik, 76
55- İbn Hişam, II, 90; Usdu’l-gabe, IV, 202; el-İsabe, IV, 608 vd.
56- İbn Ferhun, I, 112
57- Bk. Mukaddime, 210
*
bkz: http://e-dergi.marmara.edu.tr/maruifd/article/viewFile/1012001956/1012001646
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…