Müslüman Üniversiteleri

nizamulmulknizamiye-medreseleri Müslüman Üniversiteleri

“..Müslüman üniversiteleri [sözgelişi Nizamulmülk medreseleri}, dünyada, ilim, eğitim, öğrenim ve araştırmada öncülük etmek-teydi. Bütün bilgi alanları onların ellerindeydi ve onlar, o zaman elde edilebilecek bütün bilgilere ulaşıyor ve bu bilgileri de tekrar halka ulaştırıyorlardı. O zamanın üniversiteleri, günümüzün çağdaş üniversiteleriyle kıyaslandığında elbette ki farklıydı, ama bu medreseler, o zaman, dünyanın en aydınlık, en donanımlı kurumlarıydı. Muhtemelen de, bir dine ait olan en aydınlanmış kurumlardı medreseler.

Alman profesörü Joseph Hell, yakınlarda S. Khuda Bukhsh tarafından İngilizceye de çevrilen Arap / İslâm medeniyetiyle ilgili küçük ama önemli bir kitabında o zamanın üniversiteleri olan medreseler hakkında şunları yazıyor:

“Üniversitelerde bile, din, birincil, öncelikli konumunu koruyordu; çünkü eğitim ve bilginin yolunu açan şey, bizzat dinin, yani İslâm’ın kendisi değil miydi! Kur’ân, Hadis, Fıkıh ve bütün diğer ilimler bu kurumlarda önemlerini ve önceliklerini her zaman korumuşlardı. Fakat diğer bilgi ve bilim alanlarını küçümsememek ya da gözardı etmemek, Islâm’ın onur hânesıne yazılacak bir fenomendi: Gerçekten de İslâm, ilâhiyata verdiği yer kadar diğer beşerî bilimlere de camide aynı yeri vermişti. Hicretin 5. asrına kadar cami, İslâm’ın üniversıtesiydi ve bu olgu, İslâm kültürünün en çarpıcı özelliği olan ‘ilim tahsili için tam hürriyetin tesis edilmesi’ ilkesinin ve uygulamasının bir sonucuydu. Burada ders verecek öğretmen bir sınava tabi tutulmuyor, kendisinden bir diploma istenmiyor ya da herhangi bir formaliteyi yerine getirmesi şart koşulmuyordu. Ders verecek öğretmenin / müderrisin ihtiyaç duyduğu şey, konusuna hâkimiyet ve vukûfıyet, ehliyet ve kifâyet, üretkenlik ve yeterlilikti.”

Alman profesör, hem âlimlerden, hem de öğrencilerden oluşan bu derslere katılan kişilerin müderrisın yeterliliğini ve vukûfiyetini nasıl test edip yargıladıklarını, konusuna tam olarak vâkıf olamayan ya da ortaya attığı tezi ikna edici delillerle ve argümanlarla ispat edemeyen bir müderrisin kendisine yöneltilen eleştirilerden sonra bir saat bile görevinde kalmadığını, ânında “karizmayı çizdirdiği” için görevinden çekildiğini çarpıcı bir dille anlatır.

İnceleyin:  Ahlâkın ve Dilin Ölçülmesi

Azap ve Türk üniversitelerinin bu müderrisleri çağlarının eğitim ve ilminin öncüleri ve modern Avrupanında öğretmenleriydiler. Şu çarpıcı gözlemleri yapan kişi ,onlardan biri,bir kimyacıydı;

“Kimyada zannın da,salt iddianında hiçbir otorite değeri ve bağlayıcılığı yoktur. Delillerle ispatlanmamış herhangi bir varsayımında yanlış da, doğru da olabilceği salt bir iddiadan başka bir şey olmadığı kesinkes doğru ve kesin bir ilke olarak kabul edilebilir. Eğer bir kişi, iddiasının delilini getirirse, ancak o zaman ona ’varsayımınız doğru’ diyebiliriz,”

Bu alimler, kör kütük rehberler ve fanatik kişiler değildi. Bu üniversitelerin profesörleri, zamanlarının en donanımlı, derinlikli düşünürleriydiler. Hz. Peygamberin(sav) öğretisine tam bir sadakatle, halkın huzur ve refahını gözetleyen ve Kur’ân’da teminat altına alınan insan haklarının ihlal edildiğine dâir bir şey gördüklerinde bu durumu halifeye şikâyet ve halifeyi şeriatın bu cihanşumul ilkelerine uyması konusunda ikaz eden kişiler bunlardı.

Gerçektende, ulema fanatik unsuru ortadan kaldıran veya yatıştıran, dînî kanaatlerinden ötürü insanların kovuşturulmasını engelleyen ve İslâm kültürünün bozulmasını, yozlaşmasını bin bir türlü yolla önleyen öncü kişilerdi. İhtiraslı, gayr ı İslâmî kargaşa ortamlarının zuhur etmesine yol açan ihtiraslı Müslüman yöneticileri,,halkın bu gayrı meşru eylemlerde kendilerine destek vermesi taleplerini şiddetle reddeden ve yalnızca yeter miktardaki mevcut köleleriyle savaşmakla yetinmelerini isteyen ve savaş sırasında bitkilere, hayvanlara ve savaşa katılmayan (kadın, çocuk ve yaşlılara] aslâ zarar vermemeleri gerektiğini söyleyen kişiler yine ulemâdan başkası değildi. Dahası, ulemâ, hal-kın büyük saygısı ve desteğini kazandıkları için, şeriatı çiğneyen, şeriata müğayir hareket eden yönetenleri cezalandıran ve onların bir şekilde çabucak tevbe etmelerini sağlayan haddi aşmalarından ötürü gerekli tazminatı ödeme-ye zorlayan kişilerdi..”

Pitckhall,İslam Medeniyetinin Dinamikleri,syf.44-45

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir