Saf olduğu kadar,hayırhah,dürüst ve hayatı ibadet ve iyi işlere koşmakla geçen bir kimse vardı. Batıda olsa, düşünmeden gün be gün adetleri artırılan azizler zincirinin halkasına yerleştirilerek isminin başına bir saint sıfatı ilâve ediliverirdi. Halbuki bizim saf delikanlı, Müslüman-Türk inanç ve terbiyesinin gereğince, kendisinden üst olduğunun şuûrunda bulunarak babasının karşısında el pençe duracak bir saygı hatta bir çeşit hayranlıkla dururdu.
Öyle ki, kendin-deki meziyetleri görmeyip babasının üstünlüklerine riâyeti, insanlık borcu bilmekten geri kalmayacak yapıda bulunan müstesnalardam biri idi.
Genç adam, gerçekten evliyâlık meziyetlerine sahip kimselerden biri idi ise de, kendi meziyet ve faziyetlerini ne görür hatta çevresinde îmâ yollu bir söz eden olursa ne de onu konuştururdu. Kendisinin âciz bir kul parçası olduğunu söylemeyi insanlık borcu sayarak, gerçek meziyetin, kendinde olan değerleri görmemek demek olduğunu ezelden öğrenmişçesine bilir, hep acz ve kul babında kalırdı.
Bizden uzaklaşmış bu terbiyeyi tutup geri getircek çarelerin ne olduğunu düşünmek elbette gerekmektedir.
İster kabul edelim, ister etmeyelim, bu yangının saçaklara bulaşmadan söndürülmesini nasıl düşünmez olabiliriz?
Eski Türk terbiyesinin içine solüsyon olarak eriyip karışmış bir îman hayâtı vardı ki onu, kaçıp saklanmış bulunduğu gizliliklerden çıkarmadan, ona yeniden sâhip olunacağına inanmak asla mümkün olamayacağını bilmem dünya ne zaman anlayacaktır? öyle ki, güneşin sıcak ve yumuşak hâle getirdiği hava misâli, insan oğlunun katı, sert ve donduruculuğunu güneşin buzu çözmesi gibi, insana söz geçirebilen rehbere karşı bir mânevi mesûliyetimiz olduğunu kabul edip saygı göstermenin, cemiyetin tek kurtuluş çâresi olduğunu acaba ne kadar anlamazlıktan geleceğiz?
Samiha Ayverdi,Dünden Bugüne Ne Kalmıştır?
0 Yorumlar