Müslüman İçin İnsan Olmanın Anlamı
Müslüman için insan olmanın anlamı, Allah’ı tanıma imkânına bağımlıdır. Yani insan olmak belli bir kavrayış bölgesinin oluşmasıyla ilgili.Kartezyen anlayış insanı beden ve zihin olarak ikiye bölmüştür. Böylelikle kavrayışı “zihne” münhasır kılmak zorunluluğu ile karşı karşıya kalmış “batılı” insan. Zihin kendine “değer” ve “anlam” türetmeye başlamış böylece. İnsan dediğimiz mahlûk kendi anlamını bir yerlerde arayadurmuş hep. Bu arama faaliyeti içinde Allah’tan başka güçleri kural koyucu, boyun eğilmeye değer kabul ettiği durumlarda kâfir olmuş.
Bazen kendi aklının, bazen bir sistemin işleyişinin, bazen “ilke”lerin kendine anlam kazandırdığını sanmış. Bu zann’larıyla ateşe düşmüş derhal. Vehimlerini terk etmediği sürece, yanmamak için gösterdiği her çaba onu tehlikeye daha fazla yaklaştırmış, dinmeyen bir çırpınış içine düşmüş. Oysa mü’min kendi yetenek ve zekâsını kul olma bilinci seviyesinde kullanmakla “emin” bir bölgeye varmış, tatminsizliklerin ateşinden kendini uzak tutabilmiş tir.
Tabiat Müslüman için vasıfları sabit bir nesneler bütünü değil, özelliklerine her zaman daha fazla nüfuz edilebilen bir hikmet aracıdır. Bu yüzden de tabiatın insanla olan ilişkisi Müslüman bir anlayış çerçevesinde basit ve ölçülebilir esaslarla değil, derinleşmeye ve anlamı yükseltebilmeye yatkın bir eda ile yürütülür. İnsanı “zihin” ve “beden” olarak iki kısım düşünen batılı, tabiat ve insan zıtlaşmasını da düşüncesinin temeline yerleştirmiştir. Müslüman ise böylesı bir kesretten uzaklaşmayı esas düstur olarak benimsemiştir.
Müslümanın kendisi Allah’a yönelme imtiyazı ile insanlığı kavradığı için hayatı başlıbaşına zenginlik saymıştır. Müslümanın “kavrayış bölgesi” Epikürus’un maddi haz, manevi haz ayrımından çok ötededir. Epikürus’un bir anlamda yani burjuvaca yorum içindeki hedonist (hazcı) tutumu materyalizme temel olan tutumdur. Bu anlayış içinde maddi tatmin, manevi tatminle benzer esaslardan kalkılarak değerlendirmeye tabi tutulmuş. Yani her iki tatmin yolunda da insanın algılama, madde olarak hazza konu olma özelliği önemsenmiştir.
Gerçi Epikürus da maddi hazları yetersiz, hatta zararlı bulmuş, manevi hazları tükenmez hazlar olarak kabul etmiştir ama onun manevi hazlardan anladığı şey sanata ve felsefeye sadece zihnin sınırlı kalıpları içinde yaklaşmaktan ibaret kalmıştır. Zaten haz kelimesinin bize tedai ettirdiği nokta da bir bitişi vurgular. Çünkü haz, bedende veya zihinde tamamlanan bir etkiden ibarettir. İslâmi anlayış içinde, insanın gerek eşyaya yaklaşma tarzında gerekse tabiat üstü ile alış-verişin-de insanın sınırlı varlığında son bulan bir tatmin sözkonusu değildir. İnsan aşkın olanla sonsuzluğa açılan bir ilişki içindedir. Bu ilişki bir yandan onun cismani varlığını anlamlı kılar, onun cismaniyetine maddi olmayan katkılar sağlarken bir yandan da onun zihin kapasiteleri yoluyla maddi varlığının özünde bulunan bir mevcudiyetle temasa sokar.
Mümin kavrayış içinde insan kendine “öte” bulur.Böylece müslüman Kur’ân ve Sünnet’ten edindiği kavrayış gücüyle dünya hayatını aşağılık kayıtlardan arındırmak, ahiret duygusunun maddi (sanılan) çerçeve içinde dahi yaşanılmasını mümkünler arasına sokmak gücüne erişir.
Sözünü ettiğimiz ve sözünü edemediğimiz birçok zihnî serüvenin ve fiilî tecrübenin müslüman hayatını zenginleştirmede büyük payı vardır. Hemen belirtmek gerekir ki, müslüman kendine mahsus kavrayış bölgesinde bulunmakla “mistik” bir konumda yer almış olmaz. Eğer mistik kelimesini bir zihnî bulanıklık, kendini bırakmışlık olarak anlıyorsak müslümanın mistik olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü müslümanın kavrayış bölgesinde hangi dereceden olursa olsun “yakîn” vardır. Yani kesinlik müslümanca düşünmenin bir belirtisidir.
Mümin ruhî kuvvetini sağlıklı bir tefekkür planında kesinlikle kullanır. Daha açık bir ifade ile hakikatten habersiz kalarak ipleri elinden bırakmaz. Bu durum onun nassları esas kabul etmesi, muhkem hükümleri takib etmesi demektir. Müslümanı delilikten de sapıklıktan da alıkoyan, kurtaran imkân budur.
Böylelikle hayatın bir vehim olması müslümanın anlayış çerçevesinden çıkar, hayatın zenginleşmesi ve bütün mahlûkata olduğu kadar insanlara da en faydalı biçimde değerlendirilmesi imkânı belirir
İsmet Özel – Taşları Yemek Yasak