Müminlerin Emiri Muaviye (radıyallahu anh)’ a Yöneltilen İthamlar ve Cevapları Bölüm:3
Paylaş:

İtham: Ziyad bin Ebihi’yi kendi nesebine katmış olması Babasının tam olarak kim olduğu belli olmayan Ziyad’ a, Ziyad b. Ebihi yani babasının oğlu denmekte idi. Muaviye (radıyallahu anh) onu kendi soyuna katmış ve ismini Ziyad b. Ehi Süfyan olarak koymuştur. Ziyad b. Ebihi, Müminlerin Emiri Ali (radıyallah u anh)’ın Horasan valisi olarak görev yapıyordu ve Ali (radiyalluhu anh)’ ın en samimi adamlarından ağzı laf yapan hitabeti güçlü birisiydi. Ali (radıyallah anh) döneminde, Muaviye (radıyallah anh), Ziyad’ı kendi yanına çekmek için çok uğraşmış, birçok yollar de nemiş, fakat bunu başaramamıştır. Ancak Müminlerin Emiri Ali (radıyallah anh)’ın şehit düşmesi üzerine, Muaviye (radıyallah u anh), onu yanına çekmek için artık çok güzel bir fırsat bulmuştu. Muaviye (radıyallah u anh), Hasan (radıyallah u an) ile barış yaptıktan sonra, artık Ziyad ile barışma ve onu kazanma yolla rını denemeye başladı. Bu meseleyi çözmesi için Muğire b. Şube (radıyallah u anh)’ı görevlendirdi. Çünkü Ziyad’ı ikna ederek, Muaviye (radıyallah u anh)’a biat etmesini ve onun emrinde hizmet vermesini sağlayabilecek tek kişiydi. M uğire (radıyallah u anh)’ın bunu başarması da ayrıca Muaviye’ye en büyük bir hizmet oluyordu. Nesebi karışık olan Ziyad’ı, Ebu Süfyan’ın oğlu olarak kabul ederek Hazreti Muaviye Ziyad’ı kendisine bağlamış oldu. Bu hareketi ile de İslam’ın haram kıldığı kişinin babasından başka bir kişiye neseb iddia etmesi yasağını da çiğnemiş bulundu.

Cevap: Ziyad b. Ebihi’nin annesi Sümeyye adında bir cariyedir. Ziyad’ın annesi Sümeyye, Haris b. Kelde es-Sekafi’nin kölesiydi. Haris onu azatlı kölesi Ubeyd es-Sekafı ile evlendirmişti. Sümeyye, Ziyad’ı Taifte, Taif halkı müslüman olmadan önce kocası Ubeyd es-Sekafı’nin yatağında doğurdu. 877 Ziyad’ın annesi Sümeyye cahiliyye döneminde kapısına bayrak dikerek zina yapanlardandı ve Ziyad da bu zinalardan birinden ötürü dünyaya gelmiştir. Kaynaklarda adı bazen Ziyad b. Sümeyye878 , bazen Ziyad b. Ubeyd879 ve bazen de Ziyadu’l Emir880 diye geçmektedir. Bazı kaynaklarda da Ziyad b. Ehi Süfyan881 diye zikrolunmaktadır. Ancak genel olarak Ziyad b. Ebihi882 (babasının oğlu) diye geçmektedir. Bunun da sebebi, babasının kesin olarak kim olduğunun bilinmemesinden ileri gelmektedir. 883 Cahiliyye döneminde birden fazla kişi fahişe bir kadınla beraber olurdu. Kadın bu ilişkiler sonucunda eğer hamile kalır ve doğurursa, bu dönemde kimlerle cinsel ilişkiye girmişse, çocuğu bunlardan istediği birine nispet eder ve o da o çocuğu sahiplenirdi. Nitekim Ziyad’ın Ebu Süfyan’ın nesebine ilhak meselesi de bu cahiliyye adetlerinin bir uzantısı olarak görülmüştür. Muaviye (radıyallah u anh)’ın Ziyad’ı babası Ebu Süfyan’ın nesebine katması, Ebu Süfyan’ın Sümeyye ile bir araya geldiğini ispat eden pek çok delile binaendir. Zaten Ebu Süfyan’ın kendisi de Ali (radıyallah u anh)’ın da bulunduğu bir mecliste bunu itiraf etmişti ki bu itiraf olayı, Ömer (radıyallah anh) döneminde Ziyad, büyüyüp gelişen bir delikanlı olduğunda gerçekleşmiştir. 884

Zaman zaman Ebu Süfyan’ın, Ziyad’ın kendi çocuğu olduğunu söylediği rivayet edilmiştir. 885 Muaviye (radıyallah u anh) hilafet makamına geçince, Ziyad adına bu nesebe Ebu Meryem es-Seluli (radıyallah anh) şahitlik etmiştir. Bu zatın kendisi de sahabidir. Cahiliye döneminde Taif şehrinde şarap ticareti ya parmış. Ebu Süfyan ile Sümeyye’yi bir araya getiren de bu zattır ki böyle durumlar cahiliye döneminin alışılagelmiş adetlerindendi. 886 Ziyad’ın Ebu Süfyan’ın nesebinden olması iddiası etrafta o kadar yayılmıştı ki, hatta Basra halkından birileri Muaviye(radıyallahu anh), Ziyad’ı babasının oğlu olarak ilan etmezden önce de bu hususta Ziyad lehine şahitlik etmişti. 887 Hazreti Muaviye’nin, Ziyad’ı babasının nesebine dahil ettiği ne dair sahih ve kesin bir rivayet yoktur. Kaldı ki zaten Muavi ye’nin kendisi “Çocuk üzerinde doğduğu yatağa aittir ve zina eden için ancak mahruniyet (recmetme) vardır. “888 hadisinin ravilerinden biridir. 889 Bu hadisin ravilerinden biri olan Hazreti Muaviye’nin kendisinin de rivayet ettiği hadisin hükmüne aykırı bir eylemde bulunması düşünülemeyeceğine göre Ziyad’ın nese binin Ebu Süfyan’ın nesebine ilhakı konusundaki töhmet Ziyad b. Ebihi’nin kendisine dönmektedir. Çünkü nesebini Ebu Süfyan’ın nesebine ilhak eden bizzat kendisidir. Nitekim Müslim’in Ebu Osman en-Nehdi 890 kanalıyla rivayet ettiği hadis buna delildir. Hadise göre Ebu Osman diyor ki: “Nesep iddia edilince, ben Ebu Bekre’ye gittim ve ona dedim ki: Nedir bu yaptığınız? Benim Sad Ehi Vakkas (radıyallah anh)’ tan dinlediğime göre, Nebi (aleyhisselam); ‘Kim İslam ‘da bile bile öz babasından başka birinin kendi babası olduğunu iddia ederse o kimseye cennet haramdır.” buyurdu. Bunun üzerine Ebu Bekre ‘Ben de bunu Rasulullah (aleyhisselam)’den işittim.” dedi. 891

İmam Nevevi, bu hadisle ilgili açıklamasında diyor ki: “Bunun manası, Ebu Osman en-Nehdi’nin Ebu Bekre’yi kınamış olmasıdır. Ziyad, Ebu Bekre ile anne bir kardeştirler. Ziyad,Ziyad b. ‘Ubeyd es-Sekafi olarak bilinmektedir. Sonra Muaviye b. Ehi Süfyan (radıyallahu anhuma) Ziyad’ın nesebini ilhak iddiasında bulunmuş ve onu babası Ebu Süfyan’ın nesebine katmış tır. İşte bunun içindir ki Ebu Osman gidip Ebu Bekre’ye, “Nedir bu yaptığınız?” diye sormuştur. Çünkü Ebu Bekre de bu durumu kınayan ve kabul etmeyen biriydi. Bunun için (kardeşi) Ziyad’ı hecretmiş ve bir daha onunla konuşmamak üzere yemin etmiş tir. Belki de Ebu Osman’a, Ebu Bekre’ye bu sözü söylediği zaman Ebu Bekre’nin bu durumu kınayıp kabul etmediği bilgisi ulaşmamıştı. Yahut da Ebu Osman “Nedir bu yaptığınız şey?” sözü ile şunu kastetmiş olabilir: “Kardeşin Ziyad’dan kaynaklanan bu iş ne kadar çirkin, sonuç ve ceza itibarıyla da ne kadar büyük azap gerektiren bir durumdur. Çünkü Rasüllah (aleyhisselam) bu işi yapan kimseye cenneti haram kılmıştır. “Lemma Uddu’iye Ziyadun yani Ziyad’a nesep iddia edilince” sözünde dal harfinin harekesini damme, ayn harfinin harekesini ise kesre olarak zabtetmek suretiyle işi yapan fail isimlendirilmemek üzere mebni (meçhul) kılınmıştır. Yani Ziyad’ın nesebinin ilhakı iddiasında Muaviye bulunmuştur. Hafız Ebu ‘Amir el-‘Abderi’nin hattının bulunduğu bir nüshada bu lafız dal ve ayn harfinin fetha olarak zabtıyla “İdde’a Ziyadun” şeklinde gelmiştir. Buna göre nesep iddiası eyleminde bulunan Ziyad’ın kendisidir. Bu zabt şeklinin kabul edilebilir bir yönü vardır ki, buna göre Muaviye (radıyallah u anh) Ziyad’ın nesebi iddiasında bulunmuş Ziyad da onu bu iddiasında tasdik etmiştir. Böylelikle Ebu Süfyan (radıyallahu anh)’ın oğlu olduğu iddiasında bulunan kişi Ziyad’ın bizzat kendisi olmuştur ki Allah en doğrusunu bilir.892

Neseb iddiasında bulunan kişinin Hazreti Muaviye değil de Ziyad’ın olduğu hususunu güçlendiren delillerden bir diğeri de Hafız Ebu Nu’aym’ın Ziyad b. Ebihi’nin biyografisinde zikrettiği şu sözdür: “Ziyad b. Sümeyye: Ebu Süfyan’ın nesebine ilhak iddiasında bulunmuş böylece ona nispet edilmiştir.’ 893 Bütün bu hususlar iddia edenin Muaviye değil, Ziyad olduğunu göstermektedir. İşte bundan dolayı kardeşi Ebu Bekre (radıyallahu anh) onu hecretmiştir ki Allah en doğrusunu bilir.”894 Muaviye (radıyallah u anh) Ziyad’ın nesebe ilhakı hakkında şöyle demiştir: “Allah’a yemin ederim ki, Araplar cahiliyye döneminde neseben benim onların en şereflisi olduğumu çok iyi bilirdi. 895 İslam ise bendeki bu şerefi kat kat daha arttırmıştır. Ben Ziyad ile azdan çoğa ermediğim gibi onunla zilletten şerefe de yükselmedim. Fakat ona ait olan bir hakkı bildim (öğrendim) ve onu konması gereken,hakkettiği yere koydum.”dedi.” 896 Bütün bu rivayetlerden öyle anlaşılıyor ki Ziyad’ın bu nesep iddiası, Hazreti Muaviye’nin onu kendi yanına çekmek için ortaya attığı veya Hazreti Muğire ile arasında kurduğu bir taktik değil; öteden beri bilinen eski bir iddiadır. Ziyad’ın Hazreti Muaviye’ye biatini bu şarta bağlaması gibi Muaviye ile Ziyad arasında geçen danışıklı dövüş olduğu şeklindeki iddialar tamamen bu olayı nakleden bazı ravilerin kendilerinden uydurup ileri sür dükleri iddialardır. 897

Medine halkının İmamı olan İmam Malik Muvatta adını verdiği eserinde Ziyad’ın ismini, Ziyad b. Ehi Süfyan olarak ver mekte, Ziyad b. Ebihi dememektedir. 898 Nitekim başka imamların da aynı uygulamada bulunduklarını görüyoruz. 899 İbnu’l ‘Arabi, İmam Malik’in bu konuyla ilgili uygulaması hakkında şöyle demektedir: “Bu kitap, Abbasiler döneminde derlenmiştir. Yani artık devlet ve iktidar gücü Abbasilerin elindeydi. Buna rağmen Abbasiler İmam Malik’den bu ismi kendi istedikleri doğrultusunda değiştirmesini istemedikleri gibi onu bu konuda kınamadılar da. Çünkü onlar ilim ve marifet sahibi insanlardı. Ziyad’ın bu meselesinin ilim ehli nezdinde ihtilaflı olduğunun f arkındaydılar. Zira ilim ehlinden bir kısmı, Muaviye (radı yallahu anh) ‘ ın, Ziyad’ı babası Ebu Süfyan’nın oğlu olarak kabul etmesini caiz görürken, kimisi de buna karşı çıkmıştır. Bundan dolayı buna karşı çıkanların itirazlarına mahal kalmamıştır. “900 Öte yandan İmam Malik’in Ziyad’ın nesebini Ebu Süfyan’ın oğlu olarak göstermesi, hiçbir kimsenin kavrayamayacağı pratik bir zekanın eseridir. Çünkü Ziyad’ın Ebu Süfyan’a nispeti ihtilaflı bir mesele olduğuna ve bu meseledeki hüküm iki vecihten birisi ile neticelendiğine göre bizim için bu görüşten dönüş yoktur. Zira kadının ihtilaflı bir meselede, görüşlerden biri ile hükmetmesi onu yürürlüğe koyar ve hilafı ortadan kaldırır ki en doğrusunu bilen Allah’tır. “901

Eğer “Sahabeniçin bu konuda Muaviye’yi eleştirmiştir?” denirse, biz de buna cevap olarak deriz ki: “Çünkü bu ictihadi bir meseledir de ondan.”902 Kaldı ki, Muaviye (radıyalluhu anh) Ziyad’ın babasının nesebine ilhak edilmeyi hak ettiği hususunda yeterince ikna olmuştu. Çünkü o bu meseleyi babasından mutlaka duymuştur. Bunun içindir ki, Muaviye (radıyallahu anh), yaptığı işin sıradan bir şey olmadığını, mutlaka yerine getirilme si gerekli olan zorunlu bir iş olduğunu biliyordu ve bunun şuurunda olan biriydi. Hiç şüphesiz bu işin böyle olduğu dönemin insanları tarafında da biliniyordu. Burada sadece Muaviye (ra dıyallah u anh)’ın yaptığı tek şey, onu böylece ispatlamak ve Ziyad’ın babasının oğlu yani kardeşi olduğunu gerçekçi bir şekilde ortaya koymaktan ibaret bulunuyordu. 903

İşte iddia sahiplerinin Muaviye (radıyallahu anh)’ı kınama konusu ettikleri mesele bundan ibarettir.

İtham: Sahabi Hucr b. Adiyy el-Kindi, Muaviye (radıyallah anh)’ın emriyle katledilmiştir.

Cevap: Hucr b. Adiyy, Ali b. Ehi Talib (radıyallahu anh)’ın tebasın dan ve onunla birlikte Sıffin’de savaşanlardandı. Hucr b. Adiyy ve arkadaşları, Osman (radıyallahu anh)’ın aleyhine konuşurlar, ona kötü ve haksız sözler sarfederler, idarecileri kolayca eleştirirler, idarecileri inkarda acele ederler, hatta bu hususta aşırı giderler, Ali’nin taraftarlarını tutarlar ve dinde müsamahasız olurlardı.904

Hasan (radıyallah anh), Muaviye (radıyallah anh)’ın lehine yönetimden çekilip, idare Hazreti Muaviye’ye geçince Hazreti Muaviye, Kufe valiliği görevine önce Muğire b. Şu’be (radıyallahu anh)’ı, Muğire’nin vefatından sonra da Ziyad b. Ebihi’yi getirmiştir. Küfeliler, Ömer (radıyallah anh) döneminde Sad (radıyallah anh)’ın yönetimini beğenmeme, Hazreti Ali’yi yardımsız bırakma, Hazreti Hasan’ a vefasızlık yapma gibi kötü vasıflarla maruftular. Velid b. Ukbe (radıyallah anh)’ın ve Ebu Musa elEş’ari (radıyallah anh)’ın yönetimlerinden hoşnut olmayıp eleştirenler de onlardı. Hiç kimse onları kılıç kuvveti olmaksızın razı edememişti. Muğire b. Şu’be (radıyallah anh) Kufe valiliği süresince Hucr b. Adiyy’i ve arkadaşlarını idare etmiş, onlara karşı yumuşak ve affedici olmuş, onların eleştiri, inkar ve protestolarına ses çıkarmamış, onlara nasihatten geri durmamıştır. Ancak Muğire’ nin vefatından sonra da Ziyad bin ebi Süfyan Kftfe valiliğine atanmıştır.905 Ziyad da önceleri Muğire b. Şu’be (radıyallah anh) gibi Hucr b. Adiyy’i ve arkadaşlarını idare etmiş, onların eleştiri, inkar ve protestolarına ses çıkarmamış, onlara nasihat-ten geri durmamıştır.906

Bir cuma günü Ziyad insanlara cuma hutbesi vermeye başladı. Hutbeyi uzatınca Hucr b. ‘Adiyy kalkarak “Namaz, namaz!” dedi. Ziyad hutbesine devam etti. Hucr b. ‘Adiyy ayağa kalkıp Ziyad’ı taşladı. Hucr b. ‘Adiyy’in yandaşları da cuma günü insanlara hutbe okumakta olan Ziyad’ı taşlamaya başladılar.

Ziyad olanları Muaviye (radıyallahu anh)’a rapor etti. Hazreti Muaviye, Hucr b. ‘Adiyy’in öldürülmesini emretti. Çünkü Hucr bir fitne başlatmıştı.907 Muaviye (radıyallahu anh) da fitnenin kökünü daha işin başında kazımak istemişti. Bu nedenle Aişe (radıyallahu anha), Hazreti Muaviye’ye Hucr b. ‘Adiyy’i neden öldürdün?” diye sorduğunda Muaviye (radıyallahu anh) ona cevaben: “Allah’ın huzurunda karşılaşana kadar beni ve Hucr’u bırak. “908 diye haklı sebebleri olduğunu kast etmişti. Bu olay göstermektedir ki, Muaviye (radıyallahu anh) Hucr b. ‘Adiyy’in ölüm emrini sebepsiz yere vermemiştir. Muaviye (radıyallahu anh) şahitlerin bizzat kendi huzurunda, Şia’nın kışkırtmalarıyla Hucr b. Adiyy’in ve taraftarlarının lrak’a vali olarak atadığı Ziyad’a karşı ayaklandıkları hatta Cuma hutbesinde onu fütursuzca taşladıkları yönündeki şahitliklerinden sonra “müminlerin emiri” sıfatıyla olaya müdahele etmek zorunda kalmıştır. Zira Hucr b. ‘Adiyy ve taraftarlarının sergilediği bu tavır, müminlerin emirine isyan etmek, ona olan biatlerini bozmaktan başka bir anlam taşımamaktaydı. Rasulüllah (aleyhisselam)’in böyleleri hakkında verdiği hüküm de gayet açıktı: ”İdari işiniz tek bir adam üzerinde birlik iken, sizlere biri gelir de birliğinizi parçalayıp gücünüzü kırmak yahut topluluğunuzu bölmek isterse onu derhal öldürün.”909 başka rivayette şöyle gelmiştir:

“Muhakkak ki ileride birtakım fitneler ve işler zuhur edecek. Her kim bu ümmetin idari işi birlik ve beraberlik halinde iken onu fırka fırka bölmek isterse, kim olursa olsun o bölücü kişiyi kişiyi (öldürün).”910

“Bu hadislerde, meşru’ devlet başkanına karşı isyana kalkışanın veya müslümanların siyasi birliklerini parçalamak yahut gücünü kırmak isteyenin öldürülmesi emri açıkça ifade edilmiştir. Böyle bir kimse öncelikle bu eyleminden nehy olunur. Eğer vazgeçmezse ona karşı kıtal yapılır. Şerri, öldürmekten başka bir yolla def edilemezse öldürülür, kanı da heder olur.” 911 İşte o dönemin “müminlerin emiri” ve “İslam devletinin başkanı” sıfatlarıyla Muaviye (radiyallahu anh) ‘ ın yaptığı da buydu. 912 Bu konuda söylenecek en güzel ifade; eğer Hucr sadece sözlü sataşma ile yetinseydi esasen Hazreti Muaviye, Hucr’u öldürmek niyetinde değildi. Fakat o bununla yetinmedi ve işi fiili başkaldırıya kadar vardırdı.913 Bu noktada iddia edilen bir iftira vardır ki, ehl-i sünnette tefrikacılıkla nam salmış adamların bu iddiayı hakikat gibi yansıttığını görmekteyiz. Taberi’de geçen asılsız bir rivayete göre Hazreti Muaviye, öldürmeden önce Hucr’a son bir kez hak tanımış ve Sahabeye söverse affedileceğini söylemiştir. Hucr ise bunu reddederek öldürülmüştür.914 Bu iftirayı hakikat belleyip Allah Rasulünün ashabına dil uzatanlar yüksek tirajlı eserleri ile milletimizi zehirlemekten geri durmuyorlar.

Hz. Muaviye (Radıyallahü Anh)”Eğer denilirse ki; Muaviye (radıyallah anh), Hucr b.’Adiyy’i Ziyad’ın sözüyle zalimce ve esir olarak öldürmüştür. Biz buna cevaben deriz ki: ‘Biz Hucr’un öldürüldüğünü biliyoruz.Ancak bu konuda ihtilaf etmiş haldeyiz. Şöyle ki bir kısım Muaviye (radıyallalahu anh) onu zulmen öldürdü derken diğer bir kısım hak olarak öldürdü demiştir.

Denilirse ki: ‘Öldürülmesini gerekli kılan bir durum yoktu ve aslolan Muaviye’nin onu zulmen öldürdüğüdür.’ Deriz ki:

‘Aslolan imamın (onu) öldürmesinin hak olmasıdır. Bu öldürmenin zulümle olduğunu iddia edenin delil getirmesi gerekir. Fakat söylenildiğine göre Hucr, inkar edilmesi gereken bazı işleri Ziyad’ın yaptığını görünce onu taşlamış ve ona olan biatini bozmuştur. İnsanlar arasında fitne çıkarmak istemiştir. Muaviye(radıyallah anh) da bu yaptıklarından sonra Hucr’u yeryüzünde bozgunculuk yapmak için çalışan kimselerden biri olarak görmüştür. Muaviye (radıyallah anh) hac ettiğinde Aişe (radıyallahu anha) onunla Hucr’un durumu hakkında konuşmuştur.

Bu konuşma sırasında Muaviye (radıyallahu anh), Aişe (radıyallahu anha)’ya: “Allah’ın huzurunda karşılaşana kadar beni ve
Hucr’u bırak.” demiştir.Siz Ey Müslümanlar topluluğu! Allah’ın huzurunda adil, emin, seçilmiş ve mekin olan dostları Muhammed (aleyhiselam) ile beraber duruncaya dek Muaviye ve Hucr’u bırakmanız sizin için daha evladır. Bilmediğiniz bir iş hakkında siz siz olun, ne konuşun ne de o işe girin. Ne oldu da size işitmez oldunuz?”915 Muaviye (radıyallah anh)’ın Aişe (radıyallahu anha)’ya Hucr hakkındaki savunmasını açıklayan şu rivayetler meseleyi vuzuha kavuşturmaktadır:

“Hucr’a ve ashabına gelince ben bir işten korktum ve insanların kanlarının akacağı ve Allah ‘ın muharrematının helal kılınacağı bir fitnenin çıkmasından endişe ettim. Sen beni korkutuyorsun. Ey Aişe! Beni bırak da Allah bana istediğini yapsın. Bunun üzerine Aişe (radıyallahu anha): Vallahi seni bıraktım, vallahi seni bıraktım, vallahi seni bıraktım, dedi. “916”Ey müminlerin annesi! Ben, hayatta bırakıldığı takdirde insanları fesada sürükleyecek bir adamın öldürülmesini, hayatta
bırakılmasından daha hayırlı bulduğum ve bunu da insanların yararına saydığım için onu öldürdüm, der. “917

Muaviye (radıyallahu anh)’ın Hucr’u öldürme hususunda hata ettiğini kabul etsek bile bu durum Muaviye (radıyallahu anh)’a sataşmamızı gerektirmez. Çünkü içtihada dayanarak hatayla adam öldürme hususunda Muaviye (radıyallahu anh) yalnız değildir. O’nun çok öncesinde Halid b. el-Velid ve Usame- b. Zeyd (radıyallah u anhuma) gibi iki seçkin sahabi de aynı hatayı işlemiştir. Halid b. el-Velid (radıyallahu anh)’ın kıssasını Buhari Abdullah İbn Ömer (radıyallahu anhuma)dan rivayet etmiştir. Bu kıssaya göre Cezimeoğulları “müslüman olduk” kelimesi yerine “şirkten çıktık, şirkten çıktık” kelimesini söylemişlerdir. Bunun üzerine Halid b. el-Velid bir kısmını öldürmeye bir kısmını da esir etmeye başlamıştır. Hatta birlikteki her askerin, elindeki esiri öldürmesini de emretmiştir. Rasulüllah (aleyhisselam) bunu duyunca iki kere

“Allah’ım ben Halid’in işlediği bu işten sana sığınıyorum” şeklinde dua etmıştır.918

İbn Hacer bu hadisin şerhinde şöyle der: “Hattabi demiştir ki: “Peygamber (aleyhisselam)’in -Halid’i içtihad ettiği için cezalandırmamakla birlikte- onun işlediği bu fiilden kendisinin ber’i ve uzak olduğunu söylemesindeki hikmet bu konuda kendisine izin vermediğinin bilinmesidir. Zira O, bazılarının Halid’ in bu hareketi Rasulullah’ın izniyle yaptığı inancına kapılabileceklerinden korkmuştur. Bir de bundan sonra Halid’ den başkasının onun bu uygulamasını yapmaya kalkışmasını önlemek istemiştir. Bu konuda ortaya çıkan sonuç şudur: “Rasulüllah (aleyhisselam)’in bu fiilden uzak olduğunu belirtmesi, onu işleyenin günaha girmiş olmasını gerektirmediği gibi, kendisine mali ceza yüklemeyi de gerektirmez.; çünkü hata eden kimsenin günahı kaldırılmıştır. “919

Usame b. Zeyd (radıyallahu anhuma)’nın kıssasına gelince o, düşmanını kelime-i şehadet getirdikten sonra “kılıcımdan korktuğu için kelime-i şehadet getirdi” iddiasıyla öldürmüştür. Bunun üzerine Peygamber (aleyhisselam) ona: “Ey Usame! Adamı La ilahe illallah dedikten sonra mı öldürdünr demiştir. Bu hadisi Buhari ve Müslim rivayet etmiştir.920 Halid b. el-Velid ve Usame b. Zeyd (radıyallahu anhuma) ‘dan sadır olan bu öldürme eylemleri heva, asabiyet ve zulüm sonucunda değil, içtihad neticesinde meydana gelmiş hatalardır.Nitekim Muaviye (radıyallahu anh) Hucr’u öldürttüğüne pişmanlık duymuştur. Bir rivayete göre Aişe Annemiz, Hucr konusunda Abdurrahman bin Haris’i aracı olarak Hazreti Muaviye’ye gönderir. Ancak Abdurrahman oraya vardığında Hucr’un öldürüldüğünü öğrenir. Bunun üzerine Abdurrahman, Hazreti
Muaviye’ye: “Baban Ebu Süfyan’ın sende var olan hilmi ve yumuşaklığı nereye kaybolup gitti?” diye sorar. Hazreti Muaviye’de cevaben: “Kavmimde senin gibi halim ve değerli kişileri kaybettğimden bu yana kayboldu”der.921Zehebi der ki922 Muaviye bu yaptığından pişmanlık duyduğunu ifade etmek istiyordu.923

İnceleyin:  Selefteki(r.a) Dehanın Sebepleri

Hucr’un öldürülmesindeki mazaretler geçerli olsa da bu, Hazreti Muaviye’nin öfkesinin ve katı davranışının neticesinde
oluşan bir iştir. Hazreti Muaviye’ye yakışan hilmi ve yumuşaklığı gereği Allah Rasülü’nün ashabından birine müsamahakar
davranmaktı. Hazreti Muaviye, Hucr’un ölümünü emretmesinden çok pişmanlık duymuş ve rivayet edildiğine göre ölüm döşeğinde de bunu şöyle dile getirmiştir:

“Benim için bir tek gün var ki o da Hucr bin Adiy’in günüdür.”924 Bu sözleri ile Hazreti Muaviye Hucr’u unutamadığını
dile getırmıştır.925Ayrıca Hucr b. Adiyy’in sahabi mi, tabii mi olduğu konusunda ihtilaf edilmiştir. İlim ehlinin çoğunluğuna göre Hucr,sahabi değil, tabiindir. Şeyhu’l-İslam İbn Hacer şöyle demektedir: “Buhari, İbn Ehi Hatim’in babasından nakline göre babası Ebu Hatim er-Razi, Hafife b. Hayyat ve İbn Hibban onu tabiiler arasında zikretmişlerdir. Yine İbn Sad onu tabiilerin Küfe ehlinden olanlarının ilk tabakasında zikretmiştir.926

Hucr b. Adiyy’in sahabi olduğunu kabul etsek bile bize düşen Sahabenin arasında çıkmış anlaşmazlıklar hakkında ileri geri konuşmamak, aralarında vuku bulmuş ayrılıklara dalmamaktır. Aksine Allah’ın onlara rahmet etmesini dileyerek onlara karşı
hürmetkar olmalı ve onların adaletlerini tasdik etmeliyiz. 927

İtham: Yezid’in, içki içen, fasık bir kimse olduğu iddia edilmesine rağmen Hazreti Muaviye’nin onu veliaht tayin etmesi

Cevap:Yezid’in şahsı hakkında çalgı çalmak, içki içmek, şarkı söylemek, ipek giymek, ava gitmek, oğlanlar ve şarkıcı cariyeler edinmek, köpek bulundurmak, koçları birbirleriyle tokuşturtmak, ayı bulundurmak ve maymunlarla oynamak, kötü sözler söylemek gibi fısk içerikli davranışları olduğu iddiaları928 sahih senedle sabit olmamıştır. 929

İbn Kesir bu rivayeti “Rivayet olunduğuna göre” diyerek nakletmiş ve sonra şöyle demiştir: “Bunun doğruluğunu en iyi Allah bilir.” İbn Kesir’in “Rivayet olunduğuna göre” ve “Bunun doğruluğunu Allah bilir.” sözleri bu rivayetin kendi nazarında zayıf olduğunu açıkça göstermektedir.930

Yezid’in fıskını ortaya çıkaran güvenilir bir rivayetin olmamasının yanında onun fasık olmadığını isbat eden bir takım sahih nakiller mevcuttur:

“Bir gün Muhammed b. el-Hanefıyye (Muhammed b. Ali b. Ehi Talib) Dımaşk’ta kaldığı zamanlardan birinde Yezid b. Muaviye’nin huzuruna girdi. Yezid ona çokça ikramda bulunurdu. Mecliste Yezid ona şöyle dedi: ‘Ey Eba’l-Kasım! (Muhammed b. el-Hanefıyye) Eğer benim inkar edeceğin kötü bir ahlakımı görmüşsen ben bunu bırakır, bana gösterdiğin ,güzel ahlaka yönelirim.’ Bunun üzerine Muhammed b. el-Hanefıyye, Yezid’e şu cevabı verdi: ‘Allah’ a yemin ederim ki senden kötü bir şey görsem seni bundan nehyetmekten başka yolum kalmaz ve sana bu konuda Allah için hakkı haber vermekten asla geri durmam.Çünkü Allah ilim ehlinden insanlara hakkı açıklamalarına ve onlardan hakkı gizlememelerine dair söz almıştır. (Ey Yezid) Ben senden hayırdan başkasını görmedim.931

Medineliler, Yezid’in yanından döndükten sonra Muhammed b. el-Hanefıyye’ye gidip Y ezid’i halifelikten azletmesini istemişlerdi. Muhammed b. el-Hanefıyye bu isteği reddetti. İbn Muti’: “Yezid b. Muaviye içki içiyor, namaz kılmıyor, Kitab’ın hükmü dışına çıkıyor.” dedi. Muhammed b. el-Hanefıyye: “Bu söylediklerinizi ben onda görmedim. Yanına gittim. Orada durdum. Namaza devam ettiğini, hayır peşinde olduğunu gördüm.” dedi. “Sana karşı yapmacık hareketlerde bulunmuş.” dediler.

Muhammed b. el-Hanefıyye: “O, benden korkacak veya benden bir şey umacak durumda değildir ki bana karşı huşulu olduğunu göstersin. Onun içki içtiğini nereden biliyorsunuz, bizzat gördünüz mü? Eğer görmüşseniz demek ki, siz de onun ortaklarısınız. Görmemişseniz o zaman bilmediğiniz hususta şahitlik yapmanız size helal olmaz.” dedi. Onlar da: “Görmemişsek bile bu bize göre bir gerçektir.” dediler. Muhammed b. el-Hanefıyye “Allah şahitlik yapabileceklerin bu tutumunu reddeder.” dedi ve şu ayeti okuyarak: “Allah’ı bırakıp da taptıkları putlar, şefaat edemezler. Ancak bilerek hakka şahitlik edenler bunun dışındadır.” (Zuhruf, 43/86). Ben sizin işinizde yokum, dedi. Onlar: “Belki de sen, senden başkasını başımıza emir yapmamızdan hoşlanmıyorsun. Öyleyse seni başımıza emir yapalım.” deyince Muhammed b. el-Hanefıyye: “Beni kendisine karşı kışkırttığınız adamla savaşmayı, ne amiriniz ne de memurunuz olarak helal saymıyorum.” dedi. Onlar: “Ama babanla omuz omuza vererek bunlara karşı savaştınız.” dediler. Muhammed b.el-Hanefıyye: “Babam gibi birini bana getirin. O zaman babamın idealleri uğruna bunlarla savaşayım.” dedi. Onlar: “Oğulların Ebü’l-Haşim ve el-Kasım’a gelip bizimle bunlara karşı savaşmaları için emir ver.” dediler. O: “Eğer oğullarıma bu emri verirsem ben de savaşırım.” dedi. Onlar: “O zaman bizimle beraber bulun ki, insanları bunlara karşı savaşmaya teşvik edersin.”O: “Fesübhanallah! Kendim yapmayacağım ve uygun görmeyeceğim bir işi yapmaları için emir mi vereceğim? Eğer böyle yapacak olursam, Allah için Allah’ın kullarına nasihat vermiş olmam.” dedi. Onlar: “Seni buna zorlasak da mı yapmazsın?” deyince O: “O zaman ben de insanlara karşı Allah’ a takvalı olmalarını emrederim. Yaratıcıyı’ gazaplandırmak pahasına yaratılanı memnun etmemelerini söylerim.” dedi ve böyle söyledikten sonra Muhammed b. el-Hanefiyye ayrılarak Mekke’ye gitti.932

Bu ve benzeri rivayetler göstermektedir ki, Y ezid’in şahsı hakkında bu tür isnad ve iftiralar gerçek dışıdır. Allah’ın her şeyi en iyi şekilde bildiğini söyleriz. Muhammed b. el-Hanefıyye rivayetinin zahiri, Yezid hakkındaki bu türden isnad ve iftiraları reddetmektedir.933

a) Yezid’in Ahlak Seciyesi

Yezid, babasının hilafeti döneminde pek çok sahabi ile görüşme fırsatı bulmuş ve almış olduğu saray terbiyesine ve ahlakına ashab-ı kiramla görüşmelerinde de şahit olunmuştur:Abdullah b. Abbas (radıyallahu anhuma), Muaviye (radıyallahu anh)’ın yanına gelmiş, Muaviye de oğlu Yezid’e, gelip İbn Abbas’a Hasan (radıyallahu anh)’ın ölümü sebebiyle taziyelerini sunmasını emretmişti.Yezid, İbn Abbas (radıyallahu anhuma)’nın yanına geldiğinde ona hoş geldin, dedi ve ikramda bulunup yanına oturdu. İbn Abbas, onun biraz daha yukarıda oturmasını isteyince Yezid kabul etmedi ve şöyle dedi: “Ben, taziyelerini sunan bir adamım.

Tebrik sunan biri değilim. Onun için taziyelerini sunan bir adama yaraşır bir yerde oturmam gerekir.” Böyle dedikten sonra Hasan (radıyallah anh)’tan söz açtı ve şöyle dedi: “Allah, Muhammed’in babası Hasan’a rahmet etsin. Ona bol bol versin. Allah, senin ecrini ve sevabını çoğaltsın, taziyeni de güzelleştirsin, musibetinin yerine senin için daha hayırlı bir mükafat ve daha iyi bir akıbet versin.” Yezid, İbn Abbas’ın yanından kalkıp gideceği zaman İbn Abbas (radıyallahu anhuma) ona: “Harboğulları gittikleri zaman insanların yumuşak huyluları da (alimleri de) gitmiş olurlar.” dedi ve sonra da şu şiiri okudu:

“İnsanların gizliliklerini görmezden gelir bunlar, onların gizliliklerinden söz etmezler. Akıl mirasının ilk aslı bunlardır.”934

b) Veliaht olarak Yezid’in tercih edilmesi:

Hazreti Muaviye, geride zikretmiş olduğumuz veliaht tayini mevzusuna karar verdiğinde hem Ümeyyeoğulları’nın baskısı
hem de kendi tercihi ile oğlu Yezid’de karar kılmıştı. Bu vazifeye Yezid’i seçmiş olması, Yezid’in zeki ve başarılı icraatlere imza atmasından kaynaklanmakta idi. Yezid’in meziyetlerine dair şu rivayetler misal verilebilir:

Yezid’in annesi Meys(ın binti Bahdel el-Kelbiyye, bir gün oturmuş, küçük yaştaki Yezid’in saçlarını taramaktaydı. Babası Muaviye (radıyallah anh) da gözde karısı Fahite binti Karaza ile balkonda oturmakta onları seyretmekteydi. Meysun, saç tarama işini bitirdikten sonra Yezid’ e baktı. Onu çok sevip beğendi ve alnından öptü. Yezid, yürümeye başladı. Fahite de onu gözüyle takip ediyordu. Sonra Yezid’e: “Allah senin annenin bacaklarının siyahlığına lanet etsin” dedi. Muaviye (radıyallah anh) da ona şu karşılığı verdi: “Vallahi Yezid, senin oğlun Abdullah’tan daha iyi, daha hayırlıdır (Abdullah, Muaviye (radıyallahu anh)’ın Fahite’den doğan oğlunun adı olup, ahmak bir çocuktu). Bunun üzerine: Fahite: “Hayır vallahi, sen Yezid’i oğlum Abdullah’a tercih ediyorsun.” dedi. Muaviye (radıyallahu anh) cevap olarak: “Ben bunu sana açıklayacağım ve şuradan kalkmadan sen bunun gerçek olduğunu anlayacaksın.” dedi.

Bundan sonra oğlu Abdullah’ı çağırdı ve ona şöyle dedi: “Mecliste bulunduğun şu anda benden ne istersen sana vereceğim, dile benden ne dilersen.” Abdullah: “Bana maharetli bir köpek ve bir de eşek almanı istiyorum.” dedi. Muaviye (radıyallah anh): “Oğlum zaten sen eşeğin tekisin. Sana ne diye eşek satın alayım? Haydi kalk ve buradan git!” dedi. Bundan sonra Muaviye (radıyallah anh), Abdullah’ın annesi Fahite’ye: “Nasıl, gördün mü?” dedi. Sonra da Yezid’i çağırdı ve ona şöyle dedi: “Şu anda benden ne dilersen sana vereceğim. Dile beriden ne dilersen.” Yezid, babasının huzurunda temenna etti, sonra doğrulup şöyle dedi: “Mü’minlerin emiri babamı bu yaşa kadar yaşatan ve onu bu makamda bana gösteren Allah’a hamd olsun. Senden dileğim, beni kendine veliaht etmendir. Ayrıca bu yaz beni Müslümanlarla gazaya göndermen ve gaza dönüşünde hacca gitmeme izin vermen, Müslümanlara beni hac emiri olarak tayin etmen, Şamlıların maaşlarına onar dinar zam yapman ve bunu da benim tavassutumla gerçekleştirmen, Cümah oğulları, Sehm oğulları ve Adiyy oğullarının yetimlerine maaş bağlamandır.” Muaviye (radıyallah anh): “Adiyy kabilesinin yetimlerinden sana ne?” dedi. Yezid ise: “Hayır, onlar benimle ittifak kurdular. Benimle antlaşma yaptılar ve evime geldiler.” diyerek mukabelede bulundu. Muaviye (radıyallah anh): “Öyleyse bütün isteklerini kabul ettim. Dileklerini yerine getirdim.” dedikten sonra Muaviye (radıyallah anh) Yezid’in yüzünü öptü, sonra da karısı Fahite binti Karaza’ya şöyle sordu: “Nasıl, gördün mü?” Fahite: “Ey mü’minlerin emiri, beni de Yezid’e vasiyet et, bana sahip çıkmasını söyle. Sen onu benden daha iyi tanıyorsun.” dedi. Muaviye (radıyallahu anh), karısı Fahite’nin isteği üzerine ölümünden sonra kendisine iyi davranması ve iyilik etmesi için
Yezid’e vasiyette bulundu.935

Başka bir rivayette anlatıldığına göre Yezid, babasının kendisine: “Dile benden ne dilersen” demesi esnasında babasına şöyle demiştir: “Beni ateşten azad et ki, Allah da seni ateşten azad etsin.” Muaviye (radıyallahu anh): “Bu nasıl olacak?” diye sorunca Yezid şöyle karşılık verdi: “Ben okuduğuma göre anladım ki, İslam ümmetinin yöneticiliğini yapan ve bu görevi üç gün sürdüren bir halifeyi Allah, cehennem ateşine haram kılar, onu ateşte yakmaz. Bunun için senden sonra halife olmam şartıyla beni veliahd yap.” Muaviye (radıyallah u anh), Yezid’in bu isteğini yerine getirdi.” 936 Başka bir rivayette anlatıldığına göre Muaviye (radıyallahu anh), oğlu Yezid’ e şu vasiyeti yapmıştır:”Medineli bir dostum vardır. Ona ikramda bulun.”
– O kimdir?
– Abdullah b. Ca’fer’dir. Muaviye (radıyallahu anh)’ın vefatından sonra Abdullah b. Ca’fer, yanına geldiğinde Yezid ona,
babasının verdiğinden kat kat fazla armağan verdi. Babası ona altı yüz bin dirhem armağan verirdi, ama Yezid ona bir milyon
dirhem verdi. Bu durumu gören Abdullah b. Ca’fer: “Anam babam sana feda olsun.” deyince Yezid, ona bir milyon dirhem daha verdi. Bunun üzerine Abdullah b. Ca’fer: “Vallahi senden sonra artık hiç kimseye, anam babam feda olsun, demeyeceğim.”
Dedi.
Abdullah b. Ca’fer, iki milyon dirhemi alıp Yezid’in yanından çıktığında kapı önünde çökmüş Horasan develerini gördü.

Bu develer, Yezid’e Horasan’dan hediye olarak getirilmişlerdi.Abdullah b. Ca’fer tekrar Y ezid’in yanına döndü ve ondan binip hac ve umreye gitmek için üç deve istedi. O esnada Yezid’in yanına bir heyet gelmişti. Yezid, mabeyincisine: “Kapıda duran Horasan develeri nereden geldi?” diye sordu. Y ezid’in o develerden haberi yoktu. Mabeyinci de şöyle cevap verdi: “Ey mü’minlerin emiri! Bu dört yüz Horasan devesi bize Horasan’ dan hediye getirildi. Bunlar çeşitli güzel mallarla yüklüdürler.” Yezid mabeyincisine: “Onları yükleriyle birlikte Abdullah’a ver.” diye emir verdi. Bu hadise üzerine Abdullah b. Ca’fer şöyle diyordu:
“Yezid hakkında ne güzel kanaat beslediğim den, insanlar artık beni kınayacaklar mı?”
İbn Kesir bütün bu rivayetleri aktardıktan sonra şöyle demiştir: “Yezid’ de cömertlik, yumuşak huyluluk, fasih konuşma,
şiir, şecaat ve yönetimde güzel görüş gibi övgüye layık özellikleri vardı. Yakışıklı ve iyi geçimli bir kimseydi.” 937 Muaviye (radıyallahu anh)’ın oğlu Yezid’i veliaht tayin etmesine neden olan bu siyasi, sosyal ve Yezid’in şahsıyla ilgili şahsi sebepler ve alimlerin bu konuyla ilgili sözleri hakkında daha geniş bilgi için bkz. Dr. Muhammed b. Abdülhadi b. Rezzan eşŞeybani, Mevakıfu J-Muaraza fi Hilafeti Yezid b. Muaviye (s.1 26-1 36, 1 41-153) 938

İtham: Abdurrahman bin Halid bin Velid’in, Yezid’e tehdit olmaması için Hıristyan bir doktor vasıtası ile zehirletilerek öldürülmesi Bazı tarihçilere göre yıldızı parlayan ve fetihlerden ötürü Şamlıların kalbini kazanan Abdurrahman’ı Hazreti Muaviye bir tehdit olarak görmüş ve halkın ona meyletmesinden çekinerek onu özel doktoru ve Hıristiyan olan İbn Essal’e zehirleterek öldürtmüştür.939 Başka bir rivayete göre de Hazreti Muaviye Şamlılara kendisinden sonra kimin yerine geçmesini uygun gördüklerini sorar Şamlılar da Abdurrahman’ı tavsiye ederler. Hazreti Muaviye bu olayı uzun süre içinde bir kuşku olarak tutar ve Abdurrahman’ın hastalandığını öğrenince doktorunu ona yollayarak zehirletir.940

Cevap: Bu iki rivayet senet bakımından zayıf olup delil teşkil edemez. İbn Kesir Abdurrahman’ın ölümünü şöyle zikretmiştir: “İbn Essal adındaki bir adam Hum us topraklarında zimmet başkanıydı. Bu adam içinde zehir olan bir şerbeti Abdurrahman’a içmesi için vermiş o da içtikten sonra ölmüştü. Bazıları onun bu işi Hazreti Muaviye’nin emriyle yaptığını söylemişlerse de bu haber doğru değildir.941

Bu iddiaların senet kadar metinleri de doğru ve hakikat olmasa gerektir; zira Hazreti Muaviye şayet Abdurrahman’ın parlamasından rahatsız olmuş olsa idi elinde onu azletme yetkisi vardı. Nitekim Abdurrahman’dan daha güçlü karakterleri azlettiği tarihte sabittir. Halife olan bir zat emri ve karizmasının gölgesi altında olan bir komutanı neden azletmek varken öldürmeyi tercih etsin ki? Nitekim Hazreti Muaviye Abdurrahman’ın vefatından sonra oğlu Halid’i ordularının başına başkomutan olarak atamıştır. İddia edildiği gibi Hazreti Muaviye Abdurrahman’ın yükselişinden korksa idi, öldürdüğü zatın oğlunu başkomutan olarak tayin eder miydi? Bir diğer zanda iddia edildiği üzere Hazreti Muaviye, oğlu Yezid’i veliaht olarak ilan etmesine Abdurrahman’ın karşı çıkacağını düşünmüş ve Yezid’in yerini sağlama almak adına Abdurrahman’ı öldürtmüştür:.942 Bu iddia da zan ve yalan içermektedir ki; Hazreti Muaviye’nin böyle bir endişesi neden olsun, zira Abdurrahman Hicri 46 yılında vefat etmişken943 Yezid’in veliaht tayin edilmesi onun vefatından tam on sene sonra 56 yılında olmuştur. 944

Sahih olmayan ve tahkik edilse hakikatten çok uzak olduğu anlaşılan rivayetler üzerinden celil bir sahabiyi tan etmek, hasetten ve çıkarından ötürü adam öldürdüğünü iddia etmek ne büyük bir cürümdür. Bundan Allah’a sığınırız.

Burak Kızıldaş – Sahabe Kapısının Kulpu Hz.Muaviye(r.a),syf:255-349

Dipnotlar:

 

678 Taberi, Tarih u’r-Rusül ve J-MülUk, 1/5.

679 İbn Hacer, Lisanu’l-Miı.an, thk. Abdülfettah Ebu Gudde, MektEbu’l Matbuati’l-İslamiyye, Halep, (2002), 3/75.

680 Mehmet Azimli, Hasan ve Muaviye (Farklı Okumak), Ankara Okulu Yay., Ankara, (2016), arka kapak yazısı.

681 Ahmet Akbulut, Sahabe Devri Siyasi Ha diselerinin Kelami Problemlere Etkisi, Birleşik Yay., İstanbul, (1992), s. 28.

682 Buhari, “Fiten”, 20.

683 Mehmet Azimli, a.g.e., s. 73.

684 İbn Asakir, Tarih u Medineti Dımaşk, 59/208-209; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n Nihaye, 11/449.

685 Sadi Baba, Emir Muaviye Sahabe mi?, nşr. Birleşik Dağıtım, İstanbul, ( 1996), s. 198-199.

686 Sadi Baba, a.g.e.� s. 208.

687 Alusi, BuluguJ- Ereb fi Ma rifeti Al;ıvaJiJ-‘Arab, thk. Muhammed Behcet el Esri, Darü’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, 2009), 1/307-308.

688 Belazuri, Ensabul-Eşraf, 1/133.

689 İrfan Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye bin ebü Süfyan, s. 24.

690 Sadi Baba, Emir Muaviye Sahabe mi?, s. 144.

691 Mesudi, Mürucuz-Zeheb, 3/50, İbn Kuteybe, el-İmame ve ‘s-Siyase, 1/93-94.

692 İbn Esir, Üs düJ-Gabe fi Ma “rifrti’s-Sahabe, 5/201; Zehebi, Siyeru A ‘famin Nübe/a, 3/120; İbn Sa’d, Kitabü’t-Ta bakatiJ-Kebir, 6/16.

693 Müslim, “Hac”, 33; Ebu Davud, “Menasik”, 34; “Merve lafzı olmaksızın”, Buhari, “Hac”, 127; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 16394.

694 Müslim, “Hac”, 56; Ebu Davud, “Menasik”, 79.

695 Nesai, “Menasiki’l-Hac”, 24.

696 İbn Hacer el-Heytemi, Ta dhiruJ Cenan ve J-Lisan, s. 62.

697 İbn Hacer el-Heytemi, a. g. e. , s,38.

698 Müslim, “Hac”, 23.

699 Kafirden kastın iki ihtimali olabilir, Birincisi, Maziri ve bazılarına göre iskan etmektir. Sa’leb, bunun köyde yaşamak manasına geldiğini söylemiştir. Bu takdir de rivayetin manası, Muaviye o zaman Mekke’de yaşardı, demektir. İkinci ihtimale göre, küfürden murat kelimenin zahiri manası, yani Allah’ı inkardır. Kadı Iyad gi bi pek çok muhaddisin tercihi budur. (Nevevi, Sahihu Müslim bi Şerhi’n-Nevevi, 4/465)

700 İbn Hacer, el-İsabe flt-Temyizi’s-Sahabe, 10/228.

701 İbn Esir, Üs düJ-Gabe fi Ma ‘rikti’s-Sahabe, 5/201.

 

702 İbn Hacer el-Heytemi, Fedailu Muaviye (Tadhirul-Cenan), s. 63, Mahmud Sakir, Muclviye b. ebu Süfyan (radıyallahu anh) ve Usratuhu s.67.

703 Zehebi, Siyeru A ‘Jami’n-Nübela, 3/ 122.

704 Müşrikler arasında Medine havasının Müslümanları hasta ve zayıf düşürdüğü söylentisinin yayılması üzerine Nebi (aleyhisselam) Müslümanlara tavafın ilk üç şavtında remel (çalımlı yürüme) ve ıztıba (ihramda sağ pazuyu açık gösterecek şe k ilde örtüyü açmak) yapmalarını emretmiştir (Buhari, Hac, 55; Müslim, Hac, 240)

705 İbn Sa’d, Kitabü’t-Tabakatil-Kebfr, 6/16.

 

706 İbn Asakir, Ta.rihu Medineti Dimaşk, 59/145; Zehebi, Siyeru A 1ami ‘n-Nübela, 3/143; İbn Kesir, el-Bidaye ve ‘n-Nihaye, 11/430-431.

707 Zehebi, el-Kaşif fi Marifeti men leh u Rivayetun fi Kütübis-Sitte, thk. Boran Ed-Dennavi, Daru’l-Kütübi1-İlmiyye, Beyrut, (2007), 1/261, No. 512).

708 Abdülmuhsin b. Hamed el- ‘Abbad el-Bedr, el-İntisar li ‘s-Sahabeti 1-Ahyar fi Reddi Ebatıli Hasen el-Maliki, s. 92-93).

709 Zehebi, Siyeru A 1ami ‘n-Nübela, 12/ 435.

710 Abdulmuhsin b. Hamed el- ‘Abbad el-Bedr, a.g.e., s.93.

711 İbn Teymiyye, Mecmaul Fetava, nşr. Muhammed b. Hüseyin b. Said Al-i Sefran Kahtani,(Mektebetü’r-Rüşd, Riyad, (2005), 4/458, 459.

712 “Muaviyenin faziletleri hakkında hiçbir sahih hadis yoktur. “el-Firuzabadi, Sifru’s-Se’ade, nşr. Abdülaziz İzzeddin Es-Seyravan, Beyrut, (1988), s. 143.

713 “Vitir namazını tek rekat olarak kıldığı için, İbn Abbas (radıyallahu anhuma)’ya şikayet edildiğinde, İbn Abbas, “O fakihtir.” demiştir. (Buhari, “Fedai”l, 28).

714 Eserin isnadındaki Ya’kub b. Yusuf “mechulu1-hal” bir ravidir. (İbn Kayyim el Cevzi, el-Menaau’l-Münif fi’s-Sahih ve’d-Daif, thk. Yahya b. Abdullah es-Semali, Mecmuu’l-Fıkhi’l-İslami, Cidde, (2007), s. 78).

715 Zehebi, Siyeru A1amilı-Nübela ; 3/132; Şevkani, el-FevaiduJ-1lfecıııu’a s. 407.

716 Abdulaziz b. Ahmed, en-Nahiyetu an Ta’ni Emiri1-Müminin Muaviye s. 110

717 Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, iV, 127, Fedailu’s-Salıabe, no. 1748; İbn Kesir, el-Bidaye ve ‘n-Nihaye, 11/404; Zehebi, Siyeru A 13.mi’n-Nübe/a, 3/12, İbn Asakir, T arihu Medineti Dımaşk, 59/85.

İnceleyin:  Yezid bin Muaviye ve Kerbela Vakası

718 Ravi zinciri, Muaviye b. Salih + Yunus b. Yusuf+ Haris b. Ziyad + Ebu Ruhm es-Semai + I’rbad. Raviler “sika/güvenilir” olup, yalnız Haris b. Ziyad için, “leyyinu’l-hadis/hadiste gevşek” denmiştir. (İbn Hacer el-Askalani, Ta .krib u’t-Tehzib, 1/210). “Leyyinu’l-Hadis” zayıftan kuvvetliye doğru sıralandığında “cerh” terimlerinden ilkidir. Adalete en yakın mertebedir. Darekutni’ye göre ravinin adaletine zarar vermezse de rivayetin terk edileceğini söyleyenler de olmuştur. Gevşeklikten daha çok ezber kuvvetinin zayıflığı kast edilmiştir. Başka tarikler olduğunda rivayetin zikrinde beis görülmemiştir.

719 Tirmizi, “Menakib”, 3842; İbn Sa ‘d, Kitabü’t-TabakatiJ-Kebir, 7 /292; Ahmed b. Hanbel, Müsned, iV, 216-17895; Buhari, et-T:irih uJ-Kebir, 5/240-791; Taberani, el-Mucem ul-Evsat, thk. Ebu Muaz Tarık b. İvadullah b. Muhammed, Abdülmuhsin b. İbrahim Hüseyni Ebu’l-Fadl, Darü’l-Haraıneyn, Kahire, (2005), 656; Hatib el-Bağdadi, Tarih u1-Bağdad, 1/207; Beğavi, Mu ‘cemu’s-Salıabe, 1948; İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 25/231.

720 İbn Hacer, FethuJ-Bari Şerh u Sahihi1-Buhari, 7 /130.

721 İbn Hacer el-Heytemi, Ta thiruJ-Cenan, s, 11.

722 İbnu’l-Cevzi, Te/Jpl; u Fiiht1mi EhliJ-Eser fi ‘Uyılni’t:-TarifJ ve’s-Siyer, nşr. Ali Hasan, Kahire, (1975), s. 400.

723 Buharı, et- TahiruJ-Kebir, 5/240.

724 Mizzi, TehzibuJ-Kemal, 1/338; Zehebi, Siyeru AJami’n-Nübela; 14/129; İbn Hacer, Tehzibu’t- Tehzib, 1/36, Feth uJ-Bari Şerh u SahihiJ-Buhari, 7 /131.

725 Mizzi, TezhibuJ-KemaJ, 1/338-339, Zehebi, TezkiretüJ-Huffaz, thk. Abdur rahman b. Yahya el-Me’lemi, Dairetu’l-Mearifı’l-Osmaniyye, (2008), 2/700, Siye ru ‘Alami’n-Nübela ; 14/132, İbn Hacer, TehzibuJ-Tehzib, 1/36.

726 Abdulaziz b. Ahmed, en-Na/ıiyetu an Ta ‘ni EmiriJ-Müminin Muaviye, thk. Ahmed b. Abdulaziz b. Muhammed, nşr. Geras, Kuveyt, (2000), s. 49.

727 Amr Abdülmunirn Selim, Ka vaidu Hadisiyye ve YeliheTahsilu Ma Fate et Tahdis bi Ma Kile La Ya sıhhu fihi Hadis, nşr. Mektebetu1-Umreyni’ilrniyye, 2000, s. 219.

728 Müslim, “Birr”, 96.

729 Müslim, “Birr”, 88.

730 Müslim, “Birr”, 88.

731 Nevevi, SahUıu Müslim bi Şerhi’n-Nevevi, 6/156.

732 Zehebi, Siyeru AJami’n-Nübela ; 3/123-124; İbn Hacer el-Heytemi, Ta thiruJ Cenan, s. 106.

733 Abdulaziz b. Ahmed, en-Nahiyetu an Ta ‘ni EiiıiriJ-Müminin Muaviye, s. 58.

734 Ebu Ya’la, el-Müsned, thk. Hüseyin Selim Esed, Darü’l-Me’mun li’t-Türas, Dımaşk, (2009), no. 6820.

735 Ebu Ya1a, el-Müsned, 7420; Hakim, el-Müstedrek, 4/480.

736 El-Heysemi, Mecmuu’z-Zevaid ve Mebnii7-Fevaid, thk. Muhammad Abdul kadir Ahmed Ata, Daru’l-Kütübi1-İlmiyye, Beyrut, (2009), 10/64.

737 İbn Hacer el-Heytemi, Fedailu Muaviye (TadhiruJ-Cenan), s. 109-110.

738 Tirmizi, “Tefsir”, 85; Taberi, Gami’u7-Beyan, no, 37714, Kadr Suresi 3 nolu ayetin tefsiri; Taberani, el-Mu ‘cemuJ-Kebirr, no, 2754; Haklın, el-Müstedrek, 3/170-171, 175; Beyhaki, Delailü’n-Nübüvve, 6/509-510; İbnu1-Esir, Üsdü7-Gabe f i Ma ‘rifeti’s-Sahabe, 2/ 19; Mizzi, TehzibuJ-Kemal, 32/ 428.

739 İbn Esir, Camiu’l-Usul nıin Ehadisi’r-Rasul, thk. Mahmud el-Arnavud, Daru İbni’l-Esir, Beyrut, (1991), 2/268, no. 881.

740 el-Mübarekfuri, Tulıfrtü1-Ahzevi, 9/281; 282.

741 Tirmizi, “Tefsir”, 85.

742 İbn Kesir, TefsiruJ-KuraniJ-‘Azim, 8/412, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 11/140; el Mübarekfuri, Tuhfetü1-Ahvezi, 9/281.

743 İbn Kesir, Te!Slru1-Kurani1-‘Azim, 8/412.

744 İbn Hacer el-Heytemi, Fedailu Muaviye (Tadhiru1-Cenan), s. 109, Ali el-Kari, Mirkatü1-Mefatih, 11/140.

745 İrfan Aycan, Saltanata Giden Yolda Muaviye bin ebu Süfyan, s. 93; 94.

746 Taberi, Tarihu’r-Rusül ve 1-Mülük, 5/333-335, 342-345; İbn Kuteybe, el-İma me ve s-SiyaseJ 1/30.

747 Taberi, Tarih u’r-Rusül ve 1-Müluk, 5, 345, İbn Esir, el-Kamil fl’t-Tarih, 3/ 79.

748 İbn Sa’d, Kitti.bu Ta bakatiJ-Kebir, 3, 49, İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, Osman’ın hal tercemesi, s. 396.

749 Diyarbekri, Tarih u1-Hamis fl Ahvali Enfesi Nefis, nşr. Abdullah Muhammed el-Halili, Daru’l-Kütübi1-İlmiyye, Beyrut, (2009), 2/263.

750 İbn Sa’d, a.g. e., 3, 48.

751 Taberi, Tarih u’r-Rusül ve l-Mülük, 15, 387.

752 Buhari, “Fedailü’s-Sahabe”, 6; İbn Hacer, Feth uJ-Bari Şerh u SahihiJ-Buhari, 7/65-67.

753 Taberi, Tarih u’r-Rusül ve J-Mülük, 15, 298; İbn Kuteybe, el-İm ame ve s-Siyase, 1/38-39; İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, Osrnan’ın hal tercernesi, s.407-408.

754 Taberi, T:irı1ıur-Rusül vel-Mülak, 7 /368, 369; İbn Esir, el-Kamil Ot-Tarih, 3/80-85.

755 Taberi, T:irih ur-Rusül veJ-Mülak, 4/368, 369; İbn Esir, el-Kamil fit-Tarih f ı ‘t-Tarih, 3/ 85.

756 Taberi, T:irihur-Rusül ve J-Mülıik, 4/356; İbn Asakir, T:irihu Medineti Dı maşk, Osman hal tercemesi, s.379, 380.

757 İbnu1-Esir, el-Kamil fi’t- Tarih fı’t-Tarih, III, 85.

758 Kuşatma kırk gece sürdü, isyancıların tüm konaklama süresi ise yetmiş gecedir. (Taberi, a.g. e.J 4/385.)

759 Taberi, Tarihu’r-Rusül veJ-Mülük, 4/388-389.

760 İbn Asakir, Tarih u Medineti Dımaşk, Osman’ın hal tercemesi, s. 380-381.

761 İbn Kuteybe, el-imame ve ‘s-Siyase, 1/113.

762 Cüveyni, Lüma’u 7-Edille fi Akaidi Ehli’s-Sünne, nşr. Daru’z-Ziya, Kuveyt, (2018), s. 115.

763 İbn Teymiyye, Mecmu’ul-Fet:iva, 35/72-73.

764 İbn Hacer el-Heytemi, es-SavaJkuJ-Muhrika, s. 325.

765 İbn Kuteybe, Te ‘vilu MüşkiliJ-Kuran, thk. Sa’d b. Necdet Ömer, Müessesetü’r Risale, Beyrut, (2015), s. 32.

766 Tahrici geride geçmişti.

767 İbn Hacer, FethuJ-Bari Şerh u SahihiJ-Buhari, 13/72.

768 Nevevi, Sahihu Müslim bi Şerhilı-Nevevi, 18/11.

769 Zehebi, Siyeru AJami’n-Nübela, 8/209-210.

770 İbn Haldun, Mukaddime, 1/238.

77 1 Dr. Taha Hüseyin, el-Fitnetül-Kübra, nşr. Hindavi, (2012), 4; Ahmed Muhammed Havf, Edebu’s-Siyaseti fi1-Asri7-Emevi, nşr. Darul-Kalem, Beyrut, (2019), s.21, Akkad, Muaviye b. ebU Süfyan fiJ-Mizan, Darul-Kitabi’l-Benani, Beyrut, s.100.

77 2 İbn KesirJ el-Bidaye ve ‘n-Nihaye, 7 /237; Taberi, Tarihu’r-Rusül ve J-Mült1k, 4/488.

773 Taberi, a.g.e.J 4/ 472.

774 Taberi, a.g.e., 4, 530.

775 Taberi, TarUıur-Rusül ve JMülıJk, 5, 27.

776 İbn Kesir, el-Bidaye ve ‘n-Nihaye, 8 23; Taberi, a.g.e.J 5/87.

777 Taberi, a.g.e., 5/87-88.

778 Taberi, a.g.e., 5, 103-105.

779 Taberi, a.g.e., 5, 105-106.

780 Yakut, Mu’cemüJ-Büldan, “Celil maddesi”, Daru’s-Sadır, Beyrut, (2010

781 Taberi, Tarihu’r-Rusül veJ-Mülük, 5/95-96.

782 Kindi, Vüla tü Mısr ve Küdatüha, nşr. İhsan Abbas, Beyrut, (1972), s. 25-26, İbn Kuteybe, Uyunu1-Ahbar,1, 25

783 Taberi, a.g.e., 5/95-96

784 İbn Kuteybe, Uy t1nu1-Ahb;ir, nşr. Daru1-Küttabi’l-Arabi, Beyrut, ( 1925), 1/201; Kindi, a.g.e., s. 25.

785 İbn Tağriberdi, en-Nucumu’z-Zahire fi Mulüki Mısr veJ-KaJıire, nşr. Darü’l Kütüb ve’l-Vesaikü’l-Kavrniyye, Kahire, (2006), 1/104-105; Hamdi Şahin, ed Devletü 7-Emeviyye el-Müfrera ‘aleyha, s. 97-103.

786 Belazuri, FutuhuJ-Büldan, s. 229; Yakubi, et-Tarih, 2/194; Taberi, Ta.rih u’r RusülveJ-Mülük, 5/ 105; İbn Tağriberdi, en-Nücumu’z-Zahire, 1/166.

787 Makrizi, el-Mevaiz ve ‘l-İ’tibar bi-Zikri ‘l-Hıtat ve ‘l-Asar, thk. Eymen Fuad Seyyid, Müessesetü’l-Furkan li’t-Türasi’l-İslam, Londra, (2002), 1/300; İbn Tağriberdi, a.g.e., 1/104.

788 Kindi, Vülatü Mısr ve Kudatüha, s.25.

789 Ali İmran, 61.

790 Müslim, “Fedail”, 32.

79 1 Müslim, “Fedail”, 38.

79 2 Taberi, Tarih u’r-Rusül ve1-Mülr1k, 3/218; İbnu’l-Esir, el-Kamil fit-Tarih, 3/326.

793 İbn Sa’d, Kitabü’t-Tabakati1-Kebir, 5/307; Ebü Nu’aym, Hilyetü1-Evliya, 5/322; İbn Asakir, Tarih u Medineti Dımaşk, 50/96; Zehebi, Siyeru A1amiiı Nübela, 5/174, Tarihu1-İslam, 3/332, 1439.

794 Nevevi, Sahihu Müslim bi Şerhi’n-Nevevi, 15/ 175-176.

7 9 5 İbn ‘Adiyy, el-Kamil fi Du’afai’r-Rical, 6/210.

796 İbnu’l-Cevzi, el-Mevzuat, 1/305.

797 Zehebi, Mizanul-l’tidal, 3/ 419, no. 6992.

798 Abdulaziz b. Ahmed, en-Nahiyetu an Ta ni EmiriJ-Müminin Muaviye, s. 45.

799 Kurtubi, el-Mufhim lima Uşkile min Telhisi Kitabi Müslim, thk. Muhyiddin Dib Mistu, Ahmed Muhammed Seyyid, Yusuf Ali Bidevi, Mahmud İbrahim Bezzal, Daru İbn Kesir, Beyrut, (2008), 6/278.

800 Belazuri, Ensabul Eşraf, 3/295.

801 İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 13/284; Mizzi, TehzibuJ-Kema.l, 6/253; İbn Kesir, el-Bidaye ve ‘n-Nihaye, 11/208-209.

802 İbn Hacer el-Heytemi, es-SavaJkuJ-Muhrika ‘ala Ehli’r-Rafdi ve ö-Dalali ve z Zendeka, s. 216-217.

803 Zehebi, MizanuJ-İ’tidal, 4/324-325, no. 9311; İbn Hacer, Lisanu-Mizan, 6/209-211, no. 740.

804 Tirmizi, “Zekat”, 18, no. 645.

805 Zehebi, el-Kaşif fi Marifeti men leh u Rivayetun fi Kütübi’s-Sitte, thk. Boran Ed-Dennavi, Daru’l-Kütübi’l-İlmiyye, Beyrut, (2007), 2/388 no. 6347

806 İbn Hacer, Takribu’t-Tehzib, s. 1081, no. 7813.

807 İbn Kesir, el-Bidaye ve ‘n-Nihaye, 11/208-209.

808 İbn Haldun, Kitabu1-lber (Tarih), 1/969.

809 İbn Arabi, el-A vasım mineJ-Kavasım, s. 143-144.

810 İbn Hallikan, Vetayatü1-A ‘yan ve Enbau Ebnai’z-Za.man mimma Sebete bi’n Nalfi evi’s-Sema’ev Eşbetehü1-:Ayan, nşr. İhsan Abbas, Beyrut, (1972), 2/54.

811 Ahisi, Sabbu1-‘Azab ‘ala men Sebbe1-Ashab, s. 272-273

. 812 Mizzi, Tehzibu1-Kemal, 23/510; Zehebi, SiyeruAJami’n-Nübela; 5/272.

813 Tirmizi, “Ahkam”, 12, no. 1341.

814 İbn Ehi Şeybe, el-Musannef, no. 23166; İbnu’t-Türkmani, el-Cevheru’n-Naki f i’r-Reddi aleJ-Beyhajd, Meclis-il Dairat maarifı’n-Nizamiyye, Hindistan Hay darabat, 10/175; Tehanevi, /Jau’s-Sünen, thk. Muhammed Taki Osmani, nşr. İda ratu1-Kur’an ve1-Ulumi’l-İslamiyye, (1997), no. 5109.

815 Tahavi, Şerhu Me’ani’l-Asar, thk. Muhammed Zehra Neccar, Alemü’l-Kütüb, Beyrut, (2006), 4/148; Tehanevi, a.g.e., no. 5111.

81 6 Malik, el-Muvatta, no. 844; Tehanevi, a.g.e., no. 5112.

817 İbn Hazın, el-MuhaDa, thk. Ahmed Muhammed Sakir, Mektebetu Dari’t Türas, Kahire, (2005), 8/489; İbnu’t-Türkmani, a.g.e., 10/175.

818 Abdürrezzak, el-Musannef, 10/175; Tehanevi, i1aus-Sünen, no. 5110.

819 Malik, el-Muvatta, no. 844; Tehanevi, a.g.e., no. 5113, 5114.

820 Müslim, “Akdiye”, 3; Ebu Davud, “Akdiye” 21.

82 1 İbn Rüşd, Bidayetü1-Müctehid, thk. Ebu Abdurrahman Abdulhakim b. Mu hammed, el-Mektebetü’t-Tevfıkiyye, Kahire, 3/456, 459.

822 SuyCıti, Tarih uJ-Hulefa, s. 175; Zehebi, Siyeru AJami’n-Nübela� 3/157; İbn Kesir, el-Bidaye ve ‘n-Nihaye, 11/ 463.

823 İbn Hazın, Meratibü’l-icma, nşr. Daru Zcihidi’l-Kudsi, Mısır, (1985), s. 157.

824 Buhari, “Tefsirü1-�ur’an”, 5/9, “Nikal)”, 8; Müslim, “Nika.Q.”, 11.

825 Abdülğani el-Guneyrni el-Meydani, el-Lübab fi Şerhi’l-Kitap, thk. Beşşar Bekri Arabi, Daru1-İrşad, İstanbul, (2016), 2/330.

826 Aydın Taneri, “Hadım”, DİA, XV, 3-4.

828 Dr. Halid el-Gays bu ganimet konusunda bir araştırma yap mış ve şöyle bir açıklama getirmiştir.829 Şayet Hazreti Muaviye’ nin Kur’an’ın bu emrine rağmen ganimetin dağıtılmamasını is

827 Mevdudi, Hilafet ve Saltanat, (çev/ Ali Genceli s. 179)

828 İbn Abdulber, el-İstiab fi Ma ‘rifeti1-Ashab, 1/357; İbn Esir, el-Kamil fi’t-Tarih, 2/476.

829 Sallabi, Muaviye bin Ehi Süfyan, s. 348.

830 Yahya b. İbrahim, Merviyya tu Ebi Muhnif fi Tarihi’t-Taberi, s. 352.

831 Sallabi, Muaviye bin Ebi Süfyan s. 349.

832 Cahız, et-Tac fi Ahlaki’l-Müluk, nşr. Dr. Ömer Tabba’, Daru1-Erkam, Beyrutı s. 146.

833 Cehşiyari, el- Vüzera veJ-Küttab, s. 24.

830 Yahya b. İbrahim, Merviyya tu Ebi Muhnif fi Tarihi’t-Taberi, s. 352.

831 Sallabi, Muaviye bin Ebi Süfyan s. 349.

832 Cahız, et-Tac fi Ahlaki’l-Müluk, nşr. Dr. Ömer Tabba’, Daru1-Erkam, Beyrutı s. 146.

833 Cehşiyari, el- Vüzera veJ-Küttab, s. 24.

834 Dr. Şükrü Faysal, el-Mecmüatu1-İslamiyye fi KarniJ-Evvel, nşr. Daru’l Küttabi1-Arabi, Mısır, (1952), s. 80.

83 5 Taberi, T:irihu’r-Rusül ve1-Mülükve ‘l-Müluk, 3/514.

836 Hamdi Şahin, ed-Devletu1-Ümeviyye el-Müftera Aleyha, s. 350.

837 Mevdudi, Hilafet ve Saltanat, (çev, Ali Genceli s. 179).

838 Buhari, “Hace”, 44, “Meğazi”, 48, “Feraiz”, 26; Müslim, “Feraii’, l; Ebu Davud, “Feraiz”, 10; Tirmizi, “Feraiz”, 15.

839 Malik, Muvatta, Feraiz, 12, 1233; İbn Şeybe, el-Musannef, no. 31438; Said bin Mansur, es-Sünen, no. 142-143.

840 İbn ehi Şeybe, Musannef, no. 31448.

841 Said bin Mansur, es-Sünen, no. 145.

842 Said bin Mansur, a.g.e., no. 146.

843 İbn ehi Şeybe, Musannef no. 31450; Ebu Davud, “Feraii’, 2912; Beyhaki, Sünen, 254-255.

844 Said bin Mansur, es-Sünen, no. 145.

845 İbn ehi Şeybe, a.g.e., no. 31451 Said bin Mansur, a.g.e., no. 147.

846 Nevevi, Minha.cu’t-TaJibin ve Um detu7-Muttek’in, thk. Muhammed Mu hammed Tahir Şa ‘ban, Daru’l-Minhac, Beyrut, (2005), 4/11-52.

847 Ebu Davud, “İmare”, 26; Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, III, 341.

848 Ebu Davud, “Feraii’, 10; Ahmed b. Hanbel, V, 230, 236.

849 Buhari, “Cenaii’, 79.

85 0 Detaylı bilgi için bkzJ Prof. Dr. Bünyamin Erul, Sahabenin Sünnet Anlayışı, s. 431-434. 851 Tahanevi, /Jaus-Sünen, 18/329-330.

852 Taberi, Tarilı ur-Rusül veJ-Müluk, 3/532.

853 İbn Haldun, Mukaddime, s. 243 – 244.

854 Zehebi, Tarih uJ-islam, 2/295; Suyüti, Tarih uJ-Huleta ; s. 182; İbn Hacer el Heytemi, es-Sava ‘ikuJ-Muhrika, s. 335.

855 İbn Arabi, el-Avasım mineJ-Kavasım fi Tahkiki Mevakıfi’s-Sahabe, s. 148; İbnu’l-Esir, el-Kamil fit- Tarih, 3/354.

856 İbn Sa’d, Kitabu Tabakati’l-Kebir, 7 / 47, no. 29259; Buhari, et- TarihuJ-Kebir, 8/ 422-423, no. 3566, 8/296, no. 12903; İbn Abdilberr, el-İstiab il Ma reifetiJ Ashab, 4/14, no. 2841; İbn Arabi, el- ‘Avasım mineJ-Kavasım fi Tahkiki Me vakıfis-Sahabe, s. 151; İbnu’l-Esir, ÜsdüJ-Gabe il Marifeti’s-Sahabe, 5/483, no. 5640; İbn Hacer, el-İsabell Temyfzis-Sahabe, 1/236-237, no. 194.

85 7 Belazuri, EnsabuJ-Eşraf, 4/289-290. 858 İbn Kesir, el-Bidaye ve ‘n-Nihaye, 11/477.

85 9 Muhibbbuddin el-Hatib, el-A vasım mineJ-Kavasım, (s. 144, 2 no1u dipnot).

860 İbn Asakir, Tarih u Medineti Dımaşk, 28/26.

861 Mustafa İslamoğlu, İmamlar ve Sultanlar, s. 80.

862 Ahmed b. Hanbel, Müsned, V, 220, no. 21919, 21923; Nesai, Sünenü1-Kübra, no. 8099.

863 Buhari, “Ahkam”, 51; Müslim, “İmaret”, 5-9; Tirmizi, “Fiten”, 46.

864 İbn Kesir, el-Bidaye ve ‘n-Nihaye, 8/135.

865 İbn Hacer, FethuJ-Bari Şerh u SahihiJ-Buhari, 8/180

866 Abdulaziz b. Ahmed, en-Nahiyetu an Ta ‘ni EmiriJ-Müminin Mwiviye, s. 45.

867 İbn Haldun, Mukaddime, 2/188.

868 İbn Haldun, a.g.e., 2/188.

869 İbn Teymiye, Mecm uu Fetava, 25/27.

870 Sallabi, Muaviye bin ebi Süfyan, s. 522.

871 İbn Kesir, el-Bidaye ve ‘n-Nihaye, 11/663.

872 Sallabi, a.g.e., s. 528.

873 Taberi, Tarihur-Rusül veJ-Mülük, 3/232; İbn Esir, el-Kamil fi’t-Tarih, 3/337; İbn Kesir, el-Bidaye ve ‘n-Nihaye, 11/ 428.

 

874 İbn ‘Adiyy, el-Kamil fi Du’afai ‘r-Ricil, 6\2110.

87 5 İbnu’l-Cevzi, el-Mevduat, 1 \305. 876 Zehebi, Mizanu 7-i’tidal, s. 125, no. 370.

877 İbn Sa ‘d, Kitabu Ta bakati7-Kebir, 7 /69-70; İbn Abdülberr, el-ltis ab fJ Ma ‘rifeti 1-Ashab, 2/99-105; İbn Esir, Üsdr11-Gabe il marifetis-Sahabe, 2/336337; İbn Hacer, el-İsabe fJ Temyizi ‘s-Sahabe, 2/527-528.

878 Taberi, Tarihu’r-Rusül ve1-Mülr1k, 3/195, 238, 256, 264, 346, 467; İbn Esir, Üsdr11-Gabe fi marifetis-Sahabe, 2/336-337; Salih Muhammed er-Revadıyye, Ziya d b. Ebihi ve Devruhu fiJ-Hayati 1- ‘Amme, s. 31.

879 İbn Sa ‘d, Ki tabu Ta bakatiJ-Kebir, 7 / 69; İbn Abdülberr, el-lsti’ab fi Ma ‘rifeti 1Ashab, 2/99; İbn Hacer, el-İsti.be fl Temyizi ‘s-Sahabe, 2/522.

880 İbn Sa ‘d, a.g. e., 7 /69; Salih Muhammed er-Revadıyye, a.g. e., s. 31.

881 Halife b. Hayat, Tarih u Halife b. Hayya t, s. 191; İbn Abdülberr, el-İsti ab fl Ma ‘rifeti 1-Ashab, 2/99-105.

882 Taberi, a.g.e., 3/151; İbn Hacer, el-İsti.be fJ Temyizi ‘s-Sahabe, 2/527-528; Salih Muhammed er-Revadıyye, a.g.e., s. 32

883 es-Safedi, el- Va fi bi J- Vekyat, 15/32; Salih Muhammed er-Revadıyye, a.g.e, s. 32.

884 Mes’udi, Mun1cu ‘z-Zeheb, 3/14, 15; Hamdi Şahin, ed-Devletü J-Emeviyye el Müftera ‘aleyha; s. 195.

885 İbn Teymiyye, Mecmu ‘u’ 1-Fetava, 20/267.

886 İbn Esir, el-Kamil fi ‘t- Tarih, 3/301.

887 Taberi, Tarihu’r-RusülveJ-Mülak, 3/195.

888 Buhari, “Feraii’, 18; Müslim, “Rada ‘ “, 36.

889 İbn Hacer, FethuJ-Bari Şerh u SahihiJ-Buhari, 12/39.

890 Ebu Osman en-Nehdi’nin tam adı Abdurrahman b. Mili b. Amr b. Vehb’dir. Muhadram olup tabiiinin büyüklerindendir. Hicri 95 yılında vefat etmiştir. Bkz. İbn Hacer, Tehzibu Tehzıô, 6/246-247, Takribu ‘t-Tehzib, s. 601.

891 Buhari, “Feraii’, 29; Müslim, “İman”, 114, 115.

892 Nevevi, Sahihu Müslim bi Şerhi’n-Nevevi, 2/52-53.

893 Ebu Nuaym, Ma ‘rifetü ‘s-Sahabe, 3/121.

894 Dr. Halid el-Gays, Merviyyatu Hilafeti Muaviye fi Tarı1ıi’t-Taberi, s. 372-379.

89 5 İbn Hacer el-Heytemi, Ta thiruJ-Cinan, s. 12.

896 Taberi, Tarihu’r-Rusülve1-Mülük, 3/195; İbn Esir, el-Kamilfi’t-Tarih, 3/299300.

897 Hamdi Şahin, ed-Devletül-Emeviyye el-Müfteni ‘aleyha, s. 196.

898 İmam Malik, Muvatta, Hac, 511/277.

899 Buhari, “Hac”, 109; İbn Eb u Şeybe, Musannef, 6/23, 30533; Tahavi, Şerh u Me ani7-Asar, 2/264; Darekutni, es-Sunen, 4/56; Haklın, el-Müstedrek, 3\442; Beyhaki, es-Sünenü’l-Kübra, 5/233-234.

900 İbn Arabi, el- ‘Avasım mine ‘1-Kavasım, s. 168; Hamdi Şahin, ed-Devletü ‘1Emeviyye el-Müftera ‘aleyha, s. 196.

90 1 İbn Arabi, a.g.e.J sJ 163; Muhammed Salih Ahmed el-Garsi, Fa slu ‘l-Hitab fi Mevakıfi ‘1-AshabJ nşr., Darü’l-Kalem, Dımaşk, (2006), s. 141.

902 İbn Arabi, el- :4 vasım mine ‘1-Kavasım, s. 161.

903 İbn Arabi, a.g.e., s. 157-163; Sallabi, Muaviye b. Ebu Süfyan Şahsıyyetuhu ve ‘Asruh, s. 319-322.

904 İbn Kesir, el-Bidaye ve ‘n-Nihaye, 11/239.

905 İbn Kesir/ el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1 /229-230.

906 İbn Sa’d, Kitabu TabakJti7-Kebir, 6/242-243; Zehebi, Siyenı A ‘lamİ ’11-Nubela, 3/464-465; İbn Kesir/ a.g.e., 1 1 /230-231, 237-238.

907 Zehebi, Siyeru A ‘Jami’n-Nübela, 3/ 463-466; İbn Hacer, el-isabe fi Temyizi sSahabe, 2/33 – İbn Sa’d, a.g.e., 6/24 1-244; İbn Abdülberr, el-lstiab fi Ma ‘rifrti 1-
Ashab, 1/3809-39 1; İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1 /228-244; İbn Hacer,
a.g.e., 2/32-34.
908 Taberani, el-Mu’cemu1-Kebir, 723; Beyhaki, Delailu ‘n-Nübüvve, 6/457; İbn
Abdülberr, a.g.e., 1/390; İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 1 2/229.
909 Müslim, “İmarat”, 14

910 Müslim, “İm:lrat”, 14

911 Nevevi, Sahihu Müslim bi Şerhi’n-Nevevi, 1 2/241.

912 Abdulaziz b. Ahmed, en-Nalıiyetu an Ta’ni Emiri1-Müminin Muaviye, s. 150.
913 Muhammed el-Gays, Merviyyatu Hilafeti Muaviye, s. 435.
914 Mustafa İslamoğlu, İmamlar ve Sultanlar, s. 87.

915 İbn Arabi, el- ‘.A vasım mine l-Kavasım, s. 1 42-1 43.

916 İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 1 2/230; Dr. Halid b. Muhammed elGays, Merviyyatü Hilafeti Muaviyeti Tarihi ‘t-Taberi, s. 440.
917 İbn Asakir, Tarihu Medineti Dımaşk, 1 2/229; İbn KesirJ el-Bidaye venNihaye, 1 1 /298-99.

918 Buhari, “Meğazi”, 58.

919 İbn Hacer, Fethul-Bari Şerhu SahihiJ-Buharf, 1 3/194.

920 Buhari, “Meğazi”, 45; Müslim, “İman”, 1 58.

921 Taberi, Tarihu’r-Rusül veJ-Müluk, 5/1 95.
922 Zehebi, Siyeru A 1ami ‘n-Nübela, 3/ 465.
923 Sallabi, Muaviye bin ebU Süfyan, s. 234.
924 Taberi, a.g.e., 5/ 1 95.
925 Sallabi, a.g.e./ s. 234.
926 İbn Hacer, el-İsabe fi Temyizi ‘s-Sahabe, 2/33.

927 Necmi Sarı, Muaviye b. Ebu Süfyan Müdafaası, (tere. en-Nahiyetu an Ta’ni
EmiriJ-Müminin Muaviye) s. 269-277.

928 İbn Kuteybe, el-İmame ve’s-Siyase, 1/ 163; Ya’kubi, Tarih, 2/220; Mes’udi,
Murucu’z-Zeheb, 3/77.

929 İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1 /650, 659.

930 Necmi Sarı, Muaviye b. Ehi Sufyan Müdafaası, s. 278.

931 Belazuri, EnsabuJ-Eşraf, 5/ 1 7.

932 İbn Kesir, el-Bidaye ve’n-Nihaye, 1 1 /6 15, 653-654; Belazuri, EnsabuJ-Eşraf,
3/471; Zehebi, TarihuJ-İslam, 2/478; Dr. Muhammed b. Abdülhadi b. Rezzan eşŞeybani, MevakıfuJ-Mu’araza fi Hilafeti Yezid b. Muaviye, s. 384.

933 Necmi Sarı, Muaviye b. Ehi Sufyan Müdafaası, s. 282.