Müminlerin Emiri Muaviye (radıyallahu anh)’ a Yöneltilen İthamlar ve Cevapları Bölüm:1
Paylaş:

 

Tarihi vakaların yalancı ravilerin uydurma haberleri ile hakikatten koptuğu bir gerçektir ki bu rivayetlerin doğruluğunu araştırmadan yapılan okumalar neticesinde günahsız insanların haksız eleştirilere mahkum kaldığı da bilinmektedir. Tarih, nitekim senet ilmiyle alakalıdır ve vakaları aktaran insanların güvenilirliliği neticesinde yaşanan olayların gerçekliği ve keyfiyeti ortaya çıkmaktadır. Tıpkı hadis rivayetlerinde olduğu gibi tarihi nakillerde bulunan ravi zinciri incelenmez, güvenilir olmayan bir ravinin bulunduğu rivayet hüküm dışı bırakılmazsa aktarılan her nakille tarih çelişkiler ve yalanlar yumağı halini alır. Unutulmamalıdır ki tarih kitapları aktardıkları her rivayetin sahihliğini tesbit etmez. Nitekim Taberi, Tarih u’r-Rusül vel Müllük adlı eserinde bu meseleyi şöyle zikretmiştir: “Bu kitabımızı okuyan ve duyanın karşı çıkıp ve çirkin göreceği nakiller bulunabilir. Ancak bilinmeli ki bunlar bizim tarafımızdan ortaya atılmış rivayetler olmayıp bizden önceki bazı nakilcilerden bize ulaşmıştır. Biz de bunları olduğu gibi naklettik.

Biz bu kitabımızdaki rivayetleri delil olarak telakki edip bunlarla huccette bulunmayı kast etmedik.” 678 Nakilciler, kendilerine ulaşan rivayetleri dönemin mirası telakki edip bir sonraki nesle aktarmışlar ve bu naklettiklerinin hükmünü de onlara bırakmışlardır. Nitekim Hafız ibn Hacer bu meseleyi izah ederken şöyle demiştir: “İlk dönem hadis Hafızları, mevzu hadisleri nakletmek istediklerinde hadisin senedini zikretmekte iktifa ederlerdi. Zira onlar hadisi senediyle zikrettiklerinde sorumluluktan kurtulduklarına ve hadisin sıhhat açısından değerlendirilmesini senede havale ettiklerine inarııyorlardı.” 679

Sonraki yıllarda rical ilminden mahrum olanlar bu nakilleri hükümlerini bilmeden aktarmaya devam etmiş ve bu rivayetleri hakikat zannıyla kullananlar tarihte pek çok vakayı olduğundan farklı yorumlamışlardır. Hafız İbn Kesir gibi muhaddisler tarihi senetlerin sıhhatini de zikrederek naklettikleri için onların eserleri tarihi doğru okumak açısından daha güvenilirdir. Senetlerin hükümleri olmadan yalnızca nakil yapan eserlerin senet tahlili yapılmadan okunması ve üzerine hüküm bina edilmesi ise okuyucuları yanlış bir nakli doğru gibi inandırıp, tarihi hatalı öğrenmeye ve tarihi şahsiyetleri yersizce eleştirmeye sevk edebilmektedir. Aşağıdaki iki paragraf, bir profesörün Hazreti Muaviye konusunda tarihi okurken takınmamızı tavsiye ettiği tavrı göstermektedir. Bu profesörün tarihi kendi tabu ve sınırları içerisinde incelemek için rivayetlere zannı üzere hüküm verdiğini müşahede ettiğimi esefle söylemekten geri duramayacağım. “Muaviye ne tarihin en büyük zalimidir ne de sahabi olduğu için dokunulmaz, yanılmaz biri olabilir. Onun yaptığı zulümler, hilekarlıklar ve yağmalar tarihen sabittir. Ancak onu bütün kötülüklerin merkezine oturtmak ne kadar yanlış ise, tam tersine onun sahabi olduğu için yanlış yapsa da kurtulduğunu söyleyebilmek, yaptığı her eylemi onaylamak veya bir kılıf bularak savunmak da doğru değildir. Esasen tarih fotoğraf çekmektir. Doğrusunu eğrisini düzeltmeye çalışırsak tarihe tabir yerindeyse fotoshop veya rotüş yapmış oluruz.

Bu durumda tarihi doğru anlatmış da olmayız ve sonuçta bu şekildeki bir tarihten ibret de alınamaz. Müslümanların tarihini etkileyen ve yönlendiren bu dönemi iyi anlamak gerekir. Çünkü bu dönemden sonra Müslüman kimliği yerine mezhebi kimlik geldi ve gerçek tarihi tablo tahrif oldu.” 680 Tarih rivayetlerini incelerken hepimizi bağlayıcı unsur olan hadis usulündeki rical ilmine bağlı kalmak durumundayız. Eğer sabitemiz ravilerin rical ilmindeki hükümleri olmaz da hevamız olursa, mezkur profesörün yaptığı gibi nakil Buhari’ de dahi geçse buna uydurma demek hatasına düşebiliriz. Mezkur profesörün tarihi vakalara ve rivayetlere yaklaşımına misalen iki iddiasını söyleyebiliriz. Yazara göre geride tahrici geçen “otuz yıl hilafet” hadisi, ashabı kiramın aralarında geçen siyasi hataları örtmek için uydurulmuştur. 681 Yine yazar Hazreti Hasan’ın hilafeti devretmesini anlatırken, Nebi (aleyhisselam)’ın “Bu oğlum seyyiddir . . .. ” 682 rivayeti için Hazreti Hasan’ı iyimser göstermek adına uydurulduğunu iddia etmiştir. 683

Tarih fotoğraf çekmektir diyen yazara sormamız icab eden şey şudur; siz Buhari kaynaklı bir rivayeti dahi, tarihi okumak istediğiniz şekle uymuyor diye uydurma kabul ediyorsunuz, sizi bağlayıcı olan ve rivayetleri olduğu gibi kabul etmemizi sağlayacak usulünüz acaba nedir? “Farklı Okumak” başlığı ile kaleme aldığınız kitabınızda Hazreti Muaviye kötü ve hırsı için her şeyi yapan siyasi bir karakter olarak zikredilirken, uydurma rivayetleri ayıklayarak Hazreti Muaviye’yi olduğu gibi ve bir sahabi olarak zikretmeye gayret eden bizlere de “onu aklamak için rivayetleri fotoshop yaptığımız” ithamınızı nereye koyacağız? Evet, Hazreti Muaviye’yi yalancı ravilerin iftiralarından aklayıp, hatasını ispat eden sahih rivayetlere denk geldiğimizde de bir sahabi olarak kendisi hakkında hüküm vermek yetkisine yeltenmeden onu Rabbisine bırakmayı ve sahabi olduğundan yalnızca hayırla yad etmeyi vazifemiz bilerek ona yöneltilen eleştirilere cevap vermeye gayret ettiğimiz bu bölümü istifadenize takdim ediyorum. Bu bölümde tarihten günümüze kadar Hazreti Muaviye’nin aleyhine yöneltilen 29 ithamın cevabını vermeye gayret ettik. Tevfik Allah’tandır. s İbnu’l-Mübarek demiştir ki: “Muaviye Radiyallahu anhu bizim katımızda öyle bir mihnettir ki, kimin ona göz ucuyla baktığını görürsek, onu sahabilere karşı kötü söz söylemekle itham ederiz.” 684

İtham: Emir Muaviye Sahabe mi?

Bu soru aynı zamanda Kadiri Şeyhlerinden Sadi Baba isimli bir zatın bu isimde kaleme aldığı 214 sayfalık bir kitabın ismidir. İlmi tetkikten uzak bir şekilde yazılan bu kitapta küfür üzere öldüğüne dair ehli sünnetin icması olan Ebu Talip “hazret” sıfatı ile zikredilirken, Hazreti Muaviye, Emir Muaviye diye zikredilmiştir. Kitabın sonunda ise “Emir Muaviye” hakkında müellif şu yargıya varmaktadır:

Marizi Hz.nin tarifi (ile Sahabe): “Sahabe adildir demekle, Rasulullah’ı yalnız bir gün gören yahut arasıra ziyaret eden yahut bir iş için gelip Rasulullah’ın yanından hemen savuşup giden her ferdi kastetmiyoruz. ‘İnanan, destekleyen, ona saygı göste ren, ona yardım eden ve onunla beraber indirilen nura uyanlar işte felaha erenler onlardır.’ ayeti kerimesi ali ve yüksek anlamıyla Rasulullah’a arka çıkmış, davasını desteklemiş yardım etmiş, Rasulullah’a eksiksiz tabi olmuş, ittiba etmiş yüksek seviyeli zatlardır.” demiştir. (Buhari c. 1 S. 23-24) Hakikati bütün ağırlığı ve çıplaklığı ile ortaya koyan bu tariftir. Bu değer ölçüsüne, müellefe-i kulubtan olan Muaviye’yi ve Ebu Süfyan ailesini vurursak Sahabe kapsamının dışında kaldıklarını rahatlıkla görürüz. Şimdiye kadar bize Emir Muaviye ve ailesinin Sahabeliğini nas gibi, farz gibi Allah Rasulü’nün emriymiş gibi, ehli sünnet ve’l-cemaat görüşü, akidesi budur diye kabul ettirmişlerdir. Tarih ve siyer ve bu mevzu ile ilgili hadis ve diğer kitapları karıştırdığımız vakit Emevi ailesinin, Rasulullah ve Sahabesiyle İslamın hayata taşınmaması için yaptıkları mücadeleyi okuyor, görüyor ve anlıyoruz. Heyhat! Bunlar Rasulullah’ın Sahabesidir diye korkumuzdan eleştiri yapmak değil, içimizden tan edici bir şey geçse belki yüz defa tevbe istiğfar edip, Ya Rabbi! İçimden Muaviye ve hempalarına kötü bir şey geçmesin diye dua ve niyaz ediyoruz. Fakat okuyup araştırdıkça bakıyoruz ki iş hiç de öyle değil. Muaviye isminin önüne “Hz.” lafzını koymaları, Sahabelik ve müctehidlik sıfatı takmaları, Muaviye ve ailesinin yaptıkları bütün zulüm ve rezaletleri örtmüştür. Bu niçin böyle olmuştur? Bunun ana sebebi: Böyle bir siyasetin o zamanki yöneticilerin çıkarlarına, menfaatlerine uygun gelmiş olmasıdır.

… Muaviye İslam Cumhuri yönetim şeklini monarşiye çeviren İslamın meşru halifesine isyan eden ilk kişi olmuştur. 685

23 senelik devr-i saadetin yaklaşık yirmi bir buçuk senesini İslamın amansız düşmanı olarak geçirmiş ve İslam olduktan sonra da müellefe-i kulub fonundan maaş almış bir ailenin mensubu nasıl, hangi ilmiyle, hangi ihlas ve irfanıyla ictihad yapabilmiş ve Sahabe sayılmıştır? 686

Cevap: Çalışmamızın ilk bölümünde “Bir Şahsın Sahabi Olduğunun Tesbiti” adlı başlıkta bir zata sahabi diyebilmenin şartlarını zikretmiştik. Hakkında hadis-i şerif varid olan, ashabın tamamının kendisinin sahabi olduğunu ikrar ettiği Muaviye (radıyallahuanh) sahabidir ve hatta Sahabenin üst tabakasından dır. Hazreti Ali’ye isnat ettikleri tarikat silsilelerinin etkisi ile Hazreti Muaviye’yi tan etmeyi ve hatta ona hakaret etmeyi ritüel haline getiren bazı tarikatların ehl-i sünnete uymayan bu tutumlarından Allah’ a sığınırız.

İtham: Muaviye, Hazreti Ali ile savaştığında aslında sülalesinin öcünü almakta idi. Haşim bin Abdimenaf Kureyş’in liderliğini yapmakta idi. Kardeşi Abdişems ölünce oğlu Ümeyye nüfus ve zenginliğine güvenip amcası ile arasını açarak onunla rekabete girmişti. Girdiği rekabeti kaybederek Hicaz’ı terk ederek on yıl kalmak üzere Şam’a yerleşti. Tarihte böylece Hazreti Muhammed’in dedesinin babası olan Haşim ile Muaviye’nin dedesinin babası olan Ümey ye arasındaki ilk düşmanlık ve mücadele başlamış oluyordu. 687 Ümeyye Şam’dan döndükten sonra vefatı ile yerine oğlu Harb geçmişti. Harb, Abdulmuttalib bin Hişam’ın yakın dostu idi; lakin Abdulmuttalib Harb’ten öldürmüş olduğu bir Yahudi için diyet talep edip aldığında araları açılmıştı. 688 Ümeyye ve Haşim oğullarının arasının iyi olmadığı bir vetirede Haşimoğullarından Nebi (aleyhisselam)’ın peygamber olarak seçilmesi, elbette Ümeyyeoğulları arasında menfi bir tesir uyandırmış ve kendilerine İslam tebliğ edildiğinde onu kabul etmemışlerdir. 689

Unutmamak gerekir ki Müslümanların çoğu Emevilerden pek çok kimsenin İslam dinini sadece şahsi menfaatlerini elde etmek için kabul etmiş olduğu kanaatindeydiler. 690

Cevap: İnna lillahi ve inna ileyhi raciun! Apaçık bir iftira ve zan üzerinden itikatlarını besleyenlerin bu şerrinden Allah’a sığınırız. Hayatlarını okuduğumuzda Ebu Süfyan bin Harb (radıyallahu anh)’ ın da oğlu Muaviye (radıyallahu anh)’ın da hayatlarının Müslüman olarak geçen zamanlarında bu dine hizmet ve samimiyet içerisinde olduklarını görüyoruz. Hazreti Muaviye’nin hilafete geçmesini, ben-i Haşim’den çıkan nübüvvete karşılık meliklik ihdası ile Ümeyyeoğullarının rövanşı olarak görenler; Allah Rasulü’nün getirdiği dini Haşim oğulları’nın diğer kabilelere karşı zaferi olarak gören hastalıklı bir zihniyetin mensubu olduklarını izhar etmiş olmaktadırlar. Ne Nebi (aleyhisselam) risalet vazifesi ile Haşimoğulları adına çalışmış ne de Hazreti Muaviye Ümeyyeoğulları adına hilafeti melikliğe çevirmiştir. Bu sakat bakış açısı, yanlı ve yanlış bir şekilde tarihi okumaktan kaynaklanmaktadır ki; akıllı adamların işi bu değildir.

İtham: Ebu Süfyan ve Muaviye (radıyallahu anhuma) tülekadandır. (Mekke’nin fetih gününde serbest bırakılıp zorla İslama girenlerdendir.)

Cevap: Tüleka olmak yani fetih gününde Allah Rasulü’nün affetmesi ile serbest kalıp sonra İslam’ a girmek kötü bir vasıf değildir; zira İslam geçmişi siler. Halid bin Velid (radıyallahu anh) gibi ashaptan pek çok kişi evvela İslam’a düşmanlık etmiş, sonraları İslamla müşerref olunca İslam’a büyük hizmetler etmişlerdir

Tüleka kelimesi, ilerleyen yıllarda Muaviye (radıyallahu)ın öne çıkıp yıldızının parlaması ve Sıffin vakasından ötürü Ümeyyeoğullarına karşı öfkenin ortaya çıkması sonucu bir ha karet halini almış, tüleka demek öldürülmekten korkan ve gani metten pay almak için İslam’ a giren demek halini almıştı. 691 Ebu Süfyan ve Muaviye (radıyallahu anhuma) ise bu tüleka tanımına dahil olmamaktadır; zira Ebu Süfyan fetih günü değil, öncesinde Efendimiz (aleyhissel;im)’ın karargahına gelerek İslam’a girmiş ve hemen halkını uzlaşmaya davet etmiştir. Hazreti Muaviye ise Mekke’nin fethinde değil; Hudeybiye yılında veya kaza umresi senesinde Müslüman olmuştur.

Hudeybiye yılında İslam’a girdiğini, Rasulullah (aleyhisselam) Hudeybiye’den ayrılırken O’nu tasdikleyen bir Mümin olduğunu ve ertesi sene kaza umresinde Müslüman olduğunu babasının öğrendiğini ve “Senden daha hayırlı olan oğlum, hala benim dinimdedir.” diyerek hoşnutsuzluğunu dile getirdiğini belirten Muaviye (radıyallah u anh), Müslümanlığını fetih gününde ilan ettiğini söylemiştir. 692 İbni Abbas (radıyallalı u anh)’ın Muaviye (radıyallah anh)’ tan naklettiği: ‘Rasulullah (aleyhisselam)ı Merveae makasla tıraş ettim (saçlarını kısalttım) veya Merveae makasla tıraş edilirken gördüm. 693 rivayeti O’nun kaza umresinde iken Hazreti Peygam berin yanında bulunduğunu göstermektedir; zira Nebi (aleyhisselam) hacda iken saçlarını Mina’ da kazıtmıştır. 694 Nesai rivayetinde bu nakilde “umre” kaydı da koşulmuştur ki; “Nebi (aleyhisselam) umre yapıyorken, Muaviye (radıyallahu anh) Merve üzerinde saçlarını kısaltmıştır. ” geçmektedir. 695 O’nun umre kazası senesinde Müslüman olmasını kabullenme yenler, bu umrenin kaza umresi değil; Cu’rane Umresi olduğunu söylemişlerse de bu doğru değildir; çünkü Nebi (aleyhisselam) Huneyn dönüşü yatsıdan sonra çok az Sahabenin iştiraki ile Cu’rane umresini gizli yapmıştır. O sıralarda Muaviye (radıyallah anh) Sahabenin seçkinlerinden olmadığı için bu özel umreye dahil olmamıştır 696 ki bu da Muaviye (radıyallahu anh)’ ın kaza umresinde bulunduğunu ispat etmektedir. 697

O’nun Müslümanlığının fetih sonrası olduğunu öne sürenlerin dayanmış olduğu en kuvvetli delil ise Sad b. Ehi Vakkas’ın bu meseleye olan itirazıdır: “Biz kaza umresini hac aylarında yaptık, o zaman O (Muaviye) Mekke evlerinde kafirdi.” 698 O kafirdi 699 ifadesi ile Muaviye (radıyallahu anh)’ın fetihten sonra Müslüman olduğu görüşü desteklense de, fethe kadar Müslüman olduğunu gizleyen Muaviye (radıyallahu anh)’ın Sad b. ehi Vakkas tarafından kafir olarak bilinmesi normal karşılanmaktadır. 700 Muaviye (radıyallah u anh)’ın fetihten önce Müslüman olduğunu kabul etmeyenlerin öne sürdüğü ikinci eleştiri de O’na Huneyn ganimetlerinden yüz deve ve kırk ukiyye gümüş verildiği için müellefe-i kulubdan sayılmalarıdır. 701 Oysaki O’na ga nimetten büyük pay verilmesi, kalbini İslam’a ısındırmak amacının güdüldüğünü göstermez; zira Bedir’de Müslüman olan Nebi (aleyhisselam)’ın amcası Abbas b. Abdulmuttalib (radı yallahu anh)’a da Huneyn ganimetinden büyük pay ayrılmıştır.

İnceleyin:  Müminlerin Emiri Muaviye (radıyallahu anh)' a Yöneltilen İthamlar ve Cevapları Bölüm:3

Muaviye (radıyallahu anh)’a ganimetten pay ayrılması, babasının kavmi arasındaki izzet ve mertebesini gözetmek içindir. 702 Zehebi, Muaviye (radıyallah u anh)’a ganimet verildiğinin doğruluğunu da eleştirerek: “Mademki Nebi (aleyhisselam) ona mal verdi; peki neden onunla nişan yapmak isteyen kadına Muaviye iyidir/ ama onun malı yoktur. ” dedi diyerek bu rivayeti tartışmaya açmıştır. 703Fetih günü Mekkeliler’in şehri terk ettiği için Muaviye (ra dıyallahu anh)’ ın Müslümanların yanına gelmesinin mümkün olmadığını ileri sürenlere göre O’nun Müslüman olması kaza umresinde gerçekleşmemiştir. Buna cevaben denir ki; oysaki Mekkeliler’in şehirden uzaklaşmadığı, hatta tavaf yapan Müslümanlar’ı yakinen izledikleri bilinmektedir. 704 Zaten bu umre sonrasında babasının Muaviye (radıyallahu anh)’ın Müslüman olduğunu öğrenmesi ve de tepkisini zaten kendileri itiraf etmişlerdi. 705 Bütün bu verilerden, Muaviye (radıyallahu anh)’ ın fetih öncesi Müslümanlar’dan olup ailesinin ve Mekkeliler’in baskısı yüzünden Müslümanlığını izhar edemediği görülmektedir.

İtham: Aişe Annemiz’in Hazreti Muaviye’yi Kınadığı İddiası

Tabiinden el-Esved b. Yezid, Aişe (radıyallahu anha) anne mize: “Tulaka’dan birinin halifelik hususunda Rasulüllah (aleyhisselam)’in ashabı ile çekişmesine şaşırmıyor musun?” deyince Aişe anamız şöyle cevap verdi: “Bunda şaşılacak ne var ki?! O (Muaviye), Allah’ın (yeryü zündeki) sultanıdır. Allah sultanlığı iyi adama da verir kötü adama da. Firavun, Mısır halkına dörtyüz sene hükmetti. ” 706

Cevap: Bu rivayet, Aişe (radıyallah u anha)’ dan sabit değildir. Zira isnadındaki bazı raviler zayıftır. Bu ravilerden olan Eyytıb b. Ca bir b. Seyyar es-Suhaymi el-Yemami hakkında “zayıf’ hükmü verilmiştir. 707 Diğer ravi el-Kasım b. Musa b. el-Hasen b. Musa “mechulu’l-hal” bir ravidir. 708 Bir diğer ravi ise Abdurrahman b. Muhammed b. Yahya b. Yasir el-Cevberi’dir. Zehebi bu zatın hal tercemesine yer vermiş ancak cerh ve ta’dil durumuna dair hakkında hiçbir şey söylememiştir. Sadece Muaviye (radıyallahu anh) hakkındaki görüşünün iyi olduğuna dair bir rivayet zikretmiştir.709 Dolayısıyla bu ravi de diğeri gibi “mechulu’l-hal” bir ravidir. 710

Ashaptan bir kimseyi tuleka diye itham edip faziletini düşürmeyi kast etmek doğru değildir. Çünkü fetih günü İslam’a giren bu tuleka, fetihten sonra infak edip savaşanlardır ve Allah kendilerine güzel sonucu vaat etmiştir. Çünkü onlar, Huneyn ve Taifte infak etmiş ve her ikisinde savaşmışlardır. Allah hepsin den razı olsun. 711 Rasulullah (aleyhisselam) ile beraber infak edip savaşanlar hakkındaki fazileti eserimizin ilk bölümünde zikretmiştik.

İtham: Muaviye’nin fazileti hakkında varid olan hadisler sahih değildir.712

Buhari, Hazreti Muaviye ile alakalı İbn ehi Müleyke hadisini 713 zikrederken, diğer sahabilerde yaptığı, Ebu Bekr’in Fazileti gibi menkıbe veya fazileti ifadesini kullanmadan “Muaviye’ nin Zikri” diye başlık vermiştir. Cevap: Bazı kaynaklarda İshak b. Rahuye’nin sözü olarak “Muaviye’ nin fazileti hakkında Rasulullah (aleyhisselam)’ den rivayet edilen hiçbir sahih hadis yoktur.” şeklinde aktarılan ifade İshak b. Rahuye’den sahih bir isnadla714  gelmemıştır. 715 Bu iddiayı kabul etmiş olsak dahi Hazreti Muaviye’nin fazileti hakkında varid olan hadisler sahih değildir sözü ile o rivayetlerin sahih değil de hasen veya zayıf olduğu kastedilmişse bunda bir zarar yoktur; zira bir takım ahkam ve fazilet rivayetlerinin ekserisi hasen kayıtlıdır. 716 Sahih değildir sözü ile şayet aslının olmadığı kastediliyorsa bu da doğru değildir. İbn Hanbel’in de Müsned’inde rivayet ettiği şu hadis sahih isnatla varittir ve Hazreti Muaviye’nin faziletine dair kafıdir. 717 ‘Allahım, Muaviyeye hesap ve kitabı öğret, onu azaptan koru. ,718 Yine İmam Tirmizi’nin “hasen” kaydı ile zikrettiği şu rivayet de onun faziletine dair makbul hadislerin var olduğunu ispat etmektedir: ‘Allah ‘ım! Muaviyeyi hidayet eden, hidayet ehli ve hidayete ehil kıl ” 719

İmam Buhari’nin Hazreti Muaviye’nin bahsini “Muaviye’nin Zikri” başlığı ile zikretmesi, onun faziletini nakz etmek için değildir. Usame bin Zeyd dahil pek çok sahabinin fazilet veya men k ıbesini bu başlık ile zikretmiştir. Zaten Buhari bu hah baş lıklarına “Sahabe’nin Faziletleri Kitabı”nda ya da “Ensar’ın Menkıbeleri Kitabı”nda yer vermiştir. Bu da açıkça göstermektedir ki Buhari’nin maksadı bu sahabilerin faziletlerini zikretmektir. Muaviye’nin Zikri Babı, Fadailu’s-SahabeKitabı’nda 28 no’lu bab olarak geçmektedir. 720

Eğer denilirse ki; Buhari bu hususu “Muaviye’nin Zikri Bab”ı sözüyle tabir (ima) etmiş ve Muaviye (radıyallah u anh)’ın faziletlerini ve menkıbelerini kabul etmemiştir. Çünkü İbn Rahuye’ nin de dediği gibi Muaviye (radıyallahu anh)’ın fazileti hakkında sahih hiçbir hadis yoktur. Buna cevap olarak şöyle deNebilir: Bu ibareyle kastedilen “Muaviye (radıyallahu anh)’ın fazileti hakkındaki hadislerden Buhari’nin sıhhat şartına uygun hiçbir hadis yoktur” ise; zaten Sahabenin ekserisi bu durumdadır, zira Sahabenin fazileti hakkındaki hadislerden de Buhari’nin sıhhat şartına uymayan pek çok makbul hadis vardır .”72

Buhari, Hazreti Muaviye’den toplam 8 hadis nakletmiştir ki bunların 4’ü muttefekun aleyhtir.722

Ayrıca Buhari et- Tahirul-Kebir adlı eserinde:

“Allahım! Onu hidayet eden, hidayet ehli ve hidayete ehil kıl’ 723 hadisi sahih bir isnadla rivayet etmiştir.

Buhari’nin Hazreti Muaviye’nin faziletini kabul etmediğini iddia edenlerin zan ile hükmettiklerinin delilidir.

İtham

Şamlılar, muhaddis Ahmed en-Nesai’ye kendilerine Muaviye’nin fazileti ile ilgili bir hadis rivayet etmesini istediklerinde “Allah karnını doyurmasın. (hadisinden) başkasını bilmiyorum.” 724

Bir rivayette de Nesai “Muaviye başabaş gelmeye razı olmayıp üstünlük mü istiyor?” demiş ve bunun üzerine Şamlılar Nesai’yi dövmüşler ve hastalanıp vefat etmiştir. 725

Cevap: Şamlılar Nesai’den Hazreti Muaviye’yi, Ali (radıyallahu anh)’ a karşı üstün tutmasını istemişler o da onların edepsizliklerine kızmıştır. İyi de etmiş ama haddi aşarak sahabiyi karalama vehmi uyandıracak sözler söylemiştir. İnsandır hata edebilir. 726 İmam Nesai, Muaviye (radıyallahu anh)’ın fazileti hakkında daha önce zikrettiğimiz hadislere, muhtemelen mutalli olmamış, bu nedenle de es-Sünenü’s-Süğni (el-Mücteba) ve es-Sünenül Kübra adlı eserlerinde bu rivayetleri tahric etmemiştir. Allah en dogrusunu bilir.” 727

Bir ihtimal de bu ‘Allah karnını doyurmasın. ” hadisinin bir sonraki başlıkta izah edileceği gibi zekat, ecir ve rahmet olacağı manasını kast etmiş; ancak Şamlılar bunu anlamayıp ya da Muaviye’nin Ali’den (radıyallahu anhuma) üstün olmamasını kabullenemeyip cehaletlerinin eseri olarak Nesai’yi darp etmiş lerdir.

İtham: Efendimiz (aleyhisselam)’ın “Allah onun kar nını doyurmasın. ”hadisi

İbn Abbas (radıyallah u anh uma) şöyle demiştir: “Çocuklarla oynuyordum. Rasulüllah (aleyhisselam) geldi. Bir kapının arkasına saklandım. Eliyle sırtıma vurdu. ‘Git bana Muaviye’yi çağır.’ dedi. (Gidip) geldim ‘Yemek yiyor’ dedim. Sonra bana yine ‘Git bana Muaviye’yi çağır.’ dedi. (Gidip) geldim ‘Yemek yiyor’ dedim.Allah onun karnını doyurmasın.” dedi.728

Cevap:

Eleştiriyi iki cihette cevaplamak mümkündür:

Birinci vecih; ilgili rivayette sanki Hazreti Muaviye, Allah Rasulü (aleyhisselam)’ın davetini ötelemiş, ısrarla yapılan çağrıyı yemek yediği için ertelemiştir. Nebi (aleyhisselam) da bundan ötürü “Allah karnını doyurmasın.” demiştir. Oysaki İbn Abbas’ın Hazreti Muaviye’yi çağırdığına dair bir karine mevcut değildir. Belki de yemek yediğini görüp, peygamberin kendisini çağırdığını söylemeden geri gelmiş olabilir. Bu yüzden de Hazreti Muaviye’nin Allah Rasulü’nü bekletip, kasıtlı bir şekilde kızdırdığını düşünmek doğru değildir. İkinci vecih; Müslim bu rivayeti “Peygamber Bir Kimseye Hak Etmediği Halde Lanet Eder Veya Söver Yahut Beddua Ederse, Bu Onun, O Kimse İçin Zekat, Ecir Ve Rahmet Olacağı Babı ‘nda zikretmiştir.

Yine aynı babda ”Benim Rabbim e ‘Allah ‘ım, ben ancak bir beşerim. Hangi bir Müslümana lanet edersem veya söversem bunu onun için bir zekat ve ecir kıl’ diye şart koştuğumu biliyor musun?” hadisi rivayet edilmiştir. 729 Bir başka rivayette şöyledir: “Allahım senden ahd-ü peyman alıyorum. Elbette bu ahdi bana bozmazsın. Ben ancak bir beşerim. Müminlerden hangisine eziyet eder, söver, lanet eyler, döversem bunu onun için namaz (rahmet), zekat ve kıyamet gününde onu kendisiyle sana yaklaştıracağın bir ibadet yap!”730 İmam Müslim, “karnı doymasın” hadisini zikri geçen bahta rivayet etmekle; Muaviye (radıyallah u anh)’ ın bedduaya müstehak olduğu şeklinde bir anlam çıkarmamıştır. İşte bundan dolayı hadisi bu baba koymuştur, Müslim dışındaki muharricler ise bu hadisi Muaviye (radıyallah u anh)’ ın menakıbından saymışlardır. Çünkü bu hadis hakikatte Muaviye radıyallahu anh için bir dua olmuştur.731

Bu söz “Allah canını alsın”, “İkram etmesin”, “Ana-babasına yazıklar olsun”, “İyi etmesin” anlamındaki sözler gibi Arapların söylemeyi adet ettikleri ama manası murad edilmeyen sözlerdendir. Öyle olsa bile Allah (sübhanehu ve teala) bu sözü, hadiste sahih olarak yer aldığı üzere rahmet ve yakınlık vesilesi kılar.732

Allah (subhanehü) Muaviye (radıyallahu anh)’a aynen öyle yapmış ve yeryüzünü idare etmeyi ona nasip etmiştir. Bu da doyumun zırvesidir. 733

İtham: Muaviye şerli olduğundan hilafete ehil değildir. . · “Arap Kabilelerinin en şerlisi Beni Ümeyye, Beni Hanife ve Sakif kabileleridir.”734 “Rasulullah’ın en çok buğz ettiği topluluk ben-ı Ümeyye idi.”735

Bu iki rivayet gösteriyor ki Rasülüllah, ben-i Ümeyye’ye buğz ediyor ve onları şerli olarak görüyordu. Muaviye de beni Ümeyye’dendir. O halde o da şerlilerdendir. Rasulullah’ın buğz ettiği insanların imaret ve hilafete ehliyeti olamaz. Cevap: Zikri geçen rivayet isnaden zayıftır.736 Bu iddia sahibi bu iddiası ile beraber cehaletini izhar etmiştir. Bu iddiası ile birlikte beni Ümeyye’den olan Osman bin Affan (radıyallahu anh)’ı da şerli kabul edip ümmetin onun hilafetindeki icmasını yok mu sayacaktır? Yine selahiyyeti ile meşhur Ömer bin Abdulaziz de beni Ümeyye’den olup makbul bir halifedir. Rivayet geçerli kabul edilse dahi bu rivayette beni Ümeyye’ nin hepsi şerli olarak zikredilmemiştir, ekserisinin şerli olması içlerinden bazılarının salih hatta en hayırlılardan olmasına mani değildir. Osman bin Affan gibi Muaviye (radıyallahu anhuma) da bu kabileden olup ümmetin en hayırlılarından sayılmıştır.737

İtham: Efendimiz (aleyhisselam)’ın rüyasında Ümeyyeoğullarını kendi minberinde görmesinden ötürü üzülmesi ve Allah’ın “Kadir Suresi”ni inzal ederek kendisini teselli etmesi: “Bir adam, Muaviye’ye biat etmesinden sonra Hasan bin Ali (radıyallahu anhuma’ya doğru kalktı ve ‘Müminlerin yüzünü kararttın’ ya da ‘Müminlerin yüz karası’ dedi. O da şöyle dedi: ‘Allah sana merhamet etsin, beni kınama! Peygamber (aleyhis selam)’ a rüyasında Ümeyyeoğullarının kendi minberi üzerinde oldukları gösterilmişti de bu durum Rasulüllah (aleyhisselam)’ın fenasına gitmişti. Bunun üzerine “(Rasulüm) Kuşkusuz biz sana Kevser’i verdik.” (Kevser, 108/1) Ey Muhammed! -Yani cennetteki nehri (verdik.)- ayeti nazil oldu. Ve bir de “Biz onu (Kur’an’ı) Kadir Gecesi’nde indirdik .. . O Kadir Gecesi ki, bin aydan daha hayırlıdır.” (Kadr, 97/1-3) ayetleri nazil oldu. (Senden sonra Ümeyyeoğulları’nın idarede olacakları süre (bu kadar) ey Muhammed! diye teselli verilmiş oldu.)” Ravi Kasım b. el-Fadl el-Huddani “(Emeviler dönemini) saydık baktık ki, ne bir gün eksik ne de fazla; tam bin ay.” Demiş tir.738 Bu dönem seksen üç yıl, dört aydır.739

Hasan (radıyallah u anh)in Muaviye (radıyallahu anh)a biati Peygamber (aleyhisselam) dan sonraki otuzuncu yılın başıydı. Ebu Müslim el-Horasani eliyle devletlerinin (Emevi devleti) son bulması ise doksan iki sene sonra gerçekleşmiştir. Bundan İbnu’z-Zübeyr’in sekiz yıl, sekiz aylık halifeliği çıkartılınca geriye bin ay kalır.740 Eleştiride görüldüğü üzere Efendimiz (aleyhisselam) Emeviler’in kendi hilafetine hakim olacağını öğrendiğinde üzülmüş ve Rabbisi O’nu Kadir Gecesi gibi 83 yıl 4 ay olan bin aydan hayırlı bir mükafatla teselli etmiştir. Her ne kadar Emeviler bu süre kadar idarede kalacaksa da Kadir Gecesi Emeviler’in bu idare süresinden daha hayırlı sayılmıştır.

Cevap: Kadir Suresi’nin faziletinin zikredildiği bahta rivayet edilen bu hadisin tahricinden önce içerdiği manaya dikkat etmek gere kir: Hasan (radıyallahu anh)’ın hilafeti teslim etmesi kaderin bir seyri olarak, memnuniyetsiz bir şekilde gerçekleştiği vehmedilmiş ve Ümeyyeoğulları’nın hakimiyetinin sonunun geleceği kastedilerek Emevilerin bin ay süren idaresine karşılık bin aydan daha faziletli Kadir Gecesi ile teselli olunmaktan bahsedilmiştir. Hadisi rivayet eden İmam Tirmizi: Bu hadis gariptir; bu hadisin senedinde Kasım b. Fadi’ dan ve Yusuf b. Mazin’ den rivayetle denilmiştir, Kasım b. Fadl el-Hudani güvenilir bir kişidir, Yusuf b. Sad meçhul bir şahıstır, bu hadisi bu lafızla sadece bu şekliyle bilmekteyiz.”demiştir.741

İnceleyin:  Sebb-i Sahabe Meselesi

Bu rivayet, Hakim’in el-Müstedrekinde Kasım bin Fadl + Yusuf bin Mazin kanalı ile zikredilirken, Cerir et-Taberi’ de ise Kasım bin Fadl + İsa bin Ma’zin kanalı ile zikredilmiştir. Bu da rivayette ıztırab olduğunu göstermektedir. Bu hadis her açıdan münker bir nakildir. Şeyhimiz İmam Hafız el-Hucce ebu’l Haccac el-Mizzi, bu hadis münkerdir demiştir. 742 Hadisin zayıf olduğunun bir başka delili de Kadir gecesinin faziletinin bin aydan evla olması, bu sürede geçen Emevi iktidarının zemmedilmesini gerektirmediğidir. Ayet, Kadir gecesinin medhi için nazil olmuştur ve Mekki bir suredir. Efendimiz (aleyhisselam) ise hicretten bir müddet sonra Medine’de iken minber edinmiştir. Mekke’de iken olmayan minberinde Ümey yeoğulları’nı görüp mahzun olması ise doğru olmasa gerektir. İbn Kesir, rivayetin münker olduğunu zikrettikten sonra ravi Kasım b. el-Fadl’ın “(Emeviler dönemini) saydık baktık ki, ne bir gün eksik ne de fazla; tam bin ay.” sözünün ise yanlış ol duğunu şöyle izah etmiştir: Muaviye (radıyallah u anh), Hazreti Hasan’ın kendisine biat etmesi ile tek başına hilafeti devraldığında sene Hicri 40 idi.

Bu tarihten itibaren Abbasiler’in devletlerini yıktığı tarih olan Hicri 132 senesine varana kadar Emevi iktidarı aralıksız olarak tam 92 yıl sürmüştür. Ravinin, Emevi Hilafeti’nden Abdullah bin Zübeyr (radıyallahu anhuma)’nın dokuz sene süren hilafeti bu 92 seneden çıkarma yoluna gitmesi herhalde hesap bin ay tutsun diyedir; lakin bu doğru bir hesap olmaz zira ibn Zübeyr (radıyallah u anhuma) dokuz sene kadar Hicaz ve bazı beldelerin idaresinde bulundu, Emeviler’den tam manası ile iktidar düşmüş değildi.743 Rivayetin makbul olduğunu kabul etsek dahi burada Ümey yeoğulları’nın tamamı mutlak olarak kastedilmiş sayılmaz; çünkü Osman b. Affan (radıyallahu anh), Raşid Halife Ömer b. Abdülaziz de onlardandır ve her ikisi de Ehl-i Sünnet’in icmaı ile hidayet imamıdır. Onu üzüntüye sevk eden olsa olsa Yezid b. Muaviye, Ubeydullah b. Ziyad ve Mervan b. Hakem’in oğullarından sadır olan sünnete muhalif hareketler ve ashaba verdikleri sıkıntılardır. Hasan (radıyallahu anh)in maksadı bu işin Ümeyyeoğullarına intikal etiği ve Allah katında olanın, nübüvvet yuvası halkı için çok daha hayırlı olduğudur.744

İtham: Muaviye, Hazreti Osman muhasara edildiğin de yardım etmeyerek ölmesini ve iktidarın kendisine geçmesini bekledi. Kırk gün kadar süren isyancıların Medine’yi istilası neticesinde Osman bin Affan (radıyallah u anh) yalnız ve yardımsız bırakılmıştı. Yardımla ilgili rivayetlerde, Muaviye’nin gönderdiği kuvvetleri iki aşamalı bir engellemeye tabi tuttuğu, önce asker göndermeyi geciktirdiği, sonra da gönderdiği askerlerin komutanına Medine dışında beklemelerini emrettiği zikredilir. Nitekim Muaviye’nin göndermiş olduğu yardım kuvvetleri Medine’ye girmemiş, dolayısıyla olaylara müdahele etmeden geri dönmüşlerdir.

Muaviye’nin kasten böyle bir engelleme yapması, adeta Haz reti Osman’ın öldürülmesine göz yumması, onun iktidarı ele ge çirmek arzusuyla izah edilir. Bu olayda bir an için böyle bir kasıt aranmasa bile, gerek yardım kuvvetleri ile ilgili rivayetler, gerekse Muaviye’nin iktidarı ele geçirmesinden sonraki rivayetler onun Hazreti Osman’ı yardımdan mahrum bıraktığı noktasında 745 toplanmaktadır.

Cevap: Hazreti Muaviye, Osman (radıyallahu anh)’ ın davet ettiği Medine’ deki şura meclisine katılmıştı ve bu meclise Mısır ve Irak valileri de iştirak etmişti. Hazreti Muaviye, vilayetlerde başlayan bu fitnelerin bastırılmasının şehir valilerinin sorumlulu ğunda bulunduğunu ve her bir valinin kendi şehrinden sorumlu olduğunu düşünüyordu. Şura sonrasında Medine’de Ali, Talha ve Zübeyir (radıyallahu anhum)’un da içinde bulunduğu Sahabenin ileri gelenleriyle görüştü ve Hazreti Osman’ı onların gözetimine bırakarak onun durumunu ihmal etmekten onları sakındırdı. Zira bu, konum ve itibarlarını yok edecek yeni bir durumun yerleşmesine yol açacaktı. Bu görüşü, gerçekten o zaman geleceği sezen bir görüştü. 746 Hazreti Muaviye, Medine’ de bulunduğu sırada Osman (radıyallahu anh)’ın düzenlediği şura meclisinin üyelerinden duyduklarından ötürü Müminlerin Emirini kuşatan tehlike uyarısını hissedip ona şöyle dedi:

Ey Mü’minlerin Emiri! Güç yetiremeyeceğin kimseler üze rine saldırmadan önce benimle Şam’a gel. Zira Şam halkı yöne time bağlıdır.” Buna karşılık Osman (radıyallahu anh): “Ben burada asılacak olsam bile Allah Rasülü (aleylıisselam)’ ın komşuluğunu hiçbir şeyle değişmem.” deyince Hazreti Mua viye “Ben, Medine’nin veya senin başına gelecek bir felaket için Medine halkının arasında ikamet edecek bir ordu göndereyim.” dedi. Bunun üzerine Osman (radıyallah anh); “Kendileriyle birlikte ikamet eden askerler yüzünden Medine halkına cimrilik yapıp rızıklarını az vereyim de muhacirlerin ve ensarın yurdunun halkını sıkıntıya mı sokayım?” de yince Hazreti Muaviye de: “Allah’a yemin olsun ki ey Mü’minlerin Emiri, kesinlikle ya suikastla öldürülürsün veya saldırıya uğrarsın” dedi. Osman da “Allah bize yeter, O ne güzel vekildir” dedi. Bunun üzerine Muaviye (radıyallahu anh) dışarı çıkıp o büyük Sahabe toplulu ğunu halifelerinin durumuna karşı zayıf ve bitkin davranmaya karşı uyardı, sonra Şam’a gıtti. 747 Hazreti Osman’ın emrinde yanında silah taşıyan 700 adam vardı, onlara izin verseydi isyancıları çıkarıncaya kadar onlarla vuruşurlardı.748 Bunların bir kısmı, Abdullah b. Ömer, Abdullah b. Zubeyr, Hasan b. Ali, Zeyd b. Sabit, Abdullah b. Selam, Muğire b. Ahnes gibi kavimlerinin teslim etmeye asla razı ola mayacağı güçlü asabiyet bağları olanlar ve Sahabenin önde ge lenleriydi.749 Bunlar, Ümeyyeoğullarına mensub olanların dışındakilerdir. Zira Emeviler Kureyş’in en güçlü aşireti idi ve yanlarında Osman’ın mevalisi ve köleleri de vardı. Zeyd b. Sabit: “İşte ensar kapıda, istersen biz ikinci defa Allah için ensar oluruz.” deyınce hazretı Osman:savaşmak ise, hayır.” dedi.750

Hazreti Osman, isyancılar kendisini kuşatmışken, Abdullah b. Abbas da yardım etmek için kapısında beklerken yüksek sesle ona seslendi ve (Hacca) git. Zira sen hac mevsimindesin” deyince Abdullah b. Abbas” Allah’a yemin olsun ki Ey Mü’minlerin Emiri, cihad ve bunlar bana hacdan daha sevimli gelir” dedi. Ancak kesinlikle gideceğine yemin etti ve dediğini de yaptı.751 Kendisi sebebiyle Müslümanların kanının dökülmesi yerine kendi kanının akıtılmasını tercih etti. Hadisçiler,’Osman (radıyallahu anh)’ın bu tutumunun sırrını bize “Peygamber (aleyhisselam) onu hayatında başına gelip de sabredeceği bir belaya karşılık cennetle müjdelediği gibi Allah yolunda şehid olmakla da müjdeledi.” şeklinde açıklıyorlar.752 Hazreti Osman’ın Müslümanların arasında kan dökülmesine karşılık kendisini feda etmeyi tercih ettiğini gösteren önceki hadislere ve rivayetlere rağmen bazı tarihçi ve raviler, Hazreti Osman’ın kuşatıldığında Muaviye ve Şam halkına haber gönderip yardım istediğini, Hazreti Muaviye’nin de onu korumak için Yezid b. Esed komutasında dört bin süvari gönderdiğini, isyan cılar bu süvarilerin Medine’ye yaklaştığını öğrenince aceleyle hareket edip Hazreti Osman’a baskın düzenlediklerini ve onu öldürdüklerini belirtiyorlar. 753

Buna karşın başka rivayetler, Hazreti Osman yardım istedi ğinde Muaviye’nin onun başına gelecek felaketleri bekleyip destek göndermediğini, halife bunu görünce doğrudan Yezid b. Esed’ e ve Şam ordusuna haber gönderip yardım istemekle yetinmeyip bu konuyla ilgili şehirlere ve Mekke’ye de mektup yazdığını, onların da destek birlikleri gönderdiğini, ancak halifeye yetişemediklerini, zira isyancılar orduların yerlerinden ayrılıp kendilerine doğru geldiğini öğrenince halifeye saldırıp öldürdüklerini naklediyor. 754 Hazreti Muaviye’nin Osman (radıyallahu anh)’ın başına gelecek felaketleri bekleyip ağırdan aldığını iddia eden rivayetler yalancı, Sebei ve Rafızi olan Muhammed b. Saib el-Kelbi, 755 Taberi’nin, Hazreti Osman hakkındaki rivayetlerini tetkik etmeden almaktan sakındırdığı ve iğrençliğinden dolayı bazı rivayetlerini zikretmeyi kerih karşıladığını belirttiği Vakıdi 756 gibi ya yalancı ya da Emevilere karşı önyargılı ravilerin tarikinden geliyor. Bizzat Osman’ın kendisi, ensara haber gönderip ailesine yardım etmelerini istediğini yalanlamıştır. Bir gün isyancılar, ona şöyle dediler: “Arkadaşların ve ailen seni koruyup savunursa onlarla savaşırız, sonun da sana geliriz.” Onlara verdiği cevapta şu ifadeler geçmektedir: “Ben sizinle savaşmayı isteseydim, ordulara mektup yazar, onlar da bana gelirlerdi veya bazı kesimlere sığınırdım.” 757

Ne var ki ensarın yardımlarının halifeye ulaşması, maruz kaldığı kuşatma süresinin uzaması,758 hem Medine’ de hem de diğer şehirlerde destekçilerinin bulunması, bunların arasında yer alan Emevi valilerinin ona yardım edebilecek durumda olmaları üzerinde rivayetlerin çoğunun icma etmesi, tüm bunlar bizi bazı şehirlerin halifeyi korumak ve savunmak için asker gönderdiğini, ne var ki isyancılar bunu anlayınca acele edip halifeyi katlettiklerini varsaymaya ve kabul etmeye zorluyor. Bununla birlikte bu rivayetlerin Hazreti Osman’ın meşhur barışçı davranma ve kan akıtmama kararlılığıyla uyuşması için bu destek kuvvetlerinin halifenin isteği üzerine Medine’ye gelmediğini, aksine Mü’minlerin Emiri’nin maruz kaldığı şeylerden tamamen haber dar olan şehirlerin veya valilerinin girişimi veya halifenin Medine’ deki bazı taraftarlarının talebi üzerine geldiğini, Mervan b. Hakem, Said b. el-As, Muğire b. Ahnes b. Şerik ve Hazreti Osman’ın köleleri gibi bazı taraftarlarının savaşılmaması emrine rağmen savaşmış olmaları gibi, bunların Hazreti Osman’ın iste memesine rağmen gerçekleştiğini farz edebiliriz.759

Halifenin korunması ve savunulması konusunda Hazreti Muaviye’nin kesin arzusu ve açık gayretleri vardır. İbn Asakir’in isnadıyla naklettiği rivayet, Hazreti Muaviye’nin halifeye destek güç gönderme konusundaki tavrını en açık bir şekilde ifade ediyor. Muaviye’ye haber gelince Habib b. Mesleme el-Fihri’ye ha ber gönderip; “Osman kuşatılmış, bana emirlerimi eksiksiz yerine getirecek bir adam öner” dedi. Habib “Benden başka birini bilmiyorum” deyince Muaviye “O senindir, şimdi bana senden önce göndereceğim, görüşü ve nasihati şüphe ile karşılanmayan ve insanların en hızlıları içinde yer alan bir adam tavsiye et” dedi. Habib de “Yezid b. Şüc’a el-Hımyeri, o tam o istediğin gibi dir” dedi. Zira kuşatmayla ilgili mektup kendilerine geldiği için onlar bu meseleyle ilgileniyorlardı. Muaviye o ikisini çağırdı, sonra onlara şöyle dedi: “Çabuk Mü’minlerin Emiri’nin imdadına yetişin. Ey Habib! Sen de acele et, Osman sağ iken varırsan halife odur, emir ondadır, sana ne emrederse onu uygula. Onu öldürülmüş halde bulursan onun aleyhine yardım eden hiç kimseyi sağ bırakmayıp öldüreceksin. Onun yanına ulaşmadan bir haber sana gelirse, ben görüşümü bildirinceye dek orada kal.” Sonra Yezid b. Suc’a’yı gönderdi! bin kişilik bir süvarinin başında yola çıkardı. Katırlara binip atları yedeğe almışlardı ve yanlarında üzerlerinde bayraklar olan de veler vardı. Peşlerinden de insanlara başkomutan olarak Habib b. Mesleme’yi yola çıkardı, birlikte yola çıktılar. Yezid daha hızlı gidiyordu, Hayber yakınında bir yere varınca Osman’ın ölüm haberini aldılar ve Hz. Osman’ın kanlı gömleği ile hanımı Naile’nin kesik parmaklarını Şam’a götürmekte olan Nu’man b. Beşir ile karşılaştılar. Yezid Nu’man’ı Muaviye’ye gönderdi, kendisi de Muaviye’nin Şam’a dönmeyle ilgili emri kendisine ulaşıncaya kadar orada bekledi.760

Bu rivayet, Şam ile Medine arasında haberlerin gidip geldiğini bildirdiği için kabule daha şayandır. Zira halifenin başına gelen musibet şartları içinde, Osman’ın kendisiyle Şam’a gelmeyi reddetmesinin veya Şam ordusunun kendisini Medine’de korumasını kabul etmemesinin ardından Muaviye’nin yaşadığı endişe, bekleme ve gözleme şartlarında bu beklenen bir durumdur. Bu rivayet, isyancıların Medine’ye inme haberlerinin Muaviye’ye geldiğini gösteriyor ama Osman’ın kendisine haber gönderdiğini zikretmiyor. Belki de bu haberler, ona ajanları veya adamları ya da Ümeyyeoğulları’ndan akrabaları vasıtasıyla ulaşmış, bunun üzerine komutanı Habib b. Mesleme’yi çağırıp onunla is tişare etmiş ve birliğin başına onu komutan atamıştır. Bu hazırlık merhalesinde acil yardım ve destek istemeksizin kuşat mayla ilgili mektup geldi, mektup sadece kuşatmaya ilişkin güvenilir ihbardı. Burada kuşatmadan kastedilen, halifenin ikinci defa kuşatılması veya evinden çıkmasının men edilip su ve yiyecek girişinin engellenmesi olup kırk gece sürmüştür. Bu süre, tabii olarak haberlerin Şam’a ulaşıp Şam destek kuvvetlerinin Medine’deki halifenin yanına gelmesi için yeterli bir müddet değildi. Muaviye, hemen komutanına öğütlerini verip eylem planını ona çizmiş ve askerlerini hızla yollamıştır. Hazreti Muaviye’nin halifeyi ölüme terk edip ondan açılan boşluğu kendi hilafeti ile doldurmak istediğini rivayet edenlerin, bu rivayetlerin tahkikinden sonra bir iftira ve zan içerisinde bulundukları anlaşılmaktadır.

 

Müminlerin Emiri Muaviye (radıyallahu anh)’ a Yöneltilen İthamlar ve Cevapları Bölüm:2