Muğayyebat-ı Hamse,Kuran ve Hadiste Farklı Mı ?

phpThumb_generated_thumbnail7 Muğayyebat-ı Hamse,Kuran ve Hadiste Farklı Mı ?

Buhârî’nin naklettiği bir hadîse göre, Hz. Peygamber, “Gaybın anahtarları beştir, bunları Allâh’tan başkası bilmez. Yağmurun ne zaman yağacağını, rahimlerde ne olduğunu, herhangi bir nefsin yarın ne yapacağını, herhangi bir nefsin nerede öleceğini, yağmurun ne za­man yağacağını sadece Allâh bilir” buyurmuştur.(Buhari,İstiska,29)

Süleyman Ateş, Lokman Sûresi 34. âyet[1] bağlamında bu hadîsi şöyle değerlendirir:

“Biz bu hadîslerin, gerçekten Hz. Peygamber tarafından âyeti bu şekilde tefsîr amacıyla söylendiği kanısında değiliz. Ağızdan ağıza do­laşırken hadîslere Peygamberin söylemediği çok şeyler karışabilir. Çünkü âyette bu beş şeyi Allâh’tan başka kimsenin bilemeyeceği söy­lenmiyor”.

Bu değerlendirmede vurgulanan nokta, âyette bu beş şeyi bimenin

Allaha  tahsis edilmemesi, hadîste ise tahsis edilmesidir. Gerçekte’ yette eş şeyi bilmek, sadece Aliâh’a tahsis edilmemiş midir?

Ayetin siyakına baktığımızda bu beş şeyi sadece Allâh’ın bildiği anlaşılmaktadır. Zira kıyametin ne zaman kopacağım, kişinin yarın ne yapacağını ve nerede öleceğini sadece Allâh biliyorsa, rahimlerde olanı da, yağmurun ne zaman yağacağını da sadece Allâh biliyor demek tir. Aksi takdirde sadece bu iki unsuru âyetin bütünlüğünden istisna et inek makul değildir.

Konuyu ele alan müfessirlerin de mezkûr âyeti, hadîsler bağlamın da ve genel olarak inceleyerek, âyette beş şeyi sadece Allâh’ın bileceği ni vurgularlar. Bu çerçevede, Hz. Peygamber’in muğayyebât-ı hamse ile ilgili hadîslerinin Lokman Sûresi’ndeki âyeti te’yid ettiği söyle­nebilir. Buhârî’nin Ibn Ömer’den naklettiği, “Hz. Peygamber ‘gaybm anahtarları beştir’ dedikten sonra Lokman Sûresi’nin son âyetini oku­muştur” şeklindeki rivayette(Buhari,Tefsir-Lokman2)bunu ortaya koymaktadır. Şüphesiz, Hz Peygamber, âyetin muradını daha iyi anlamıştır.

Burada geriye bir sorun kalmaktadır. O da bugün âyette ve hadîs­te zikredilen bazı bilinemez şeylerin bilinir hale gelmesidir. Bu duru­mun halledilmesi iki şekilde olmak zorundadır. Biri, Ateş’in yaptığı gi­bi, âyette Allâh’a tahsis olmadığım söyleyerek hadîsleri uydurma kabul etmek; diğeri ise, âyet ve hadîsi aynı anlamda düşünürek bugün sorun gibi gözüken maddeleri yorumlamaktır. Bize göre, ikinci yol daha İlmî ve isabetli gözükmektedir.

İnceleyin:  İslamoğlu'ndan bazı inciler!

Buna göre, hadîste geçen “sadece Allâh bilir” ifadesini, “sadece mutlak olarak Allâh bilir” şeklinde anlamak mümkündür. Dolayısıy­la rahimde olanı ve yağmurun ne zaman yağacağını mutlak olarak Allâh’ın bildiğini kabul etmek durumundayız. Bu nedenle bugün meteo­roloji istasyonlarında yürütülen tahminler âyet ve hadîslerin ifade etti­ği manaya ters düşmez. Çünkü bu bilgiler ancak yağmur için belli merhaleler oluştuktan sonra edinilebilmektedir. Mesela, buralarda ancak rüzgârın esiş yönü, havadaki nem oram, buharlaşma gibi yağmur ema­releri belirdikten sonra tahmin yürütülebilmektedir. Hiçbir emaresi be­lirmemiş, gözlem alanına yaklaşmamış bir yağmurun ne zaman yağacağını ise sedece Allâh bilir.

haleler oluştuktan sonra edinilebilmektedir. Mesela, buralarda ancak rüzgârın esiş yönü, havadaki nem oram, buharlaşma gibi yağmur ema­releri belirdikten sonra tahmin yürütülebilmektedir. Hiçbir emaresi be­lirmemiş, gözlem alanına yaklaşmamış bir yağmurun ne zaman yağacağını ise sedece Allâh bilir.

Yine aynı şekilde, rahimde olanlar ile çocuğun sadece erkek veya kız olacağı yorumunun yapılması da isabetli değildir. Çünkü âyette ge­çen ‘”rahimlerdeki şeyhlerden kasıt, çocuğun doğumdan önce ve sonra­ki bütün halleridir. Yani saadeti, mutsuzluğu, özel kabiliyetleri, kısaca kaderidir. Bunu da, şüphe yok ki, sadece Allâh bilir.

 

Yavuz Köktaş-Kurana Aykırı Görülen Hadisler

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir