Dinin birey ve toplum hayatına getirdiği meşruiyet ölçütleri,aynı zamanda ona sosyal bir karakter de kazandırmaktadır.Böylelikle din gündelik hayatta yaşananlarla birebir ilişki içine girerken, coğrafî, ekonomik ve kültürel faktörler de dinin etkileşim alanına dahil olmaktadır. Dolayısıyla gündelik hayatta meydana gelen değişimler, dinin geleneksel-dinî davranış biçimlerini etkilemekte ve değiştirmektedir. Hayatın devamlı bir etkileşim ve değişim içinde şekillendiğinin/farklılaştığının düşünülmesi, din-toplum ilişkilerinde de benzer sonuçların görülmesini normalleştirmektedir. Bu sonuçlar toplumsal değişmenin dine etkisi, dinîn toplumsal değişme içinde yeniden ifadelendirilmesi veya dinin toplumsal değişmeyi belirlemesi vs. gibi farklı açılardan gözlemlenip ele alınabilir.
Din ve toplum arasındaki etkileşim detaylandırıldığında,dinin toplum üzerindeki etkisinin daha fazla olduğuna inanılmaktadır.44 Bununla birlikte, modernleşme sürecinin dinin geleneksel-toplumsal davranış biçimlerini ciddî anlamda etkilediği ve değiştirdiği de bir gerçektir. Bireyin ve evrenin kutsaldan arındırılma süreci olarak da tanımlanan modernité ve onun yol açtığı dünyevileşme son yüzyıl insanının düşünme şekli ve içinde yaşadığı hayatı ifade etmektedir.45 Weber tarafından geliştirilen sekülerleşme kavramı, öncelikle dinî duyarlılıkların kamu hayatından çıkartılması ve bu duyarlılıklar çerçevesinde tanımlanan değer, davranış ve kurumların dünyevileşmesi anlamına gelmektedir. Buna bağlı olarak dinin kültür üzerindeki bağlayıcı etkisi de çözülmekte, geleneksel kurumlar varlıklarını ancak farklılaşarak devam ettirebilmektedir. Bu gelişme, geleneksel dönemden farklı olarak toplumsal alanın ve kurumsal yapıların dinden bağımsız hale getirilmesi sürecini hızlandırmaktadır. Toplumsal değişim sürecinde din, sosyal hayattaki eski önemini kaybederek özel alanın sınırlan içine dahil edilmektedir. Bir başka ifadeyle, bireysel ve mahrem/sakınılması gereken bir işte bir kabulün alanı içine sığdırılmaya çalışılmaktadır. Bu kabul ediş,gündelik hayatta dinî davranış biçimlerini/ritüelleri yerine getirme taleplerini ve bunun için izin istemeyi, psikolojik bir baskı çerçevesine dahil ederek ya etik bulunmamakta ya da ayrımcılık olarak tanımlayarak olumsuz değer atfetmektedir. Bu durum daha ileriki süreçlerde insanın/kulun benzet alanı olmayan ritüellerin zaman, mekân ve şekil olarak değişimini hedefleyen seküler-Protestanlaşmayı içeren yaklaşımlara zemin hazırlamaktadır diyebiliriz.[46]
Sekülerleşme aynı zamanda bir ilerleme olarak kurgulanan, geleneksel toplumdan modem topluma geçişi çözümlemede kullanılan temel kavramlardan biridir. Modernite zamanla Batı kültür ve düşüncesinin hâkim teması ve ideolojisine dönüşmüştür. Batı artık kendini dünya üzerinde kültür ve medeniyet bağlamında evrimleşmiş tek örnek olarak kabul etmekte ve diğer toplumlara da bu şekilde sunmakta, bir kültürel ideal olarak konumlandırmaktadır. Bu anlamda, Batı-dışı toplumların kendi gelişmişlikleri için örnek alacağı tek seçenek yine Batı olmaktadır.[47]
Seküler algılayış, dünyayı doğrulanabilir ve tek gerçeklik alanı olarak kabul etmekte ve bu konuda bilim-teknolojiden yardım almaktadır. Teknolojideki sınırsız ilerlemeler geleneksel dinî algılayışı değiştirerek insan zihninde ve toplum hayatında bilimin/teknolojinin bir anlamda tanrılaştırılmasını da normalleştirmektedir. Bu gelişme bir başka açıdan, dünyanın tanrıdan mahrum bırakılması/tanrısızlaştırılması anlamına da gelmektedir. Ne var ki, günümüz toplumlarında dinî gelişmeler ve canlanmalar dikkate alındığında, sekülerleşmenin dini insan yaşamından tamamen uzaklaştırmada başarılı olduğu söylenemez. Bunun yanında, modernleşleşmeyle başlayan toplumsal değişmenin, dinin sosyal hayatta kendini yeni kurallara uydurması sürecini de başlattığı bir vakıadır. Din artık bireysel ve toplumsal yaşamın farklılaşmış birçok alanında kendine uygun bir yer bulmak durumunda kalmaktadır,[48] Gelişmeler toplumsal alanda geleneksel ve modern yapılar arasında ciddî gerginliklerin ve çatışmaların yaşanmasına neden olurken, gündelik hayatta dinin değişen toplum yapısı içinde yeniden ama farklı bir tarzda kendini konumlandırma ve ifade etme sürecini de karşımıza çıkarmaktadır.[49] Modern-seküler yaklaşımların etkisi sonucu yaşanan bu süreç, dinde dünyevileşmeye de neden olmakta ve modem kentin gündelik hayatında geçerlilik kazanarak yaygınlaşmaktadır.
Islâm dini açısından meseleye yaklaştığımızda, iki noktadan sekülerleşmeye imkân tanımadığı söylenebilir. Birincisi; İslâm’ın, ahkâm/hukuk boyutu olan bir din olmasıdır. Dolayısıyla İslâm, değişen ve gelişen toplumsal şartlara göre içtihat müessesesini çalıştırarak çözümler sunmaktadır. İslâm’ın sosyal hayata uyumu da genellikle edille-i şer’iyye, usul-u fıkıh bağlamında gerçekleştirilmektedir. Böylece toplumsal değişmeler karşısında dinî tavır alışlardaki süreklilik de sağlanmaktadır. Bir başka ifadeyle bu yapı, İslâm dininin toplumsal boyutunu ve farklı sosyal düzenlemelerin dinî bakış açılarıyla yeniden yorumlanmasına/meşruiyete sağladığı imkânı ortaya çıkarmakta ve temel ilkeleri (nas) koruyarak süreklilik kazandırmaktadır. Bu anlamda, İslâm dininin bireysel ve toplumsal ifadelendirmelerde belirlediği format,modern toplum hayatı içinde insan-din ilişkisine getirilen yeni düzenlemeleri barındırmaktadır. Bu durum insanlık açısından da önemli bir kazanım olarak değerlendirilmelidir. Bu bağlamda İslâm’ın dünyaya-topluma dönük yüzü içtihatla, bireysel katılımda fetva ile sağlanırken, diğer dinlerle arasındaki farklılık da açığa çıkmaktadır. Bu durum, tam da insanın dünya hayatında ontolojik anlamda ikna olma huzur bulma sürecini ifade etmektedir.
İslâm’ın sekülerleşmeye karşı duruşunun bir diğer yönü de, iman anlayışıdır. İslâm dininde iman; tevhit, risalet, ahi- ret inancı üzerine oturmaktadır. Tevhit, Allah’ın dışındaki ve O’nun yarattığı bütün varlık âlemini izafileştirmektedir. Ahiret, ara bir yerde dünya hayatının bulunduğu halkanın sonu olarak kabul edilmektedir. Risalet ise, Allah’ın irade ve arzusu doğrultusunda Peygamberin bize Kitab’ı-hududullahı öğretmesini sağlamaktadır. Dolayısıyla ancak hukuku olan bir din sekülerleşmeye karşı durabilmektedir. Aslını muhafaza eden bir Kutsal Kitap[50] ve hududullah[51] Müslüman toplumları korumaktadır diyebiliriz. Halbuki seküler dünya görüşünde varlık ve âlem Allah’a mesafeli, hattâ kopuktur.[52] Buradan hareketle modernizm, toplum ve birey hayatında dinin yapısal/toplumsal işlevini değiştirmeyi hedeflemektedir.
Modern toplum hayatı genelde kendi düzenini karşıtlar/ötekiler bularak sürdürmektedir. Bu yaklaşım dinin de bir karşıtlık ilişkisi içinde modem hayatta konumlandırılmasına neden olmaktadır. Kamusal-özel alan karşıtlığıyla gündelik hayatta ifadelendirilen bu durum, aynı zamanda geleneksel-toplumsal farklılaşmaların karakteristik bir örneği olarak da tanımlanmaktadır. Nitekim gündelik hayatta yaşanan bir çok gerginliklerin temelinde, kamusal/özel alan karşıtlığı çerçevesindeki ifadelendirmeler bulunmaktadır. Kamusal alan, modem toplum hayatının dışa açılan görünür yüzü ve dolayısıyla toplumsal değişikliklere ait sembolik ifadelerin ve davranış biçimlerinin mekânı olarak kabul edilirken, modem-sembolik bir değeri de içermektedir. Bu durumda, din ve dinî davranış biçimlerinin kamusal alanın dışında tutularak özel alanın sınırlan içine dahil edilmesi ısrarla savunulmakta ve gerektiğinde müeyyide uygulamaktan da kaçınılmamaktadır.
Bu gelişme dinin gündelik hayatta ifadesi olan sembolik bütünleştirmenin de çözülmesine neden olmaktadır. Dinî sembolik bütünleşmeyi ifade eden tarzlar ve davranış biçimleri, modem toplum hayatında ötekine ait olarak kabul edilerek yeniden tanımlanmaktadır. Bu durumun daha sonraki süreçlerde toplumsal ayrıştırmanın keskinleşmesine neden olduğu gözlemlenmektedir. Geleneksel/dinî davranış biçimlerinin tehdit konsepti içinde değerlendirilmesinin de bu kabul edişlerin sonuçlarından biri olduğu görülmektedir Bu bağlamda, konjonktürel gelişmelere paralel olmak dini davranış biçimleri potansiyel gerginlik alanı şeklinde yeniden tanımlanmakta ve medya destekli empozelerle sürekli toplu sal alana taşınmaktadır. Dolayısıyla günümüzde gündelik hayatta dinî sembollerin ifadesi, geleneksel dönemden farklı olarak toplumsal gerginlik nedeni olarak algılanmakta ve bu algı medya sirkülasyonu ile normalleştirilerek yaygınlaştırılmaktadır.[53] Bu anlamda, modern hayatta dinî sembolleri ifade eden davranış biçimlerini yerine getirmek engellenmekte ve tarihsel-toplumsal süreklilikte kırılmalar yaşanmasına neden olunmaktadır.
Yaşanan durumun, bir başka açıdan ise farklı gelişmelere neden olduğu görülmektedir. Süreç dindar kimliklerine sahip çıkmak isteyen bireylerin dinî davranma tarzlarını farklılaştırarak yeniden gündelik hayata katılımına neden olurken, dinin ve insanın toplumsal alanda ayakta kalma mücadelesini de açığa çıkarmaktadır Burada simge bir tavır alış olarak kıyafeti örnek verebiliriz. Nitekim toplumsal alanda en sert reddedişler de kıyafet bağlamında yapılmakta- dır.[54]
Sosyologlar, modem toplum yapısında dine karşı tavır alışlardaki olumsuzluklara rağmen dinî inanış ve davranış biçimlerinin varlığım sürdürmesi gerçeğini, dinin köklü bir geleneğe sahip olmasına ve tarihsel olarak toplumlardaki gücüne bağlamaktadır. İslâm dini için de benzer durumlar söz konusudur ve din varlığını hem modernleşmeyle birlikte hem de modernleşmeye rağmen korumaktadır.[55] Smith de bu gerçeğe dikkat çekmekte ve “Gerçeklik modernitenin/bi- limin kaydettiği düzeyi aşıyorsa, onun kaçırdıklarını yakalamak için başka yönler aramalıyız” demektedir. Bu bağlamda, İslâm’ın vadettiği imanın/hakikatin tam da bu noktada durduğunu görmekteyiz. Modernitenin insanı kuşatan evrensel yalnızlığı içinde iman, bireye kendini kaybetmeden yaşayabilme imkânı sunmaktadır. İslâm dininde iman, Tanrı adına bireyi yok sayan otoriteryanizmi/cebriyeciliği veya birey adına Tanrıyı dışlayan hümanizmi içermez. Allah’ın insanla ilişkisi, insanı hiçleyen ve onu zavallılığa iten despotça bir tavır değil, aksine bireye hakkını veren, onun bilgi ve yaratıcılığına, kişisel yapıp edişlerine imkân tanıyan, değer veren, dostça/veli bir ilişkiyi öngörmektedir.[56] Ve dolayısıyla, “Allah inananların dostudur, onları karanlıklardan aydınlığa çıkarır…”(Bakara 2/257).
Geleneksel toplumlarda din, sosyal hayatın en tepe noktasında yer almakta ve topluma ait bütün sosyo-kültürel faaliyetlere yön vermektedir. Modern toplumda ise bu durum tamamen değişerek, kutsalla-kutsal dışı arasındaki ayrımın gereği oluşan laikleşme sürecinde ferdileşerek özel alana hasredilmektedir. Bu bağlamda din bir vicdan, şahsî bir tercih meselesi haline gelmektedir. Modern toplumsal kabullerde dine, dindarlığa, özellikle dinî davranış biçimlerini yerine getirenlere karşı tenkitçi tarzda, küçümseyerek yaklaşılmakta ve hatta inançsızlıkla/hurafe karakterize edilmektedir.[57] Dinin gündelik hayat içindeki fonksiyonelliğini gösteren ritüellerin kamufle edilmesi, görünür alanın dışına çıkartılması algısı, daha ileri boyutlarda dinî tavır alışların ve ibadet mekânlarının yeniden düzenlenmesi talepleri -camilerin müze şeklinden ayakkabıyla namaz kılmaya kadar- gibi gündem oluşturan durumlara tanık olmaktayız.
Teknolojik gelişmelerin ve sanayileşmenin etkileyip değiştirdiği gündelik hayat da, geleneksel yaşam tarzından hızla farklılaşmaktadır. Birey modem/seküler algı düzeyinin oluş- turduğu zihniyetle dünya hayatım yeniden anlamlandırmaya çalışırken, toplum hayatında dinî tavır alışlarda da farklılaşma ihtiyacı görülmektedir. Bu gelişme, dinin toplum hayatına sunuluş şeklinden bireyin yaşanılan zaman ve mekânda dinî davranış biçimlerini içselleştirme, yerine getirme durumlarına kadar bir dizi yeniliği karşımıza çıkarmaktadır. Farklılaşma, dinî kabullerin içeriklerinin yeni ifadelendirmelerle toplumsal alana taşınmasından dinî-sembolik anlam haritalarındaki değişim taleplerine kadar bir dizi yeni durum içermektedir. Değişimin dinî alandaki mimarlarının din tahsili yapan bazı aydınlar ve ilahiyatçılar olması dikkat çekicidir. Gelenek- sel/dinî tavır alışları modem söylemler çerçevesinde yeniden yorumlayarak modem kent hayatına yön verilmesini hedeflemektedirler. Burada en uç nokta, İslâm’ın ahkâm boyutunun tasfiyesi veya buna zemin hazırlayacak projelerin desteklenmesidir. Bir Protestanlaşmayı da beraberinde getireceği imkân dahilinde olan bu yaklaşımlara dikkat edilmesi ve ihtiyatla yaklaşılması gerekmektedir. Burada temel soru şudur: “Ki- tap’ı bozulmamış bir dinin buna imkân tanıması mümkün müdür?” Günümüzde tarihselcilik üzerine yapılan çalışmalarda da bu sürecin etkilerini görmekteyiz. Bu bağlamda, Kur an’ı anlamada bütün zamanlar için mutlak anlamda amacı öne çıkaranlar, farkında olmadan İslâm’a ait bir Pro- testanlaşmanın da yolunu açmış olacaklardır diyebiliriz.[58]
Modern toplum hayatındaki değişmeyi etkileyen ve yaygınlaştıran en önemli güç odaklarından biri de medyadır. Medya, geleneksel/dinî davranış biçimlerini farklı yorumlayan popüler din adamlarının görüşlerine sıklıkla yer vererek toplumsal alanı etkilemekte ve değiştirmeyi hedeflemektedir. Hemen her gün ekranlarda görülen popüler din adamları, değişen toplum yapısında dinin nasıl konumlandıracağına dair yeni/farklı görüşleriyle gündem oluşturmaktadır. Ekranlarda sık sık ele alman, hac takviminin değiştirilmesinden[59] galoşla namaz ve kurbana vs.ye dair bir dizi görüşün sunulduğu programlan bu çerçevede değerlendirebiliriz. Bu gelişmeler dinin ve dinî davranış biçimlerinin toplum hayatında yeniden gündeme gelmesini sağlarken, değişen zihin algısını -bir başka ifadeyle sekülerleşmeyi de- açığa çıkararak yaygınlaşmasına neden olmaktadır. Yaşanan süreçte, sosyal hayatta bir dünyevileşme sürecine girildiğini ve durumun birey algısında, Yaratıcıyla ilişki biçimine, iletişim e/ibadete ait şekiller ve sembol/simgelerde ciddî farklılaşmalara neden olduğu görülmektedir. Toplumsal alanda ritüeller de dahil olmak üzere geleneksel/dinî davranış biçimlerindeki değişim talepleri tam da bu zemine oturmaktadır.[60] Gündelik hayatta ciddî gerginliklere yol açan bu gibi durumlar, müftülüğe gelen sorulara da yansımaktadır.
Çizmeyle namaz olur mu? Seccadeye basılmadan mı kılınacak? İçki içen fakat sarhoş olmayan kişi namaz kılabilir mi? Ben kansızım, namaz kılan bir arkadaşım “Biraz şarap iç, bende de kansızlık var ve ben şifa niyetiyle içiyorum” dedi, bu olabilir mi? Kocam kendisine içki içerken eşlik etmemi istiyor, ben namaz kılıyorum, bu doğru olabilir mi? Bir koyundan topu topu 10 kilo et çıkar, ben kasaptan 30 kilo et alıp Kurban Bayramı’nda dağıtsam kurban olmaz mı?
Bu gibi sorulan; modern toplum hayatında bireyde, dinin konumlandırıldığı yer ve sektiler algı kalıplarının dinî davranış biçimlerine yaptığı etki açısından değerlendirebiliriz. Seküler algılayış içinde dinî ritüeller hem içerik hem de şekil olarak değişime uğramaktadır. Bu anlamda, dinde sekülerleşme, değişen algı boyutu çerçevesinde yeniden belirlenmek- düzenlenmek istenen dinî davranış biçimlerini ifade etmektedir. Bu bağlamda, değişim İslâm dini açısından da Yaratıcı- kul ilişkisini ciddî anlamda tahrip etmektedir diyebiliriz.
Nevin Meriç – Değişen Kentte Dini Hayat,syf.32-42
Dipnotlar:
44. Joachlm Wach’ Din Sosyolojisine Giriş, çev. Battal İnandı, AÜİF Yayınları, Anka ra 1987, s, 17
45.Sennet,yeni dünya düzeninin bütün kutsal kitaplarının bağımlı olmayı (Tanrı’ya- insana) utanç verici bir durum olarak nitelediğini yazar. Kemal Sayar, “Modernlik ve Hoşnutsuzlukları*, s.13
[46] Toplumsal alanda tesettür karşıtı söylemler yanında son dönemde fetvaya sıklıkla gelen, “Sivil bir toplum kuruluşunun yöneticisiyim. Haftanın beş günü günün önemli bir kısmını kapsayan toplantılarımız olmakta. Aynı zamanda namaz kılıyorum. Namazı cem edecek vakit de bulamıyorum; bir de grup tarafından, namaz kılmak için izin istiyor, denilmesini istemiyorum. Bizde ibadet gizli olur prensibine dikkat edilir. Düşündüm de, evden çıkmadan namazlarımı kılsam, vakti girmemiş olacak ama niyet niyettir. Olmaz mı?” şeklindeki sorulan bu merkezde değerlendirebiliriz. Bu arada sorulardaki samimiyet bir Protestanlaşma talebini göstermemekle birlikte, toplumsal algı ve işleyişin zamanla bu gibi değişim taleplerine meşruiyet kazandırabileceğine dikkat çekilmek istenmektedir,
[47] Vehbi Başer, “Modernizm ve Postmodemizm Arasında Kutsalın Yitirilişi”, İslâmi- yat, cilt 4, sayı 3, Temmuz-Eylül 2001, s, 60.
[48] Nuray Mert, Laiklik Tartışmasına Kavramsal Bir Bakış, Bağlam Yayınları, İstanbul 1994, s. 34.
[49] Necdet Subaşı, “Günümüz Türkiye’sinde Dinin Halk Katındaki Görüntüleri”, Türkiye Günlüğü, Haziran 1995, s. 34,
[50] Kur an’ın ilâhî koruma altında oluşu, onun Peygamberin kalbinde, zihninde korunmasıyla ilgili olup nüzul dönemine ait bir olaydır. Yüce Allah (cc) vahyini Peygamberin kalbinde ve zihninde koruyarak onu insanlara hatasız olarak tebliğ etmesini sağlamıştır. Bundan sonraki koruma aşaması ise İslâm toplumunun görevidir. Bu da toplumun ilk günden itibaren aldığı yöntemlerle, kıraat/telâffuz, hıfz/bellek, yazma/kitabet, iletişim/tebliğ, denetimle gerçekleştirilmiştir. Bugün yeryüzünde okunan Kuran aslını olduğu gibi muhafaza eden tek kutsal kitaptır. Haşan Elik, Kuranın Korunmuşluğu Üzerine, İFAV Yayınlan, İstanbul 1998, s. 153-204.
[51] Allah’ın koyduğu ve belirlediği dinî, ahlâkî ve hukukî hükümlerle, bunlann dünyevî ve uhrevî müeyyidelerini ifade eden terim. İslâm Ansiklopedisi, cilt 18, s. 304.
[52] Ramazan Altıntaş, “İslâm’a Göre Sekülerleşmenin İmkânı”, İslâmiyat, cilt 4, sayı 3, Temmuz-Eylül 2001, s. 138. Bu konuda birçok makale bulunmaktadır. Sekülerleş- me (dünyevileşme), değerden bağımsız bir süreç olduğu iddia edilse bile gerçekte değer yüklüdür. Zira bütün insan ve tabiat kaynaklarını kontrol, ele geçirme ve onlardan yararlanmayı toplumda çok güçlü bireylerin hizmetine sunmayı yeğlemiştir. Onun tarafsız gibi gözüken yüzünün arkasında kendi menfaat, ele geçirme ve gücünü örten çok ince bir perde vardır. Son tahlilde sekülerleşme Tanrı’nın bir anlamda dinin marjinalleştirilmesi veya ölümünü ilân ederek yola çıktı. Yerine merkeze insanlığı ve tabiatı koydu (modernizm), Ahmet Kemerli, “Sekülerizm Yargılanıyor”, Zaman, 24 Nisan 2005,
[53] Modern toplumda kıyafet biçimlerini moda belirlemektedir. Moda bir sektör olarak modem gündelik hayatın şekillenişinde yer alırken, biçimsel anlamda da geleneksel kıyafet ölçülerinden uzaklaşılmasını hedeflemektedir. Bunun için kıyafetin geleneksel/dinî ölçüleri ötekileştirilerek olumsuz imajlarla yeniden tanımlanmaktadır. Dinî hassasiyeti olan çevreler, dinî/sembolik kıyafet biçimine karşı gösterilen bu olumsuz imajı anlamakta zorlanmakta ve bir biçimde kıyafetleriyle gündelik hayatta yer alabilmenin yollarını aramaktadırlar. Özellikle ülkemizde son yıllarda görülen tesettür moda gösterilerini bu gelişmeye/değişmeye direnen sivil karşı duruşlar olarak değerlendirebiliriz. Bu gelişmeler kamusal alanda var olma mücadelesi veren dini-sembollk ifade edişlerdeki farklılaşmaları da göstermektedir. Gelişmenin sembolün hakikat/anlam boyutunda ciddî farklılaşmalara yol açtığını da unutmamak gerekir. Bu bağlamda dinî sembolik davranış biçimleri moda konseptiyle modem tarzlara yaklaştırılırken, sembolün anlamındaki değişimler de dikkat çekicidir. Ayrıca bkz.; özlem Sandıkçı ve Güliz Ger, “Türban, Tesettür ve Moda”, Milliyet, 15 Şubat 2005, s. 14.
[54] Bu konuda birçok görüş bulunmaktadır, örnek vermek gerekirse; “Gelelim türbanın daha şık ya da daha çağdaş olup olmadığına… Başörtüsünün nesi geriydi de türban ileri oldu? Üstelik, Avrupa’nın aldığı kararlar ortada. Nihayet laikliğe yürekten inanan birinin dinsel anlam yüklü bir kıyafetin kamusal alanda bulunmasına hoşgörü göstermesi beklenemez” (Hurşit Güneş, “Halkın Gündemindeki Türban”, Milliyet, 15 Şubat 2005, s. 10).
[55] Yasin Aktay, Türk Dininin Sosyolojik İmkânİletişim Yayınlan, İstanbul 1999, s. 65.
[56] Temel Yeşilyurt, a.g.rn., s, 123-124.
[57] Ünver Günay, “Modem Sanayi Toplumlarında Din IT, EÜtFB, sayı 51, s. 27.
[58] Ramazan Altıntaş, a.g.m,, s. 136.
[59] Hac takviminin değişmesine dair görüşler izdiham sonucu ölümlere dayandırılarak yapılmaktadır. Ne var ki, bu sene alınan tedbirler Hac’da izdihamı önlemiş ve bu gerekçeyle ölümler de ortadan kalkmıştır. Bu anlamda tedbiri atlayıp ibadeti değiştirme taleplerini tamamen seküler algı kalıplarının içselleştirilmesi olarak tanımlayabiliriz/.. “Mina’da önlem alınıyor, Şeytan taşlama sırasında İzdiham olmaması için beton sütunun yerine elips biçiminde ve 3 metre yüksekliğinde, 25 metre genişliğinde düz duvar yapıldı Suudi yetkililer, özellikle şeytan taşlama alanının ikinci katını daha da genişleterek hacı adaylarının taşlama yaptıktan sonra geriye dönmeden, bir karışıklığa yol açmadan bu alandan çıkmalarım sağlamaya çalışacaklarını belirttiler.” Yeni Şafak, 7 Ocak 2005.
[60] Yusuf Kaplan, Yeni Şafak, 22 Mayıs 2003,
0 Yorumlar