İnsanlık tarihinin şu son anlarında, biri Doğu’da, biri de Batı’da sahnelenen iki trajedi izliyoruz. Modern medeniyet bunalımının, -her şeyden önce Katının ürünü olan bu bunalımın- genellikle çevre bunalımıyla ilgili olarak bütünüyle hissedildiği Batı dünyasında ileri sürülen çozüm yolları, ilk etapta bunalıma yol açanlarla bizzat aynı etmenleri içermektedir. İnsanlardan arzularını disiplin altına almaları, akıllı birer hümanist olmaları, insan olsun olmasın, komşularına saygı göstermeleri istenmektedir. Ne var ki, bu isteklerin, insanın tutkularını ve aşağılık eğilimlerini frenleyecek manevî bir güç olmadıkça yerine getirilmesinin imkansız olduğunu kavrayabileni pek azdır. İnsanı insan oluşun altına sürükleyen, hümanist insan anlayışından başka bir şey değildir. İnsanın ne idügü ve içinde bir imkân olarak aydınlık tepeler kadar derin karanlıkları da taşıdığı konusunda ciddi bir cehâlet sahibi olunduğu ıçin bu tıp kolay çözüm önerilerine başvurulmaktadır.Binlerce yıldır dinler insanlara kötülükten kaçınıp, erdem sahibi olmalarını öğretiyor.
Modern insan ise, önce ruhunu kuşatan din gücünü yok edip, sonra da kötülüğün ve günahın anlamını bile sormaya girmiyor. Şimdi de, her ne kadar, lâik olmayı sürdürüp insanın hayatının kutsal olandan ayrı devam etmesi gerektiğini önerdikleri için, erdemleri başka başka deyimlerle tanımlama yoluna gidiyorlarsa da pek çok insan çevre kirlenmesi bunalımına çözüm olarak geleneksel erdemlere dönemeyi öneriyor.
Denilebilir ki, Batı da yaşayan yığınla kadın ve erkeğin psikolojik dengesizliğinin yanı sıra, çevre bunalımıyla, kent çevrelerinin kirliliği ve benzeri sorunlar, insanın yalnızca ekmekle yaşayıp, ‘tanrıları öldürme’ ve Semavî olandan bağımsızlığını ilan etme girişiminin sonuçlarıdır. Ama insan, içinde bulunduğu durumun doğal ürünü olan eylemlerinin sonucundan kurtulamaz. Şu anda ise tek ümidi, artık isyancı bir yaratık olmayı bırakıp, hem Gök’le hem de yerle barışmak ve kendisini İlâhî Olan’a teslim etmekte yatıyor. Bu da, sözcüğün bugünkü anlamıyla “modern” olmayı bırakmak ve ölüp, yeniden doğmak demektir. Ne var ki, sorun bu boyutuyla, çevre bunalımıyla ilgili yapılan tartışmalarda pek az ele alınmaktadır. Su-çevre-hava kirlenmesi tartışmalarının gözden kaçırılan boyutu, insanın insan olarak rolü ve doğasıyla, bizzat kendisinin yol açtığı bunalımı çözmek istemesi durumunda, geçirmesi gereken manevî dönüşümdür.
Genelde Doğu’da ve özelde Islâm dünyasında sahnelenen trajedi ise, Batı’nın endüstrileşmiş kent toplumunda ve bu toplumu yaratan Batı medeniyetinde görülen başarısızlıklara yol açan aynı yanlışların, büyük oranda tekrarlanmasıdır. Doğu’nun Batı karşısındaki tutumu, Batı’yı körü körüne model almak değil, ders alınacak bir inceleme sahası şeklinde görmek olmalıdır.
Kuşkusuz, endüstrileşmiş dünyanın Batı dışında kalan dünya üzerindeki siyasî-ekonomik ve askerî baskısı, pek çok kararların alınmasını imkânsızlaştıracak ve pek çok seçimi dışarda bıraktıracak kadar büyüktür. Fakat, olumsuz sonuçları ortaya çıkmış belli hareketleri tekrarlayıp durmak ya da şu veya bu projenin gerçekleştirilmesinde, Batı’da yapılmış olması dışında daha iyi bir neden gösterememek için, herhangi bir özür olmasa gerek. Yeryüzü, Batı medeniyetinin işlediği hataların yeniden işlenmesine daha fazla katlanacak değildir. Bu bakımdan, yeryüzünde, tüm yerin ve üstünde yaşayanların mutluluğunu hesaba katacak kadar geniş açılı bir gücün halâ var olmaması ne büyük bir talihsizliktir.
Bu iki trajediden birincisi ikinciyi gölgede bırakıyor; çünkü yerkürenin kalan yanını doğrudan etkileyen, modernleşmiş ve endüstrileşmiş dünyada yaşanan olaylardır. Söz gelimi, su-hava-çevre kirlenmesi bunalımı endüstrileşmiş güçlerin herhangi biri tarafından ekonomik ve teknolojik politikalarında dil ucuyla ifade edilmek yerine ciddi olarak ele alınsa, bu tür alanlarda bu güçlerı örnek edinenler üzerinde kesinlikle ölçülemez etkiler bırakacaktır. Doğu, insanın gerçek doğası hakkında çağlar boyu koruyup geldiği bilgiyi unutmadan önce, Batı yeniden insanın kim olduğunu bir hatırlayabilse, insanın geleceğine de farklı olacaktır!
Seyyid Hüseyin Nasr – Modern İnsanın Çıkmazı
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…