Tarama deneyiminizi geliştirmek, kişiselleştirilmiş reklamlar ya da içerikler sunmak ve trafiğimizi analiz etmek için çerezleri kullanıyoruz. "Tümünü Kabul Et"e tıklayarak, çerez kullanımımıza izin vermiş olursunuz.
İzin Tercihlerini Özelleştir
Çerezleri, platformumuzda verimli bir şekilde gezinmenize ve belirli işlevleri gerçekleştirmenize yardımcı olmak için kullanıyoruz. Aşağıda her bir izin kategorisi altında, tüm çerezler hakkında ayrıntılı bilgi bulacaksınız.
"Gerekli" olarak kategorize edilen çerezler, sitenin temel işlevlerinin gerçekleştirilmesinde vazgeçilemez nitelikte olduklarından tarayıcınızda saklanır. ...
Her Zaman Aktif
Gerekli çerezler, web sitesinin temel işlevleri için çok önemlidir ve web sitesi bunlar olmadan amaçlandığı şekilde çalışmayacaktır.Bu çerezler kişisel olarak tanımlanabilecek herhangi bir veriyi saklamaz.
Görüntülenecek çerez yok.
İşlevsel çerezler, web sitesinin içeriğini sosyal medya platformlarında paylaşmak, geri bildirim toplamak ve diğer üçüncü taraf özellikleri gibi belirli işlevlerin gerçekleştirilmesine yardımcı olur.
Görüntülenecek çerez yok.
Analitik çerezler, ziyaretçilerin web sitesiyle nasıl etkileşime girdiğini anlamak için kullanılır. Bu çerezler, ziyaretçi sayısı, hemen çıkma oranı, trafik kaynağı vb. Gibi ölçümler hakkında bilgi sağlamaya yardımcı olur.
Görüntülenecek çerez yok.
Performans çerezleri, ziyaretçilere daha iyi bir kullanıcı deneyimi sunmaya yardımcı olan web sitesinin temel performans indekslerini anlamak ve analiz etmek için kullanılır.
Görüntülenecek çerez yok.
Reklam çerezleri, ziyaretçilere daha önce ziyaret ettikleri sayfalara göre özelleştirilmiş reklamlar sunmak ve reklam kampanyasının etkinliğini analiz etmek için kullanılır.
Hazırlayanların eliyle ihlâl edilen sulh programı MİSÂK-I MİLLÎ EFSÂNESİ
Misâk-ı Millî, I. Cihan Harbi’nin gâliplerine sunulmuş bir sulh programıdır. Millî vicdanın limitlerini göstermek üzere hazırlanmış tek taraflı, bağlayıcılığı olmayan, bir propaganda metnidir.
Birinci Cihan Harbi’nde Osmanlı ordularının yenilmesi üzerine 30 Ekim 1918’de Mondros Mütârekesi imzalandı. Ardından müsait şartlarda sulh antlaşması yapabilmek üzere, Anadolu’daki mukavemet hareketi Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti adıyla tek elde birleştirildi. Başına da Mustafa Kemal Paşa geçti. Bu arada seçimler yapıldı; son Osmanlı parlamentosu 12 Ocak 1920’de İstanbul’da toplandı. Tamamı Ankara kontrolünde cereyan eden seçimlerde, Ankara’nın namzetleri kazandı. Mustafa Kemal de seçilmişti; ancak emniyet sebebiyle İstanbul’a gidemedi. Mamafih Felâh-ı Vatan adı verilen milletvekili grubunu Ankara’dan yönlendiriyordu. Grup ve cemiyet, CHP’nin nüvesini teşkil eder.
Gizli celse mi?
İleride imzalanacak sulh antlaşmasında kabul edilebilecek hususlara dair Ankara hareketince hazırlanan ve Trabzon mebusu Hüsrev Gerede vasıtasıyla İstanbul’a yollanan metin, 28 Ocak 1920 tarihinde kabul ve 17 Şubat’ta dünyaya ilan edildi. Misâk-ı Millî, orijinal ismiyle Ahd-i Millî Beyannâmesi denilen bu 6 maddelik deklarasyon, Cihan Harbi ardından imzalanacak sulh antlaşmasında, Osmanlı millî vicdanının limitlerini ilan etmek üzere hazırlanan tek taraflı, bağlayıcılığı olmayan, ancak gücünüz kadar karşı tarafa kabul ettirebileceğiniz bir propaganda metnidir. Gâlip düşmanlara sunulmuş bir sulh programıdır.
Ancak İngilizlerin reaksiyonu sert olmuş; bu bahaneyle 16 Mart günü İstanbul resmen işgal edilerek, 18 Mart’ta meclis dağıtılmıştır. Mebusların çoğu Ankara’ya geçmiştir. Mustafa Kemal’in istediği de buydu. Misâk-ı Millî’yi biraz da bu sebeple empoze etmişti. Böylece meclis Ankara’da, kendi dizi dibinde toplanabilecekti. İngilizler de bunu istemiştir. Yoksa esasen meclisi dağıtmaya sebep olacak kadar dramatik bir şey değildi.
Gayrı resmî karar
Burada Ankara’nın 8 maddelik metni, İstanbul’da 6 maddeye indirilmiş; savaş suçlularının cezalandırılmasına ve Milletler Cemiyeti’ne dair iki madde çıkarılmıştır. Meclis zabıtlarında, Misâk-ı Millî’ye dair müzâkerelere rastlanmaz. O gün mecliste ne gizli ve ne de açık bir celse olmuştur. Karar, meclisin neredeyse tamamını teşkil eden Felâh-ı Vatan grubu mebuslarının gayrı resmî bir toplantısında alınmıştır. Bu sebeple, İngiliz sefiri Sir Horace Rumbold, beyannamenin meşruluğunu şüpheli görür. Resmî bir metin bugün elde değildir; elle yazılmış bir metni, mebuslar imzalamıştır.
İlk 3 maddeye göre; Mondros Mütarekesi imzalandığı sırada mevcut sınırlar içindeki Müslüman ekseriyetin tamamiyeti (bütünlüğü) muhafaza edilecektir. Yani buralar Türklerin elinde kalacaktır. O esnada işgal altında bulunan ve Araplarla meskûn eski Osmanlı toprakları ile Rusların elindeki Elviye-i Selâse denilen Kars, Ardahan ve Batum’un; ayrıca Cihan Harbi evvelinden beri Yunan işgalindeki Müslümanlardan müteşekkil Batı Trakya’nın istikbali, yapılacak plebisite (halk oylamasına) göre tayin edilecektir. 4. madde, saltanat ve hilâfetin merkezi İstanbul ve boğazların emniyetine; 5. madde azınlıkların hukukunun mütekabiliyet esasına göre muhafazasına dairdir. 6. madde, siyasî, idarî, adlî ve malî cihetlerden tam istiklâli deklare eder.
Ali Fuad Cebesoy, eski arkadaşı Mustafa Kemal Paşa’nın Misâk-ı Millî haritasını daha 1907’de zihninde çizdiğini; zamanı geldikçe de tatbike koyduğunu söyler. Rıza Nur ve Yunus Nadi’ye göre, Mustafa Kemal bu haritayı Erzurum ve Sivas Kongresi’nde planlamıştı. Şu hâlde, keskin görüşü ile İngilizlerin yıllar sonraki planlarını o zamandan bilmiş demektir.
Solda Rauf Orbay ve sağda Fethi Okyar
‘İmparatorluk Öldü!’
İlk maddenin Ankara metninde, Mondros Mütârekesi esnasında ülke sınırları içinde yaşayan Müslüman ekseriyetin tamamiyetinden bahsedilirken; İstanbul metni, sınırların içinde ve dışındakiler olarak tesbit edilmiştir. Bugün elde dolaşan metinlerin bazısında sadece dışarıda, bazısında içinde ve dışında ibaresi geçer. Ama mütârekeden birkaç gün sonra işgal edildiği için Türklerin elinde kalması gereken Musul vilâyeti, 1926’da İngilizlere verilmiştir. Öte yandan halkının ekseriyeti gayrı müslim olduğu hâlde, İzmir gibi yerlerin Türklerin elinde kalması; 1939’da Naziler yanında yer almamak mukabilinde verilen ve ahalisinin ekserisi Arap olan Antakya, Misâk-ı Millî’ye rağmen bir iktisap (kazanım) sayılabilir.
Batum, Kars ve Ardahan, Ruslardan geri alınmış; Sovyetlerin desteği karşılığında, halkının ekseriyeti Müslüman olan Batum geri verilmiş; Bakü’deki Türk askeri geri çekilmiştir. Yunanistan’da kalan Batı Trakya’da plebisit yapılmamıştır. Üstelik saltanat ve hilâfet kaldırılıp; İstanbul, başşehirlikten çıkarılmış; Boğazlar, milletlerarası bir komisyona verilmiştir. Yunanistan Müslüman azınlığın şer’î hukuku tatbikine izin verdiği hâlde, Ankara gayrı müslimlerin bu hakkını -Lozan’a rağmen- kaldırmıştır. Zaten mübâdele, tehcir ve saire ile Anadolu’da gayrı müslim vatandaş bırakılmamıştır.
Misâk-ı Millî, zamanın icaplarına göre hazırlanmış pragmatik bir metindir. Ankara, bunu sahiplenmemiş; mecliste kendisine atıf bile yapılmamıştır. Üstelik hemen her maddesini bizzat ihlâl etmiştir. Lozan’a gidecek heyete itiraz eden milletvekili Sırrı Bey, Misâk-ı Millî metnini bizzat kaleme alanlardan biri olduğunu söyleyince, Mustafa Kemal, “Keşke yazmaya idiniz. Başımıza çok belâlar koydunuz” demiştir. Lozan’da Lord Curzon, Misâk-ı Millî’deki tenâkuzları ortaya dökünce, İsmet Bey bir daha ağzını açamamıştı.
Misâk-ı Millî, zamanla Kemalist resmî tarih literatürünün parlak sloganlarından biri olmuş; gerçeğin hilâfına, Lozan Antlaşması’nda bu prensiplerin hayata geçirildiği bilhassa vurgulanmıştır. Buna mukabil 1. maddedeki belirsizliği, millîciler ideolojik olarak kullanmıştır. İngiliz tarihçi Toynbee, 1922 tarihli The Western Question in Greece and Turkey adlı eserinde Misâk-ı Millî’nin ehemmiyetini uzun anlatır ve büyük harflerle “Osmanlı İmparatorluğu öldü! Yaşasın Türkiye!” yazar. Bu sebeple resmî ideoloji, Ulusal Ant dediği Misâk-ı Millî’yi bambaşka sahaya çeker; ulus-devletin kuruluş manifestosu olarak lanse eder.
0 Yorumlar