…Görüldüğü gibi Meclis-i Mebusan’ın toplanması ve dağıtılması çok kısa bir süre (üç ay) zarfında cereyan etmiştir. Bu meclisin yaptığı en önemli iş, milli sınırları kaba batlarıyla belirlemesidir; milli mücadelenin rotasını çizmesidir.
İlginç olan taraf, tüm bu olup bitenlere İtilaf kuvvetleri seyirci kalmıştır. Seçimlere izin verilmiş, toplantılara izin verilmiş, Misak-ı Milli kararının alınmasına izin verilmiş ve bütün bunlardan sonra Meclis dağıtılmıştır. Adeta İtilaf kuv-vetleri, özellikle İngiltere, böyle bir kararın alınmasını isti-yordu ve bütün bu gelişmelere mani olmadı.
Eğer isteselerdi, başta İngiltere olmak üzere İtilaf kuvvetleri bu Meclis’in toplanmasını önleyebilirdi. Meclis’in ne yönde kararlar alacağı ise daha kongrelerden beri biliniyordu…
Olayların akışından anlaşılıyor ki, İtilaf kuvvetleri Osmanlı Devleti’nin tamamen yok olmayacağını biliyordu; ancak bu devletin asgari sınırlarına, yani milli sınırlarına çe-kilmesini ve milli bir devlete dönüşmesini temenni ediyordu.
İtilaf devletleri, Sevr’in pratik hayata aktarılamayacağını biliyorlardı. Kongrelerden milli sınırlan gerçekleştirme yolunda kararlar ve Meclis’in açılması talebi çıkınca İtilaf kuvvetleri buna müdahale etmediler. Bu Misak ile Osmanlı Devleti, milli sınırları dışına karışmayacağını, din kardeşleri olan Araplar üzerinde bile maddi-manevi herhangi bir hâkimiyet iddiasında bulunmayacağını, sadece milli sınırları içinde kalan Osmanlı-İslam (Türkiye Cumhuriyeti ile birlikte Türk- İslam) çoğunluğu üzerinde hükümferma olacağını ilan etti.
Misak-ı Milli, coğrafi olarak milli sınırlara çekilmeyi ön-gördüğü gibi dini olarak da milli sınırlara çekilmeyi öngör-müştü. Misak-ı Milli belgesinde dinilik değil “millîlik” niteliği öne çıkarılmıştı… “Hasbe-l’Hilafe” (Hilafet nedeniyle) tüm Müslümanların hamiliği öngörülmemişti. Sonradan görüleceği gibi Osmanlı Devleti’nin Misak- Milli sınırlan içindeki yeni içerikli Türkiye Cumhuriyeti oldu. Adeta Osmanlı Devleti yıkılmadı sadece siyasi çehresini ve siyasi coğrafyasını değiştirmiş oldu. Çünkü Milli Mücadele, Misak-ı Milli’yi gerçekleştirmek amacıyla yürütüldü ve Lozan bu Misak sınırları esas alınarak imzalandı. Ardından da yeni Türkiye Cumhuriyeti kuruldu…
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz: Misak-ı Milli her açıdan Osmanlı’nın geri çekilmesini ve milli bir devlete dönüşmesini ima ediyordu. Hilafeti ve Hilafetin haklarını tartışmıyordu. Milli sınırlar dışındaki Türklerle de Müslümanlarla da ilgilenilmeyeceğini ima ediyordu. Bu da İtilaf devletleri açısından bir başandır. Zaten kısa bir süre sonra M. Kemal Paşa, Pan- türkizm ve Panislamizm politikası izlemeyeceklerini açıkça ifade etmiştir.
İngiltere’nin Milli Mücadele ve Misak-ı Milli ile ilişkisi henüz detaylıca araştırılmamış, karanlık bir alandır. Selek, ortada bir tuhaflık olduğunu ortaya koyarak kendi yorumunu yapmış ve konunun aydınlanmaya muhtaç olduğunu ifade etmiştir. Sabahattin Selek’in şu sözleri, konumuzla ilgisi açısından hayli ilginçtir:
“Osmanlı Medisi’ni dağıtmakla, M. Kemal Paşa’ya İngilizler büyük bir koz vermiş oluyorlardı. M. Kemal Paşa, asıl yapmak istediğini, İngilizler sayesinde artık yapmak imkânı bulacaktı. (…) Her halde bu noktanın aydınlanmaya muhtaç tarafları olsa gerek.”(1)
Bu noktada pek bilinmeyen “Misak-ı Halife”den de bah-setmek gerekiyor. Misak-ı Milli’nin yanı sıra bir de Misak-ı Halife olduğunu Vahdeddin’in yaveri Avni Paşa’dan öğreniyoruz. Aslında Misak-ı Halife, Misak-ı Milli ile somut sınırlar açısından aynıdır; Misak-ı Halife fazladan olarak Müslü- manlann yaşadığı coğrafya üzerinde manevi hak talep edi-yordu. (Bu aynı zamanda Kanun-u Esasi’nin de bir gereğiydi)
Misak-ı Milli, Türklerin çoğunlukta olduğu asgari bir coğrafyaya nza anlamına geliyordu. Misak-ı Halife ise Hilafet hukukuna dayanarak terk edilen Osmanlı coğrafyasındaki tüm Müslümanlar üzerinde Halifenin haklarından ve manevi bağlardan bahsediyordu. Yani Halife, Halifelik sıfatına dayanarak terk edilen topraklar üzerinde de (manevi) hak iddia ediyordu. Avni Paşa, Misak-ı Halife hakkında şu bilgileri vermektedir:
“Ancak bir de ‘Misak-ı Halife” vardır ki, o da Misak-i Milli dairesinde idi. Yalnız bir fark ile ki; Damad Ferid Paşa zamanında Paris Konferansında önerilen ve bazılarınca küçümsenerek ve garipsenerek karşılanan geniş ve asırlardır var olan yerlerin manevi rabıtalarını da talep ediyordu.” (2)
(1)-Sabahattin Selek,Anadolu İhtilali,syf;441’den nakleden,Kafkas,a.g.e.,syf;7)
(2)-Avni Paşa Anlatıyor;,syf;270-271
Cemal Fedayi – Osmanlıdan Cumhuriyete Nasıl Geçildi?
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…