Millet Özü
Bir halkın gücünü ve özelliklerini tanımak kolay bir iş değildir. Kendini bir ideale adamış insanlarla, gelecek zamanı avlamakta ve yumuşamış bir maden gibi elinin altında istediği gibi yoğurmakta usta devlet adamları, işte halkın bu değişmeyen karakterini anlar ve sezerler de, bu sezgi, onları başarıya götüren ilhamın ta kendisi olur. Kalbleri haktan, halktan gelen gerçek ilhamlarla dolmayan bir insanın sürekli bir başarıya ulaşmasına imkân yoktur, tarihe ve gelecek zamana yeni bir biçim vermeği bir meslek gibi benimsemiş olanlar için. Kelimeleri birer küçük ve olağanüstü hayat parçalan gibi yaşamayan, kelimelerde kaplan avına çıkmayan şair nasıl şair olmazsa, yüreği adalet duygusuyla taşmayan, kabarmayan bir yargıç nasıl iyi bir yargıç olamazsa, önüne düşmek istediği halkın sabrım ve atılganlığını, korku ve umutlarım, sertliğini ve elastikiliğini, cezbe ve ihtiyat şartlarım, coşkunluk, taşkınlık ve kabuğuna çekilme anlarım zamanında ve tam hesap edemeyen bir ülkü adamı, bir devlet ve politika adamı da kısa zamanda başarı çizgisinin dışına atılır, olayların kıyısında bir deniz sisi gibi erir ve kaybolur.
Bir halkın sürekli refleksleri ancak kendisi için tarihî kritik anlarda çıplak olarak ortaya çıkar ve adeta gözle görülür bir hal alır. Savaş, ihtilâl, büyük ekonomik krizler gibi durumlarda dayanıklılığını kaybetmeyen milletler, büyük milletlerdir. Yoksa öbür zamanlarda, normal vakitlerdeki görünüş insanı aldatabilir. Bir halk görürsünüz ki, normal günlerde nerdeyse yıkılacak, kendi kendine devrilecektir. Bu halkın en ufak bir savaşa bile dayanamayacağını sanırsınız. Fakat bir de, hatta en çetin tarafından bir savaş gelip çatmaya görsün, o halkın, yıllar yılı o savaşa mermer gibi karşı koyduğunu, daha dinamik ve enerjik bir kuvvet tablosu sunduğunu görürsünüz. Bunun tersi de doğru. Normal vakitlerde en verimli yağmurlara gebe bir bulut gibi ve en uzak ufuk hayallerine iştihalı yelkenlerini hemen açacakmış gibi duran bir halkın da, en ufak bir sarsıntıda, yerin dibine battığını görmemiz mümkündür. Çünkü, halklar, kuvvetlerini derinliklerinde ve gösterişlerini yüzeylerinde saklarlar. Halkın varlığı tehlikeye düşünce, derinliğinde binlerce yıl içinde biriktirdiği kuvvetler taşarak yüzeye çıkar ve kurtarma ödevlerini görürler, cam kesen elmas gibi tarih urunu keserler. Kültürleri yüksek, din duygulan derin ve yüce, tarihleri yoğun milletlerin derinliklerinde daha çok bu «millet özü» birikir.
Genel olarak İslâm dünyasına ve özel olarak halkımıza baktığımızda, millet oluş vakıasında beliren karakterinin çok yüksek olduğu tarihin en acı tecrübeleriyle kesin olarak ortaya çıkmıştır. İki yüz yıldan beri Batı’mn üzerimize boşalttığı kültür lavı, ekonomik yıkıntı tohumlan ve bizzat savaş ateşleri, hangi toplum ve halk olsaydı, onu çoktan kül etmeye yeter de artardı. Milletimiz ve halklanmız buna dayanmıştır. Kaybımız büyüktür, ama yok olmamışızdır. Şimdi rövanş günleri gelmekte ve yaklaşmakta, kin ve öç bize yakışmaz ama, bize zehir gibi koşanlara bizim şifa gibi koşacağımız vakitlerin horozlan ötmekte, evrensel bir dirilişin sesleri yükselmekte.
İki yüz yıllık karartıcı propagandaya, savaşların her türlüsüne, Birinci Cihan Savaşı’na, en aşırı reform ve devrimlere, ansızın bastıran bir ihtilâle dayanmışızdır. Ve bugün ayaktayız. Yarın daha çok ayakta olacağız.
Bir de, Batı’nın Doğu’ya sürdüğü, Doğu’nun üzerine saman alevi Yunanistan’a bakınız, kendini gittiği yeri yakan bir şimşek sanır ve göstermeğe kalkar da, sonunda en ufak bir ateşle çevrilince intihara kalkışan akrep gibi kendi iğnesini kendi kalbine nişan alır.
Sezai Karakoç-Günlük Yazılar 2