Geçen yılın Aralık ayında, bir gün Üsküdar’da bir taksiye bindim. Araba biraz ilerleyince ön koltuğun arka cebindeki gazeteyi alıp okumaya başladım. Bu, 14 Aralık 2014 tarihli Habertürk gazetesiydi. Manşeti, “Şeb-i Arus’a Daha da Gitmem” şeklindeydi. Başlık ilgimi çektiği için haberin ayrıntılarını okumaya koyulmuştum ki, karayağız taksi şoförü birden arkaya dönüp “Dayı, gaste ne yazıyor?” diye sordu. Manşeti okuyarak Kılıçdaroğlu “Şeb-i Arus’a Daha da Gitmem” demiş cevabını verdim. Bir şey anlamayan şoför, “Nereye gitmeyecekmiş?” dedi. Yine “Şeb-i Arus’a” dedim. Bir şey söylemedi, yani sustu. Kim bilir, “Şeb-i Arus’u, belki de Şebinkarahisar zannetti. Yahut bu sözü ilk defa duyuyordu.
Haberin metni şöyleydi: “Kılıçdaroğlu, Diyanet İşleri Başkanı Prof. Mehmet Görmez’i de eleştirdi. Görmez, hümanizmi tenkit eden bir konuşma yaptı, yadırgadım. Bir kere Mevlânâ’nın kendisi Hümanizm’dir, insan sevgisidir. Akıl tutulması yaşanıyor. Topluma bir şeyler dayatılıyor.”
Hemen belirtmek isterim ki sayın Kılıçdaroğlu’nun bu sözleri külliyen yanlıştır ve gönüller sultanı Hazreti Mevlânâ ile hiçbir ilgisi yoktur. Bütün sözlükler, bütün kaynaklar Hümanizmi “Eski Yunan ve Latin edebiyat ve felsefelerini en yüksek kültür örneği olarak ileri sürenlerin mesleklerine verilen isimdir. İnsanlık sevgisini en yüksek paye sayan felsefi doktrin, insancılık” diye tarif ediyor.
Allah aşkına söyleyiniz. Mevlânâ gibi, Cenab-ı Hakk’ı ve aziz Peygamber’ini yegane rehber kabul eden, ben Muhammed Muhtar (s.a.v.)’ın ayağının tozuyum diyen, Kur’an-ı Kerim’i başına taç edinen bir İslam bilgini, bir İslam mutasavvıfı, hiç eski Yunan felsefesini ve filozoflarını kendine örnek alır mı? İslam dini cihanşümul özelliğiyle ve güzelliğiyle ortada dururken ne idüğü belirsiz hümanizme ve bu doktrini en yüksek kültür örneği kabul eden adamlara ilgi duyar mı? Filozofların ve hümanistlerin birbirlerini tekzip eden saçma sapan sözlerine kulak verir mi. Bu büyük İslam aliminin felsefe için, “Silsile-i mükezzibin” nübüvvet için de, “silsile-i musaddikîn” denildiğini bilmediğini mi sanıyorsunuz. Hem güneş varken mum ışığı aramak akıl kârı mıdır?
Yeri gelmişken, Mevlana ve Mesnevi aşığı Tahirü’l- Mevlevi’den, konumuzla ilgili kısa bir iktibasda bulunmak istiyorum. Merhum diyor ki:
“Tasavvuf erbabı, felsefeyi ve müntesiplerini (bağlılarını) kabul etmiyor. Sırası geldikçe bu iki meslek arasında yakınlık bile olmadığını söylemekten geri durmuyor. Mesela, zahiri ve batıni ilimleri birleştirmek suretiyle hem medresede hem tekkede muhterem bir insan olarak tanınan Molla Cami, ‘Lehcetü’l-Esrar’ isimli kasidesinde, ‘Yunan filozoflarının hikmeti, nefsin ve hevanın verdiği vesvesedir. Ehl-i imanın hikmeti ise Peygamber’in buyurduklarıdır’ diyerek felsefe ile tasavvufun ayrı ve birbirine aykırı olduğunu açıktan açığa söylüyor. Yine o kaside de İbn-i Sina gibi bir dahi için, ‘Manevi rayihayı (kokuyu) Hazreti Ali’de ara. Ebû Ali’nin kokusu kerihtir!’ demekten çekinmiyor.”
Hazreti Mevlânâ’dan, bahs ederken, “filozof”, “hümanist” kelimelerini kullananların, “büyük Türk düşünürü ve hümanisti” diyenlerin sayısı eskiden daha fazlaydı. Özellikle Mevlana özel sayısı düzenleyen bazı dergilerde, böyle abuk subuk yazılara da yer veriliyordu. Kütüphanemde de “Mevlana Özel Sayısı” olarak çıkmış bir hayli dergi var. Bunların hemen hemen hepsinde ya cehalet sonucu olarak kaleme alınan veya kasten yazılan bu türlü yazılara da rastlıyoruz. Mesela Temmuz 1964 tarihli “Türk Yurdu” dergisi, “Mevlana Özel Sayısı” olarak göz dolduruyor. Mevlana ve Mevlevilikle ilgili bu yazıların büyük bölümü ilgiyle okunuyor. Yukarıda da belirttiğim gibi, bunların arasında aykırı ve yanlış yazılara da yer veriliyor. Mesela “Hümanist Mevlana”, “Mevlana ve Felsefesi” başlıklarıyla yayımlanan iki makale –maalesef- okuyucuya baştan sona yanlış bilgi veriyor.
İsterseniz bir özel sayıdan daha söz edeyim. 1943 tarihli “Konya Halkevi Kültür Dergisi Mevlana Özel Sayısı” da konuyla ilgili yazılara büyük bir yer veriyor. Dergide Hasan Ali Yücel, Veled Çelebi İzbudak, Ömer Ferid Kam, Halid Ziya Uşaklıgil, Prof. Mehmet Ali Ayni, Mithat Bahari Beytur, Prof. Ziyaeddin Fahri Fındıkoğlu, Tahir Olgun, İsmail Fenni Ertuğrul, İbnülemin Mahmut Kemal, Prof. Süheyl Ünver, Yaman Dede, Saadeddin Nüzhet Ergun gibi önemli yazarların makaleleri bulunuyor. Hakikaten zengin bir kaynak. Ayrıca Hazret’in filozof veya hümanist olduğunu iddia eden görüşlere yer verilmemiş. Adı geçen dergide beni rahatsız eden, sadece “Konya Halkevi, büyük ölünün ruhunu taziz eder” cümlesi oldu. “Büyük ölü” sözü Mevlana’ya hiç ama hiç yakışmıyor. Ben buna müsaadenizle “ölü cümle” demek istiyorum.
Mevlana’yı en doğru ve en güzel yine Mevlânâ tarif ettiğine göre, sahih Mesnevi şerhlerini büyük bir dikkatle okumak gerekiyor. İsterseniz birkaç “şarih” ismi vereyim:
Abidin Paşa, Tahirül-Mevlevi, Ahmet Avni Konuk, Şefik Can…
Dursun Gürlek