Mescid-i Aksa ‘da Göze Takılanlar
Mescid-i Aksa Mihrabı: Üzeri muhteşem mozaiklerle süslü olan Mescid-i Aksa Ulu camii’nin mihrabının, caminin hanileri Emevilerden mi kaldığı, yoksa Haçlıların elinden kurtardıktan sonra Selahaddin Eyyubi’nin emriyle mi yaptırıldığı net değildir.
Kudüs’ün Selahaddin tarafından kurtarılmasından 14 sene önce Kudüs’ü ziyaret eden Al-Harawi, Haçlıların Aksa’nın mihrabına zarar vermediğinden bahseder. İmadeddin ise Haçlıların mihrabın üzerini bir duvar örerek kapattığını, Selahaddin Eyyubi’nin burayı açarak mihrabı yeniden ortaya çıkardığını söyler.
Selahaddin Eyyubi, her şeyi ile yeni bir mihrap inşa etmese de önceki mihrabı yenilediği anlaşılmaktadır. Dört satırlık kİtabesinde şunlar yazmaktadır:
“Rahman ve Rahim olan Allah’ın adıyla. Bu kutlu mihrabın yenilenmesini ve dindarlık üzerine kurulmuş Aksa Camii’nin tamirini Allah’ın kulu ve O’nun yolunda giden, Eyyub Ebu’I-Muzaffer el-Malik en-Nasir Salah ed-Dünya ve’d-Din’in oğlu Yusuf tarafından Allah onun eliyle burayı 583’ün ( 1187-88) aylarında fethettiğinde emredilmiştir. Ve o Allah’tan bu nimeti için ona şükür ilham etmesini ve rahmetini ve mağfıretini ona vermesini ister.”
İbadet ve Derslik Cepleri: Mescid-i Aksa içinde özellikle yan duvarlar üzerinde öğrencilerin gündüz ve akşam ders gördüğü birtakım cep daireler bulunmaktadır. Bunlar farklı isimlerle adlandırılsa da kullanım amaçları genelde ortaktır.
Hz. Ömer Mescidi: Kudüs’ün Müslümanlar tarafından fethi Hz. Ömer eliyle olduğu için Mescid-i Aksa’nın bu bölümüne Ömer Mescidi adı verilmiştir. Kudüs’te yaşamış ve buraya defnolunmuş büyük alim Mucireddin’e göre ise Hz. Ömer Kudüs’ü fethenikten sonra bu kutsal alan üzerinde namaz kılma yeri olarak ilk burayı belirlemiş ve namazlarını burada eda etmiştir.
30 m’ye 8 m boyutlarında küçük bir yapı olan bu yer Haçlılar tarafından da kullanılmıştır. Bugün Ömer Mescidi içinde yer alan göz kamaştırıcı mihrabın iki kenarındaki burgulu mermer sütunlar ve bu sütunların başındaki kartal ve aslan grifıtileri Haçlılardan kalmadır.
Kırk Şehitler Mescidi: Ömer Camii’nin bitişiğinde ikinci bir cep halinde Aksaya açılmaktadır. Ömer Mescidi’nden çok daha küçük olan bu mekan 9 m’ye 8 m’dir. Duvarında İsra Suresi’nin ayetleri dolanır. Camiye bakan süslü ve renkli taşlarla bezeli cephe Memlüklüler dönemine aittir.
Zekeriya Mihrabı: Aksa’nın kıblesinden geriye doğru gittiğimizde Hz. Ömer Mescidi ve Kırk Şehitler Mescidi’ni gördükten sonra hemen bitişiğindeki Zekeriya Mihrabı’nın bulunduğu cebi görürüz.”Buraya neden bir Zekeriya(a.s)Mihrabı yapılmıştır?” sorusu hemen aklımıza yüzyıllar önce burada meydana gelen bir hadiseyi çağrıştırır.Herkes Mesih’i beklemektedir.
Kur’an-ı Kerim’in en uzun ikinci suresine isim veren Hz. Meryem’in ailesi olan Al-i İmran bir bebek beklemektedir. Herkes doğacak bebeğin beklenen Mesih olduğuna inanmaktadır. İmran’ın eşi, bebeğini daha karnında iken mabede adamıştır.Ancak bebek kız doğar. Herkes hayal kırıklığı içindedir. Çünkü Mesih erkek olacaktır. Ancak anne,bebeğini mabede adayacağına dair söz verdiği için orada kalması yönünde ısrar eder. Yahudilikte bir kız mabede kabul edilmezken Hz. Zekeriya’nın Zekeriya Mihrabı zorlamasıyla küçük Meryem mabede kabul edilir.
Hz. Meryem’in kabul edildiği bu ibadethane, halihazırda üzerinde namaz kılınan Mescid-i Aksa’nın bulunduğu yerde daha önce var olan İkinci Mabed’dir. Hz. Zekeriya’nın himayesinde mabedde küçük bir odaya yerleştirilen bu son derece abid kız oradaki hahamları bile şaşkına çevirecek kadar Allah’a bağlı ve ibadet ehlidir. Hz. Zekeriya ne zaman Hz. Meryem’i ziyarete odasına girse, odanın duvar nişinde (mihrap) tabak tabak turfanda meyveler görür. Bu olağan dışı durum karşısında Hz. Zekeriya, Hz. Meryem’e bu meyvelerin nereden geldiğini sorar, Hz. Meryem de, “Bunlar Allah katındandır,” cevabını verir.
Kur’an-ı Kerim’de aynen bu şekilde anlatılan söz konusu hadisenin geçtiği ayette, “Zekeriya(as) mihraba döndüğünde” şeklinde geçtiği için bugün camilerimizin mihrap alınlıklarına genelde bu ayet-i kerime yazılmaktadır. (Küllü ma dahale aleyke’z-Zekeriyya’l-mihrab) ·
Hadisenin cereyan yeri bugün Aksa Camii’nin bulunduğu yer olduğu için o hatıraya binaen Zekeriya(asJ Mihrabı adıyla bir mihrap buraya konulmuştur. Burada başımızı kaldırır ve içinde bulunduğumuz cebin üstüne bakarsak bir gül pencereyle kar şılaşırız. Gotik Katedrallerde görmeye alışık olduğumuz bu gül pencere, Haçlılar döneminden intikal eden, zamanında buraya Zekeriya(as)adına yapılan kiliseden kalmadır.
Mihrap Hz. Zekeriya ile bağlantılı olsa da eski kaynaklarda bugün Mescid-i Aksanın olduğu yerde şehit edilmiş başka bir Zekeriya’dan daha bahsedilmektedir. Eski Ahit’te Romalılara karşı yapılan ayaklanmada Zealorlar tarafından öldürülen ikinci bir Zekeriya’dan bahsedilir. Makabi isyanında Yahudilerce taşlanarak öldürülen bu Zekeriya’ya ait kanların kayaların üzerinde kaldığı bilinmektedir. MS III. yy’da Kudüs’ü ziyaret eden bir gezgin,hatıralarında bu kanlı taşlardan bahsetmektedir.
Yakın Sütunlar: Bir mekan kutsal ise insanlar oranın kursiyerini artırmak için ortaya türlü efsaneler, hikayeler atfederler.Anlattığımız bu alan ve mekan da kutsaldır, dolayısıyla aslı astarı olmayan hikayesi de çoktur. Mescid-i Aksa Camii’nde kubbe’nin sağ tarafında birbirine çok yakın iki sütun, cami içindeki diğer sütunlardan farklılık arz ettiği için bir inanışın kurbanı oluvermiştir. İnanılınası güç ama bu aradan geçmek için canından olan kilolu insanların hikayeleri de cabasıdır. Nihayet bu mekanın önüne konulan bir kitaplıkla sütun mücadelesi veren insanların bu ilginç girişimlerine şimdilik son verilmiştir. ilerleyen sayfalarda bu uydurma hikayelerden birkaçına daha değineceğiz.
Üstelik bu hikayeler kulağınıza epeyce aşina: Günah Keçisi ve Dünyanın Çivisi . ..
Süleyman Peygamberin Medresesi: Mescid-i Aksa alanı öyle ilginç bir yerdir ki Yahudiler için başka, Hristiyanlar için başka, Müslümanlar için başka anlamlar taşır, birbirinden farklı hatıralar çağrıştırır. Bir Müslüman buraya, ilk kıblem derken, bir Hristiyan Hz. Zekeriya’nın şehit edildiği, Hz. Meryem’in ikamet edip yetiştiği yer gözüyle bakar. Yahudiler için ise bu mukaddes alan Hz. Davud ve Hz. Süleyman ile başlayan bir dizi hadisenin cereyan ettiği yer olması bakımından önemlidir. Özellikle Mescid-i Aksa Ulucamii’nin bulunduğu yerin Hz. Süleyman’ın ilim tedris mekanı olduğuna inanırlar. Tevrat’ı burada okuduğunu,Eski Ahir’teki Süleyman’ın mesellerini, vaazlarını ve Neşideler Neşidesi kitaplarını burada yazdığım vurgularlar.
Kral Abdullah Suikastı: İngilizler uzun süredir Osmanlı’nın uzak eyaletlerini koparmak amacıyla buradaki yerel yöneticileri kışkırtmaya çalışıyordu. Bu konuda bel bağladıkları isimlerden biri de Mekke Şerifı Hüseyin idi. II. Abdülhamid, Şerif Hüse-yin’in bu kaypak duruşunu sezdiği için kendisini uzun yıllar İstanbul’da tuttu. Ancak İttihatçıların başa geçmesiyle birlikte Hüseyin’ i Mekke’ye gönderdiler. İşte bu tarihten (1910) itibaren Hüseyin’in İngilizlerle ittifakı başladı.
Bu görüşmelerde oğlu Abdullah da aktif rol oynuyor, babasını, Osmanlı’ya ihanet konusunda cesaretlendiriyordu. 1916 yılına kadar son derece gizli olarak sürdürdükleri faaliyetlerini bu tarihten sonra açıkça ortaya koymaya başlamışlardı. Çünkü patlak veren I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı Devleti birçok cephede savaşmak zorunda kalıyordu.Osmanlı’ya karşı başlattıkları bu isyanda Abdullah, Güney Cephesi Arap Kumandanlığına atandı, Taif ve Medine kuşatmasını yönetti. Aynı yıl Taif’i düşürmesine rağmen Fahreddin Paşa’nın yönettiği Medine Savunması’nı 1919’a kadar yaramadı.
Lawrence ve Gertrude Beli gibi İngiliz casuslarıyla sıkı ilişkiler kurdu. Kardeşi Faysal, Şam merkezli bir devlet kurmak peşindeydi. Fransızların Şam’ı ele geçirmesi ve kardeşini kovmasına askeri tepki vermek istediyse de İngilizlerin ikazı üzerine vazgeçti. Bu sadakati bir süre sonra meyvelerini verecekti.
1946 yılında kurulan Ürdün Devleti’nin kralı oldu. İngilizler,Osmanlı’ya ihanette kardeşi Abdullah’tan geri kalmayan Faysal’ı da Irak kralı ilan ederek ödüllendirdi. Avrupalı Büyük Devletler, Ortadoğu’da bir İsrail Devleti’nin kurulmasını planlıyordu.Diğer Arap liderlerinin karşı çıkmalarına rağmen Abdullah bu konuya sıcak bakıyordu. Filistin toprakları o günlerde İngiliz yönetimindeydi. Abdullah, Avrupalıların arzu ettiği bir Yahudi Devleti’ne göz yumarsa Filistin topraklarının büyük bir kısmının kendisine verileceğini düşünüyordu. Peel Komisyonu içerik olarak tam da böyleydi. Abdullah bu kararları desteklese de hem Filistin halkının hem de diğer Arap liderlerinin karşı çıkması üzerine bu plan hayata geçemedi.
İsrail yöneticileri ve istihbaratıyla defalarca görüşen Abdullah sonunda Filistin topraklarında bir Yahudi devleti kararına onay verdi. 1947 yılındaki bu uzlaşmanın ardından İngiltere,Filistin topraklarının yönetimini Birleşmiş Milletlere devretme kararı aldı.
Tam bir yıl sonra ( 1948) İsrail Devleti’nin Arap dünyasını parmaklarında ti’nin kuruluş ilanı yapıldı. Önceden oynayan iki İngiliz Ajanı Lawrence ve Gerırude Bel!,
yapılan anlaşmaya göre Kral Abdullah payını almış ve bu yeni devlete sesini çıkarmamıştı. Tarihler 20 Temmuz 1951’i gösteriyordu. Kral Abdullah Kudüs’teydi ve Cuma namazını kılmak için Mescid-i Aksa’ya gelmişti.Namaz sonunda Mescid-i Aksa’dan çıkarken Hüseyni Aşireti’nden Filistinli bir genç, tabancasını ona doğrulttu ve şu cümleleri haykırarak tetiğe art arda dokundu:
“Sen velinimetine (Osmanlı) ihanet ettin. Hainliğin bedeli ölümdür! !!”
Bu hayli vahim hadiseler zincirinin akabinde Abdullah Aksa içinde öldürüldü, oğlu Tallal ve torunu Hüseyin ise kıl payı kurtuldu. Kral Abdullah ilgili bölümde de zikrettiğimiz gibi Mescid-i Aksa içinde medfundur.
Talha Uğurluel – Arzın Kapısı Kudüs,syf.218-224