Mertebeler her ne kadar farklılık gösterseler de, bu farklılıklarından aralarında bir zıdlık ve çelişki meydana gelmez.
Şöyle ki mesela: ‘Falanca âlimdir” dediğimiz zaman, mutlak surette belirttiğimiz bu ifâdeden o kişinin ilim sıfatına sahip olduğunu bir şüpheye meydan vermeyecek şekilde belirtmiş oluruz. “Falanca, ilimde ondan üstündür” dediğimiz zaman ise, bu ifâdeyle ilim alanında ikincinin birinciden daha üstün bir seviyede olduğunu ortaya koymuş oluruz. Bu ifâdeden birincinin asla cehalet sıfatıyla nitelendiği anlamı çıkarılamaz. Keza “Cennette peygamberlerin mertebeleri, âlimlerin mertebelerinden üstündür” sözünden de, orada âlimler için nimetlerden istifâdede bir noksanlık olacağı, onların mertebelerinin aşağılandığı anlamı çıkmaz. Aksine âlimler cennet nimetlerinden eksiksiz olarak istifâde ederler. Peygamberler ise, nimetlerin eksiksiz olarak bulunduğu bu mertebenin daha da üzerinde olurlar. Münafıklar ve diğer günahkârlar hakkında söylenmiş sözleri de aynı şekilde anlamak gerekir. Bunların her biri azab içerisindedir ve azablan sırasında bir rahat gördükleri yoktur. Şu kadar varki ,katmanlarına göre bir kısmı digerinden daha fazla azâb çekmektedirler.
Bu hususu şu hadis de ifâde eder: Hz. Peygamber’e En-sâr hanelerinden hangisinin daha hayırlı olduğu sorulmuştu. Onları hayırlılıklanna göre sıraya koydu ve şöyle cevap verdi: “Ensâr hanelerinin en hayırlısı Nece ar oğulları hânesidir. Sonra Abdul-Eşheloğulları hanesi, sonra Haris b. el-Hazrecoğulları hanesi, sonra da Sâideoğul-ları hânesidir.” Bu sözünün hemen arkasından Hz. Peygamber, bunların arasında bir zıtlık olduğu anlaşılmasın diye “Ensârın her hanesinde hayır vardır” (1) sözünü ilâve etmişlerdir. Zira ism-i tafdîl kipi aynı zamanda zıtlık anlamı belirtmek için kullanılabilmektedir.Meselâ: “Hayır! Siz dünya hayatını tercih ediyorsunuz. Halbuki âhiret daha hayırlı ve daha bakîdir’’(2) âyetinde ism-i tafdîl olan kelimeleri bu ablamda kullanılmışlardır. Hz. Peygamber’in sözü sonrasına ilâve ettiği kısımdan ela anlıyoruz ki, Ensâr hanelerinden bazılarını diğerlerine üstün kılmasından, daha alt mertebede tutulan hanelerin üstün olmadığı ve onların meziyetlerinin düşürüldüğü anlamı çıkmaz. Eğer öyle olsaydı, bu söz onlar için bir övgüden çok yergi olurdu. Hadisin sonunda bizim arzettiğimiz bu anlam vurgulanmaktadır. Çünkü hadis şöyle devam ediyor: “Biz Sa’d b. Ubâde’yeyetiştik ve: Görmedin mi?RasûlullahEnsâr hanelerinin hayırlılarını söyledi de bizi en sona bıraktı, dedik. Bunun üzerine Sa’d Rasûlullah’a yetişerek:
— Yâ Rasûlallah! Ensâr hanelerinin hayırlılarını söylemiş, bizi en sona bırakmışsın!’ dedi. O da:
—’Size hayırlılardan olmanız yetişmiyor mu?’ buyurdu.”
Dolayısıyla bu hadiste belirtilen öncelikler, geri plânda zikredilenlerin az ya da çok hayırlı olmadıklarını belirtmek için değil, öncekilerin fazladan daha başka meziyetlere de sahip olduklarını bildirmek için olmaktadır.
Şahıslar, türler ve sıfatlar arasında yapılan takdimleri de aynı şekilde anlamak gerekir. Yüce Allah: “İşte bû peygamberlerden bir kısmını diğerlerinden üstün kıldık [3]”And olsun ki, peygamberleri birbirinden üstün kılmışızdır.’’(4)buyurmakta, hadiste de “Güçlü mümin, Allah katında zayıf müminden daha hayırlı ve daha sevimlidir. Hepsinde de hayır vardır’’(5) buyrulmaktadır.
Kısaca şöyle dememiz mümkündür: Aynı türe ait fertlerin, o türün hakikatine nisbetle sıralamaya (tertibe) sokulması mümkün değildir. Aksine böyle bir sıralama, ancak o fertlerin, o türün hakikati dışında sahip oldukları özellikler ve haricî nitelikleri dikkate alınmak suretiyle yapılabilir. Bu gerçekten üzerinde durulması gereken bir tesbittir. Kim bu tesbitimizi îyi anlarsa şerîatı anlama sırasında karşılaşabileceği birçok güçlük ve problemler çözülmüş olacaktır. Peygamberlerin birbirlerine olan üstünlükleri, [6] imanın artması ya da eksilmesi ve benzeri ferî fıkıh meselelerini, bu tesbitten habersiz oldukları için birçoklarının yanıldığı serî manâları bu arada bu tür problemlere örnek olarak hatırlatabiliriz.Tevfîk ancak Allah’tandır. [7]
————–
[1] Buhârî, Edeb, 47; Menâkıbu’l-ensâr, 7; Müslim, Fedâilu’s-sahâbe, 177.
[2] A’Iâ 87/17.
[3] Bakara 2/253.
[4] İsrâ 17/55.
[5] Müslim, Kader, 34; İbn Mâce, Mukaddime, 10; Zühd, 14.
[6] Peygamber olmaları açısından, hepsi de aynı olnıakla birlikte tâbilerinin çok olması, gösterdikleri sabır ve metanet gibi sahip oldukları meziyetler itibarıyla farklılıklar arzetmektedirler; bunun neticesinde de bazı peygamberler “azim sahibi” olmakla nitelenmişlerdir.
[7] Şatıbi el-Muvafakat İslami ilimler metodolojisi İz Yayıncılık 2/31-36
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…