Menkıbe, Şark toplumlarının en önemli hikâye anlatım biçimlerinden biridir. Menkıbeler, tasavvuf anlayışının bir yansıması olarak velilerin kerametlerinin, İslâm’ın iyilik, doğruluk, hakikat mesajlarının, din büyüklerinin hikmetlerinin “hikâye” edildiği kısa, öz, hikmetli anekdotlar, fıkralar, hikâyeciklerdir. Sözlü menkıbeler, yazılı hâle gelince menakıpname olarak adlandırılırlar. Menakıpname, İslâm coğrafyasında tasavvufi hareketin gelişmesine, yaygınlaşmasına paralel olarak bazen yoğunlaşmış, bazen azalmış, günümüzde ise büsbütün etkisini yitirmiştir. Menakıpnameler, öncelikle keramet anlatılarıyla müridin tarikata olan saygı ve bağlılığını artırmak, tarikata toplum nezdinde itibar, meşruiyet ve saygınlık kazandırmak amacıyla yazılır.
Ağırlıklı olarak din ulularının kerametlerine yaslandıktan için kuşkusuz menkıbelerin çoğu olağanüstü, gerçeküstü, fantastik anlatılardır. Bazılarının ne akıl ne de fiziki kanunlarla izahı mümkündür. Ancak, menkıbelerin en önemli özellikleri gerçek olup olmaması değil, yüzyıllardır bu topraklarda onların doğruluklarına “inanılmasıdır.” Yazan da okuyan da bunun gerçekliğine inanır. Destan, efsane ve mitten işte tam da bu yanıyla ayrılırlar. Çünkü diğer anlatılarda bir inanç bağı aranmaz. Menkıbeler de ise inanç şarttır ve bunlar bir anlamda kutsalın bir parçası olmuşlardır. Ancak menkıbelerin ortak özellikleri hikâye aracılığıyla bir hakikate işaret etmeleridir. Bu anlamda menkıbeler sadece şahıs yüceltilmesini değil, dürüstlük, doğruluk, fazilet gibi üstün değerleri de gündeme getirirler.
Masal, efsane ve menkıbe birbirlerine benzer anlatma, hikâye etme türü olsalar da menkıbenin diğer anlatı türlerinden ayrışan kimi yanları vardır. En önemli faik gerçeklik olgusudur.
Menkıbenin masal ve efsaneden farkı kişilerin gerçek olmasıdır. Menkıbenin kahramanı yaşamış, bilinen bir kişidir ve giderek otobiyografik yanları olan bir anlatıdır. Yer ve zaman bellidir. Ayrıca bir olay, bir enstantane, bir hikmet anlattıkları için tahkiye esasına yaslanırlar ve edebî bir yanları vardır. Onlara “küçük hikâyecikler” demek daha doğrudur. Menkıbelerle ilgili en nitelikli çalışmayı yapmış olan Ahmet Yaşar Ocak bu farklılığı şöyle değerlendirir: “Evliyâ menkıbeleri, edebî tür itibariyle, konusu harikulade olaylara dayanan masal, efsâne, destandan farklıdır. Evliyâ menkabelerinin konusu gerçek kişilerdir. İşte bu noktadan itibaren masaldan ve efsâneden ayrılır. Bu gerçek kişilerin yaşadıkları zaman ve mekân bellidir. Ama evliyâ menkıbeleri yan mukaddes addedilir. Bu suretle efsâne ve destanlarla aralarındaki en esaslı fark açığa çıkmış olur.
İslâm coğrafyasında geniş, güçlü bir menkıbe geleneği vardır. Bu gelişme kuşkusuz tasavvuf anlayışının yaygınlığı ile ilgilidir. Çünkü menkıbeler velilerin hayadan ve onların kerametlerini anlatan kısa hikâyelerdir. Keramet ise veliliğin işaretlerinden olan onların başından geçen olağanüstü olaylardır. Kerametler normal bir insanda bulunması imkânsız, sıra dışı, olağanüstü ve şaşırtıcı güçlerdir. Veliler denizde yürüyebilir, gökte uçabilir, ölüyü diriltebilirler. Keramet, Allah’ın bir lütfudur ama yinede kerametsiz de veli olunabilir. Aslolan istikamet Üzre olmaktır. Keramet anlatılan her dönemde tartışma konusu olmuş, velilerin Peygamberle eşitlenmesine tasavvuf dışındaki Müslümanlar çeşitli itirazlar getirmişlerdir. Sufiler de bu yüzden Peygamber mucizeleri ile kerameti ayırmış, Peygamberlerin gösterdiği olağanüstülükleri mucize, velilerin olağanüstülüklerine keramet adını vermişlerdir. Ama zamanla evliya kerametleri yüzyıllar boyunca halk nezdinde de çoğaltılıp zenginleştirilerek dinin bir parçası olarak kabullenilmiştir. Kuşkusuz bu kerametlerin önemli bir kısmı, dini insanlara anlatmak, sevdirmek amacına matuf olarak var olmuşlardır. Eğitici, yol gösterici bir mesaj taşıyan menkıbeler, asıl olarak şeyhi yüceltme ve onun tasarruflarını ortaya koyma amacı taşır. Veli bu menkıbelerde kusursuz bir kişilik, ahlak ve fazilet timsalidir. Kerametler olağanüstü özellikleri taşımakla birlikte hiçbir durumda temsil, sembol özelliği taşımazlar ve gerçek olarak kabullenilir.
Gerçekliğin üzerindeki anlamsızlık örtüsünü kaldırmak, yeni bir sunumla hakikati sezdirmek, okura yeni pencereler açmak tam da edebiyatın yapacağı bir şeydir. Bu anlamıyla fantazya, gerçek değildir ama okur bu dünyayla hakikate değebilir. Örneklerine bakıldığında edebiyatın pek çok önemli gerçekçi eserlerinin bu akıl dışı dille yazılması da bunun bir kanıtıdır. Menkıbelerin günümüz fantastik türü yazan yazarlarına, araştırmacılara büyük bir kaynak, rehber sunduğunu söylemek mümkün.
Açıktır ki, menkıbelerde amaç “hikâyeler” yoluyla hikmetler anlatmak ve onu yarınlara taşımaktır.
Necip Tosun, Hece Dergisi, İslam Medeniyeti Özel Sayısı