M. Kemal Paşa Halife mi Olmak İstiyordu?
Karabekir’in anılarında anlattığına göre, kendisi de dâhil olmak üzere birçok mebus, M. Kemal’in Hilafet ve Saltanat’ı, en azından Hilafet’i kendi uhdesine alacağından endişe ediyordu. Yine Karabekir’in anlattığına göre, M. Kemal’in Saltanat’ın ilgasına yönelik olarak hazırladığı ilk metinde, “Hanedan-ı Al-i Osman madum ve tarihe müntekildir.” hükmü yazılıydı. Yani “Osmanlı Hanedanı yok olmuştur.” K. Karabekir bu ifadeden M. Kemal’in Hilafeti kendi üzerine alacağı sonucunu çıkarmıştı. Hilafetin sahibi bir hanedan yok olursa, hanedan dışı birisi, yani M. Kemal Halife olabilirdi…
Karabekir, takriri ancak, Hilafetin Osmanlı hanedanına ait olduğu hakkında apaçık bir takrir daha verilmek şartıyla imzalayacağını söylemişti. Karabekir ve Rauf Bey’in itirazları sonucu M. Kemal, “Hanedan-ı Al-i Osman” kaydını silerek yerine, “İstanbul’daki Padişahlık” kaydını koydu.[1] Yani yok olan hanedanlık değil İstanbul’daki Osmanlı Padişahlığıdır; Osmanlı Devleti’dir. Sonuç olarak, Devlet yok oluyor ama hanedan devam ediyor. Hilafet de bu hanedanda kalıyor.
Saltanatın ilgası sürecinde iki karar alınmıştır. Önce BMM 30 Ekim 1922’de, 307 numaralı “Osmanlı İmparatorluğu’nun İnkıraz Bulup BMM Hükümeti Teşekkül Ettiğine Dair Heyet- i Umumiye Kararı”nı almıştır. Karar’da şu ifadeler yer alıyordu:
“Osmanlı İmparatorluğu’nun münkariz olduğuna ve BMM Hükümeti teşekkül ettiğine ve yeni Türkiye Hükümetinin Osmanlı İmparatorluğu yerine kaim olup onun ’hudud-u milli dâhilinde yeni varisi’ olduğuna ve Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile hukuk-u hükümrani milletin nefsine verildiğinden İstanbul’daki Padişahlığın madum ve tarihe müntekil bulunduğuna… ve Türk Hükümeti’nin hakk-ı meşruu olan Makam-ı Hilafeti esir bulunduğu ecnebilerin elinden kurtaracağına karar verildi.”[2]
Yani BMM Osmanlı İmparatorluğuna son veren bir karar alıyor ama bunu açıkça da söyleyemiyor. Metinde, sanki Osmanlı İmparatorluğu zaten kendiliğinden yıkılmış gibi mahcup ve örtük bir dil kullanılmıştır… Ancak açıktır ki, Osmanlı Devletinin varlığına son veren düşmanlar değil doğrudan doğruya BMM’nin bu kararıdır.
Karabekir’in girişimiyle yapılan değişikliğe rağmen mebuslar M. Kemal Paşa’nın niyeti konusunda tatmin olmamıştı. M. Kemal’in Hilafet ve Saltanat’ı üzerine alacağı endişesini taşıyan mebusların Meclis’e gelmemeleri üzerine, 31 Ekim’de yapılan ilk oylamada nisab sağlanamadığı için bir karar alınamadı. M. Kemal’e İsmet Paşa aracılığıyla, “Hilafet’in Osmanlı Hanedanına ait” olduğuna dair bir hüküm konulması isteği iletildi. M. Kemal de ister istemez kabul etti ve ikinci Grub’u ikna etmesi için Karabekir Paşa’yı görevlendirdi. Bu girişimlerden sonra ikinci Grup değişiklikleri muvafık gördü. [3]
Söz konusu ilk takrirde Hilafetle ilgili olarak sadece, Hilafet’in esir olduğu ecnebilerin elinden kurtarılacağı hükmü vardı.[4] Bunun üzerine ilk önergeyi veren Rıza Nur İkinci bir önerge verdi. M. Kemal konuyu Müdafaa-yı Hukuk Grubunu toplayarak müzakere edilmesini sağladı. Yaklaşık aynı muhtevada, İkinci Grub’un liderlerinden Hüseyin Avni Bey de bir önerge verdi. Önergeler Şer’iyye, Adliye ve Teşkilat-ı Esasiye encümenlerinden oluşan ortak bir encümene gönderildi. İki önerge birleştirilerek 1 Kasım 1922’de Saltanat’ın ilgasına karar verildi.[5]
Rıza Nur ve 54 arkadaşının 6. maddeyi değiştirmek üzere verdikleri yeni takrirde “Hilafet’in Türklere ait olduğu” hükmü yer alıyordu: “Hilafet Türklere, Hanedan-ı Al-i Osman’a aittir. Türkiye Devleti Makam-ı Hilafet’in istinatgâhıdır. Halifeliğe BMM tarafından bu hanedanın ilmen ve ahlaken erşed ve eslah olanı intihap olunur. BMM Hükümeti hakk-ı meşruu olan Makam-ı Hilafet’i esir bulunduğu ecnebiler elinden kurtaracaktır.” Ortak encümenden değişikliğe uğrayarak çıkan takrir’de “Türklere” kelimesi çıkarılmıştır.[6]
1-2 Kasım 1922 tarihli ve “TBMM’nin Hukuk-u Hakimiyet ve Hükümraninin Mümessil-i Hakikisi Olduğuna Dair Heyet-i Umumiye Kararı” başlıklı karar metni şöyledir:
“Osmanlı İmparatorluğu tarihe intikal edip yerine yeni ve milli bir Türkiye devleti… Padişahlık merfu (kalkmış, kaldırılmış) olup yerine TBMM kaim olmuştur. (…) Binaenaleyh TBMM berveçhi ati mevaddı neşr ü ilana karar vermiştir:
Teşkilat-ı Esasiye Kanunu ile Türkiye halkı hukuk-u hakimiyet ve hükümranisinin mümessil-i hakikisi olan TBMM’nin şahsiyet-i maneviyesinde gayr-i kabil-i terk ve tecezzi ve ferağ olmak üzere temsile ve bilfiil istimale ve irade-i milliyeye istinat etmeyen hiçbir kuvvet ve heyeti tanımamağa karar verdiği cihetle Misakı Milli hudutları dahilinde TBMM hükümetinden başka şekl-i hükümeti tanımaz. Binaenaleyh Türkiye halkı hâkimiyet-i şahsiyeye müstenit olan İstanbul’daki şekl-i hükümeti 16 Mart 1336 (1920)’den itibaren ve ebediyen tarihe müntakil addeylemiştir.
Hilafet, Hanedan-ı Ali Osman’a ait olup Halifeliğe TBMM tarafından bu Hanedanın ilmen ve ahlaken erşed ve eslah olanı intihap olunur. Türkiye Devleti Makam-ı Hilafetin istinatgâhıdır.” [7]
Yukarıda da izah ettiğimiz gibi Padişahlığın kaldırıldığı ilan edildi ve Hilafetin, Hanedan’a ait olmak üzere devam ettiği fakat yeni Halifenin seçiminde TBMM’nin yetkili olduğu karar altına alındı.
Karar ittifakla alındı, ancak, sonradan İzmir’de asılan Lazistan mebusu Ziya Hurşit, “Ben muhalifim, binaenaleyh ittifakla değil, ekseriyetle kabul edilmiştir.” diye itirazda bulunmuştur. Fakat “bu sada, ‘söz yok!’ sadalarıyla boğulmuştur.” Karar’ın alındığı gece Mevlid Kandili olduğu için bu, yapılan ameliyenin hayırlı olduğuna beşaret (müjde) olarak kabul edilmişti.[8]
Başvekil Rauf Bey tarafından Karar’ın alındığı gece ve ertesi günün bayram olarak kutlanması teklif edildi ve prensip olarak kabul edilerek ileride görüşülmesi kararlaştırıldı. Celse Müfid Efendi’nin okuduğu “dua ile” kapandı.[9]
Daha sonra İkinci Meclis tarafından Cumhuriyet’in ilanından 5 gün önce (24.10.1923), Saltanat’ın kaldırıldığı gün olan, 12 Rebiülevvel gecesiyle gününün milli bayram addine dair bir kanun çıkarıldı. Bayrama, “Hâkimiyet Bayramı” adı verildi. [10]
Kararın ittifaka yakın bir çoğunlukla alınmasında iki etken dikkat çekiyor. Öncelikle teklifin komisyon aşamasında konunun hukuki ve bilimsel açıdan incelenmesi M. Kemal Paşa’nın tehdidiyle önlemiştir. Oluşan tehdit atmosferi oylamanın seyrini değiştirmiştir.
İkinci etken de şudur: İslama mebuslar, isteyerek ya da istemeyerek, Saltanatın ilgası kararma destek vermişlerdir. Bunun fikri temelleri eskiye dayanır. İslamcılar II. Meşrutiyet döneminden itibaren Saltanatı eleştirip hâkimiyet-i milliyeyi olumlamışlardır. Ayrıca, İslamcıların “önemli olan şekil değil dini hükümlerin uygulanmasıdır” şeklindeki anlayışı da ilgayı kolaylaştırmıştır. Ayrıca İslamcılar, Hilafetin korunmuş olmasını da önemli görüyorlardı. Yanı Saltanat kurumu hem laik hem de İslamcı çevreler tarafından zaten yıpratılmıştı. Bu kadar yıpranmış bir kurum, biraz da zorlamayla, ittifaka yakın bir oyla kaldırılmıştır.
Saltanat kurumu hem İslamcı hem laik çevreler tarafından yıpratılmıştı ancak tersine Hilafet Kurumu hem İslamcı hem laik çevreler tarafından önemseniyordu. Saltanat’ın ilgasını içeren takriri hazırlayan Rıza Nur aralarında, bu takriri hazarlarken Hilafet’in lağvını hiç düşünmediğini, bilakis bu makamın güçlendirilmesi taraftan olduğunu; ancak kendisinin laiklik yanlısı olduğunu ve bu makamın hükümetten ayrı bir kuvvet haline getirilmesini düşündüğünü belirtmektedir. [11]
Cemal Fedayi, Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Nasıl Geçildi? , s. 88-93.
Kaynaklar:
[1] Karabekir, a.g.e., s. 98-102; Seçil Akgün, Halifeliğin Kaldırılması ve Laiklik, Ankara, t.y., s, 69.
[2] Düstur 3. Tertip, 3. Cilt, s. 99.
[3] Erat, a.g.8.; Karabekir, a.g.e., s. 99-108.
[4] Akgün, a.g.e., s. 69; TBMM ZC, 1.3, D. 1, C. 24, s. 292-293.
[5] Turan, Safran, Şahin ve Yalçın, a.g.e., s. 234-236; Akgün, a.g.e., 70
[6] TBMM ZC, 1.3, D. 1, C. 24, s. 304; Karabekir, a.g.e., s. 106.
[7] Yalçın ve Gönülal, age, s. 287
[8] Karabekir, a.g.e., s. 107.
[9] TBMMZC, 1.3, D. 1,024, s. 315-318; Atatürk, a.g.e., s. 459.
[10] TBMM ZC, I. 1. D. 2, G 3, s. 15; Hakimiyet-i Milliye, 25 Ekim 1923.
[11] Dr. Rıza Nur’un Lozan Hatıraları, İstanbul, 1991, s.9