Kadir Mısıroğlu Lozan ile alakalı olarak bir kitap yazmış ve adını ‘Lozan zafer mi hezimet mi?’ koymuştu. Kitabı son gelişmeler ışığında güncellememiz gerekecek. Esasında Sevr’de ölümü gösterdiler Lozan’da sıtmaya razı ettiler. Olan biten budur. Şimdi İran ile 5+1 müzakerelerinin yapıldığı Lozan’da benzeri bir süreç yaşıyoruz. Obama kendince geride kalıcı bir iz bırakmak için İran’la varılan Lozan mutabakatını veya çerçeve anlaşmasını ‘tarihi’ diyerek pazarlamaya ve yutturmaya çalışıyor. Ona bir de Arap Baharından sonra tatmin için bir alan açtı. Eğer hakikaten Molla Hüsranların ülkesi olan İran mollaların fetvaları doğrultusunda nükleer silah üretmeyecek ve üretilen enerjiyi tıp alanında kullanacaksa bu bitmeyen pazarlıklar neyin nesi? Yoksa Obama da mollaların sözlerine, okkalı yalanlarına kanmıyor mu? Obama’nın baştan beri derdi başarısızlığını örtbas etmektir. Bu nedenle Suriye’de ve Arap Baharı ülkelerinde sinsi bir politika izledi. Herkes adamın kameti kıymetini öğrendi. Bu nedenle de giderayak Nixon olmaya heveslendi. Nixon’ın Çin’e açılması gibi o da İran’a açılarak tarihte bir yad bırakmak istedi. Bu itibarla mollalarla karşılıklı cambazlık yaptı. Obama varılan taslak anlaşmanın iyi bir anlaşma olduğunda ısrarcı. Bu anlaşmayla İran’ın bomba edinmesi ihtiraslarını gemleyeceğini ve bomba yapmasının önüne geçeceğini düşünüyor. Bu hususta Kongre’nin dışında İsrail Başbakanı Netanyahu ile Suud Kralı Salman’ı ikna etmesi gerekiyor.
***
Bu anlaşmanın kendilerini pahalı ve bedeli ağır olacak askeri seçenekten kurtardığını söylüyor. Bununla birlikte taslak anlaşmanın iki ülke arasındaki buzları eritmediğini ve güvensizliği ortadan kaldırmadığını söylüyor. Haziran’da final anlaşmaya ulaşacaklarını ve bu anlaşmayla birlikte müttefiklerinin ve dünyanın daha güvenli hale geleceğini varsaymaktadır. Bunun hüsnü kuruntu nevinden olduğu bir gerçek. İran daha nükleer güç olmadan bölgeyi kasıp kavuruyor. Konvansiyonel taktiklerle ve silahlarla zaten bölgenin güvenliğini ihlal ediyor. Kimi liderlerine göre Bush ve Obama sayesinde imparatorluğunu kurdu bile. Bununla birlikte Batılılar, İsrail’e ilişmedikçe İran’ın yayılabileceği kadar yayılma hakkı olduğunu teslim ediyorlar. Bu anlamda İran ile Batılı ülkeler arasında varılan bu ön anlaşma İslam dünyası ve bölge açısından hiçbir değer taşımıyor. Keenlemyekün hükmünde. Son sıralarda anlaşıldı ki öncelikli olarak İran Batı ve İsrail’e değil İslam dünyasına yönelik olarak bir tehdittir. Bu tehdidin nükleer boyutuna yönelik olarak izlenmesi gereken yol bellidir. Bölgenin ve Sünni kitlelerin nükleer silah edinmeleri şarttır. Bölgede İran ve İsrail sadece kendilerini temsil ediyorlar. Varsa aralarındaki kavganın, İslam dünyası namına olmadığı kesindir. İranlılara kimse bu konuda bir yetki vermemiştir.
***
Nükleer mesele ve sınır sorunları bölgesel çerçevede çözülmelidir. Bu şu demek oluyor: 5+1 ülkelerinin İran ile vardıkları ve varacakları anlaşma bizi hiçbir şekilde ilgilendirmiyor ve bağlamıyor. İslam dünyası kendi göbeğini kendi kesmelidir. Bunun açılımı da şudur: İslam dünyası kendi bombasını üretmelidir. Abdullah Fehd Nefisi’nin ifade ettiği gibi Pakistan’la birlikte Türkiye ve Suudi Arabistan gibi ülkeler nükleer kulübe üye olmalıdır. Kimse hele Obama bizim vekilimiz hiç değildir. Üzerimize düşen kendi hukukumuzu korumak ve dosta düşmana caydırıcılığımızı göstermektir. Yoksa Amerikalıların varmak istedikleri sonuç bellidir. Bir zamanlar Saddam Hüseyin’i Körfez ülkelerine karşı baykuş olarak kullanmışlardır. Şimdi de İran’ı aynı gaye için bir kez daha kullanıyorlar. İran nükleer silah edinse bile onlar için gam değil, bize söyleyecekleri şudur: Bizim himayemize girin gerisini merak etmeyin. İran’ın nükleer silahları bizi ilgilendirmiyor da neden Almanları ilgilendiriyor? Olacak şey midir? Senaryo bellidir: İran Kuzey Kore gibi nükleer bir güç olurken bizler ise Güney Kore gibi Batı şemsiyesi altında vassal bir varlık haline geleceğiz. İran Kuzey Kore örneğinden farklı olarak dünya piyasalarına da açılmak isteyecektir. Kuzey Kore’den farklı olarak bölgede Batı’nın güvenilir jandarması olarak sivrilmek isteyecektir. Pazarlıkları bu yönde. Bu yönüyle İslam dünyası kendi ayağı üzerinde durmalıdır. İran’ın nükleer tehdidi de yayılmacılık tehdidi de bölgesel olarak çözülmek durumundadır. Bu yönüyle Suudi Arabistan’ın beklenmedik Yemen operasyonu İran’ın ve ona bel bağlayan güçlerin hesaplarını bozmuştur. Arapların milli kimlikleri İslam ile yoğrulmuştur, karılmıştır. Başka varlıkları yoktur. Türklerin de öyledir. Ama İranlıların değildir. Onlar cahiliyetleri üzerinden cihangir olmak istiyorlar. Biz ise ancak İslam’a sarılırsak payidar olabiliriz.
Yahudiler ise her çığlığı aleyhlerinde varsayıyorlar. Persler gibi tatminsiz ve alarmcı bir millettir. Bu nedenle de Netanyahu gibiler Lozan’ı hezimet olarak görmekte ve onun ötesinde İsrail’in tabutuna son çivi olarak tasvir etmektedirler. Oysa ki, Obama bu anlaşmayla birlikte İran’ın nükleer silaha ulaşma yolunu kestiklerini ifade etmektedir. Yahudilerin huyudur; Her anlaşmadan kendilerine bir pay çıkarmak isterler. Burada da diş kirası istiyorlar. Bu anlaşmayla birlikte İsrail’in varlığının tehdit altına girdiğini öngörüyorlar. Bu durumda Lozan Obama’nın zaferi, Netanyahu’nun hezimeti oluyor! Peki! İran için ne anlama geliyor? O da büyük şeytanla büyük müttefik olma yolunda yürüyor. Hepsinin yüzüne iblisler tünemiş durumda.