Kuru Kavga Değil!

Osmanlı Devleti’nirı esasını gazâ ruhu teşkil ederdi. Az zamanda üç kıtaya ve açık denizlere yayılması; sağlam bir teşkilat ve güçlü bir cemiyet kurması bu sayede olmuştur. Gazâ (cihâd), “Allah yolunda savaşmak” demektir. Nitekim Osman Gazi, oğluna meşhur vasiyetinde şöyle diyor: “Bizim yolumuz Allah yoludur. Maksadımız Allah’ın dinini yaymaktır. Yoksa kuru kavga ve cihangirlik davası değildir! ”

 

Zafer Muhakkaktır

Savaş eğer meşru ise, birlik beraberlik de muhafaza edilip kumandanın emirlerine harfiyen uyulursa, zafer muhakkaktır. Osmanlı ordularını zaferden zafere koşturan işte bu hassasiyet olmuştur. Bu sebepledir ki halk, 93 Harbi, Trablusgarp Harbi, Balkan Harbi, Cihan Harbi gibi mağlubiyetlerin sebebini, başta meşru bir hükümdarın olmamasına bağlamıştı. İttihatçılar, İslâm âleminin gözünü boyamak için cihâd-ı I ekber ilan etmişti ama kimse bunu ciddiye almadı. Çünkü cihâd-ı ekber, nefs ile mücadeleyi anlatan tasavvufî bir tabirdir. Savaş meşru ise zaten cihâddır, mukaddestir.

Harbe hükûmet karar verir. Hükümdarın karar veya izin vermediği hiçbir mücadele meşru değildir. Bunu yapanlar, kendilerine ne isim verirse versinler, faaliyetleri meşru olmaz. Zafere ulaşması da aklen ve dinen mümkün değildir. Nitekim Hazret- i Peygamber, ancak Medine’ye hicret edip burada İslâm devleti kurulduktan sonra harbe karar vermişti. Onun için devlet olmadan, milislerin cihâd yapıyoruz diye düşmana saldırması; hele muharip olmayanları öldürmesi kabul edilemez.

Osmanlılar, 1- Düşman tecavüzlerini defetmek (meşru müdafaa) için; 2- Düşmanların elinde eziyet gören Müslümanların yardım çağrısı üzerine; 3-Düşmamn sulh anlaşmasını bozması sebebiyle savaşırdı. Nitekim toprak kazanmak, ganimet elde etmek veya insanları Müslüman yapmak için savaşılmaz. İslâmiyet’e çağrıyı kabul etmediği gibi insanların bu çağrıyı işitmelerine; işitenlerin de iman etmelerine engel olan diktatörlerin orduları ile savaşılır. Dolayısıyla harbin sebebi Müslüman olmayanların düşmanlığıdır. Cihâd, sulhü temin etmek için yapılır. Osmanlılar için sömürgecilik meçhul bir mefhum idi. Fethedilen ülke­lerin bir kısmı vatan edinilir; bir kısmında da mahallî idareciler başta bırakılarak tâbi devlet statüsü tanınırdı.

İnceleyin:  Sultan Alp Arslan, Nizâmülmülk ve Nizâmiye Medreseleri

kuru-kavga-degil Kuru Kavga Değil!

Gücün Yetiyorsa Savaş

 Taarruzdan evvel mutlaka yukarıda anlatılan merasim çerçevesinde düşmana harp ilan edilirdi. Nitekim siyer kitaplarında “Böyle yapılmalıdır ki, düşman, Müslümanların hâkimiyet ve mal kazanmak arzusuyla savaşmadıklarını görsün!” diye yazar. Düşman taarruzu mevzubahis ise buna gerek yoktur. Arada sulh anlaşması olan devletlerle harp yapıl­maz. Eğer maslahat gerektiriyorsa, sulh anlaşmasının bozulduğu önce­den bildirilmelidir.

Harbe kalkışmak için, düşmanla baş edebilecek kuvvette olmak gerekir. Eğer düşmanın gücü, Müslümanların gücünden çok fazla ise, saldırmak câiz olmaz. Sulh yapılır. Mağlup olacağımı anlayan geri çeki­lir. Saldırırsa yüzde yüz öldürüleceğini bilen kimse saldırmaz. İntihar taarruzu hiç câiz değildir. Çünkü Kur’ân-ı Kerim kendini eliyle teh­likeye atmayı yasaklar.

Müslüman, Müslüman’a Kılıç Çeker mi?

Savaş, yalnızca gayrimüslim düşman devletlerle yapılmaz. Devlete isyan edenlere, önce bir nasihat heyeti gönderilir. İsyan sebepleri araştırılarak, gerekirse ıslah edilir. Bu mümkün olmazsa savaşılır. Dinî ve siyasi zaruretler, Müslüman bir devletle savaşmayı gerektiriyorsa, bu da meşru olur. Çünkü İslâm hukukunda zulüm yasaklanmıştır. Can ve mallarına yapılan tecavüzleri fiilen defetmek için fertlere izin verilmiştir. Hatta bu yolda ölenler şehit sayılır. Çaldıran Harbi’ne, Şah İsmail’in Anadolu halkını Şiîleştirme faaliyetleri sebebiyet verdi. Osmanlıların hep dostane münasebetler içinde bulunduğu Memlûk sultanının Şah İsmail’e yardımı ise, Mısır Seferi’ni doğurdu. Dünyanın en güçlü hükümdarı Emir Timur ile Yıldırım Sultan Bayezid arasın­daki talihsiz harbe, tahrikçilerin iki taraflı hummalı faaliyetleri yol açtı. İki Müslüman ordunun harbinde biri tamamen haklı, diğeri tama­men haksız denilemez.

 

Prof. Dr. Ekrem Buğra Ekinci – Ama Hangi Osmanlı?, s.20-22.

Yusuf Aslan

Tarih talebesi ve ilme pek meraklı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir