Kuranı Kerim Karşısında Sünnetin Durumu

images13 Kuranı Kerim Karşısında Sünnetin Durumu

A, HÜKÜM KOYMADA SÜNNETİN DURUMU

1-Sünnet İslâm’da İkinci Kaynaktır

 ‘ Sünnetin amelî ve itikâdî konularda müstakil delil olup olamıyacağı hususu tarih boyunca hadis ve usûl ilminin en önemli konularından birisi olmuştur. Başta hâdisçiler olmak üzere Özellikle Ehl-i Sünnete mensup Islâm âlimleri Sünne­tin, Islâm ahkâmında Kur’ân-ı Kerîm’den sonra ikinci müs­takil kaynak olduğunda ittifak etmişlerdir. Ancak azınlıkta da olsa bazı kişiler, Sünnetin hiçbir konuda delil olâmıyaca- ğım iddia etmiştir. Şevkânî (1250 / 1832), Sünnetin müstakil teşriî kaynak olmasının dinî zaruret olduğunu, buna sadece Islâm dininden nasibi olmayanların karşı çıkacağını söyle­miştir (1).

Islâm âlimlerinin büyük bir kısmı, Sünnetin müstakil teşri’î değerini kabul etmekle birlikte, bunun K. Kerîmin önüne geçeceğini hiçbir zaman ileri sürmemişlerdir. Daha açık bir ifade ile Sünnet, hüküm koyma ve delil olma açısın­dan K.Kerîm’den sonra ikinci sırada yer alır. Eğer bir konu­da Kitapta nass varsa Sünnete müracaat edilemez. Çünkü K. Kerîm asıl, Sünnet ise fer’dir. Ayrıca Sünnetin Kur’ân’dan sonra gelmesinin en önemli sebeplerinden birisi, Sünnetin  sübûtunun zannî oluşuna karşılık, Kitabın sübûtunuu kat-i  oluşudur.

Sünnetin, K.Kerîm’den sonra ikinci delil olması konufli sunda bol miktarda malzeme vardır. Rasülullah (s.a.v.)’in uygulaması bu yönde olduğu gibi daha önce açıkladığımız şekilde Hz.Ebû Bekr ve Hz.ömer de karşılaştıkları yeni mesefl lelerde Kitap’tan sonra Sünnete başvuracaklarını söylemişlerdir.

Bazı İslâm âlimleri, hüküm koymada Sünnetin, Kur’ân-ıl Kerim’e denkliğini ileri sürmüşlerdir. Bu fikri savunanlara» en büyük dayanağı hiç şüphesiz Sünnetin de K.Kerîm gibi  vahy mahsulü olduğu düşüncesidir. Hamidullah konu hakkında şunları söylüyor :” Ehemmiyet sırasına göre İslâm’da  Devletler Hukukunun ikinci kaynağı Sünnet yahut Hadisdir ki, Hz.Peygamber’in söylediği, yaptığı yahut yapılmasını hoş  gördüklerini ihtiva eder. Kemiyyet bakımından, İslâmî Dev letler Hukukunun Peygamberin geleneklerinde (Sünnetinde) bulunan hükümler, Kurânda bulunanlardan çok fazladır» Keyfiyet bakımından hadis Kur’ân’dan sonra gelir. Maamafih bunun sebebinin, bir hadisin sahih oluşunun isbatmdaki müşkilat bakımından ileri geldiği tahmin edilir. Yoksa Kur’ân bizzat, tahsisan ve şüpheye mahal kalmayacak suret­te Hz.Peygamberin sözünü (Peygamber kendisini gönderen adına her ne ki söylediyse onun Ahlâk kavramı olarak alın­ması esası üzerine) Kur’ân ile müsâvî bir dereceye vazetmiş tir.” (2).

Dikkat edilecek olursa Hamidullah, hadisin Hz. Peygam ber tarafından irad edildiği, gerekli araştırma yapıldıktan sonra kesinlik kazanırsa bunun hüküm koymada Kur’ânın denk olacağını kabul etmektedir.

Bu görüşler içinde hiç şüphesiz en doğru olanı Sünnetin;

Kur’ân’dan sonra ikinci kaynak olduğu düşüncesidir. Evza’i (157 / 774)’nin ” Kitap, Sünnete, onun kendisine olan ihtiya­cından daha fazla muhtaçtır” (3) sözü ile Yahya b.Kesir (129 / 746) ‘in Sünnet, Kitap üzerinde hâkim; halbuki Kitap Sünnet üzerinde hâkim değildir ” (4) şeklindeki ifadelerini nazarı dikkate alarak Sünneti Kitabın önüne geçirmeyi doğ­ru bulmuyoruz. İslâm âlimleri, mezkur sözlerden maksadın, Sünnetin delil olmada Kur’ân’dan daha üstün anlamında ol­madığını, hadislerin mücmel âyetleri tafsil, müşkilleri tav­zih, mutlaklan takyid, âmmları tahsis manasında olduğunu söylemişlerdir. Ahmed b.Hanbel’e, Yahya b.Kesir’in söylediği mezkur söz hatırlatıldığında ” Ben böyle bir ifadeye cesaret edemçm, Sünnet ancak Kur’ân’ı tefsir eder ve açıklar ” (5) di­yerek O’nun bu görüşüne katılmamıştır.

Bu konuyu bizim de aynen iştirak ettiğimiz Koçkuzu’nun düşüncelerini aktararak bitirmek istiyoruz ” Sünnetin dini­mizde kaynak oluşu meselesinde, onun Kur’ân’dan sonra ikinci sırada mütâlaa edilmesi zannımızca ilim adamlarınca farklı değerlendirilmektedir. Burada, Kur’ân’a ve Allah’ın dindeki otoritesine ilk sırayı verme mecburiyeti ve terbiyesi önemli bir rol oynamaktadır. Allah, kitabında kendisini andı­ğı yerde, elçisini ikinci olarak anmaktadır. İlâhî sıralama, bilginler tarafından da uygun görülmüş ve Peygamberimiz ile sözleri, ikinci derecede kaynak .olarak tanınmıştır, ihtilâflarda yine Hz.Peygamber’in dindeki, ” söz sahipliği ” orta yere gelmelidir. Şunu itirafa mecburuz : insanları Zât-ı Bârî ile tanıştıran ilk ve tek kaynak Muhammed aleyhisselâmdır. O’nun peygamberliği tasdik edildikten son­ra, fertler ve ilim, artık ona teslim olacaktır. Onun koyduğu hüküm hükümdür. Haram kıldığı haram, helâl kıldığı ise

belâldir.” (6).

2- Hüküm Koymada Sünnetin Kur’ân-ı Kerim Karşısındaki Durumu

Sünnette bulunan hükümleri, K. Kerîm’de bulunan hü kümlerle karşılaştırdığımızda şu dört şekilden birisiyle karşılaşırız:

a-Sünnet, Kur’ân-ı Kerîmedeki hükümlere uygun hükümler ihtiva eder

Bu durumda Sünnet, Kur’ân’da bulunan hükümleri des tekliyerek kuvvetlendirmiş ve hükmün iki kaynağı ve iki delili olmuş olur. Birincisi, Kur’ân-ı Kerîm âyetleri ile hükmü tesbit eden esas delil, İkincisi de bu delille elde edilen hükmü  destekleyip kuvvetlendiren delildir ki, bu Sünnettir. Böylesi durumlarda icmal, tafsil, âmm, hâs açısından Kuran ile Sünnet arasında bir uyum bulunur (7).

Örnekler:

  • Namaz, zekat, oruç, hac, gibi ibadetlerin vucûbiyetini emreden hadisler bu niteliktedir:

Abdullah b.Ömerin anlattığına göre Rasulullah (s.a.v) şöyle buyurmuştur:İslâm beş şey üzerine bi­na kılınmıştır. Allah’tan başka ilâh olmadığı, Muhammed’in Allah’ın elçisi olduğu, namazın dosdoğru kılın­ması, zekat vermek, hac ve ramazan orucunu tutmak”

Bu hadis aşağıdaki âyetlere uygunluk arzeder ve onları destekler:

” Namaz kılın, zekât verin, rükû edenlerle birlikte rükûedin.,(9).

” Ey iman edenleri Oruç, sizden öncekilere farz kılındığı gibi, Allah’a karşı gelmekten sakıınasınız diye»size de farz kılındı”(10).

* Orada apaçık deliller vardır, İbrahim’in makamı vardır; kim oraya giderse, güvenlik içinde olur; oraya yol bulabilen insana, Allah için Ka’beyi haccetmesi ge­rekir. Kim inkar ederse, bilsin ki, doğrusu Allah  âlemlerden müstağnidir.” (11).

Dikkat edecek olursak zikredilen hadis yukarıdaki âyetlerden farklı hiçbir hüküm gerektirmemekte; sadece on­ları desteklemektedir.

Rasulullah (s.a.v.) bir hadislerinde : ” ….bir kişinin malı (başkasına) onun gönül hoşnutluğu (rızası) ol­maksızın helâl olmaz….” (12) buyurmuştur. Bu hadisin hükmü ile aşağıda zikredeceğimiz âyetin hükmü aynı olup onu desteklemektedir.

” Ey iman edenler! Mallarınızı haksızlıkla değil, karşılıklı rıza ile yapılan ticâretle yeyin…” (13).

Ebû Mûsâ’nm naklettiğinev göre Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur : ” Allah, zâlime mühlet verir; so­nunda onu bir yakaladı mı artık iflah olmaz.” (14). Bu hadis de aşağıdaki âyeti desteklemektedir.

” Allah, kasabaların zâlim halkını yakalayınca, böyle yakalar; yakalanması da şiddetli ve elimdir.” (15).

b-Kur’ân’da açıklanmasına ihtiyaç bulunan hü­kümleri açıklar:

Yüce Allah, K.Kerım’i insanlara tebliğ ve açıklama göre­vini Rasulullah (s.a.v.)’a vermiştir. Bir âyette, Hz. Peygam­berdin K.Kerîm’i açıklama görevi hakkında ” İn-sanlara gönderileni açıklayasın diye Zikri (Kur’ân’ı) sana in­dirdik.” (16) buyrulmuştur.

Sünnetin, Kur’ân’ı açıklaması dört şekilde olur :

  • Mücmel (17) lafızları tefsir eden Sünnet :

Yukarı-da Sünnet, Kur’ân’ı Kerîm’deki hükümlere uygun hükümler ihtiva eder ” başlığı altında verdiğimiz örneklerde âyetlerde namazın kılınması, zekatın verilmesi (Bakara, 2 /1 43), orucun tutulması (Bakara, 2 / 183), hacca gidilmesi (Âl-i İmrân, 3 / 97) emredilmekte, ancak bu ibadetlerin nasıl ifa edilecekleri hakkında açıklama yapılmamaktadır. Daha açık bir ifade ile âyetlerde sözkonusu ibadetler mücmel olarak belirtilmekte, namazın nasıl kılınacağı, zekata tabi olan ve olmayan mallara, zekatta nisap miktarına, orucun nasıl tutu- lacağma ve haccm ne şekilde yapılacağına ise temas edilme­miştir.

Rasulullah (s.a.v.), namaz, zekat, oruç ve hac ibadetleri­nin nasıl yerine getirileceğini ümmetine kendisi açıklamıştır. Meselâ namaz hakkında :

” Namazı, ben nasıl kılıyorsam siz de öylece kılı­nız.” (18) buyurarak namazın nasıl kılınacağını açıklamıştır. Yine Rasulullah (s.a.v.) hac esnasında ”….hac ile ilgili iba­detlerinizi benden alınız, bilemiyorum belki ben bu haccımdan sonra hac yapamıyabilirim” (19) buyurarak haccm nasıl yapılması gerektiğini arkadaşlarına anlatmıştır.

Yüce Allah “..Allah alışverişi helâl ribayı haram kıl­mıştır…” (20) buyurmuştur. Bu âyette geçen ” ribâ ” kavra­mı mücmel olarak zikredilmiştir. Çünkü ” ribâ ” nm sözlük manası fazlalık demektir. Şâri’ ise sözlük manasını değil ıstı­lahtaki fazlalığı kasdetmiştir. Bu fazlalığın mahiyeti nedir bilinmesi gerekir. Onun da ancak bir başka şeyle açıklanma­sı gerekir ki, şu hadis âyette mücmel olarak geçen ” ribâ ” kavramına açıklık getirmiştir.

” Altını altınla, gümüşü gümüşle, buğdayı buğday­la, arpayı arpayla, hurmayı hurmayla, tuzu tuzla eşit miktarlarda ve peşin olarak (alıp veriniz). Kim artırır ve artırılmasını isterse ribâ muamelesi yapmış olur.

Bu sınıflar değiştiğinde ise, peşin olmak kaydıyla istediğiniz şekilde satabilirsiniz.” (21).

  • Müşkil (22) olan lafızları açıklayan Sünnet:

Yüce Allah Kurân-ı Kerîmde “…Tan yerinde, beyaz iplik siyah iplikten sizce ayırdedilinceye kadar yeyin için, sonra orucu geceye tamamlayın…” (23) buyurmak­tadır. Adiyy b.Hâtim ismindeki sahâbî, âyette geçen (iplik) lafzını hakîkî manasında anlayarak bir beyaz, bir de siyah iplik alıp yastığının altına koymuş ve bunlardan biri diğerin­den ayırdpdilinceye kadar sahurda yiyip içmeye devam et­miş. Daha sonra adı geçen sahâbî, Rasulullah’a âyette geçen beyaz iplik ile siyah iplikten neyin kastedildiğini sorduğunda Hz.Peygamber,’’Bunlar gecenin karanlığından gündüzün be­yazlığının seçilmesidir ” (24) buyurmuştur.

  • Kur’ân’ın,” âmm ” hükmünü ” tahsis ” eden Sünnet:

” Allah çocuklarınız hakkınca, erkeğe, kadının pa­yının iki misli (miras verilmesini) emreder. (Çocuklar) ikiden fazla kadın iseler ölünün bıraktığının üçte ikisi onlarmdır. Eğer yalnız bir kadınsa yarısı on undur…”

Bu âyet âmm hükmü ifade etmektedir; ister iyi ister kö­tü olsun her çocuğun mirasçı olacağını hükme bağlamakta­dır. Hadislerde ise kâtilin mirasçı oîamıyacağı belirtilmiştir.(26)

İnceleyin:  Allah'ın muhabbetine Sünnet-i Ahmediye ile mazhar olunur

Böylece sözkonusu hadis, mirasçı ile alakalı yukarıdaki âyetin ” âmm ” hükmünü tahsis ederek, bir çocuğun ebevey­nine mirasçı olabilmesi için onların kâtili olmaması gerekti­ğini belirtmiştir.

Yüce Allah bir başka âyette ” Sîzlere analarınız, kızlarınız, kızkardeşleriniz, balalarınız, teyzeleriniz, kardeşlerinizin kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle gerdeğe girdiğiniz kadınlarınızın yanınızda kalan kuları (üvey kızlarınız) ki, onlarla (anneleriyle) gerdeğe girmemişseniz size bir engel yoktur, Öz oğullarınızın eşleri ve iki kız kardeşi bir arada almak suretiyle ev. lenmek, (geçmişte olanlar artık geçmiştir.) size haram kılındı. Doğrusu Allah bağışlar ve merhamet eder. EVli kadınlarla evlenmeniz de haram kılındı. Mâliki bu­lunduğunuz câriyeler müstesna, bunlar, Allah’ın üze­rinize farz kıldığı hükümlerdir. Bunlardan başkasını, zinadan kaçınıp, iffetli olarak, mallarınızla istemeniz size helal kılındı….” (27).

Dikkat edilecek olursa evlenilmesi yasak olaıîlar arasın­da kadının, halası ve teyzesi üzerine nikah edilmesi meselesi yoktur. Rasulullah (s.a.v.) ” Bir kadın halasının ve teyze­sinin üzerine nikah edilemez ” (28) buyurarak âyetteki âmm hükmü tahsis etmiştir.

  •  Kur’ân-ı Kerîm’in mutlakını takyid eden Sünnet :

Âyette ” Erkek hırsız ve kadın hırsızın, yaptıkların­dan ötürü Allah tarafından ibret verici bir ceza ola­rak, ellerini kesin….” (29) buyrulmuştur. Dikkat edilecek olursa âyette hırsızlık suçunu işleyene el kesme cezasının uygulanması hususunda çalman malın miktarı hakkında hiçbir sınırlama yoktur. Buna göre çalman malın değeri ister az, ister çok olsun her halükarda el kesme cezası uygulana­caktır. Hadiste ise ” Hırsızın eli ancak çeyrek dinar ve daha fazlada kesilir “(30) buyrulmuştur. Böyleee bu hadis­le yukarıdaki âyetin mutlak hükmü ” çeyrek dinarla n tak­yid edilerek değeri bundan daha az olan için el kesme cezası­nın uygulanamayacağı belirtilmiştir.

c-Sünnet, Kur’ân-ı Kerîm’de bulunmayan mesele­ler hakkında hükümler koyar:

Sünnetin ilk iki sahada (Kur’ân âyetlerini te’yid ve tebyin) icra ettiği fonksiyon1 konusunda, Sünnetin teşriî de-

gerini tümüyle inkar edenler müstesna hemen hemen bütün İslâm âlimleri fıkirbirliği etmişlerdir. KKerım’de bulunma­yan meseleler hakkında Sünnetin hüküm koyup koyamıya- cağı hususunda ise İslâm âlimleri ihtilâf etmişlerdir. Bu alandaki görüşleri iki grupta mütâla etmek mümkündür.

  • Sünnetin müstakil teşri değeri yoktur :

Bu görüşü savunanlara göre Sünnet, K.Kerîm’de bulunmayan hiçbir meselede müstakil hüküm ihdas edemez. Çünkü Yüce Allah K.Kerîm’de Rasulullah (s.a.v.)’a hitaben ’’Sana insanlara indirilen şeyi açıklayasm diye Zikri (Kur’ân’ı) indir­dik | (31) buyurmuştur. Buna göre Hz.Peygamber in kendisi­ne indirileni sadece ” tebyîn ” görevi vardır; yeni bir hüküm koyma yetkisi yoktur. Her şey Kur’ân’a racidir; Sünnet sade­ce mücmelleri tafsil, mutlakları takyîd, âmmlan tahsis ede­bilir. Bir başka ifade ile K.Kerim’de, Sünnetin değindiği her konuda mücmel veya mufassal bir hüküm vardır (32).

Bu görüşü savunanların delillerinden birisi de ”… Bu ki­tapta (K.Kerîm’de) hiçbir şeyi eksik etmedik ” (33) meâlindeki âyettir. Bunlara göre Allah, K.Kerîm’de her şeyi açıkladığını bu âyetle ifade etmektedir. Bu bakımdan başka bir delilin varlığını kabul etmek, K.Kerîm’in açıklayıcı rolü­nü inkâr olur.

Yüce Allah “…Bugün, size dininizi ikmal ettim. Üze­rinize olan nimetimi tamamladım, din olarak İslâmiyet! seçtim…” (34) buyurmuştur. Bu görüşü savu­nanlara göre Allah her şeyi KKerîm’de açıklamış ve bütün emir ve yasakları Kuranla göndermiştir. Durum böyle olun­ca Sünnet de dahil, kitaba ilave edilebilecek başka kaynak yoktur. Bu düşüncede olanlara göre, Rasulullah (s.a.v.)ın söz, fiil ve takrirlerinin tamamının kaynağı Kur’ân-ı Ke- rim’dir. Nitekim Yüce Allah ” Muhakkak sen büyük bir ahlâk üzeresin ” (35) buyurmaktadır. Hz.Âişe’ye, Rasulullah (s.a.v.)ın ahlâkının kaynağı sorulduğunda ” O’nun ahlâki Kur’ân’dı.” demiştir (36). Hz.Âişe, bu sözü ile Resulullahın bütün söz, fiil ve davranışlarının K.Kerîm’i yaşamak ve açıklamaktan ibaret olduğunu belirtmiştir (37).

Bu görüşte olanlara göre Sünnetin, KKerîme arzını ko- nu alan haber de Sünnetin müstakil hüküm koyamıyacağı noktasında en güzel delildir. Ayrıca hadislerin yazılmasını yasaklayan haberler de Sünnetin müstakil hüküm koyamı- yacağım göstermektedir.

  • Sünnetin müstakil teşriî değeri vardır:

Özellikle Ehl-i Sünnete mensup İslâm âlimleri Sünnetin, İslâm ahka­mında Kur’ân-ı Kerîm den sonra ikinci müstakil kaynak ol­duğu noktasında ittifak etmişlerdir. Yukarıda da bir vesiley­le belirttiğimiz gibi Şevkânî, Sünnetin müstakil teşriî kay­nak olmasının dinî zaruret olduğunu, buna sadece İslâm di­ninden nasibi olmayanların karşı çıkacağını ifade etmiştir (38).

Sünnetin müstakil teşriî değeri olduğunu kabul edenle­rin delilleri:

Kitaptan:

Sünnetin önemi bahsinde bu konudaki âyetlerin büyük bir kısmını zikrettik. Tekrar olmaması için orada verdiğimiz âyetlere burada yer vermeyeceğiz. Diğer ayetlerden bazıları şunlardır ; ” And olsun ki Allah, inananlara, âyetlerini okuyan, onları arıtan, onlara Kitap ve Hikmeti öğre­ten, kendilerinden bir peygamber göndermekle iyilik­te bulunmuştur…” (39).

” Kitapsız kimseler arasında, kendilerine (Allah’ın) âyetlerini okuyan, onları arıtan, onlara Kitabı ve Hikmeti öğreten bir peygamber gönderen O’dur. Onlar,daha önce, şüphesiz apaçık bir sapıklık içinde idiler*”(40).

Haşan el-Basrî (110 / 728), Katâde, Yahya b.Ebî Kesir, . tte geçen ” Hikmet ” kavramının ” Sünnet” olduğunu söylemişlerdir (41). İmam eş-Şafiî (204 / 819) de ilmine gü­vendiği bir âlimin âyetlerde geçen ” Hikmet ” in Sünnet an­lamına geldiğini söylediğini belirtmiştir (42).

‘’Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e ve sizden buyruk sahibi olanlara itaat edin. Eğer bir şeyde çekişirseniz, onun hallini Allah’a ve Peygam­ber’e bırakın. Bu, hayırlı ve netice itibariyle en güzel­dir “(43).

” Allah ve Peygamberi bir şeye hükmettiği zaman, inanan erkek ve kadına artık işlerinde başka yolu seç­mek yaraşmaz. Allah’a ve Peygamber’e başkaldıran şüphesiz apaçık bir şekilde sapmış olur ” (44).

‘Peygamberin çağrısını, kendi aranızda birbirinizi çağırma-nız gibi tutmayın. Allah içinizden sıvışıp gi­denleri şüphesiz bilir. O’nun buyruğuna aykırı hare­ket edenler, başlarına bir belanın gelmesinden veya can yakıcı bir azaba uğramaktan sakınsınlar ” (45).

Sünnetten:

Sünnetin önemini anlatırken, bu konudaki hadislerin önemli bir kısmını orada zikretmiştik. Bu bakımdan burada ö hadisleri tekrar vermeyeceğiz.

Rasulullah (s.a.v.), Sünnetin, müslümanlar için teşriî de­ğeri olduğundan ontın daha sonraki nesillere ilâve ve nok­sanlık olmadan aynen aktarılmasını istemiştir. Bu konuda bir hadislerinde şÖyîev buyuruyorlar : ” Benim sözümü işi­tip de aynen nakleden kişinin yüzünü Allah ağartsın. Tebliğ edilenin birçoğu (bir sözü) işitenden daha iyi muhafaza edebilir” (46).

Rasulullah (s.a.v.}, veda hutbesini okurken sahâbîlere ve onların şahsında bütün ümmetine şöyle hitap etmiştir (Söylediklerimi) burada bulunanlar, bulunmayanlara tebliğ etsin. Olabilir ki hazır olan kimse, bunu dah  iyi kavrayıp muhafaza edecek olana tebliğ etmiş olabilir “(47).

Bu haberi gözönüne alan Beyhakî (458 /1065) şayet Sün netin, teşriî değeri olmasaydı Hz.Peygamber’in hiçbir vakit veda hutbesinde söylediklerinin muhafaza edilerek, orada bulunmayanlara tebliğ edilmesi istemezdi demiştir (48).

İmam Şafiî de Sünnetin, K.Kerîm âyetlerini te’yid, teb- yin (mücmeli tafsil, âmmı tahsis) yönünün yanında Kitapta olmayan konularda hüküm de koyacağını söylemiştir (49).

Biz de Sünnetin, K.Kerîm âyetlerini te’yid fonksiyonu­nun yanında tebyîn ve âyetlere muhâlif olmamak kaydıyla müstakil hüküm koyma yetkisinin de olduğuna inanıyoruz. Aksini düşünmek Sünnetin teşriî değerine gölge düşürüp, K.Kerîm’le yetinmek demek olur ki, bu durum İslâmî yaşa­namaz hale sokar.

Konu hakkında Prof.Dr.A.Osman Koçkuzu şunları söylü­yor :” Peygamberin yüce şahsiyetini nebî ve elçi olarak tas­dik ettikten sonra Peygamberi : ” Allah’ın sonsuz kudreti, salâhiyeti ve istediğini yapmakta hür ve serbest olma vasıf­larıyla karşı karşıya getirmek, güç denemesine çıkartmak bizzat ilme aykın bir harekettir.” Peygamber dinde müstakil hüküm koyabilir mi? ” Peygamber ancak Allah’ın iradesine tâbi olarak iş yapar, dinde salâhiyeti sınırlıdır ” şeklindeki hükümler ve düşünceler, bizi yanıltan ve pratikte hiç değeri olmayan şeylerdir. Elbette Peygamber Allah’ın verdiği salâhiyete bağlı olarak, O’nun emrine aykırı olmamak kay- dıyla hükümrandır. Peygamberim bir hüküm koyduğu; bir emir verdiği veya bir yasaklama yaptığı bizce belirlenmişse, acaba Peygamber bunu hangi sıfatla koydu? bu, Allah’ın emirlerine uygun mu, değil mi? gibi düşüncelere kapılmamız gereksizdir. Peygamberimizi dinde güçlü kılan Allah Teâlâdır. ö’nu kontrol eden, yanılmalarını Önleyen yine odur.Burada Peygamber aleyhisselama dinde, müstakil hü­küm koyma hakkı verenlerle vermeyenlerin hareket noktala­rı ayn olsa bile, ikisinde de ” Allah Rasûlünün gücünü yerine oturtma, sünnetin hakiki değerini tesbite yardımcı olma en­dîşesi ” mevcuttur. *’ Sünnet müstakil hüküm koymaz ” diyen kişinin, Peygamberin dinimizdeki geniş salahiyetleri karşı­sında bu görüşünü ilme dayandırması çok güçtür. O zaman akla şöyle soruların gelmesi normaldir : Yerine göre bir faki- he tanınan dinde hüküm koyma yetkisi, niçin dinin sahibin­den esirgenmektedir? Hüküm koyma yetkisi olmayan Pey­gamber, sadece Allah’tan aldığını kullara kuru kuru nakle­den ve beikide naklettiği şeyin mahiyetini dahi bilmeyen bir kişi durumuna düşmez mi? Peygamberlerden esirgenen, ama fakihe tanınan, dinin ahkâmını asırlar boyu zinde tutmağa yardımcı olan çalışmalar; tercihler, içtihatlar Peygamber-i zâşandan nasıl esirgenebilir?

İnceleyin:  İş Döndü Dolaştı Kur'an'a Geldi

Sonuç olarak şunu demek zorundayız : Peygamberimiz dinimizde Şâri’dir. Haram ve helâl tesbit eder. Bizler için zorluk, O’ndan gelen haber ve hadisin gerçekliğinin tesbitin- de ortaya çıkmaktadır.” (50)./

 3. Hz.Peygamber’in Fiilleri :

* Rasulullah (s.a.v.)m fiillerinin tamamının teşriî değeri olup olamıyacağı konusu tarih boyunca bütün İslâm âlimlerini meşgul etmiştir. Daha açık bir ifade ile Hz.Pey- gamber’in dinî-dünyevî (beşerî, cibillî-dinî) bütün fiilleri Sün­net kapsamına girip ümmeti bağlar mı, yoksa sadece dinî olanların mı teşrii değeri vardır.

Ebû Zehra Hz.Peygamber’in fiillerini üç kısımda incelemiştir:

a-Hz.Peygamberin Şeriatı açıklamak için yaptığı işler:

Hz.Peygamberin namaz kılışı,oruc tutuşu,hac yapma şekli, ziraat ortaklığı kurması ve borç alıp verişi gibi fiileridir.Ebü Zehra Hz.Peygamber in bu tur fiillerinin bağladığını söylemiştir.

Hz.Peygamber’in dinin prensiplerini açıklama mahitindeki bu tür fiilleri, ya mücmel ifadeleri açıklar veya yap^ lan bir işin mübah oluşunu gösterir. Bunlar da umumi fiiller olup herkesi bağlar.

b-Sadece Hz.Peygamber’i ilgilendiren fiiller:

Hz. Peygamberin dörtten fazla kadınla evlenmesi, tehec-cüd namazının sadece kendini bağlaması böyledir.

c-Hz.Peygamber’in beşer olarak yaptığı işler: Rasulullah’ın yiyip içmesi; bazı yemeklerden hoşlanıp diğer bir kısmından hoşlanmaması, yaşadığı bölgenin geleneklerine ve fıtrî duygularına göre giyinmesi gibi (51).

Ebu Zehra, Hz.Peygamber’in bu son fiillerinin beşer fıt­ratının gereği (cibillî) olduğunu ve dolayısıyla bunların şer! yönlerinin bulunmadığını söylemiştir.

Prof. Dr. M. Tâhir b. Âşûr da Hz. Peygamber in tasarruflarını daha geniş bir perspektiften ele alarak çok detaylı de­nebilecek bir sınıflandırmaya tabi tutmuştur.

Biz burada bu maddeleri tek tek ele alıp geniş olarak in­celeyecek değiliz. O, tamamen müstakil bir çalışmayı gerek­tirir. Bu bakımdan burada Ibn Aşûr’un tasnifinin sadece baş­lıklarını vereceğiz ve bazı maddeleri bir iki cümleyle izah edeceğiz:

  • Teşri’t durum olan tasarrufları : Rasuluîlah (s.a.v.), dini tebliğ ile mükellef olarak gönderildiğinden O’nun Sünnetinin büyük bir kısmı teşriî ile alakalıdır.
  • îfta durumu olan tasarrufları : Sahabenin karşılaştığı problemlerin çözümü için soru sormaları üzerine Peygamberin verdiği fetvalar.
  • Kaza durumu ile alakalı tasarrufları: Aralarında  ihtilâf bulunan kişilerin bu anlaşmazlıklarını çözmek için Rasulullahın hüküm verme esnasındaki tasarrufları. Zübeyr’in, komşusu ile su konusundaki anlaşmazlığının çözü­münü istediğinde Rasulullah’ın ” Zübeyr! Duvara ulaşıncaya kadar suyu tut, sonra salıver ” (52) buyurması Onun bu çeşit tasarrufudur (53).

îbn Aşûr’un da belirttiği gibi zikredilen üç çeşit tasarru­fun tamamı hukuk ile alakalıdır.

  • İnsanları barıştırma durumu ile alakalı tasar­rufları:Bir defasında Ka’b b.Mâlik, Abdullah b.Hadred’den ala­cağını isteyince aralarında münakaşa çıktı ve Caminin için­de birbirine bağırıp çağırmaya başladılar. Bu durumu gören Hz.Peygamber, Ka’bl (eliyle işaret ederek) yarısını bırak “dedi. Kab bu duruma razı oldu ve îbn Hadred’deki malının yarısını aldı (56).
  • Yol gösterme ve irşad durumu ile alakalı tasar­rufu : Rasulullah’m bu tür tasarrufları teşriî tasarruflardan * daha geneldir. Burada terğîb ve terhîb sözkonusudur; ahlâkî yücelikler ve beşerî münâsebetlerin iyileştirilmesi hedef alı­nır. Kölelere iyi şekilde muamele edilmesinin teşviki bu tür tasarruflardandır (55),
  • İmaret durumu ile alakalı tasarrufları: Rafsulul- lah (s.a.v.) bir hadislerinde şöyle buyurmuştur :” Bir düşma­nı öldüren, onun üzerindekilere sahip olur.” (54). îmam Mâlik ( 179 / 795), bu hadisi Rasulullah’m siyâsî otorite ola­rak söylediğini, böyle bir tasarrufun sadece devlet/başkanı- nın izniyle mümkün olabileceğini ifade etmiştir.
  • Danışma fikir vermesi durumu ile alakalı tasarrufları:Sahâhîlerden bazılarına, Rasulullah (s.a.v.) sorduklarında fikir vermesi bu tür tasarruflardandır. Hz.Ömer’in, tasadduk ettiği bir atı yeni sahibinin satmak istemesi üzerine geri alması için görüşüne başvurduğunda Rasulullah ” Bir i dirheme bile verse onu satın alma. Çünkü sadakasının peşi, ne düşen, kusmuğuna dönen köpek gibidir ” (57) buyurmuştur.                    I
  • Nasihat durumu ile alakalı tasarrufları:Fâtıma binti Kays adındaki kadın sahâbî, Hz. Peygam­bere, Muâviye b. Ebî Süfyan ile Ebû Cehm’in kendisi ile ev­lenmek istediklerini, bu durumda kendisinin ne yapması ge­rektiğini sormuştur. Rasulullah (s.a.v.) ona şunları söyledi:” Ebû Cehm, sopayı omuzundan indirmez, Muâviye’nin ise eli sıkıdır.” (58).Dikkat edilecek olursa Rasulullah (s.a.v.), Fâtıma’ya ” sen onlarla asla evlenemezsin, ben buna mâni oluyorum ” de­miyor; sadece arzedilen sebeplerden dolayı kendisinin onlar­la evlenmesinin doğru bir iş olmayacağım söylüyor.
  • .Gönülleri en güzele yönlendirmeyi isteme duru­mu ile alakalı tasarrufu: İbn Aşûr bu konuda şunları söy­lüyor : ” Hz.Peygamber’in ashabının gönüllerini olgunlaştır­ması ve onları, dinî kapasitelerine uygun olan durumların en güzeliyle sıfatlanmaya yönlendirmesiyle ilgili emir ve yasak­larının çoğu böyledir.” (59).
  • Yüce hakikatleri öğretme durumu ile alakalı ta­sarrufları : Ebû Zerr (32 / 652)’e hitaben Rasulullah’ın ” Uhud dağı kadar altınım olmasını bile istemem. Onun yal­nızca üç dinarı hariç, hepsini infak ederim ” (60) dediği nak­ledilmiştir. Ebû Zerr, hadiste ifade edilen emrin genel oldu­ğunu düşünerek üç dinarın dışındaki bütün mallarını tasadduk etmek istemiş, Hz.Osman ise Onun bu tutumuna karşı çıkmıştır (61).
  • Te’dib durumu ile alakalı tasarrufu : Konu ile alakalı tbn Âşûr’un verdiği misallerden birisi şu hadistir : Kasulullah şöyle buyurmuştur :” Nefsim Kudret Elinde Ola­na hamdolsun ki, odun toplanılmasını, sonra namaz içini ezan okunmasını, birinin insanlara imamlık yapmasını, mes­ti tide gelmeyenlerden karşılaştığım adamların evlerinin yakıl­masını emretmek içimden geçiyor. Nefsim Yed-i Kudretinde olana yemin olsun ki, şayet onlardan birisi yağlı bir kemik  veya iki paça bulacağını bilseydi, yatsıya gelirdi.” (62) İbn Âşûr bu hadisi zikrettikten sonra şu değerlendirmeyi 1 yapıyor : ” Açıktır ki, Rasulullah (s.a.v.), yatsı namazını ce­maatle kılmak için müslümanlarm evlerini yakmazdı. Ancak buradaki ifade, te’dib konusunda önemine dikkat çekerek söylenmiştir, ya da Yüce Allah onların münâfıklardan oldu­ğunu kendisine göstermiş, dilerse onları yok etmeye izin ver-miştir.” (63).
  • irşaddan soyutlanma ile alakalı tasarrufları : Bunlar, dine özendirme, gönüllerin yumuşatılması, sosyal düzenin kurulması gibi gayeler güdülmeyen tasarruflardır. Bunlar beşerî ve maddî ihtiyacın giderilmesi ile alakalı ta­sarrufları içine alır. Burada Rasulullah (s.a.v.)’ın insan sıfa­tıyla yaptığı fiiller sözkonusudur.Yeme içme, yatma, yürüme, bir binite binme v.b. davranışları bu tür tasarruflardandır. Bunların hiçbir teşriî değeri yoktur ve dolayısıyla da müslü- manları bağlamaz (64).

DİPNOTLAR:

  1. Şevkânî, îrşâdü’l-fuhûl, 33.
  2. Hamîdullah, îslâmda Devlet idaresi, 18.
  3. Hatîb el-Bağdâdî, Kifâye, 14,15.
  4. îbn Hâzıra, el-î’tibâr, 27; Hatîb el-Bağdâdî, Kifâye, 15.
  5. Koçkuzu, Rivâyet İlimlerinde Haber-i Vahitlerin itikat ve Teşri Yön­lerinden Değeri, 107.
  6. Sibâ’î, es-Sünnetü ve mekânetühâ, 379.
  7. Buhârî, îman, 1; Müslim, îman, 19-22.
  8. Bakara, 2/43.
  9. Bakara, 2 / 183.
  10. Âl-i îmrân, 3/97.
  11. *12- îbn Hanbel, Müsned, V, 72.
  12. Nisâ, 4 / 29.
  13. Buhârî, Tefsir, (Hûd suresi), 5; îbn Mâce, Fiten, 22.
  14. “15- Hûd, 11 /102.
  15. Nahl, 16/44.
  16. Mücmel, bir açıklama yapılmadıkça kendisi ile ne kastedildiği anla­şılmayan mübhem lafız.
  17. Buhârî, Ezan, 18, Edeb, 27; Dârimî, Salât, 42.
  18. îbn Hanbel, Müsned, III, 318.
  19. Bakara, 2 / 275.
  20. 21* Buhârî, Buyû’, 78; Müslim; Müsâkât, 81-84; Nesâi, Buyû’, 50; îbn Mâce, Ticârât, 48.
  21. Müşkil, ister hepsinde, ister bir kısmında hakikat” olmak üzere iki veya daha çok manaya gelen lafız.
  22. Bakara, 2 İ
  23. Tirmizî, Tefsir, 3.
  24. Nisa 4/ 11.
  25. îbn Hanbel, Müsned, 1,49; Ebû Dâvud, Diyât, 18; Dârimî, Ferâiz, 41.
  26. Nisâ, 4 / 23-24.
  27. Müslim, Nikah, 37,38; Buhârî, Nikah, 27.
  28. Mâide, 6/38
  29. Müslim, Hudûd, 2-5; îbn Mâce, Hudûd, 22; îbn Hanbel, Müsned, VI, 104, 249, 252.
  30. Nahi, 16 / 44.
  31. Şâtıbî, Muvafakat, IV, 2.
  32. En’âm, 6 / 38.
  33. Mâide, 5 /
  34. Kalem, 68/4.
  35. îbn Hanbel, Müsned, VI, 188.
  36. Konu hakkmda geniş bilgi için    Bkz., Şâtıbi, Muvafakât, IV, 12-14.
  37. Şevkânî, îrşâdü’l-fuhûi, 33.
  38. Âl-i îmrân, 3 /164.
  39. Cuma, 62 / 2.
  40. Suyutı, Miftâh, 23.
  41. Şâfı’î, Risâle, 78.
  42. Nisâ, 4 / 59.
  43. Ahzâb, 33/36.
  44. Nûr, 24 / 63; Âyetin değişik yorumu için Bkz., Kırbaşoğlu, M.Hayri,234.
  45. Tirmizî, îlim, 7; îbn Mâce, Mukaddime, 18; Dârimî, Mukaddime, 24.
  46. Buhârî, ilim, 9.
  47. Suyûtî, Miftah, 19.
  48. Suyûtî, Miftah, 27.
  49. Koçkuzu, Rivâyet ilimlerinde Hâber-i Vâhitlerin itikat ve Teşri Yönlerinden Değeri, 107-108.
  50. Bu kısım Ebû Zehra’nın, Islâm Hukuk Metodolojisi adlı kitabından Özetlenmiştir. Bkz., 119.
  51. Buhârî, Sulh, 12; Ebû Dâvud, Akdiye, 31; Nesâî, Kudât, 19,27; Ibn Mace, Mukaddime, 3.
  52. Diğer örnekler için Bkz., Buhârî,Ahkâm,39; Müslim,Hudûd, 25; Ebû Dâvud,Hudûd, 25.
  53. Mâlik b.Enes, Muvatta, Cihad, 18.
  54. , Buhârî, Eymân, 22, ’Itk, 15; Müslim, Eymân, 40.
  55. Buhârî, Husûmât, 4; Müslim, Müsâkât, 20; Ebû Davud, Akdiye,
  56. Buhârî, Hibe, 30; Müslim, Hibât, 5, 6; Ebû Dâvud, Buyû, 81.
  57. Müslim, Radâ, 103; Talâk, 36; Ebû Davud, Talâk, 39; Tirmizî, Ni­kah, 38.
  58. Ibn Âşur, Islâm Hukuk Felsefesi, 58.
  59. Müslim, Zekât, 31,34.
  60. Ibn Âşûr, 61; Hz.Peygamber’in Fiilleri hakkında aynca Bkz., Başa­ran, Selman, Fiilî Sünnetin Delil Değeri, U.Ü.Î.F.D., sayı 1,13-20
  61. Buhârî, Ezan, 29; Nesâi, îmâme, 49; Dârimî, Salât,
  62. Ibn Âşûr, 62.
  63. Ibn Âşûr, 62-63; Yukanda açıklanan 12 madde ile alakalı daha ge­niş bilgi için Bkz; Ibn Âşûr, 50-65; Ayrıca Hz.Peygamber’in fiilleri ile alakalı Muhammed Süleyman Aşkar bir doktora tezi yapmıştır. Bu tezin orijinal adı; fef âlu’r-rasûli ve delâletühü ale’1-ahkâmı’ş-şer1 iyye ” dir-

Kaynak:Doç.Dr.Ali Tokası-Delil Olma Yönünden Sünnet

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir