Suna dedimse sen Leyla dedimse sensin
Seni saklamak için görüntülerinden faydalandım
Salome’nin Belkis’ın
Boşunaydı saklamaya çalışmam öylesine aşikarsın bellisin
Kuşlar uçar senin gönlünü taklit için
Ellerinden devşirir bahar çiçeklerini
Deniz gözlerinden alir sonsuzluğun haberini
Ey gönüllerin en yumuşağı en derini
Allah hadsiz nukuş-u esmasını göstermek için, insanı öyle bir sûrette halk etmiş ki, hadsiz cihetlerle elemler aldığı gibi, hadsiz cihetlerle de lezzetler alabilir bir makine hükmünde yaratmış. Ve o makine-i insaniyede yüzer alet var. Her birinin elemi ayrı, lezzeti ayrı, vazifesi ayrı, mükafatı ayrıdır.”
Bediüzzaman r.h
Dua ve ibadetle, şahsiyetimizin küçücük adası, daha büyük bir ‘Bütün Hayat’ ( = whole of life) içinde bulunduğu durumunu birdenbire keşfeder.
Muhammed İkbal
Onun Sinâ’sından güzellik nurları doğar.
Onun bakışlarından tatlılık alabildiğine ziyadeleşir.
Onun beyanındaki sihrin tabiatı, çekicilikte çok kuvvetlidir.
Onun nefeslerinden bülbül şarkı söylemeyi öğrendi.
Kanını feda etmesinden gülün yanakları tutuştu.
Kelebeğin kalbinde bir heyecan,
Ve bu aşk, acaba onun hangi destanında var?”
Lafız bir bedendir; ruhu ise mânâdır. Birbirleriyle olan irtibatları, ruhun cesedle olan irtibatı gibidir. Onun zayıflamasıyla zayıflar, güçlenmesiyle güçlenir. Mânâsı sağlam olduğu halde, lafzı sakat olan bir şiir nâkıstır ve sakîl karşılanır. Tıpkı, bazı bedenlerin, içlerinde ruh barındığı halde topallık, şaşılık, körlük ve benzeri nâkısalara maruz kalması gibi. Aynı durum, lafzı düzgün ve ahenkli olduğu halde, mânâsı zayıf olması halinde de söz konusudur. Tıpkı, bedenen sağlam olunduğu halde, bir takım rûhî hastalıklara maruz kalınması gibi.”
İbn Raşik , El-Umde, 1/252.
Hiç bir şeye tapma, yalnız Allah’a tap. Kendine bakışın,tabiatı sarsışın,eşyayı değiştirişin,kentler kuruşun ve altın kuleler yükseltişin Allah için olsun,yalnız Allah için olsun.
Öyle tap ki , kentler de tabiat da yerler ve gökler de seninle birlikte O’na tapsınlar.
Madde, çağdaş medeniyeti kendine doğru çekti, bir yerçekimi gibi.
Ey insan! Sen tekrar medeniyeti, maddenin eşyanın, fızigin, tabiatın ağırlığından kurtar.
Özgürlük dedin,eşitlik dedin,başka bir biçimde insanı insana köle yaptın.
Allah’ın kulu olmaktan kaçtın, insanın ve eşyanın kölesi oldun.
Ruhunu maddeye sattın,özünü şeytan tarlası haline getirdin. Yeniden ruhunu Allah’ın tarlası yap insanoğlu.
Sezai Karakoç
Bediüzzaman Kur’an’ın olaylar, insanlar ve vakalardan oluşan safahatını perdelere benzetir. Her nevi, her taife bu perdelerden dersinin hissesini alır.
“Kur’an-ı Hakim her asırdaki beşerin tabakalarının her bir tabakasına güya doğrudan doğruya o tabakaya hususi mütecevvihtir, hitap ediyor. Evet, bütün âdemoğluna bütün tabakatıyla en yüksek ve en dakik ilim olan imana ve en geniş ve nurani fen olan marifetullaha ve en ehemmiyetli ve mütenevvi maarif olan ahlak-ı İslamiyeye davet eden, ders veren Kur’an ise her neve, her taifeye muvafık gelecek bir ders vermek elzemdir. Hâlbuki ders birdir, ayrı ayrı değil. Öyle ise aynı derste tabakat bulunmak lazımdır. Derecata göre her biri Kur’an perdelerinden bir perdeden hisse-i dersini alır.” (Sözler, s. 400).
Kur’an bilgi ve kültür seviyeleri farklı insanlara farklı perdelerinden hitab eder ve onlara ders verir. Herkese aynı perdeleri değil, farklı kültür düzeylerine farklı perdeler gösteren bir ilahi sinemalardır.(Himmet Uç)
Bediüzzaman imanın “her şeyi güzel ve ünsiyetli gösteren şeffaf, berrak ve nurani bir gözlük” (Şualar, s. 649) olduğunu söyler. İnsan Allah’ın kudsi isimlerinin yansımalarını, cilvelerini izlerini, işaretlerini taşıyan bir hikmet manzumesidir.
“İnsanlık denilen bütün esma-i kudsiye-i İlahiye’nin cilvelerini güzelce ilan eden bir kaside-i manzume-i hikmet” (Sözler, s. 298).
Her güzel eser kendini gösterdiği gibi, en güzel eser olan insan da kendindeki güzellikleri bir hikmet kasidesi olarak sergiler. Kaside hükümdarlara sunulur onların güzellikleri ile yüzleşmesini sağlar. İnsan harika güzelliklerin sergilendiği bir kasidedir, vezinli, uyumlu, dengeli ve ahenkli. Dünya bir güzel sanat eserlerinin seyredildiği bir sinemadır.
“Mükemmel ve muhteşem bir sinema-i Rabbaniye’nin seyrangahıdır.” (Mektubat, s. 360).
Himmet Uç
Sanat Nedir?
Sanat kâinatın âhengine katılmaktır.
İşte ben de onlarca sanat tarifine bir tarif ilave etmiş oldum. Sürç-i lisan eder isem affola.
Kâinatın âhengi malumdur. Gün doğuyor, batıyor; kuşlar uçuyor, rüzgâr esiyor, dünya dönüyor, mevsimler birbiri peşisıra gelip gidiyor. Gören gözler, duyan kulaklar, hisseden kalpler çiçeklerin renginde, suların sesinde, dağların heybetinde, kelebeğin kısacık ömründe, örümceğin ağında, Cenab-ı Hakk”ın yarattığı her şeyde bu âhengi bulabilir.
…
Mustafa Kutlu
Ey bülbül! Kara kış yüzünden ne vakte kadar feryâd edeceksin? Ey bülbül! Durmadan cefâdan bahsetmek revâ mıdır? Eğer gönlün, yârine gerçekten bağlı ise, gözünü aç da şükret; vefâdan bahset! Dikeni bırak, gülden bahset! Gülün sap ve köke âit sıfatlarından geç; onun zâtına bak! Şu fânî âlemle niçin bu kadar meşgulsün?! Yoksa varmak istediğin yer, ötelerin ötesi değil mi?”
Hz.Mevlana
Asıl hüner,kardeşini fena gördüğü vakit onu terketmek değil, belki daha ziyade uhuvvetini kuvvetleştirip ıslahına çalışmak, ehl-i sadakatın şe’nidir.
Üstad Bediüzzaman
Abdullah ibn-i Abbas Hazretleri asırlar evvelinden buyurur ki:
“Sevdiğini Allah için sev! Terk ettiğini de Allah için terk et! Bilmiş ol ki, Allâh’ın rızâsı böylelikle kazanılacak… İnsanlar maalesef bugün iyice dünyacı oldular. Muhabbet ve nefretleri sırf dünya menfaatleri içindir…”
Osman Nuri Topbaş Hoca
Sizi ondan halk ettik! Tekrar sizi oraya iade edeceğiz! Sizi ondan bir kez daha çıkaracağız (bâ’s). (Ta-ha:55)
Hz. Osman -radıyallâhu anhbuyurur:
“Gerçek mü’min altı çeşit korku içindedir:
1.İmânını kaybetme korkusu.
2.Kıyâmet günü kendisini rüsvâ edecek şeylerin melekler tarafından yazılması korkusu.
3.Amelinin şeytan tarafmdan boşa çıkartılması korkusu.
4.Ölüm meleği Azrâil’e gaflet içindeyken ve ansızm yakalanma korkusu.
5.Dünya ile mağrur olup, âhiretten gâfil kalma korkusu.
6.Çoluk-çocuguyla fazlaca meşgâliyete dalıp Allah Teâlâ’nın zikriyle yeterince meşgul olamama korkusu.”
Hayatı anlamlı kılmanın tek yolu, yaşamı ölümle ilişkilendirmektir; çünkü ölümü yaşamı ile ilişkilendirmeyen, ilişkilendiremeyen, sahih bir hayat görüşü kuramaz. Unutulmamalıdır ki kişi, anlamını ne-şeyde, ne-yerde ve kim-de buluyorsa oraya tabi olur; oraya kul olur.
İhsan Fazlıoğlu
Duada şu üç şeye dikkat et:
1. Hayırlı olduğu kesin olan iman, ilim, cennet gibi şeyleri ısrarla iste.
2. Hayırlı olup olmadığını bilmediğin şeyleri “hakkımda hayırlı ise” diyerek iste.
3. Hayırlı olmadığı kesin olan inkâr, zulüm, cehalet vb. şeylerden kesin olarak sığın.
Soner Duman
Tüketimin çağdaş toplum için geçerli bir terim olmasının nedeni, daha güzel ve daha çok yemek yememiz, daha çok imge görüp mesaj okumamız, daha çok ev eşyası ve ıvır zıvır sahibi olmamız değildir. Tüketim toplumunda tüketimin kendisi bizatihi bir gereksinim haline gelmiştir. İnsanlar artık ihtiyaç duyduğu için tüketmiyor, tüketmeye ihtiyaç duyuyor.
Jean Baudrillard
‘Küfrün kaynağını bilmeyen, gerçek imanda olamaz.”
Muhyiddin İbnü’l-Arabi
Beraber cümle mevcûdât ü eşyâ hep muhabbette.(Abdulhak Hamid)
Kâinata bakışta dört ana yanlış:
-Kendini görmeden başkalarını
-Bütünü görmeden parçayı
-Bataklığı görmeden sivrisinekleri
-Sebepleri/etkiyi görmeden sonuçları/tepkiyi eleştirmek
Bedri Gencer
Tevazuyu elden bırakan, gerektiğinde öğrencisinden bir şey öğrenmeyi zül sayan kimse gerçek bir ilim ehli olamaz.
Asım Cüneyd Köksal
yoksa bu göz kanda olursa bakar.
Modern dönemle birlikte insanın varlık düzenindeki konumu da değişmiştir. “Önceden varlık düzeninde insan bilinci, “içkin”in olduğu kadar “aşkın”ın da katılımcısıyken modern dönemde sadece “içkin”in katılımcısıdır.” Ve hatta bu içkinlik yüceltilmiştir. İçkinleşmiş uygarlığın zafer kazanmış olması da insanın kendini tanrılaştırmasının tarihidir. Aşkınlık-içkinlik dengesi bozulmuştur. Aydınlanma ile birlikte “akıl” yani içkin olan lehinde denge değişmiştir.
Modern dönemle birlikte akıl, Tanrı’nın kendisi olmuştur. Aklın katılımcı ve sezgisel boyutları, yani “toplumun ve bireyin ruh düzeninin hakiki kaynağı olan tanrısal temele katılım” boyutları kısırlaştırılmıştır. Bu durumun neticesi de dünyaya içkin bir kutsallaştırmayı gündeme getirmiştir. Akıl modern dönemde kurumlaşmış ve iktidarı ele geçirmiştir (Güngörmez, 2011, s. 25-32). Yani akıl modern dönemin “kozmokrat”ıdır (Eliade, 2009, s. 82).
İhsan Kutlu
Modern dönemde devlet “ulus” ve “ulusçuluk” fikri etrafında örgütlenmiş bir yapıya sahiptir. Yani modern devlette ayrıcalıklı bir yere sahip olan temel nitelik “ulus”tur. Modern ulus-devlet ile dinin toplumsal bilinç üzerindeki etkisi kırılarak ulusal bir kimlik oluşturulmaya çalışılmıştır. “Ulus-devletler (…) ‘sivil ve seküler (kimi toplumlarda da ‘ulusal’) bir din’ yaratarak” yaşanan problemleri çözmeye çalışmışlardır. “Ulusal bayrak, marş, ulusal önderler, ulusal mitoloji ve tabii ki törenler, bu ‘sivil ve seküler din’in araçlarıdır.” (Özbudun, 1997, s. 129-130)
Özbudun’un çalışması esasen “ayin” ve “tören” ayrımına dayanmaktadır. Özbudun, ayini “insanın yaşam kaynakları üzerinde denetim sağlama çabası” olarak insanlığın eski bir olgusu kabul etmektedir. Ancak zamanla ayinlerin biçimsel özelliklerini sürdürmeye devam ettiğini fakat siyasal iktidarların biçimselleşip kurumsallaşmasıyla ayinlerin iktidar kurumunun meşruiyet aracına dönüştüğünü söylemiştir. Bu evreden itibaren de ayinler yerine “tören” tanımının kullanılması gerektiğini iddia eder. Modern ulus-devletler de törenlerin bu özelliklerinden çokça faydalanmışlardır. Kendilerine uygun biçimde seküler-laik-ulusal bir içerikle törenleri kullanmışlardır (Özbudun, 1997, s. 161).
İhsan Kutlu(Sakarya Üniversitesi, Sosyal Hizmet Bölümü)
Malik b. Dînâr der ki:”Dünya peşinde koşanlar dünyadaki en güzel şeyi tatmadan göçüp gitmişlerdir.” Kendisine: “Ey Ebû Yahyâ! Bu güzel şey nedir?” diye sorulunca,Mâlik: “Marifetullahtır!(Allahı bilme ilmi)” karşılığını verdi.
(Ebu Nuaym,Hilye)
Demine demlenip olma mağrur
Ne dem bâki, ne gam bâki, hû.”
Dünya insanın mürebbisidir.(terbiye edicisidir)
İbn Arabi
“Seni senin için seven herkese güven. Çünkü bu, sahih bir sevgidir. Allah’ın kullarını sevmesi de bu kabildendir. Onları kendileri için seviyor, kendisi için değil.”
{ İbn-i Arabî }
Dil ise sadece kalbe delil yapılmıştır .
Merhametsizlikten,münekkitlikten kurtulma yolunda ilerle,ey kardeş!Aksi halde,ya yakında,ya uzakta,ya dunyada,ya Haktan,ya halktan inmesin sana adem-i merhamet.Zira “Men dakka dukka”(Eden Bulur).
Zubeyir Gunduzalp(r.h)
Arkadaşı İmam-ı Azam’a diyor ki, “Şu evin gölgesinde duralım, güneş çok yakıcı.” “Hayır!” diyor İmam-ı Azam, “O evin sahibi olan adamın bana borcu var. Eğer ben onun evinin gölgesinde serinlersem bu faiz olur.” Anlıyor musunuz?…Ben Türk şairleri içinde ve İslâm büyükleri içinde bana bu hassasiyeti nakletmiş olan ne kadar insan varsa hepsini atam biliyorum.
İsmet Özel
Kimseler derdine dermân edemez imkân olup
Mesruk ve Cüneyd-i Bağdâdî,Hâris el Muhâsibî’nin şöyle dediğini naklediyorlar:
“Üç şeyi kaybettik, ölünceye kadar da bulamayız: Güzel muhafaza, güzel konuşma ve dine bağlılık, güzel bir kardeşlik ve güven.”
Ebu Nuaym – Hilyet’ül Evliya
ilim olarak da Allah’ın sana muhtaç olmadığını bilmen yeter.
Sabreylemek firakına müşkil değil midir?
Bir şahıs bir şahsa tamamen benzemediği gibi, fehim (anlayış) dahi fehme benzemez. Delil bir olsa da tarz-ı telâkki (kabul şekli, anlama biçimi) ve tarik-i tefehhüm (anlama yolu, yöntemi) ayrı ayrıdır.
Said Nursi,Asar-ı Bediyye,syf;22
İnsanın, kusurlarını sayan düşmanlarından edeceği istifade, kendisini öven dostlarından edeceği istifadeden daha fazladır
İmam el-Gâzzali
Bir şeyde mehasin(iyilikler) ve şeref hasıl oldukça, havassa(seçkinler) peşkeş ederler; seyyiat(günahlar) olsa, avama taksim ederler.
Said Nursi r.h
Alevler ayrı bir alemdir
Dirlik sevinçtir, göç içimizedir…
İnsan elde edilmesi mümkün olmayan beş şeyi sever ki,boş meşakkattir:Nefsi sever,o nefsin hevası içindir.Ruhu sever,o Allah içindir.Malı sever,o varisler içindir.Tamamlanması kabil olmayan iki şeyi,ferah ve rahatı ister,halbuki bu ikisi de cennettedir.
H.z Ali r.a
Kayalar ezelden beridir denizleri dinler. Bir gün insanlar ve tüm canlılar dünyanın köhne tiyatrosundan çekip gittiklerinde de kayalar yine denizi dinleyecek.
Cemil Meriç
Fildişi kule,davasız sanat meczuplarını barındıran miskinler tekkesi.Ama her mücahit o tekkede silah kuşanır.Bir zindan değil,bir liman.
Cemil Meriç
Şeytanın Kur’an okuyan kimseyle ne işi olur, kendi arzusunu ona “Allah’ın muradı” diye ilka etmeyecekse?
Toprak ol da bak nasıl güller açar
Taş gibi idin çok gönül kırdın yeter
Toprak ol üstünde çok güller açar
Şiir, aklî düşüncenin kalbî idrake evirilmesidir. Şiir, aklın devrilmesi, kalbin anlamı devralmasıdır. Aslında muamma olan; sözdeki şiir değil, ruhtaki şuurdur. Kapalı olan, lafız değil ruhtur.
Yasin Pişgin Hoca
Kim kiminle yürür, ona bakın siz.
Bırakın dönsün dönme dolaplar,
Haktan, hakikatten yana bakın siz.
Sabır acıdır, lâkin meyvesi çok tatlıdır. Bu dünyada Allah rızâsı için birtakım meşakkat ve sıkıntılara sabırla tahammül edenler, bunun Allah katındaki mükâfâtını bilselerdi, onları zahmet ve külfet olarak değil; birer nîmet, lezzet ve saâdet vesîlesi olarak görürlerdi.
Osman Nuri Topbaş
Kavuşmak nasıl olmaz, mademki ayrılık var?
Allâh’ı ve O’nun sevdiklerini sevmek kadar, O’nun sevmediklerinden kalben uzaklaşmak da, imânın bir sıhhat şartıdır. Zira kâmil bir îman; lâyıkına muhabbet, müstahakkına nefreti gerektirir.
Osman Nuri Topbaş Hoca
Bir derviş, gökyüzünü izler ve şöyle der;
“Ey Allah’ım! Senin zindanının çatısı bu kadar güzel ise, o zaman senin bahçenin çatısı ne kadar güzeldir?”
Feridüddin Attâr
Atalarımız inşâ etmiyorlardı, ibâdet ediyorlardı; çünkü taşa bile sirâyet etmesini istedikleri sağlam bir ruhî değere sahiptiler..
Ahmet Hamdi Tanpınar
Kâinat mektebinde her mevcud bir kitap her hâdise bir derstir… Okuyup ibret seyredip hikmet devşirmek, hayreti ve gayreti olan ile görecek göz ve anlayacak akıl sahibi kişiler için mümkündür… Nedir ki, ibret almayan hikmet tahsil edemez… //Ehl-i irfân
İhsan Fazlıoğlu
Ateş ve Duman
Ateş, dumana seslenmiş:
“Hem bana dost ve arkadaş geçersin hem de bir nefes sohbet için yanımda kalmayıp kaçarsın, niçin?”
Duman cevap vermiş:
“Senin şavkını, sıcaklığını, safâ ve nûraniyetini görünce, gönüllere ferahlık gelişini haber vermeğe, ibretli görünüşünü âdemoğullarına söylemeğe giderim.” demiş.
[Ey başsız, ayaksız zerre, cihanı aydınlatan güneş elverecek diye boşuna kavuşma hayali kurma.
Var git değerini bil; kavuşma arzusuna özenme. Lütfedip güzel yüzünü arz etmişse daha ne istiyorsun? Yetmez mi?]
Lami’i Çelebi – Latifeler Kitabı(Büyüyenay yayınları)
Kadınlaşmış bir erkeğe (muhannese) sormuşlar:
“Peygamberlerin içinde hangisini en fazla seversin?”
Cevap vermiş:
“Lut Peygamberi.”
Şiir
Her kişi bir hayâle âşıkdur
Sanmanuz ki cemâle âşıkdur
Hâsıl olmaz işi tasavvur idüp
Çoğı halkun muhâle âşıkdur
Dilde bir sureti tırâş eyler
Gâh sulh ü gâh savaş eyler
[Her insan bir hayale âşıktır; zannetmeyin ki güzel yüze âşıktır.
İçinde kurup tasarladığı, hayal ettiği iş gerçekleşmez; çünkü halkın çoğu gerçekleşmesi imkânsız şeylere âşıktır.
Gönlünde bir yüzü kendine göre tıraşlayıp parlatır,
onunla bazen barışır bazen savaş eder.]
Lami’i Çelebi – Latifeler Kitabı(Büyüyenay yayınları)
Kalbine ne oldu? Neden ilmin çağrısına uymuyor? Kalbini körelttin. Ona yazık ettin.Bilgi sözünü kalp kulağı ile dinlemedin. Kalp kulağını ilme ver. Sırrını o tarafa yönelt. Ve fayda almaya bak. Bildiklerinle amel etmek, seni Hakk’a götürür. Bilgi sahibine, bilgi ile gidilir.
Cahil yol alamaz. Hakk’ın ilim sıfatı âlimlerde tecelli eder. Ameller, Peygamber’in (s.a.v) emirleri gereğince olmalı. Ondan akan kaynaktan feyiz almak lazım…
Abdülkadir Geylani(k.s)
“Varlık bir harftir,sen onun anlamısın.”
Ibn Arabi
Nice düşler vardır, gerçeklerden daha gerçektir. Çünkü gerçekler dediğimiz şeyler, gelecek zaman rüzgârının ufak bir üfürüşüyle savrulup giderler. Düşlenen nice
Allah’ın nuruyla nurlanan bir gönlün semasını hangi bulutlar kaplayabilir? Her an huzur-u İlâhîde bulunmak bahtiyarlığına eren bir kulun ruhunu, hangi fâni emel ve arzular, hangi zavallı teveccüh ve iltifatlar ve hangi pespâye gaye ve ihtiraslar tatmin, teskin ve tesellî edebilir?
Ali Ulvi Kurucu(r.h)
Her halini dua yapabilen insan, sonsuz kuvvete sırtını dayamış demektir.
• Nurettin Topçu
Dikkat edin! Sizler, peşinden ecelin geldiği arzu ve emeller alemindesiniz. Bu ecel gelmeden önce arzu ve emellerini dizginlemeyen pişman olur.
İyi dinleyin! Sıkıntılı ve korkulu zamanlarınızda Allah Azze ve celle’yi unutmayıp O’na ibadet ettiğiniz gibi, bolluk ve rahat içinde olduğunuz zamanlarda da O’na ibadet edin.
Ben cennet gibi, taliplileri uykuda olan bir yer görmedim ve Cehennem gibi de kendisinden kaçanların uyukladığı bir yer görmedim.
Dikkat edin! Haktan yarârlanmayan, batıldan zarar görür ve doğru yoldan nasibini almayan da sapıklığa düşmeye mâhkumdur.
Hz.Ali(r.a)
Nice gâfil insan; “nasıl olsa Allah affeder” düşüncesiyle haram ve şüphelilerden gereğince sakınmaz. Hâlbuki Cenâb-ı Hak, biz kullarını bu hâle düşmekten şöyle ikaz buyurmaktadır:
“Ey insanlar! Rabbinize karşı gelmekten sakının. Ne babanın evlâdına, ne de evlâdın babasına hiçbir fayda sağlayamayacağı günden korkun. Bilin ki,Allâh’ın verdiği söz gerçektir. Sakın dünya hayatı sizi aldatmasın ve o aldatıcı şeytan, Allah hakkında (O’nun affına güvendirerek) sizi kandırmasın.” (Lokmân, 33)
Osman Nuri Topbaş
Ya da toplumların iradelerini kanunlarla devre dışı bırakarak, Tv’lerden ve sosyal medyadan milyonlarca kez tekrarlayıp, -daha anaokulundan başlatılan bir eğitimle- zihinlere kazıyıp, bu “evrensel değerdir” diyerek, İnsan Hakları numarası adı altında toplumları bir ahlaksızlığa maruz bırakmak da aynı büyülü oyunun başka bir sahnesinden ibarettir, kanaatindeyiz.
Toplumlara dayatılmakta olan Yeni Kapitalist Diktaya itiraz edebilecek, direnebilecek hiç kimse yok mu?(Ahmet H.Çakıcı)
Rosi Braidotti, Coward ve Ellis’ten yaptığı alıntıda “Bilim, toplumdaki geçerli söylem ve iktidar ilişkileri arasında yeni materyalist (kar mekanizmaları, sömürü ilişkileri, çıkarlar vs- AHÇ) bağlantılar kurabilmek için toplumdaki mevcut davranış modellerinin, bu modelleri var eden ahlaki değerlerin ve bilimsel verilerin yıkılmasının gerektiğini[87]” söyler. Braidotti devamında Crenshaw’dan yaptığı alıntıda “toplumsal cinsiyet eşitliği, ırk, sınıf ve cinsel unsur arasındaki ilişkilere vurgu yapan yaklaşımlarında bu yöntemi savunduğunun” altını çizer. Tıpkı Nietszche’nin Soykütük teorisinde işaret ettiği gibi.
Yani Toplumsal Cinsiyet Eşitliği ve benzeri hareketler yeni materyalist ilişkiler var edebilmek için Yeni Kapitalist sürecin önündeki engellerin dağıtılması işlevini görür. Alfred Kinsey tam da bunu yaptı: Materyalist ilişkiler doğrultusunda toplumdaki geçer söylemi, tüm ahlaki konuları ve geçmişten gelen kodlanmış, kabul edilmiş değerleri yerle bir ederek sermaye için kullanışlı hale getirdi.(Ahmet H.Çakıcı)
—————————-
Bilgide doğruluk (el-Sıdk fi’l-hak); eylemde iyilik (el-Hayr fi’l-amel);yaşayışta istikamet (el-istikame fi’l-ahval)… “
İhsan Fazlıoğlu
Kişinin maneviyâtını kör eden en tehlikeli tavır; yanlışlarının meşrûiyetini, doğrularını kullanarak savunmaya çalışmasıdır…
İhsan Fazlıoğlu
Her yenilgi geçicidir; zira hiçbir zafer de sürekli değildir. Fakat kafada yenilginin çaresi yoktur; kaybı kafada başlayan bir insanın başarı şansı olamaz. Hâlbuki biz zaferle değil gayretle mükellefiz..!
İhsan Fazlıoğlu
Bir fikrî hareketin başarısı, hasat etmekle değil, tohum ekmekle ölçülür… Hasada odaklanan hareketi bitirir; tohuma odaklanan, sürdürür…
İhsan Fazlıoğlu
Müslüman dünya görüşünde iyilik ve güzellik, cemal ile kemal birbirinden ayrı değildir. İslam estetiğinin iki temel kelimesi, hüsn (hem iyi hem güzel) ve ihsan (bir şeyi iyi ve güzel şekilde yapmak) bunun ispatıdır. Her şeyin güzelliği ona uygun olan kemalindedir. “Güzel olan, başka bir şey için değil bizatihi kendisi için istenir. Mal, mülk para vb. şeyler insanın hayatını idame ettirmesine yardımcı olduğu ve kolaylaştırdığı için istenir. Güzellik ise sadece kendisi için arzu edilir. Bu yüzden güzellik araçsallaştırılamaz. Araçsallaştırılan şey, güzel olmaktan çıkar, değerini kaybeder…” Güzellik, varlığın özünden neşet eder ve insanı elinden tutarak dikey bir yolculuğa çıkarır. Elbette insan isterse ve böyle bir yolculuk için hazırsa…
Erol Göka
Fil her gün aynı yoldan geçen bir canlıdır. Bunu bilen fil avcıları yola tuzak kurarak onu çukura düşürürler. Siyah elbise ile gelip onu iyice döverler. Bir iki gün sonra da beyaz elbise ile gelip kurtarırlar. Fil artık onları kurtarıcı olarak görür. Bir başka psikolojik savaş yöntemi budur. Toplumu bunalıma sok, sonra kurtar ve kendine bağla. Tıpkı Amerika gibi…
| Prof. Dr. Nevzat Tarhan
Ruhum başkalarının acılarına uyandı’ diyor bir bilge, ‘Nasıl oldu da bu kadar şanslı oldum?’ Hissedebilmek büyük lütuf. Başkalarının ıstırabından yüz çevirdiğimiz her seferinde, kalp ölüyor.
Yaşamak için iyiliğe, iyilik erlerine, diri kalplere tutunalım.
Prof. Dr. Kemal Sayar
Öfke rüzgar gibidir: Bir süre sonra diner, ama birçok dal kırılmıştır bile.
Hz.Mevlana
Fesahat ve güzel konuşmayı kalp yapmalı. Dilin iyi laflar etmesi faydasızdır.”
Abdülkadir Geylani k.s
Çünkü âlem, yazılmış ilahi bir kitaptır.”
Onun kalbinde yer edinmiş olanlara da rahmet eder.
“Bir milletin, bir hükûmetin hakk-ı hayatı, hayât-ı hak ile kāimdir.”
(Elmalılı M. Hamdi Yazır)
İnsanların bütün felaketleri, bütün korkuları istikametsizliktendir.
Elmalılı M. Hamdi Yazır
————
Kimi sevdiysen osun, sen dikkat et sevdiğine.
Şeyh Sâdî ne güzel söyler:
Karanlık mezarının gün gibi aydınlık olmasını istiyorsan,
Buradan amel çerağını yakarak git!
Sâdî, ağacı kim diktiyse meyveyi o yedi,
Tohumu kim saçtıysa harmanı o yığdı
Küsmezsen kızmazsın.
Kızmazsan bu alemde geçinemeyecek ne var?”
Akıllı insan Allah Teâlâ hakkında kendi nezdinde bulunan inancı O’nun katından gelen peygamberlerin bildirdikleri vahiy nedeniyle terk eden kimsedir.
İbn Arabi
Bir ilim ifade etmeyen hiç bir sanata itibar edilmez.
Muhyiddin İbn Arabi (k.s.)
……………
Muhyiddin İbn Arabi hz. ifadelerinde ilmi izah ederken Allah’ı bilmeyi sağlayan bilgi olarak dile getirir.
Sanat ; bir fikri , düşünceyi , yeteneği , mahareti açığa çıkarmak adına ortaya konulan iş , oluş , beyan dır. İşte bu manada sanat olarak açığa çıkan şey muhatabına Allah’ı bilmeye dair bir ilim kazandırmalıdır. Sanat diye icra edilen bu şey insana faydalı bir ilim kazandırmıyor ise böyle bir sanata itibar edilemeyeceğini bildirmektedir Şeyhül Ekber (k.s.) bizlere.
Allah en doğrusunu bilir.
Ahmet Şahin Uçar
Kişi kendi sahası dışında, iyi bilmediği bir ilimde konuşmaya kalkarsa saçmalar.
İbn Hacer Askalanî
“Derinlerdeki hikmet akıl ile akıl da hikmet ile çıkarılır. Hüsn‐i siyasetle salih edep zuhur eder. Tefekkür ise kalbin hayatıdır”
Hz.Ali r.a
Dünya var oldukça mutluluk da yorgunluk ve zahmet de var olacaktır. Burası erime ve ayrışıp arınma yurdudur.Sen, altı gün boyunca dolaşırsın, yedinci günde ebedilik yurduna girersin.
İbn Arabi
Ta ki sen bir ekmek kazanasın ve onu gafletle yemeyesin.
Hepsi senin için kendinden geçmiş ve emrine âmâdedir;
Artık insafa sığmaz ki sen ferman dinlemeyesin.
Tamamen unuttuğumuz bir çocukluk veya ilk gençlik eşyasıyla karşılaşınca nasıl seviniriz? Dedemizden kalma çakı bıçağı, babamızın kullandığı saat, annemizin namaz tespihi. Vefa biraz da budur.
Aslında bugün “sıfır atık” konulu bir yazı kaleme alacaktık. Şöyle şeyler diyecektik: ‘Evimize gösterdiğimiz özeni tabiata da göstermeliyiz.’ Fakat yazı başka türlü gelişti.
Dünyanın eksiği, insanın isteği bitmez. İhtiyaç ile ihtiras arasındaki mesafe uzun gibi görünse de bir anda kısalabilir.
Canlı ve cansız her şeyi kullanışlı bir nesne olarak gören, sadece kazancını düşünen bir kimse, elbette insanlara ve tabiata gereken özeni göstermez. Çünkü hürmet ve merhamet duygusunu kaybetmiştir. Bütün taşları kaldırıp altına bakmak ister. Merak değil, hırstır bu.
Elinin altındakini hor kullanan, kendini dünyanın sahibi sanan birinden ‘ahlakî dürüstlük ve manevî disiplin’ bekleyemeyiz. Sonra işte bunlar oluyor.
İbrahim Tenekeci
EN BÜYÜK NİMETLER
1. Hidâyet: Doğru yolu bulmak demektir.
2. İstikamet: Doğru yolda kalmak, yoldan çıkmamak demektir.
3. Selâmet: Her türlü kötülükten, musibetten uzak bulunmaktır.
4. Âfiyet: Beden ve ruh sağlığı, huzur demektir.
5. Mağfiret: Günahların bağışlanmasıdır.
Doç.Dr.Soner Duman
Felaket;öldükten sonra, başına gelecekleri bilmemektir.
2) “Senin derdin benim” derdim
3) “Senin” derdin, “benim” derdim
4) “Senin” derdim, “benim” derdin.
5) “Benim derdim senin” derdin.
6) “Benim derdim, senin derdin”
7) “Benim” derdim, “senin” derdin
8) “Benim” derdin, “senin” derdim
Sevmek için güzele mi bakmalı?
Çirkin bir tende güzel bir ruh,kalbi bağlayamaz mı?
Hasret; özlenenden uzak mı kalmaktır? Özlenen yakındayken hicran duyulamaz mı?
Hırsızlık; para, mal mı çalmaktır? Saadet çalmak, hırsızlık olamaz mı?
Solması için gülü dalından mı koparmalı? Pembe bir gonca iken gül dalında solmaz mı?
Öldürmek için silah, hançer mi olmalı? Saçlar bağ, gözler silah, gülüş, kurşun olamaz mı?
Kendini yığın hâline getiren bir millet payidar olamaz. Tek kaygısı para olan bir yığın yaşayamaz.
Cemil Meriç
Evvelâ “iman etmek” ne demek onu iyi bir anlamalı. İman dediğimiz şey, aklımızın ve beş duyumuzun ötesinde bir gerçekliğin var olduğuna inanmaktan başka bir şey midir? Kişiyi mümin kılan, böyle bir gerçekliğin var olduğuna hiçbir şüphe ve tereddüt taşımadan inanması değil midir?
İkinci olarak bilmemiz gereken şey şu: Bizler hem birey olarak hem de insan türü olarak sınırlı varlıklarız. Gözümüzün, kulağımızın, burnumuzun bir kapasitesi olduğu gibi aklımızın da bir kapasitesi var. Oysa imana ve dine ilişkin konuların tamamı akıl terazisinin kaldırabileceğinden daha ağır şeyler ifade ediyor.
Ziya Paşa
Baharı koklayarak girelim kelimeler ülkesine
Dünya bir istiridye
Dönüşelim bir inci tanesine
Dünya bir ağaç
Bir özlem duvarı
Bülbül sesine
Şair
…
Onu sen senden iste, o senden ayrı olmaz
Dünyaya gelen geçer, bir bir şerbetin içer
Bu bir köprüdür geçer, cahiller onu bilmez.Gelin tanış olalım, işin kolayın tutalım
Sevelim sevilelim, dünya kimseye kalmaz
Yunus sözün anlar isen, mani’sini dinler isen
Sana iyi dirlik gerek, bunda kimseler kalmaz.
Hani zaman zaman nedenini bilmediğin bir can sıkıntısı ârız olur, hiçbir şeyden tat almazsın. Bu, Allah’ın sana “aradığın huzuru Ben’den başka yerde arama” çağrısıdır. Karnın acıkacak ki yemeğin farkına varacaksın. Ruhun daralacak ki Mevlâ’nın kapısını çalacaksın!
Soner Duman
Ne dilin ne kalemin ne de silahın ucunda…
Kişi ancak yüreğinde taşıdığı derdin hakikî kavgasını yapar…
Derdiyle sahici yaşar…
Ötekiler kuru bir gürültüdür; sadece vicdanları rahatlatan; utançları örten.
Bülbül hâmûş havz tehî gülsitan harâb
Tasarlanan bir hareketle elde edilen netice arasında fark var. Bir neslin serbestçe istediği, bir sonraki nesil için önüne geçilmez bir kaderdir. İnsanların umdukları başkadır, buldukları başka. Tarih, tarihini yapan fakat yaptığı tarihi bilmeyen bir insanlığın tarihi.”
Cemil Meriç
“Hak” hem gerçek, hem doğru demektir.
Ne olduysa gerçeklikle doğruluğu ayırdığımızdan oldu.
Bir buğday tanesi diğerinin aynısı değildir ama aynı başakta bulunan buğday tanesi benzer hakikatlar içerir.
İbn Arabi
Sen nasıl davranırsan, sana da öyle davranırlar. Demek ki; sana dönen senin amelindir.
Muhyiddin İbn Arabi (ks).
İnsan doğduğunda ilk Rüyası başlar sonra her gün her gece Rüya içinde Rüya görür…. Sonra bir gün ansızın ölür ve ilk Rüyasından uyanır.
Muhyiddin Arabî k.s
İnsanlar biraz tuhaftır. Her arzularını tatmin yolunu ararlar. Ama doğru yol gösterilince gelmek istemezler. Hele biraz da güçlük olursa… Hâlbuki her tatlının önü sıra az da olsa acı olur. Bir tatlıyı yemek için önce yorulmak icap eder.İşte bu sebeple deriz ki; ey evlat, her arzunun yerine gelmesini istiyorsan, Allah’ın yasak ettiği şeylere yanaşma.Önünde duran kapıların açılmasını istiyorsan, muttaki -kötü şeylerden sakınan- ol. Her hayır kapısının anahtarı, Allah’ın yasak ettiği haram işlere yanaşmamaktadır. Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Bir kimse kötülükleri bırakırsa ona kurtuluş yolları açılır. Tahmin etmediği yollardan rızkı gelir.” (et-Talak, 65/2-3)
Abdulkadir-i Geylani (k.s)
Elalemin kötülüğünden bahsettiğin takdirde, sözün doğru olsa bile, özün kötü sayılır. Yanında başkasını ayıplarıyla anan bir kimsenin senden teşekkürle bahsedeceğini zannetme.
Şeyh Sadi Şirazi
Hayattaki seviyenizi, birlikte yürüdüğünüz insanların seviyesi belirler; zîrâ ‘hem-hâl’ olduklarınızla ‘bir-hâl’ olursunuz…
İhsan Fazlıoğlu
Mesnevî’de şöyle geçer:
Gözü, inâyet ve ihsândan başka ne açabilir?
Öfkeyi, muhabbet ve sevgiden başka ne söndürebilir?
Tevfîk-ı ilâhî olmadan kişinin gayreti neyi halleder?
Çünkü doğruyu en iyi bilen âlemde yalnız Allah’tır.
Fir’avn’ın gayreti, tevfîk-ı ilâhîsiz idi.
Bu yüzden, her ne yaptıysa dağıldı ve perişan oldu.
Sa’dî der ki:
Bu serkeş nefs, öyle koşar ki,
Akıl onun dileğini tutmaya güç yetiremez.
Sen yüksek bir yerde bir tay üzerindesin
Dikkat et de tay senin emrinden çıkmasın,
Eğer dizgini senin elinden koparacak olursa
Tay kendini de öldürür, seni de
Yüzüme bin hışm ile bakdı dedi cânın mı var
Yüzüme büyük bir kızgınlıkla baktı ve (senin hâlâ maddi varlığını temsil eden)canın mı? var dedi.-Berceste Beyitler
Bir günâha etmedik hîçbir gün âh
Fânûsuna sığmaz âsumânın
-Berceste Beyitler
Seyr et Çeh-i Ken’ân’ı ne devlet var içinde
Nefs uçsuz bucaksız bir şeydir, bütünüyle kozmozdur. Çünkü onun kopyasıdır. Alemde bulunan her şey nefste mevcuttur; aynı şekilde nefste bulunan her şeyde alemde mevcuttur. Şu halde nefsinin efendisi olan tüm alemin efendisi olmuştur. Keza nefsinin kölesi olan tüm alemin kölesi olmuştur.
Şeyh Darkâvi – Bir Mürşidin Mektupları
Pâk etmez idi kimseyi hâk ile teyemmüm.
Bir dem gelir şadan olur, bir dem gelir giryan olur
Bir dem beşaretten doğar, hoş bağ ile büstan olur
“Akıl bize ubûdiyeti yerine getirmemiz için verildi, rubûbiyeti idrak etmemiz için değil.”
Ben yiyeyim, sen yeme; ben iyiyim, sen fenâ
-Şu âlemin ihtilali nedir?
-Sa’yin sermaye ile mücadelesidir.
-Acaba ikisini barıştırmak çaresi yok mudur?
Evet vücûb-u zekat, hurmet-i riba(faizin haramligi), karz-ı hasen(Allah rizasi icin borc) şerait-i sulhiyedir. Şu riba taşını altından çeksen, şu zâlim medeniyet kasrı çökecektir.(Said Nursi,Asar-ı Bediiyye – 84)
Her nakş bir kitâb-ı ledünden nişânedir.
Gûyâ içinde âdem-i âvâre dânedir.Felek, felaket etrafında dönen [felakete sebep olan] bir değirmendir,
Avare insan da bu değirmenin içinde sanki bir danedir.Ziya Paşa
İnsanın fıtratında bekaya karşı gayet şedid bir aşk var. Hattâ her sevdiği şeyde kuvve-i vâhime cihetiyle bir nevi beka tevehhüm eder, sonra sever. Ne vakit zevalini düşünse veya görse, derinden derine feryad eder. Bütün firaklardan gelen feryadlar, aşk-ı bekadan gelen ağlamaların tercümanlarıdır. Eğer tevehhüm-ü beka olmazsa muhabbet edemez.
Hattâ denilebilir ki: Âlem-i bekanın ve ebedî Cennet’in bir sebeb-i vücudu, şu mahiyet-i insaniyedeki o şiddetli aşk-ı bekadan çıkan gayet kuvvetli arzu-yu beka ve beka için fıtrî umumî duadır ki, Bâki-i Zülcelal o şedid sarsılmaz fıtrî arzuyu, o tesirli kuvvetli umumî duayı kabul etmiştir ki, fâni insanlar için bâki bir âlemi halketmiş.
LemalarRNK – 19
Diğer kapıda Seyyid Abdulkadir Geylani ve Hoca Alaüddin gibi mürşidler vardır. Beşinci kapıda İbn-i Ömer ve Ebu Hureyre gibi muhaddisler bulunur. Sonuncu kapıda Mevlana Celaleddin Rumi ve Şeyh Feridüddin Attar gibi hakîmlere raslarsınız. Halk bu sarayın etrafını sarmıştır. Herkes istediğini sormakta ve kendisini tatmin edecek cevaplar alarak memnun ve mesud dönmektedir.”
Şah Veliyullah Dehlevi
Yumurta dıştan bir güçle kırılırsa yaşam son bulur, içten bir güçle kırılırsa yaşam başlar; zira sahih dönüşümler hep içten gelir.
İbn Rüşd
Kadim kültürümüzde nazar, hakikati bilmek; hayr, bu hakikate göre eylemektir. Hakikatsiz hayr, ilimsiz amele benzer. Hayr, hakikatin siyasetidir. Bir toplumun hakikati yoksa siyaseti; dolayısıyla bir nazarı yoksa manzarası olamaz. “Olsun” ya da “olmalıdır” bir temennidir. Kadim geleneğimizde temenni, dua hükmündedir; ancak ne yazık ki, nazar, dua ile yapılmaz.
İhsan Fazlıoğlu
Bir kısım insanları mağfiret beklentileri oyaladı. Sonunda hiçbir sevapları olmadan dünyadan çıkıp gittiler. Böylesi ‘ben Rabbime hüsn-i zan besliyorum’ der, ama yalan söyler. Rabbine karşı iyi niyet besleseydi, iyi amel işlerdi.”
Hasan-ı Basrî (ks)
Allah’a itaatin O’na bir faydası olmadığı gibi isyanın da bir zararı yoktur. Fayda ve zarar kullar içindir. Düşünme, inkar, iman, azim, irade, nefret, sevgi, itaat, itaatsizlik, irfan ve hallerin kaynağı kalptir, iyi olandan hoşlanıp kötü olandan hoşlanmama veya iyi olandan hoşlanmayıp kötü olandan hoşlanma ve doğru ya da yanlış zanların da kaynağı kalptir. Her bir kalbe bu özelliklerden Allah’ın takdirine göre verildi. Allah hiç bir sorgulayıcısı olmayan hüküm koyucu ve çabuk hesap görendir. O’nun, hiçbir sebebe dayanmaksızın mutlu kıldığı mutlu olmuş, bedbaht kıldığı da bedbaht olmuştur. Hakkında yazılmış olandan insan nasıl kurtulabilir? Allah’ın buyruğundan nereye kaçabilir?
Kalb, tıpkı içinden sürekli sular akan nehir gibidir. İnsanın kalbine gelen düşünceler böyledir. Ne düşünce ne de onun üzerine bina edilen azim, davranış, inkar, iman, itaat, isyan kalbi terketmez. Ta ki onun yerine benzer ya da farklı bir düşünce geçinceye kadar. Akarsuların faydalı ve zararlı olanları olduğu gibi ne fayda ne de zararı olmayanları da vardır. Kalplere gelen düşünceler ve bunlara binaen ortaya çıkan hallerin de faydalı ya da zararlı olanları olduğu gibi ne fayda ne de zararı olmayanları da vardır.
İnsan mefsedet olan ve bunlara götüren şeyleri yapmaya azmetmekten sakınmak, maslahat olan ve bunlara götüren şeylere yönelmekle yükümlüdür. Düşünce kalbe yerleşmeden önce insan için sorumluluk olmadığı gibi düşünce halinde kalan şeylerden ve düşüncenin sonucu bir şeye meyletme ya da bir şeyden nefret etmeden ötürü de sorumluluk yoktur.
Düşünceler iki çeşittir. Birincisi, tıpkı suyun nehirde akması gibi kalbe insanın hiçbir gayreti olmaksızın gelen düşüncedir. İkincisi ise insanın kendi gayreti sonucu kalbinde oluşan düşüncedir. Bu noktada gösterilen gayret için övülme, yerilme, sevap ve günah söz konusudur.
Izzeddin Ibn Abdüsselam – Islami Hükümlerin Esas ve Hikmetleri,syf.42
Şakîk b. ibrâhim der ki: “Altı haslet İle kulun yaptığı amel tam anlamıyla salih bir amel olur.
Birincisi, kulun daimi bir yakarış ve hesaba yönelik bir korku içinde olmasıdır.
İkincisi,Müslümanlara karşı hüsnü zan içinde olmasıdır.
Üçüncüsü, insanların kusurları ile ilgilenmek yerine kendi kusurlarıyla meşgul olmasıdır.
Dördüncüsü, belki işlediği hatadan döner ve önceki kusurlarını da düzeltir umuduyla kardeşinin bir kusurunu gizli tutması ve insanlar içinde ifşa etmemesidir.
Beşincisi, değersiz görerek yaptığı küçük bir ameli daha da fazlasını yapma umuduyla değerce çok büyük saymasıdır.
Altıncısı ise arkadaşını kendisinden daha doğru olarak görmesidir.”
Ebu Nuaym,Hilye,cild.6,syf.165
Mefhum ile düşünülmeyen yerde gürültü vardır. Çünkü lafzî düşünme muhatapları arasında yalnızca şiddet üretir.”
İhsan Fazlıoğlu
Serimde derd-i hıredden biraz eser kaldı
Ma’rifet kesb eyle tâ bir âdem ol âdem gibi
MacIntyre’in Erdem Peşinde adlı eserinin girişinde verdiği örnekte gösterdiği gibi, ölü bir kültürün canlı bir gerçeklik olarak idraki, içinde üretildiği küre ortada olmadığından büyük oranda zordur. Ya bugünün kavramları geçmişe taşınarak, ya geçmiş kavramlar bugünü verecek biçimde örgütlenerek yürütülen anlama etkinlikleri, bir bütün olarak denileni değil de dedirtilmek istenileni verir. Aslında yapılan, biraz da, zürafayı işkenceden geçirerek, tavşan olduğuna ikna eden hemşehrim, büyük halk filozofumuz Temel’in fıkrasındaki duruma benziyor. Kadim metinler, örüldükleri kavram yumağının yazarının kastettiği doğal misdaklarına uygun olarak değil, işkenceden geçirilerek, modern okuyucunun kasdına göre anlaşılmaya çalışılıyor.”
Ihsan Fazlıoğlu
Bir kimse kendisine zarar veren şeylerle meşgul olursa faydasına olan şeyler ona gizli kalır ya da onlardan alıkonur.
Ibn Fatik – Muhtarul Hikem
Imam Gazzâlî
İmkânsız olduğuna dair kesin bir delil olmayan bir şeyin, sırf uzak bir ihtimal olarak görülmesi sebebiyle reddedilmemesi gerekir.“
Imam Gazzâlî
Vahdeti bozulmuş ruhların hakikat ile münasebetleri inkıtâ‘a uğrar.”
(Elmalılı M. Hamdi Yazır)
0 Yorumlar