Kitabın Sünnet ile Açıklanması ve Bu Hususta Gelen Rivayetler
Yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Biz, sana da bu Zikri (Kur’ân’ı), insanlara kendilerine ne indirildiğini açıkça anlatasın diye indirdik.” (en-Nahl, 16/44)
Bir başka yerde de şöyle buyurmaktadır: “Onun emrine aykırı hareket edenler, kendilerine bir mihnet veya acıklı bir azabın gelip çatmasından çekinsinler.” (en-Nur, 24/63)
Yine yüce Allah şöyle buyurmaktadır: “Muhakkak ki sen dosdoğru yola ulaştırısın.” (eş-Şûra, 42/52)
Yüce Allah, birden çok âyet-i kerimede Peygamberine itaati farz kılmış ve kendi zatına itaat ile birlikte onu da sözkonusu etmiştir. Şöyle buyurmaktadır: “Peygamber size ne verdiyse onu alın ve neyi yasak ettiyse ondan sakının.” (el-Haşr, 59/7)
İbn Abdi’l-Berr “Kitabu’l-llm”de Abdurrahman b. Yezid’den şöyle dediğini kaydetmektedir: Abdurrahman hacc için ihrama girmiş bir kimsenin elbiselerini giymiş olduğunu görür. Elbiselerini çıkarmasını söyleyince adam: Allah’ın Kitabı’ndan elbisemi çıkartmamı öngören bir âyet göster bana. Abdurrahman ona: “Peygamber size ne verdiyse onu alın ve neyi yasak ettiyse ondan sakının” (el-Haşr, 59/7) âyetini okur.
Hişam b. Huceyr’in de şöyle dediği rivayet edilmektedir: Tavus, ikindiden sonra iki rekat namaz kılardı. İbn Abbas ona: Bu iki rekatı kılmaya son ver, deyince şöyle dedi: Uyulan sünnet edinilir diye bunların kılınmaları yasaklandı, diye cevap verince İbn Abbas da şöyle der: Rasûlullah (s.a) ikindiden sonra namaz kılınmasını yasaklamıştır. Ben, bu iki rekatı kılıyorsun diye sana azap mı edilecek yoksa ecir mi verilecek bilmiyorum. Çünkü şanı yüce olan Allah şöyle buyurmaktadır: “Allah ve Rasûlü bir işe hüküm verdiği zaman hiçbir mü’min erkek ve mü’min kadına işlerinde istediklerini yapmak yetkisi verilmemiştir.” (el-Ahzab, 33/36)
Ebu Davud rivayet ediyor; el-Mikdâm b. Ma’dî Kerib, Rasûlullah (s.a)’ın şöyle dediğini rivayet etmektedir: “Şunu bilin ki bana Kitap ve onunla birlikte onun gibisi de verilmiştir. Şunu bilin ki aradan fazla geçmeden karnı tok bir adam koltuğuna oturarak şöyle diyecektir: Siz bu Kur’ân’a bağlanmaya bakınız. Onda helal diye gördüğnüz bir şeyi helal, haram diye gördüğünüz bir şeyi de haram belleyiniz. Şunu biliniz ki evcil eşekler ve yırtıcı hayvanlardan azı dişi olan her bir hayvan, antlaşmak bir kimsenin kaybedip de sizin bulduğunuz bir malı size helal değildir. Ancak sahibinin ona ihtiyaç duymaması müstesna. Herhangi bir topluluğun yanına misafir olarak konaklayan kimseye, o topluluğun ikramda bulunmaları görevidir. Eğer ona ikramda bulunmayacak olurlarsa, ona vermeleri gereken ziyafet kadarı (nı almak sureti) ile onları cezalandırabilir. ” [1]
el-Hattabi der ki: Hz. Peygamber’in: “Bana Kitap ve onunla birlikte onun gibisi verilmiştir” buyruğunun iki şekilde anlaşılma ihtimali vardır: Birinci ihtimale göre anlamı şudur: Hz. Peygamber’e zahiren tilavet edilen vahiy verildiği gibi, ona tilavet edilmeyen batınen vahiy de verilmiştir. İkinci anlam, ona Kitab-ı Kerim okunarak kendisi ile ibadet olunan bir vahiy olarak verilmiştir. Ayrıca onun gibi sözlü açıklama da ona verilmiştir. Yani Kitab-ı Kerim’de bulunan ifadeleri açıklamasına, âyetlerin umumi olduğunu belirtmesine yahut hükümlerini tahsis etmesine, fazladan hüküm koymasına ve Kitab-ı Kerim’de bulunan hükümleri teşri’ buyurmasına izin verilmiştir. O takdirde Kur’ân-ı Kerim’in tilavet edilip okunan zahir vahyinde olduğu gibi aynen bunları da kabul etmek gerekir ve gereklerince amel etmek icabeder.
Hadis-i şerifte geçen “aradan fazla geçmeden karnı tok bir adam….” ifadesiyle Hz. Peygamber, -Harici ve Rafizîlerin yaptığı gibi- Kur’ân-ı Kerim’de söz konusu edilmemiş ve kendisinin ortaya koyduğu Sünnetlere aykırı davranmaktan sakındırmaktadır. Çünkü Haricilerle Rafizîler, Kur’ân-ı Kerim’in zahirine yapıştılar ve Kitabın beyanını ihtiva eden Sünneti terkettiler. O bakımdan şaşırdılar ve saptılar.
Hadis-i şerifte geçen “koltuk” ifadesiyle evlerden dışarı çıkmayan ve ilmi öğrenilebilecek yerlerde aramayan, lüks, refah ve rahat içerisinde yaşayan kimseleri kastetmektedir. Hadis-i şerifte geçen: “sahibinin ona ihtiyaç duymaması hali müstesna…” ifadesi: Sahibi o kaybedilen eşyaya ihtiyaç duymayarak onu bulana terketmesi hali müstesna, demektir. Yüce Allah’ın şu buyruğunda olduğu gibi: “Böylece onlar, inkar etmiş ve yüz çevirmişlerdi. Allah da (onların iman ve itaatlerine) muhtaç olmadığını göstermişti.” (et-Te-ğabun, 64/6) Allah onlara ihtiyaç duymayarak onları bırakmıştı, demektir.
Hadis-i şerifte geçen: “Ona vermeleri gereken ziyafet kadarı ile onları cezalandırabilir” ifadesi yiyecek birşey bulamayıp ölmekten korkan, zaruret halinde olan kimse hakkındadır. Böyle bir kimse, kendisine ikramda bulunmayan o kimselerden kendisini mahrum ettikleri ikram karşılığında ikram kadarını almak hakkına sahiptir. “Onları cezalandırmak” anlamına gelen ( ) kelimesi şeddeli olarak da (yuakkıbehum) şeklinde ve (muâkabe)den, şed-desiz olarak da rivayet edilmektedir. Yüce Allah’ın: “Şayet ceza ile karşılık verecek olursanız…” (en-Nahl, 16/126) buyruğu da burdan gelmektedir. Yani eğer siz galip gelir ve onlardan ganimet alırsanız., anlamındadır. İşte bu durumda olan (misafir olarak kendisine ikram olunmayan) kimsenin de kendisine yapılacak ikram kadarını da mallarından alma hakkı vardır.
(el-Hattabi devamla) der ki: Bu hadis-i şerifte hadisin ayrıca Kur’ân-ı Kerim’in nasları ışığında gözden geçirilmeye ihtiyacı olmadığına delalet vardır. Çünkü Rasûlullah (s.a)’dan olduğu sabit olan bir buyruk, bizatihi bir hüccettir. Bazılarının: “Size hadis geldiğinde onu Allah’ın Kitabı’na arzediniz, ona uygun gelirse alınız, uygun gelmezse reddediniz” şeklinde hadis diye yaptıkları rivayet batıldır, aslı yoktur.
Diğer taraftan Peygamber (s.a)’ın beyanı iki türlüdür: Birisi Kitapta mücmel olarak gelen ifadeyi açıklamaktır. Beş vakit namazı, vakitlerini, secdelerini, rükûlarını ve diğer hükümlerini açıklaması, zekatın miktarını, vaktini, hangi mallardan alınacağına dair açıklamaları, haccın menasikini açıklaması gibi. Nitekim Rasûlullah (s.a) haccını eda ettiğinde insanlara şöyle söylemiştir: “Hacc ibadetinizin şeklini benden öğreniniz.” [2] Yine Hz. Peygamber’in: “Benim nasıl namaz kıldığımı gördüyseniz, siz de öyle namaz kılınız.”[3] diye buyurduğu Buharî’de rivayet edilmektedir.
İbnü’l-Mubarek’in rivayet ettiğine göre İmran b. Husayn, adamın birisine şöyle demiş: Sen ahmak bir insansın. Öğlen farzının dört rekat olduğunu ve o rek’atlerde açıktan Kur’ân okunmayacağını Allah’ın Kitabı’nda görüyor musun? Daha sonra İmran (r.a) ona namazı, zekatı ve buna benzer hususları sayar ve şöyle der: Sen bütün bunların Allah’ın Kitabı’nda genişçe açıklanmış olduğunu görüyor musun? Yüce Allah’ın Kitabı bunları müphem olarak zikretmiş, Sünnet de bunları açıklamış bulunmaktadır.
Evzaî’nin rivayetine göre Hassan b. Atiyye şöyle demiştir: Vahiy, Rasûlullah (s.a)’a nazil oluyor, Cebrail de bunu açıklayan Sünneti Hz. Peygamber’e getiriyordu. Said b. Mansur rivayetle dedi ki: Bize İsa b. Yunus, el-Ev-zaî’den, o Mekhul’dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Kur’ân’ın (anlaşılmak için) Sünnete duyduğu ihtiyaç, Sünnetin (anlaşılmak için) Kur’ân’a duyduğu ihtiyaçtan fazladır.
Yine aynı senedle el-Ezvai şöyle demiştir: Yahya b. Ebi Kesir dedi ki: Sünnet Kitaba karşı hüküm vericidir. Fakat Kitap Sünnet ile alakalı hüküm vermek durumunda değildir.
el-Fadl b. Ziyad der ki: Ebu Abdullah’a -yani Ahmed b. Hanbel’e- Sünnetin Allah’ın Kitabı’na karşı hüküm verici olduğuna dair rivayet edilen hadis hakkında soru sorulmuş ve o da şöyle demiştir: Ben böyle bir söz söylemeye cesaret edemem. Ancak derim ki: Sünnet Allah’ın Kitabı’nı açıklar ve beyan eder.
Bir diğer beyan şekli ise, Allah’ın Kitabı’nın hükmünden başka hüküm ortaya koymaktır. Kadının halası ve teyzesi ile birlikte nikahlanmasının haram kılınması, evcil eşeklerin ve parçalayıcı azı dişi olan yırtıcı hayvanların yenmesinin haram kılınması, şahid ile birlikte bir yeminle hüküm vermek ve buna benzer -inşaallah- ileride açıklanacak diğer hükümler buna örnektir.
İmam Kurtubi, el-Camiu li-Ahkami’l-Kur’an, Buruç Yayınları: 1/241-244.
[1] Müsned, IV, 131; Ebû Dâvûd, Sünne 5; Tirmizî, İlm 10; İbn Mâce, Mukaddime 2. Ayrıca bk. Dârimî, Mukaddime 48
[2] Müslim, Hacc 310; Ebû Dâvûd, Menâsik 77; Müsned, III, 318, 337…
[3] Buhârî, Ezan 18; Müsned, V, 53.