Kıskaçtaki ”Ehl-i Sünnet”

hyGHhx3a Kıskaçtaki ''Ehl-i Sünnet''

Bugün “ehl-i sünnet” iki yönlü bir kıskaç altındadır.

Bir tarafta “ehl-i sünnet”in bir mezhep olmadığını, Allah Resûlü (s.a.v.) ve onun ashabının yolu olduğunu iddia ettiği halde basbayağı ehl-i sünneti mezhepleştirerek ideolojik bir kalıba dökmeye çalışan ve kendi döktükleri bu kalıba uymayan herkesi “ehl-i sünnet dışı / karşıtı” ilan edenler… Ehl-i sünnete mensup olmayı, çoğu zaman üçüncül öneme sahip meselelelere bağladığı halde birincil öneme sahip meseleleri gündeme getirmeyenler…

Diğer tarafta, tarihsel süreçte veya günümüzde başta ehl-i sünnete mensup olduğunu söyleyen bir takım kimseler olmak üzere toplumun çeşitli katmanlarında görülen tüm yanlışları alt alta toplayarak ehl-i sünnete fatura etmek isteyen, ehl-i sünneti dar bir kliğe hapsetmeye çalışan, sünnete olan karşıtlıklarının doğal uzantısı olarak o sünnetin ehline de karşı duranlar…

Ehl-i sünnet ne odur ne de bu! Ehl-i sünnet, her türlü aşırılığın ortasında duran bir itidal yoludur. Tarihte böyle olduğu gibi günümüzde de böyledir, böyle olmalıdır.

Tarihsel süreçte ehl-i sünnet, öyle önemli tartışma konularında itidali sağlamıştı ki… İşte sadece üç örnek:

1. Ehl-i sünnet, “büyük günah işleyen kâfir olur / amel imanın bir parçasıdır” diyen hariciler ile “günahın imana hiçbir zararı yoktur / amel imanın bir parçası değildir” diyen mürcie arasında orta yolu tutmuştu. Amel imanın bir parçası değildi ama büyük günah işleyen, tövbe etmediği sürece fasık ve günahkâr olurdu. Günahlar insanın imanını zayıflatır, küfre giden yolu kolaylaştırırdı.

2. Ehl-i sünnet, “kulun hiçbir iradesi yoktur, her şey Allah’ın iradesiyle olur” diyen cebriye ile, “Allah’ın kullara hiçbir müdahalesi yoktur, her şey kulların iradesiyle olur” diyen kaderiyenin ortasında “kul, Allah’ın kendisine bahşettiği dileme kudretiyle diler, Allah da yaratır” diyen orta yolu seçmişti.

İnceleyin:  Sahabe-i Kiram'ın Dindeki Konumu

3. Ehl-i sünnet, “Allah bir cisme benzer” diyen mücessime ile “Allah’ın hiçbir sıfat ve niteliği yoktur” diyen muattıla arasında “Allah’ın zâtından ne ayrı ne de gayrı olan, kullara benzemeyen sıfatları vardır” diyerek orta yolu seçmişti.

Bu örnekleri onlarca çoğaltmak mümkündür. İşte bu ifrat ve tefritten uzak itidal tutumu sebebiyle ehl-i sünnet, tarih boyunca ana akım müslümanların izlediği yol olmuştu. Günümüzde ifrat ya da tefrit yaklaşımı savunanların ehl-i sünneti lehte ve aleyhte kullanmaları insanların bu kavrama zaman zaman olumsuz anlamlar yüklemelerine sebep olmaktadır. Öyleyse yapılması gereken şey, ehl-i sünnet kavramını bu kıskaçtan kurtarmaktır. Vallahu a’lem.

Rabbimiz bizleri Allah Resûlü’nün (s.a.v.) ve ashabının doğru yolundan ayırmasın, ifrat ve tefritten uzak olan ehl-i sünnetin yolu üzere dâim kılsın.

(Soner Duman /24.Temmuz.2017/Pazartesi)

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir