İhtiras insanın kendini kaybetmesine neden olmaz mı? İhtiras, insanda hayvani dürtülerin coşmasına, gözün kör olmasına, beynin kararmasına sebep olur. İnsanlığımızı, gururumuzu, benliğimizi bizden alır; devam ettiği sürece hayvanlar gibi oluruz. Kısa sürmesi nedeniyle ihtirasın çok da tehlikeli olmadığı düşünülebilir. Ancak etkisi itibarıyla
tehlikelidir. Bunu yer çekimine benzetebiliriz. Bir binanın sağlam olması için mimar yer çekimi kanununu kendi lehine çevirmeyi bilmelidir.
Bizim durumumuz için de aynı şey geçerli. Karşıt güçlerden istifade edebilmeyi öğrenmeliyiz. Hatta karşıt güçleri bizim için savaşan güçlere dönüştürebilmeliyiz. Bir gücün bizim yandaşımız mı düşmanımız mı olduğunu nasıl bilebiliriz? Çok basit. Tembelliğe sebep olan psikolojik tüm güçler bize zarar verir, aksi yönde çalışan güçler ise bize fayda sağlar.
Şimdi her şey daha net. Enerjimizi tüketen veya düşüren istekleri azaltmak hatta yok etmek ve canlılık sağlayacak olanları da ortaya çıkarmak gerekir. Devamlılık arz eden bir azmi zayıflatan pek çok sebep vardır. En önemlisi bilhassa gençlerde karşılaştığımız şehvetli hayaller kurmalarıdır ki bu onlarda yalnızlığa da sebep olur. Ardından arkadaş faktörü gelir. Bar, restoran hayatı hüzün getirir, şevkinizi kırar. Tembellerin tembelliklerini örtbas etmek için sıkça kullandıkları bahanelere bir süre sonra akıllı kişiler bile düşmeye başlar.(s.35)
….
Vasat, karaktersiz, enerjisi düşük, ahlâki değerleri zayıf arkadaşlara takılmak son derece zararlıdır. Maalesef itiraf etmek gerekirse dünyanın her yerinde işe yaramaz öğrenciler mevcuttur. Grubu bulandırırlar, delilikleri gruptaki diğerlerine de bulaşır. Restoranda, özellikle fakültedeki küçük yemek masalarında gürültülü, metotsuz, içi boş konuşmalar olur.
Bu sohbetlerden ekstra coşmuş olarak çıkılır, haylaz kaba saba arkadaşın en ufak sapkın düşüncesiyle dolduruşa gelinir. Alem ortamlarına, barlara takılmaya gidilir. Bu ortamlardan çalışma alışkanlığına geri dönüş zor ve zahmetli olur. Bu hâl, gencin dürtülerine, süte katılmış yanlış bir maya gibidir.
Keşke bu çöküntünün tek sebebi bunlarla sınırlı olsaydı, o zaman kolaylıkla baş edilebilirdi. Ama maalesef daha vahimi bahaneler ve toplumsal kabullenmeler bazı taşkınlıkları mazur gösterir..(s.44)
….
Gencin iradesi mart ayının havası gibidir. Asla hava güzel diyemezsiniz, görünüşte hava güzel olduğunda bile her an değişebilir. Bir anda esen rüzgarla hava soğuyabilir, buz gibi bir havaya dönüşebilir. Bu yüzden gencin en ufak hava değişimine neden olacak ortamlardan uzak durması gerekir. Ama hem toplumun içinde olması hem de kendini koruması nasıl mümkün olur?
Genç aklını başından alan bir ortam içindedir. Tüm çevresel faktörler aleyhine kurulu gibidir. Düzgün yetişmiş insanların sanatsal ve zihinsel etkinliklerden uzak oldukları, aynı zamanda doğanın gerçek güzelliklerinin değerini bilmedikleri kanısındayım. Nitekim cinsel istek sadece insana mahsus değildir.
Aynı zamanda tüm hayvanlarda olduğu gibi cinsel istek uzun süreli özveri, çabu gerektirmez. Hemen ve aniden elde edildiğinde istek söner ve olağan zevkler bizi paklamayacağından kişi daha sapkın zevklere yönelmeye başlar.
Sonuç itibarıyla işin doğrusu buluşmalar, müzik, sahne oyunları vs. cinsel buluşma imkânları sağlamanın bahanesidir. Bu buluşmalar sonrası genç, mütevazı odasına dönünce kafası karışmıştır. Danslar, heyecan dolu akşam, ışıldar ile bomboş odası arasındaki çelişkili durum gencin akıl sağlığına tamamen zararlıdır. Akıl sağlığına bundan daha zararlı bir durum olamaz.
Üstelik bu zevklerin zararlı olduğuna ilişkin kimse ona akıl da vermemiştir. Gücü ve hayalleri nedeniyle kabuğundan çıkmak için çaba göstermediğinden gerçeği de görmeyecektir. Oluşturduğu çevre gerçeği görmesine engel olur. Sonra da sakin, huzurlu, özgür hayatının kendisine gittikçe monoton ve sevimsiz gelmesi de kaçınılmaz olacaktır.
Kendine gelmek için çaba sarf etmeyecektir. Çünkü aldığı eğitim onun bu tehlikeli durumdan korumak için yeterli değildir. Tam tersine günümüz edebiyatının neredeyse tamamı onun işini zorlaştırırcasına cinselliği över. En değerli romancılarımıza, şairlerimize göre insanoğlunun en kıymetli yönü insanlarla hayvanlar arasında ortak olan içgüdüsel tatmin olma duygusu! Ama anlık bir tatminden bahsediyoruz, üstün bir akıldan veya davranıştan değil!(s.45)
….
Gerçek güç gösterisi, gerçek enerji, kendini kontrol etmek ve iradesine hâkim olmak değil midir? Gerçek erkeklik budur başka bir şey değil; kendine hâkim olmaktır. Dindeki kendine hâkim olmanın cinsel kontrolden geçtiği fikrine katılıyorum. Bu gayretle tüm arzulardan kurtulmak mümkün olabilir.
Başarı elde edilebilir ancak kolay olmayacaktır. Her zaman geçerli olan şey; başarıyı ne kadar istersek o kadar sebatkâr çaba sarf etmek gerekir. Çözümler de nedenler gibi çeşitlilik gösterebilir.
Öncelikle kontrolü kolay olan durumlarla baş etmekte fayda var. Uykuyu dengelemek, yorgun düşünce uyumak, uyanır uyanmaz da kalkmak gerekir. Sabah uykuyu uzatmaya neden olan çok yumuşak yataklardan kaçınmak gerekir. Şayet sabah uyandıktan sonra yataktan kalkmakta zorlanıyorsak sabah saatlerine verilen randevular mecburen kalkmamızı sağlayabilir.
Ayrıca öğrenci yediğine dikkat etmeli, yağlı yiyeceklerden, aşırı etten sakınmak; alkol zaten bu yaşta uygun olmadığı için uzak durmalıdır. Üniversiteden uzak sakin, temiz havası olan yerlerde oturmalı; çoğunlukla evinde var olan sağlıklı yiyecekleri yemeyi tercih etmelidir.
Uzun süre oturma pozisyonunda durmaktan sakınmalı, ara sıra odasını havalandırmalı ve odanın ısısı da ılık olmalıdır. Akşamları yoruluncaya kadar yürüyüşler yaparken ertesi günün yapılacak işlerini düşünmeli sonra da uyumalıdır. Bu yürüyüşlere hava koşulları ne olursa olsun alışmalıdır. İngiliz bir düşünürün dediği gibi dışarıda olanın aksine içeriden dışarıya bakan için hava her zaman daha yağmurlu ve daha kötüdür.
Ama unutmamak gerekir ki sıkı bir beslenme rejimi yapan ve hijyen kurallarına riayet eden gençler cinsel arzularla baş etme yolunda beden meşgul olacağından zihinsel desteği de bulamayacak böylece kendilerine hâkim olmaları da daha kolay olacaktır.
Akılla tutkular arasındaki ilişkiyi inceleyeceğiz. Tutku yapısı gereği kör olması nedeniyle akıl olmadan hiçbir şey yapamaz ancak aklı dayanak olarak kullanınca tutku en güçlü iradeleri bile yerle bir edebilecek güce ulaşabilir. Bu yüzden akla mukayyet olmak gerek. Genel kural olarak cinsel arzularla direkt baş etmeye çalışmak tehlikelidir zira karşı koymak için bile olsa düşündükçe aklımıza gelmesi bile onu güçlendirmeye yeter.
Cesur olup kaçmak gerek. Akıllıca savaşmamız lazım. Doğrudan savaşmak baştan kaybetmek demektir. Büyük başarılar için bir meseleyi sürekli düşünmek gerekirken cinsel arzularla baş etmek için ise hiç düşünmemek gerekir. Hatırlatıcı fikirler ile bağları koparmak şarttır. Akılda pusuda yatan düşünceleri uyandıracak resimlerden kaçınmak lazım. Hatırlatıcı romanlardan, hikâyelerden, gazetelerden sakınmak gerekir.
Diderot’nun bir sayfasını okumak şiddetli afrodizyak bir ilaç almak gibidir. Cinsel içerikli resimlere bakmaktan sakınmalı çünkü akıldan çıkarması oldukça zordur. Cinsel muhabbetler edilen ortamlardan ve arkadaşlardan uzak durmak gerek. Kendini kaptırmamak için tüm detaylarına kadar öngörülü davranmalıyız. Şehvet başlangıçta henüz cılızdır, güçlü değildir. Başında akıllıca davranırsak kovabiliriz. Ama bırakır da resimlerin canlanmasına izin verir, paylaşır, zevk alırsak geç kalmış oluruz.
İşte bu yüzden doğru çözüm akıllıca olmalı. Akıl sürekli meşgul edilirse cılız cinsel dürtüler örtbas edilmiş, zayıf biçimde irademiz sınırında kalır. Kendine dayanak bulamaz. Tekrar şans bulma ihtimali boş kalmamız durumunda mümkün olur. İşte bu yüzden tembellik ahlâksızlıkların anasıdır. Akıl boş kaldığında hayaller işlemeye başlar ve dürtüler yerleşir. Dikkat yoğunlaştıkça alevlendirir, güçlendirir. İçten içe cinsel dürtüler uyandıkça kabarır, canlanır, aklı istila eder ve nihayet meydan hayvani duygulara kalır.
Aslında korkusuzca söylemek gerekirse tembel, haylaz beyler akıllarını boş bırakmaları neticesinde heyecanlı eğlenceye ihtiyaç duymaları sebebiyle de cinsel arzularının kurbanı olacaklardır. Bu heyecanı, enerjiyi verimli ve sağlıklı olarak iş ortamına aktarmamaları durumunda feci son kaçınılmaz olacaktır.
Bu nedenle sadece aklı meşgul etmek de yeterli değildir. Aklın verimli bir şekilde işin mutluluğuyla meşgul edilmesi gerek. Aklın dağınık bir şekilde işlerle meşgul olması hiç keyifli olmayacaktır. Doğal olarak tepki verecek ve sonuçta tembellik duyguları açığa vurulacaktır. Sadece metodu ve devamlı bir çalışma aklın güçlü ilgi duymasını ve sürekli keyif almasını sağlayacaktır. Dağa tırmananların zirveye yaklaşırken duydukları sevinç gibidir.
Canlılık ve mutluluk veren işimize bir de yukarıda belirttiğimiz enerjik etkinliklerimizi de ekleyince geriye ergenlik dürtüleriyle baş etmek için belirlenecek hedefler kalacaktır. On sekiz ila yirmi beşli yaşlarda doğaya, dağa, ormana, denize, güzel olan şeylere, sanatlara, edebiyata, bilime, tarihe yönelmek yeterli olacaktır. Bunlara alıp başım yeni yerler keşfetmeyi de ekleyebiliriz. Böyle bir seyahat gence başarma duygusunu tattıracak, çok faydalı olacaktır.
Zihinsel ve duygusal anlamda ona çok büyük değerler katacaktır. Başarısızlıklar ona tekrar çaba sarf etmeyi, zorlukların üzerine gitmeyi öğretecektir. Hayatta mutlak başarı her zaman söz konu değilse de verilen mücadelenin sonunda kalbin rahatlaması başarı adına kâfidir.(s.50)
….
Çalışmayı tehdit eden büyük engeller hakkında söyleyeceklerimiz bittiğine göre sıra ikincil derecede sorun teşkil eden düşmanlarda. Doğal olarak seçtiğimiz arkadaşlara dikkat etmeliyiz. Arkadaş dediğimiz figürün arkasında geleceğimizin en azılı düşmanı olabilir. Öncelikle maddi durumu iyi olan ailelerin çocukları gelecek kaygısı olmayışı ve değerler eğitiminin eksikliğinden dolayı gençliklerini boşa harcayıp sonra da yaş ilerledikçe çalışanların işiyle alay edip küçümserler. Bunların dışında daha azılı bir grup daha kolejde karşılaşırız. Onlar daha baştan yenilgiyi kabullenen, işten kaçan pesimistlerdir. Tüm ezik karakterler gibi kıskanç, kendini beğenmiş ve hasettirler. Bunlar kendi türlerinin enteresan bir koludur; sabırlıdırlar, durumları süreklilik arz eder. Sanki umut kırmak için yaratılmışlar; tüm anları depresyonla dolu gibidir. Eksiklikleri belli bir süre sonra kendilerine büyük zararlar vermeye başlar. Eksikliklerinin farkında olduklarından başkalarının da çalışmasına engel olurlar.(s.57)
…
Ahlâk yerle birse, kendini beğenmişlik kol gezer, para da her şeyi mümkün kılar. Din gibi paraya tapılırsa öğrenci buradan kendine ancak vasatın altında pay çıkarabilir. Burada kanaatkâr olunmasını bekleyemeyiz. Aklın, karakterin üstün tutulduğu bir ortam olmadığı kesin. Böyle bir sosyetik, kültür eksikliği nedeniyle son derece Ön yargılıdır. Aptallık bulaşıcı olduğu için de gencin bundan etkilenmesi uzun sürmeyecek, aklı karışacak vedaha da kötüsü acıma ve adanmışlık duygusu ile hakkaniyeti körelecektir. Bu çevre onu kariyer planlarından alıkoyacaktir.
Yaşama nedenlerinden alıkoyarak heyecanını yitirmesine neden olacaktır. Onlardan biri olunca Marivaux’nun dediği gibi “sadece seyreden, dinleyen ama asla düşünmeyen” tıpkı penceresinden dışarı bakan biri gibi olacaktır. İlgisizlik, gelecek kaygısının olmaması genci hayattan koparacak, benliğini yitirecek; Oldukça can sıkıcı, monoton, isteksiz ve yorucu bir hayata savrulacaktlr.
Konuşulanlar zekice ve eğitsel olmadığından muhabbetler satmayacak, genç kendini böyle bir ortamda yalnız hissedecektir. Sadece zaman yönünden değil, ahlâki açıdan da kaybetmeye başlayacaktır.(s.60)
…
Üniversite öğrencilerinin genel bir şikâyeti var. Özellikle maddi destek sağlaması amacıyla özel ders veren, etüt hocalığı yapan gençler zamanın yetmediğinden şikâyet ederler. Oysaki zaman daha önce söylediğimiz üzere planlı kullanılması durumunda yetecektir. Zihinsel anlamda günde birkaç saat tekrar yeter. Bu tekrarlara notları temize çekme, malzeme hazırlama, düzenleme, boşu boşuna kaybedilen zamanların da eklendiğini düşününce yeterince zaman kalacağına emin olabilirsiniz. Ayrıca avukatlık, doktorluk, öğretim görevliliği gibi özünde rutin olmaktan uzak meslekler bile daha önce de söylediğimiz gibi zihin olarak rutine bağlarlar. Birkaç yıl sonra öğretmen derslerini ezberlemiştir; avukat ve doktor istisnai birkaç durum haricinde özel durumla karşılaşmaz. Böylece en üst düzey görevlerde bulunan meslek erbabının bile belli bir süreden sonra farkına varmadan, kullanılmaya kullanılmaya üstün yeteneklerinin paslanmaya başladığı, sorumlu oldukları alanların dışına çıkamadıkları görülmektedir. Öğretim görevlisinin yorgunluğu zihinsel bir yorgunluk değildir. Aşırı konuşmaktan kaynaklanan birtakım sınırlı kasların verdiği yorgunluktur. Bu sınırlı kas yorgunluğu genel bir yorgunluğa sirayet eder, zihinsel aktiviteye engel bir durum asla değildir.(s.63)
…
Tamamıyla tembel olan çok azdır. Bir atasözü der ki: “şeytan tembellerden beslenir”. Meşguliyeti olmayan beyin kısa zaman sonra gereksiz şeylerle ilgilenmeye başlar. Hiçbir şey yapmayan kişi sıkıntılarını tekrar tekrar çiğniyor gibidir. Bu geviş getirme, beyni beslemediği gibi onu bitirir de. Doğru şekilde kanalize edilmeyen enerji faydalı amaçlar uğruna harcanmadığı, verimli kullanılmadığı takdirde kötü niyetli hislerimizin kurbanı olur. Belli belirsiz kişilik sorunlarımız ortaya çıkar. Günlerimiz, uykularımız zehirlenmeye başlar. Yakından bakacak olursak Lord hayatı görüldüğü gibi istenilecek bir hayat değildir. Zevkler bile eziyete dönüşür çünkü hareketsiz bir yaşam keyif vermez. Gerçek zevk çabada gizlidir.
Tembellik bedene de sirayet eder, ilişkilerimizi, beslenme düzenimizi dolayısıyla sağlığımızı etkiler. Akıl ise durağanlaşır, boş ve yorucu işlerle meşgul olur, Halk ârasında söylendiği gibi kafayı yemeye başlar. Azme gelince; tembel İnsanda ne denli eksik olduğunu söylemeye gerek yok. Her çaba eziyete döner, o kadar ki alakasız yerleri ağrır. Onun için ne zor iştir çalışmak! Devamlılık, süreklilik gerektiren çalışma irade terbiyesi İçin çok değerlidir. Tüm meslekleri ama özellikle zihnen çalışmayı gerektiren iş alanlarını ilgilendirir, Çünkü bedensel çalışma alanlarında zihin başka şeyleri düşünmeye izin verir. Aksine zihinsel iş alanlarında dikkat ve duyguların tamamıyla kontrolü gerekir.(s.72)
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…