Eski âlimlerimiz “her şeyin bir engeli vardır, ilmin ise birçok engeli vardır” diyerek ilim öğrenmenin sabır, gayret ve emek isteyen bir süreç olduğunu ve ilim talibini bekleyen pek çok engelin olduğunu belirtmişlerdir.
İlim öğrenmenin engelleri arasında ilim tâlibini aşan çeşitli dış engeller olabilir. Bu yazıda ilim tâlibinin kendisinden kaynaklanan iç engellerin bir kısmından söz etmek istiyorum.
1. Merak (dert) sahibi olmayanlar ilim öğrenemezler.
Merak ilmin anahtarıdır. Kişiyi bir şeyin ardına düşürecek olan meraktır. Eğer merakınız yoksa daha fazlasını istemezsiniz, elinizdeki ile yetinirsiniz. Oysa Kur’an’da Allah Resûlü’ne (s.a.v.) şöyle dua etmesi emredilmiştir:
“De ki: Rabbim benim ilmimi artır.” (Taha, 114)
Nasıl ki acıktığınızda oturup yemeğin size gelmesini beklemiyorsanız, karnınızı doyurmak için “acaba ne yesem” diyerek düşünüp açlığınızı giderecek şeylerin peşinde koşuyorsanız işte öyle de zihniniz, aklınız acıktığında da aklınızı doyuracak bilginin peşinden gideceksiniz. Merak eden sorar, kendi zihinsel açlığını giderinceye kadar bilginin peşinden gider. Her bilgi, onda yeni bilgilere kapı açar. Hiçbir zaman “bu kadarı bana yeter” demez. Hep “daha fazla yok mu?” der.
2. Hazırcı olanlar ilim öğrenemezler.
İlim öğrenmek, arının yaptığı gibi binlerce çiçeği dolaşarak hepsinden öz elde edip bunları bal yapmaya benzer. Eğer arı farklı çiçekleri dolaşmasa o özleri elde edemez ve bal yapamaz. Kendisine şeker yedirilen arıların yaptığı balın sahte olduğunu, hiçbir besleyici özelliği bulunmadığını biliyoruz. Aynen bunun gibi de kendi meraklarının peşine düşmeyen, çaba ve gayret göstermeyip “bir kitap okuyarak”, “bir hocaya sorarak” her şeyi öğrenmek isteyenler asla ilim öğrenemezler.
Hz. Musa ile Hz. Hızır kıssasını düşünün… Hz. Musa, vahiyle bilgi alan bir peygamber olduğu halde Allah ona bir takım bilgileri doğrudan vahiy aracılığıyla vermeyip kendi katından ilim verdiği bir kuluna yönlendirdi. Hz. Musa ve yeğeni uzun ve meşakkatli bir yolculuk sonrasında Hızır’a ulaşabildiler.
3. Taklid edenler ilim öğrenemezler.
Taklid, Allah Resûlü (s.a.v.) dışında herhangi bir şahsın görüşünü “delilini bilmeksizin” kabul etmek demektir. Delilleri anlama ve araştırma imkânı olmayanların amelî meselelerde başkalarını taklid etmesi caiz görülse de bu durum söz konusu şahısların ilim sahibi olmalarına engeldir. İlim öğrenmek delili sormayı, soruşturmayı, aramayı gerektirir.
Bu ise, Kur’an dışında herhangi bir kitabı kusursuz, Allah Resûlü (s.a.v.) dışında herhangi bir şahsı / âlimi / şeyhi masum ve günahsız kabul etmeye engeldir. Elbette âlimlerimize, hocalarımıza, üstadlarımıza saygı duyarız. Onlar bize ilim yolunu gösterdiği için minnettar oluruz ama son kertede hiç kimseyi masum bilmeyiz. Öğrendiklerimizi Kitap ve Sünnet’e arz ederiz.
4. Ön yargılı olanlar ilim öğrenemezler.
Herhangi bir kişi, grup, görüş lehine ya da aleyhine herhangi bir bilgi ya da belgeye dayanmaksızın ön yargıyla hareket edenler ilim öğrenemezler. İnsan, ön yargılarından arınıp “her şeyden, herkesten öğrenebileceğim şeyler bulunabilir” diye düşündüğünde alıcılarını sonuna kadar açacaktır. Unutmamalı ki yeryüzünün ilk bilgisini insan bir kargadan öğrendi. Kabil, kardeşi Habil’i öldürdüğünde onun cesedini ne yapacağını bilemedi ve Allah ona cesedi gömmesi gerektiğini bir karganın fiili ile öğretti. Demek ki insanın hayvanlardan bile öğreneceği şeyler bulunabilir.
Hiç sevmediğimiz, nefret ettiğimiz, düşman saydığımız kimselerden bile öğreneceğimiz şeyler bulunabilir. Allah Resûlü, Bedir’de esir olarak alınan ve fidye ödeyecek parası bulunmayan kimselerin bir kısmını, on müslümana okuma yazma öğretmesi karşılığında serbest bırakmıştır. Demek kâfir de olsa ondan öğrenebileceğimiz şeyler olabilir.
5. Âlime ve kitaba hürmet etmeyenler ilim öğrenemezler.
Taklid ve taassup kötüdür ama bu demek değildir ki kendisinden ilim öğrendiğimiz hocalarımıza ve ilim tahsilinde bize rehberlik eden kitaplara saygı duymayalım! Kur’an’da “kendilerine ilim verilenlerin derecelerle üstün kılındığı” [Mücadele, 11] belirtildiğine göre âlimin ve kitabın kıymeti bilinmeli. Saygıda kusur edilmemeli.
6. Çapraz okumalar yapmayanlar ilim öğrenemezler.
Bir konuyu öğrenmek istediğimizde o konuda tek bir görüşü okumak bizi doğruya götürmez. Lehte ve aleyhteki görüşleri okumak, araştırmak gerekir. Yüce Rabbimiz, müslümanların bir özelliğini anlatırken “onlar ki sözü dinleyip en güzeline tabi olurlar” [Zümer, 18] buyurmaktadır. Demek ki farklı sözleri olanları dinlemeli, sonra dinlediklerimizi zihnimizde muhâkeme etmeli, bunlar içinden en güzel bulduklarımıza uymalıyız.
7. Kibirli olanlar ilim öğrenemez.
İlim öğrenmek zahmete katlanmayı, âlime ve kitaba hürmet etmeyi gerektirdiğinden kendi benlikleri tavan yapmış olanlar, başkasından öğrenecek bir şeyi olmadığını düşünürler. Böyleleri nasipsiz kimselerdir. Eğer kibir yapacak olsa Hz. Musa “ben Allah’ın peygamberiyim, Hızır’dan öğrenecek bir şeyim yok” diyerek yapardı ama Allah’ın elçilerinde kibir olmaz.
8. Keyfine düşkün olanlar ilim öğrenemez.
İlim öğrenmek çalışıp çabalamayı, uykusuz kalmayı gerektirir. Nice geceler başkaları rahat döşeğinde uyurken bir meseleye kafa yormayı, şakakların zonklamasını gerektirir. Rahata, konfora, keyfine düşkün olanlar bu sıkıntıları göze alamayacakları için ilim öğrenemezler.
9. İlmini amele yansıtmayanlar ilim öğrenemezler.
İlim kuru kuruya malumat yığmak değildir. Aynı zamanda öğrendiklerini hayata geçirmek, nefsinden başlayarak Allah’ın sözünün, hükmünün hakim olması için çalışmaktır. Bunu yapmadıkça kuru kuruya bilgileri yığmak insanı olsa olsa “bilgisayar” yapar. Oysa gerçek ilim tâlibi “bilgisayar” olduğu kadar “bilgisever” ve “bilgiyapar” ve “bilgiyayar” da olmalıdır. Allah, bildiği ile amel edene bilmediğini de öğretir.
10. İlim konusunda Allah’a dua etmeyenler ilim öğrenemezler.
Allah Resûlü (s.a.v.) faydasız ilimden Allah’a sığınmış, faydalı ilim talebinde bulunmuş, ilminin arttırılması için dua etmiştir. Şu halde müslüman, ilim konusunda dâima Rabbi ile irtibat halinde olmalıdır.
Bu konuya ilişkin daha pek çok madde sayılabilir ama yukarıda saydıklarımız, “ilim tâlibinin kendisinden kaynaklanan engeller” arasında en önde zikredilmesi gerekenlerdir.
Rabbimiz hayırlı ilimler öğrenmeyi, öğrendiklerimizi uygulamayı ve başkalarına da öğretmeyi cümlemize nasip eylesin.
(NOT: Bu yazıyı “ilim öğrenme yolunda olan” bir ilim tâlibi olarak yazdım. “İlmi öğrenmiş de başkalarına öğüt veren” bir eda ile değil. Zira “ben âlimim” diyen, aslında cehlini ızhar etmiş olur.)
(Soner Duman /30.Muharrem.1439/Cuma)