Kendisiyle Barışık Olmayan,Başkalarıyla Savaşır
İster tarihî isterse günümüz örneklerine bakılsın, bireysel ve toplumsal hayatın ön-görülebilirlik kavramına ne kadar bağlı olduğu müşahede edilebilir. Tarihî süreçte doğal âfetler, siyasî örgütler arasındaki savaşlar, iç çatışmalar, siyasî baskılar ve zulümler, yarınını ön-göremeyen kişilerin bulundukları mekânı terk etmesine neden olmuştur. Yalnızca büyük toplumsal hareketlenmelerin değil, bireysel terk edişlerin bile arkasında en temel etken olarak, hayatını ön-görememe kavramının bulunduğu tespit edilebilir. İbn Sinâ’nın yaşadığı coğrafyayı terk etmesinde, Uluğ Bey’in oğlu tarafından öldürülmesinden sonra Semerkand matematik-astronomi okulunun üyelerinin İslâm coğrafyasının dört bir tarafına dağılmasında ya da Nazi Almanya’sından kaçan bilim adamları ve filozoflarının çeşitli ülkelere sığınmalarının arkasında hep bu kaygı vardır.
İnsanın ön-görme kaygısı yalnızca hayatta ortaya çıkmaz; tarih boyunca insanlar tarafından üretilen tüm felsefe-bilim hareketleri de, tabiatı ön-görme kaygısından türemiştir. Çünkü ön-görme, sınırlamayı gerektirdiği için, denetlemeyi de olanaklı kılar; denetlenebilen bir süreç, belirsizlikten sıyrıldığından, korku kaynağı olmaktan çıktığı için de güvenlik duyuşu verir. Zira nedenleri bilinen bir sürecin sonuçları kestirilebileceğinden, tedbir alınmasına olanak sağlar; bundan dolayı en önemli özelliği sınırlamak olan çıkarımsal akıl, nedenselleştirerek iş görür. Ne-den sorusunun en önemli özelliği, ne-re-y-e’yi işaret etmesinden, başka bir deyişle sürecin yönünü vermesinden kaynaklanır (Nitekim Türkçede -re/-ra eki, taş-ra ve iç-re’de olduğu gibi yön bildirir). Fikrin, aklın belirli bir tertibinin (tefekkür) sonucu ortaya çıkan hâsılaya ad olması da bu yüzdendir.
İnsanoğlu tarafından tabiatı ön-görmek için geliştirilen dile felsefe-bilim denirken, hayatı öngörmek için geliştirilen dile de siyaset adı verilmiştir. Çünkü siyaset, -hayatı- ön-görme, önünü-görme sanatıdır. Bu sanatın amacı da, hayat içindeki süreçleri sınırlayarak belirsizliği gidermek ve denetleyerek insanî kaygıyı yatıştırmaktır. İşte bu nedenledir ki, siyaset bir yön-lendirme ve yön-etme yön-temidir; yön-ünün ucunu dikkate alarak geliştirilen fikre, siyasette tedbir denilmesi bundan dolayıdır. Yukarıda denilenler göz önünde bulundurulduğunda, siyasetin insanlar için öngörülebilir bir hayat inşâ etmesi, ancak ve ancak, bir hukuka ve ahlâka dayanmasıyla olanaklıdır. En küçük bir kurumdan karmaşık bir devlet örgütüne kadar, siyaset, bir hukuk (karşılıklı-erdem) ve ahlâka (karşılıksız erdeme) yaslanırsa, insanları bir yön-e taşıyan, yön-lendiren, insanlara yön veren, bir yön-etme yön-temidir; tersi durumda, sonucu zorbalık ve ahlâksızlık olan, insanları canavarlığa ve erdemsizliğe götüren, bir idare etme (dâireleştirme, dönüp dolaştırma) biçimi hâlini alır.
Kadîm deyiştir: Kendisiyle barışık olmayan, başkalarıyla savaşır.
İhsan Fazlıoğlu,Kendini Aramak