Bizim bugüne kadarki müthiş yanılış ve garip hevesimiz:
Milletin düne kadar mevcut olan törelerini yok sayarak, mevcut dinî inançlarını, değer hükümlerini, hatta kültürünü, dilini ve millî hedeflerini bozup dağıtarak… Kıt aklımız, dar bilgimiz ve taklit düşkünlüğümüzle yeni töreler, kültürler, değer hükümleri ve hatta yeni dil ve inançlar bulmaya kalkışmamız olmuştur.
Bu yanlış sevda ve kirli bencillik ise tutmamış ve sökmemiştir. Milletle onun okumuş evlâtlarının arasını büsbütün açmıştır. Bir alay diploma hamalını kendilerini bu ülkede birtakım sömürge memurları gibi telâkki edecek kadar ahmaklaştırmaktan başka işe yaramamıştır.
Bir düşününüz: Şu kadar asır, başka kavimler ve milletler üzerinde hüküm yürütmüş, imparatorluk kurmuş, zafer üstüne zaferler kazanmış bir milletin tepesi üzerinde nasıl sulta kurulabilir, beyninde bozalar nasıl pişer? Bunu dahi hesap etmeyecek bir ahmaklıkla milletin üstüne varılmıştır. Netice: pek tabiî sıfır bile değil, utançtır.
Osmanlı devleti, 16-17’nci asırlarda dünyanın fersah fersah ilerisinde idi. 1750’lerden sonra “düveli muazzama” ile atbaşı beraberliğe düştük. 19. asırda Avrupa’nın gerisinde kaldık. Bugün ise, medenî denilen ülkelerden olan geriliğimiz, 19. yüzyıldakinden daha az değildir. Bu durum aslında Türkiye’nin:
Avrupa’dan değil de kendi mazisinden geri olması meselesidir. Öyle olmasının sonucudur. Geriliğimizi anlamak için, meselâ, o günün şartlan içinde Türkiye’nin askerî, ekonomik, siyasî, kültürel şahsiyeti öbür milletlere bakışla nerede idi, bugün nerededir? Kıyaslamayı böyle yapmak lâzımdır.
Bir milletin şahsiyet ve töresi, tarihinin bilinmeyen karanlıkları içinden doğar. Yüz yıllar, bin yıllar içinde gelişir, kararlaşır, yücelir. Bunların köküne kibrit suyu ekerek, yeni töreler kurmaya kalkışmak, cinnettir, çünkü olamaz. Elli altmış yaşında en yüksek tahsil ve görgüye sahip vakarlı bir adamı ilkokul sırasına oturtup yeni alfabe öğretmeye kalkmak ne kadar acaipse, Batı’nın kıskanç, aşağılatıcı ve kinci ehl-i salib telâkkisine kapılıp aldanarak, Türk milletini de bir Afrika kabilesi imiş gibi, densiz yeni törelerle adam etmeye kalkmak, adam olmamanın tâ kendisidir. Bu ahmaklıktan vazgeçtiğimizi ilân etmek zorundayız.
Ahmet Kabaklı – Devlet Felsefemiz 91-92 s.
Necmeddin-i Dâye [*****] çev. Halil Baltacı Necmeddin-i Dâye (ö. 654/1256) tasavvufun bir din yorumu…
Gazzâlî [*] çev. Osman Demir Gazzâlî (ö. 505/111) Allah’ı bilmenin imkânı ve yöntemi konusunda…
Gazzâlî [*] çev. Mahmut Kaya Te’vilin şartlarını tespit etmeyi ve iman ile küfür arasındaki…
Kilise babalarının en ziyade iltifat ettiği, teolojik ağırlıklı bir anlatıma sahip Yuhanna Incil’inin l’inci Bab’ının…
İçinde yaşadığımız dönemin hakim zihniyetini karak- terize eden en önemli hususlardan biri de, hiç şüphesiz,…
İçinde yaşadığımız dünya, bedensel varlığımız ve duygularımız zamanın eliyle şekillenir. Sabretmeyi, şükretme- yi, iyiliğin ve…