Kemalizm’in Altı Oku
‘Türkiye Devleti, cumhuriyetçi, milliyetçi, halkçı, devletçi, laik ve inkılâpçıdır. Resmî dili, Türkçedir. Makam, Ankara şehridir”, (Teşkilatı Esasiye Kanunu, 10.01.1945).
İslam’ı devlet dini olarak açıklayan daha önceki cümlenin kaldırılması değişikliğinin bu maddeye etkisi, bununla birlikte, ulusal toplumun bütünlük ilkelerini ifade etmek eğilimiydi.
Fakat Kemalist programın kullandığı sıfatlar, biraz açıklanmaya gerek duvar. “Cumhuriyetçi”, elbette siyasî örgütlenmenin doğasına işaret eder. “Milliyetçi”, özellikle Ziya Gökalp’in Türkçülüğü ile ülkede ve toplumda kurulan Türk birliğini ifade eder. Yine, “halkçılık”, yüksek ahlakî bilinç ve ulus vicdanı olarak görülen toplum idealini yansıtır. Kısaca bu Durkheim’ın “ahlakî olgucundaki yerleşik değerlerin bir dışavurumudur (1924). Devletçilik, bazı Avrupa uluslarının ileri sürdüğü totaliter ilkelere değil, aksine devlet toplumu içinde bireylerin özellikle ekonomik düzeyde bütünleşmesine işaret eder. Yine, devlet toplumun laik (Fr. laique) doğasının vurgulanması, Durkheim ve Gökalp’in akıl yürütmesine uygundur. Atatürk’ün din ve sosyo- politik işler ayrımı, Durkheim’dan sonra Gökalp’in toplumdan kutsalın çekilmesi koşullarında olduğu gibi, Avrupa uluslarının bazısını karakterize eden ruhban karşıtlığı ve ikon kırma ruhunda çok fazla üstlenilmemiştir.
İslam, Türk vatanseverliğinin yükselişiyle gerileyecektir. Sonuncu olarak devrimcilik ilkesi vardır. Kemalist anlamda devrim, başarılmış bir olgu olduğu için, bunu yorumlamak daha kolaydır. Fakat Türk devrimcilik ilkesi, reforma veya etkin bir değişime işaret eder. Çıkarım, tekrar idealleştirilmiş Türkçülük ruhuna ve Batı’dan kurumları alan Türkiye ve toplumunun onları bütünüyle Türk özellik ve yapısında düşünmek zorunda olduğu noktasına geri döner (Duda 1948:99-100; Heyd 1950: 78-81).
Kemalist ideolojinin bu sözde altı ilkesi gözden geçirildiğinde, buradakinin devlet sosyalizminin bir başka biçiminden biraz daha fazlası olduğu görülebilir. Bu devlet sosyalizmi, İngiliz İşçi Partisi’ninkiyle, hatta daha iyi Fransa veya İtalya’nın sosyalist partilerinin tasarımlarıyla, belki daha az sevimli olarak, Nazizmin acımasız devletçiliği ile karşılaştırılabilir. Fakat bu değerlendirmelerin hiçbiri Türk gelişmesine adil değildir. Doğrusu, nihaî ürün, sosyalizm veya totalitarizme benzeyebilir. Fakat Durkheim’ın bütün önceliği topluma verdiği ve bireyin değerini önemsemediği hatırlatılmak zorundadır. Türkler, bu anlayışı korurlarken, kollektif eylemin keyfî olmadığını ve Hegelci diyalektikte dile getirilmediğini savunurlar. Türkiye’de devletçilik, kollektif iradenin belirtisi olarak yorumlanır. Türkiye, özellikle II. Dünya Savaşı sonrasında tedrici olarak sanayileşip, yurt dışından sürekli yardım alıcısı olmuşken, devletin toplumsal eylem mantığı Durkheim’ın fikirlerine geri dönmüştü. Gerek devlet toplumu bütünleşmeyi başarırken, gerekse toplumsal yapı ve toplumsal yapı ve toplumsal eylem işlerken, kollektif bilincin yüce idealleri doğar ve ekonomik batılılaşma gelişimini sürdürebilir.
Muhafazakar Düşünce Dergisi, Cumhuriyet Modernleşmesi