Kadere Teslimiyet
Kadere teslimiyet, kaçınılmaz olan büyük insani ızdıraba dokunaklı bir cevaptır. O, hayatı olduğu gibi idrak etmek ve her şeye sabır ve tahammül etmeğe bilinçli bir şekilde karar vermek demektir.
Güçsüzlük ve güvensizlik hislerinin neticesi olarak hâsıl olan teslimiyetin kendisi, yeni bir kuvvet ve yeni emniyet kaynağı olur. Allah’a ve takdirine inanç bize öyle bir emniyet hissi verir ki, başka hiçbir şey onun yerine geçemez. Emerson; “bütün kahraman ırklar kadere inanmışlardır” diye iddia ediyor. Zira teslimiyet birçoklarının tamamen yanlış olarak zannettiği gibi asla pasiflik demek değildir. Teslimiyet insanın bir bütün olarak dünyaya ve kendi faaliyetinin neticelerine karşı bir iç tutumudur. Allah’ın iradesine teslimiyet, insanların iradesine karşı bağımsızlık demektir. Allah’a itaat insana itaati men eder. Kaderi kabul etmek kendini en büyük ölçüde hür hissetmektir. Bu öyle bir hürriyettir ki, kaderi yerine getirmekle, onunla ahenk içinde olmakla kazanılır. Mücadelemizi insani ve makul kılan, ona sükûn ve huzur damgasını vuran, her şeyin akıbetinin elimizde olmadığı kanaatidir. Bize ait olan, gayret etmek, uğraşmaktır; netice ise Allah’ın elindedir.
Teslimiyet, hayatın çözülemezlik ve manasızlığından insani ve vakarlı tek çıkış yoludur. İsyansız, yeissiz, nihilizmsiz, intiharsız tek çare… Teslimiyet, hayatın kaçınılmaz olarak getirdiği sıkıntılarda alelade bir insanın kendini kahraman gibi hissetmesidir.
İslam, kanunlarına, emir ve yasaklarına, beden ve ruhtan talep ettiği gayrete göre değil; bunun hepsini kapsayan ve aşan bir şeye göre, marifetin bir anına, ruhun zamanla yarışma kuvvetine, varoluşun getirebileceği her şeye tahammül etmeğe, rızaya, yani tek kelimeyle Allah’a teslimiyetin hakikatine göre adlandırmıştır.
Ey teslimiyet, senin adın İslam’dır…
Aliya İzzetbegoviç – Doğu ve Batı Arasında İslam,311,312
Aldığım yer:Ali Can – Medeniyetimizin Öncülerinden 365 Fikir,syf.499,500