Kabir Azabı Olmadığını İddia Edenlere Cevaplar

images19 Kabir Azabı Olmadığını İddia Edenlere Cevaplar

Duyular ve akıl yürütme vasıtasıyla bilinemeyip vahiy yoluyla sabit olan gaybî konulardan biri de kabir azabıdır. Bu hususta bazı âyetlerin işareti ve çeşitli hadislerin açık beyanları mevcuttur.

Kabir azabının olmadığını söyleyenlerin iddialarını yazıp her iddiaya yerinde cevap vermeye çalışacağız:

İddia:
Araf suresi 33. ayet; De ki: Rabbim ancak açık ve gizli kötülükleri, günahı ve haksız yere sınırı aşmayı, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şeyi, Allah’a ortak koşmanızı ve Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır.
Rahmanın kulları, lütfen ayeti iyice okuyunuz. Ne diyor Yaratan, hakkında hiçbir delil indirmediği bir şey hakkında, yine Allah hakkında bilmediğiniz şeyleri söylememizi HARAM kıldığını yasakladığını çok açık bir şekilde belirtiyor. Bu ayeti yazının devamı sürecince lütfen unutmayalım. Önce hemen ifade edelim ki, kabir suali ve kabir azabı ile ilgili Kur’an-ı
Kerim’de hiçbir beyan yoktur. Burası çok önemlidir.

Cevap:
Kur’an’ın açık ifadeleri yanında işaret, delalet yoluyla yaptığı ifadeleri de vardır. Firavun ailesinin ahiret azabından önce sabah-akşam ateşe atılacağını ifade eden Mümin suresinin “Onlar, sabah akşam ateşe arz olunurlar. Kıyamet kopacağı gün de: “Firavun hanedanını azabın en şiddetlisine tıkın!” (denilecektir)” mealindeki 46.ayeti bu delalet yoluyla kabir azabına işaret etmektedir. Çünkü burada cehennem azabından önce bir diğer azaptan bahsedilmektedir.

Ayrıca Nûh kavminin suda boğulmasının ardından ateşe atıldığını (Nûh 71/25) bildiren âyetler de Ehl-i sünnet âlimlerine göre kabir azabına ilişkin delillerdendir.

Bunların dışında, iyilerle kötülere dünyada ve âhirette yapılacak muamelenin aynı olmayacağını (Câsiye 45/21-22), münafıkların iki defa azap gördükten sonra büyük bir azaba mâruz bırakılacağını (Tevbe 9/101), kâfir ve münafık olanlara cehennemdeki büyük azaptan önce yakın bir azabın tattırılacağını (Secde 32/21; Tûr 52/47) belirten âyetler de kabir azabına işaret eden deliller arasında zikredilir.

İddia:
İki melek gelip kabirdeki ölüye sual soracakmış. Peki ölü bir şey işitir mi? Kur’anı Kerim’deki ayet, ölülerin bir şey işitmeyeceklerini söylüyor. Biz de biliyoruz ki Kur’anı Kerim’de beyan ediyor ki, ölüler bir şey duymazlar. Öyle ise o sözde karayüzlü melek ne diye gelip de ölüye sorular soracakmış? “Kuşkusuz sen ölülere bir şey işittiremezsin…” (Neml Suresi: 80, Rum Suresi: 52)

Cevap:
“Sen ölülere işittiremezsin”
demek, “Sen kâfirleri imana kavuşturamazsın” demektir. Bu bir mecaz ifadedir. Kâfirler idrak noktasında akıllarını kullanmadıkları için ölülere benzetilmiştir.

Örneğin bir ayette “Onlar/kâfirler sağırdır, kördür, dilişizdir.” (Bakara, 2/171) denilmiştir. Bu ifadeden bütün kâfirlerin sağır, kör, dilsiz olduğunu söyleyebilir miyiz?

Demek bu bir mecaz ifadedir.

İddia:
– Dirilme kıyametten sonradır.
– Ölülerin dirilmesine ait Kur’an-ı Kerim’de çok sayıda ayet-i kerime vardır. Bu ayetlerin hemen tamamı ölülerin kıyametten sonra diriltileceğini açıklamaktadır. Hiçbir ayet de ölülerin kabirde dirileceğini beyan etmemektedir. Evet, altını çizerek tekrar edelim, ölülerin diriltilmesi kıyametten sonradır.
– Azap hesaptan sonradır.
Müşriklerin, kafirlerin ve diğer zalimlerin azaba uğrayacağını Kur’an-ı Kerim yüzlerce ayetinde beyan etmektedir. Ancak bütün bunlar kıyametten ve insanlar hesaba çekildikten sonradır. Ayetler böyle açıklıyor. Hiçbir ayette, kıyametten ve hesaba çekilmeden önce insanların cehenneme atılacağına dair hiçbir beyan yok. Dolayısıyla kabir azabı da yoktur. Kabirin bir cehennem çukuru olduğu da yanlış ve yalandır.

Cevap:
Kur’an’da dünya ve ahiret âleminin muvazenesi yapılmaktadır. Ahiretin tarlası olan dünyada ekin ekilecek orada mahsulat biçilecektir. Dolayısıyla bu dünyanın hesap günü öbür dünyadır. Ancak öbür dünyaya varıncaya kadar uzun bir yol vardır. Bu yolun ilk basamağı kabir hayatıdır. Kur’an’da şehitlerin ölü olmadıkları (kabirlerinde diri olduklarını) beyan etmektedir.

Demek ki ahiretten önce de bir kabir, berzah hayatı vardır.

İddia:
– Uyduruk hadislerde var.
–  Kabir azabı Peygamberimizin göçünden yüzlerce yıl sonra ortaya çıkan uyduruk hadislerde vardır. O hadisler tamamen tek kişi haberidir ve hiçbir suretle hüküm ifade etmezler. Dini açıdan, ilmi açıdan o hadislerin hiçbir değeri yoktur.

Cevap:
– Hadislerin yüzlerce yıl sonra ortaya çıktığı iddiası tamamen yalandır. Hz. Peygamber daha hayatta iken hadislerin yazıldığına dair sahih haberler vardır. Hadislerin ilk resmi devlet tarafından yazıya dökülmesi bile Hz. Peygamberin vefatından yaklaşık 90 yıl sonradır. Çünkü bu hizmet, Ömer b. Abdulaziz tarafından yaptırılmıştır. Bu zat, hiçi 99 yılında halife olmuş ve hicri 101’de vefat etmiştir. Bu da Hz. Peygamberin vefatından sonra yaklaşık 90 yıla tekabül eder.

Demek ki “hadislerin yazılması Hz. Peygamberin vefatından yüzlerce yıl sonra ortaya çıkmış” iddiası tevil ve telafisi kabil olmayan açık bir yalan ve iftiradır.

– İslam Literatüründe olduğu gibi bütün akılların kabul ettiği gerçek şudur ki, kesin bilgi yollarından biri de sağlam haberdir. Sağlam haber mütevatir haberdir.

Mütevatir haber lafzi ve manevi mütevatir olmak üzere iki çeşittir. Hadislerin bir kısmı lafzi mütevatirdir. Bu konuda hususi eserler yazılmıştır. Bir kısmı da manevi mütevatirdir.

İnceleyin:  Kabir alemi nedir?

Bunlar lafzen “âhad/tekil” haberler olsa da şartlerı itibariyle tevatür derecesinde kuvvetlidir. Bu husus hadis uzmanları tarafından kabul edilmiştir.

Binlerce hadisi yazan otoritelerin bu davranışı bile, onların bu âhad/tekil hadislerin de sağlam olduğunu belirtiyor. Örneğin, Buhari ve Müslim kendi kitaplarına “sahih” kaydını koymuşlardır.

Verilen bilgilere göre, hadisleri ilk defa toptan inkâr eden Gulam Ahmet adındaki şahıs o günkü âlimler tarafından tekfir edilmiştir. Onun için bu konuda dikkatli olmak akl-ı selimin zorunlu işidir.

İddia:
Kabir azabının olduğuyla ilgili hadisler uydurmadır:
Peygamberimiz mezarlıktan geçerken: “Kardeşiniz için Allah’tan mağfiret dileyiniz. Çünkü o şu anda sorguya çekilmektedir” demiştir.
– İdrardan sakınınız, zira kabir azabının çoğu ondandır.
– Şüphesiz kabir ahiret konaklarının ilkidir. Eğer ölü bu konaktan kurtulursa ondan sonrası daha kolaydır. Ondan kurtulamazsa sonrası daha zordur.
– Hz. Peygamber Hz. Ayşe’ye sordu: “Kabirde halin nedir.” Kendisi cevap verdi: Ya Hümeyra şüphesiz kabrin mü’mini sıkıştırması, ananın çocuğunun ayağını sıkması gibidir. Münker-Nekir meleklerinin soru sorması da; göz kamaştığı zaman ona sürme çekmek gibidir.
– Hz. Peygamber, Hz. Ömer’e: “Kabirde halin nicedir?” demiş. Hz. Ömer de- “Aklım başımda mı olacak ?’ demiş. Resulullah ‘Evet’ demiş. Hz. Ömer de ‘O takdirde hiç aldırmam’ cevabını vermiş.

Cevap:
Bu hadislerin önemli bir kısmı sitemizde kaynaklarıyla verilmiştir. Bunların sahih olup olmaması bu noktada bir şey ifade etmez. Çünkü kabir hayatını inkâr eden adam sahih hadisleri de kabul etmiyor.

Hadislerde belirtildiğine göre, Resûlullah (asm) Efendimiz:

kabirde azap gören bazı kimselerin sesini işitmiş (Müsned, III, 103, 104; Müslim, Cennet, 67-69),

kabir azabından Allah’a sığınmış ve ashaba da Allah’a sığınmalarını söylemiş (Müsned, III, 296; Müslim, Cennet, 67),

cenaze namazını kıldırdığı ölüyü kabir azabından koruması için Allah’a dua etmiş (Müslim, Cenâiz, 86),

ayrıca azap görenlerin sesini hayvanların işittiğini haber vermiştir (Nesâî, Cenâiz, 115).

Gıybet ve koğuculuk yapmak (Müsned, I, 225; Buhârî, Cenâiz, 88, Vudu, 57),

ölüye ağıtlar yakarak ağlamak (Buhârî, Cenâiz, 33; Müslim, Cenâiz, 16-28),

borçlu olarak ölmek (İbn Mâce, Sadakat, 12),

yalan söylemek, zina etmek, faiz yemek, içki içmek (Buhârî, Cenâiz, 92; Tabîrü’r-rüyâ, 48) gibi fiillerin kabir azabına sebep teşkil ettiği yine hadislerde bildirilmektedir.

Hadislerde kabrin sıkması (Tirmizî, Cenâiz, 70) kişiye sabah akşam cehennemdeki yerinin gösterilmesi (Buhârî, Cenâiz, 88; Müslim, Cennet, 65-66) gibi azap şekillerinin bulunduğu da haber verilmiştir.

Kabir azabının kâfirler ve günahı çok olan müminler için kıyamete kadar devam edeceği, günahı az olan müminler içinse geçici olacağı kabul edilir. (Kabir azabının isbatı için bkz. Nevevi, Müslim Şerhi, (Müslim, Cennet, 17) 11:7088-7091, 1996 Beyrut, Da-ru’l-Fikr Yay.)

İddia:
Enam 38:Biz bu Kitap’ta, herhangi bir şeyi ne eksik bıraktık ne fazla yaptık. Onlar, sonunda Rableri önünde hasredilirler.
İsra 89; Yemin olsun, biz bu Kuran’da, insanlar için her benzetmeden nice örnekler sıraladık. Ama insanların çoğu inkâr ve nankörlükten başka bir şeyde diretmediler.
Enam 114: Allah size Kitap’ı ayrıntılı kılınmış bir halde indirmişken, Allah’ın dışında bir hakem mi arayayım?)
Zühruf 44 Gerçek şu: Bu Kuran sana ve toplumuna elbette ki bir hatırlatıcı/bir düşündürücü/bir şeref/bir öğüttür. Bu kitaptan sorumlu tutulacaksınız.
Demek ki Rabbimiz bu kitapta hiçbir eksik bırakmadığını ve her benzetmeden, konudan nice örnekler verdiğini ayrıca kur’anı ayrıntılı kıldığını ve işin ilginci sizleri bu kitaptan sorumlu tutacağını bizlere açıkça söylüyor. Peki, tüm söylenenler sorumlu olduğumuz kitapta neden yok dersiniz? Önce kabir azabının, Kur’an ayetlerine baktığınızda asla olamayacağını gösteren ayetleri sizlere hatırlatmak istiyorum.

Cevap:
Bu ayetlerin ifadesinden anlaşılıyor ki, Kur’an’da her şey vardır. Fakat her şey çok açık değildir. Eğer öyle olsaydı, namazın kaç rekat olduğu, tavafın kaç şavt olduğu, zekatın kaçta kaçı olduğunu da Kur’an’da bulmamız gerekecekti.

Bunlar ve bunlar gibi yüzlerce İslam meselesi var ki, Kur’an’da açık olarak ifade edilmemiştir.

Demek ki, bu ayetlerde “kabir hayatından, nekir-münker suallerinden bahsedilmemiş” diye bunları inkâr etmek Kur’an’ı bilmemek manasına gelir. Bu mantıkla hareket edenler, dinin üçte birini (ki bunlar ancak hadislerden öğrenilmiş) inkâr etmeleri gerekir.

Üstelik bu mantığa göre hareket edilirse, Hz. Peygamberin hadislerini kabul eden başta sahabe ve tabiin olmak üzere hak mezhep imamlarını ve milyonlarca İslam âlimlerini geri zekâlı ve cahil olarak kabul etmek gerekir. Bunu şeytan bile kimseye kabul ettirmeye yeltenmez.

İddia:
Nahl 2: Onlar diriler değil, ölülerdir. Ne zaman diriltileceklerini de bilmezler.
Demek ki bu ayete göre öldükten sonra yalnız mahşer günü diriliş var. Kabirde tekrar dirilip hesaba çekilmiş olsak mahşerde dirileceğimizi bilmemiz gerekir.

Cevap:
Bu ayette hayatta olan kâfirlerin gerçek manada hayatta olmadıkları, ölü gibi oldukları, mecaz olarak ifade edilmiştir. Buradaki “ölü” ifadesi, normal dünya şartlarına göredir. Çünkü muhatap olanlar dünyadadır.

İnceleyin:  Ebu Hanife Fıkhu-l Ebsat'dan Alıntılar

Şimdi hangi akıllı ve mantıklı insan var ki, hayatta olanlarla ölü olanları aynı kefeye koysun.

Bu konuda şehitler de ölü değil mi? Onlar da kabre konulmuyor mu? Halbuki Kur’an’da “onların ölü olmadıklarına” vurgu yapılmıştır.

Demek ki, dünyadaki normal şartlara göre ölü sayılanlar kabirde/berzahta diri olmaları buna aykırı değildir. Her mümin ruhların ölmezliğine iman etmek zorundadır. Fakat ölenin ruhu da –dünya hayatı standartlarına göre- ölüp gidiyor.

Demek ki, Kur’an’da misal olarak verilen “ölüler” ifadesi dünya bakış açısına göredir. Yoksa gerçekte ölenlerin kıyamete kadar “bir daha hayat yüzünü görmeyecekleri” manasına gelmez.

İddia:
Duhan 56:Orada, ilk ölümden başka bir ölüm tatmazlar.
Bu ayetten de anlaşılıyor, bizler öldükten sonra eğer kabirde dirilip hesaba çekildikten sonra yine öldürülecek, daha sonra mahşer günü diriltileceksek, iki kez ölüm tatmış oluruz. Buda bu ayete ters düşer.

Cevap:
Onlar: “Rabbimiz!” derler “ Sen bizi iki defa öldürdün, iki defa dirilttin…”
(Mümin, 40/11) mealindeki ayetin ifadesi, yukarıdaki iddiayı kökünden çürütmektedir. Bu ayetin gerçek anlamı ve detaylı bilgi için Sitemize bakılabilir.

Bununla beraber, daha önce de söylediğimiz gibi, Kur’an’da iman-küfür; cennet-cehennem nazara verildiği gibi, dünya ve ahiret hayatına dikkat çekilmektedir. Dünyadan ahirete gidinceye kadarki yolda neler var neler yok, onu peygamberimiz açıklamıştır. Evet, peygamberimiz, Kur’an’da açıkça olmayan bir çok ibadet konusunu detaylarını açıkladığı gibi,  bu uzun ahiret yolculuğuyla ilgili bilginin detayların da o vermiştir.

İddia:
İsra 52 :Sizi çağıracağı gün, onu hamt ederek çağrısına derhal uyacaksınız. Ve sadece az bir süre kaldığınızı düşüneceksiniz.
Yüce Rabbimiz bu olayı da uykuya benzetir. Nasıl saatlerce uyuduğumuz halde, zaman kavramını yitirip bir göz kırpması kadar uyuduğumuzu sanırsak, benzer şekilde öldükten sonra diriltilinceye kadar bir yokluk yaşarız. Eğer mahşer gününden önce bir hesap olsaydı kabirde, önce yapılanlar hatırlanacaktır.

Cevap:
Bugün tıpta hastalara verilen şok tedavisiyle insanın hafızası bir anda silindiği bilinmektedir. Bir trafik kazasını geçiren bazı kimselerin bile geçirdiği travmalar sonucu uzun bir süre kendine gelmediği de bilinmektedir.

Acaba o uzun zaman zarfında bunca şoklara ve travmalara karşılık hafızalarını kaybetmeleri için başka sebep aramaya gerek var mı?

Kaldı ki dünya hayatının faniliğini ve kısalığını ifade eden bu gibi ayetleri bahane ederek sahih hadislerde açıkça belirtilen ve ehl-i sünnetin milyonlarca âlimi tarafından kabul edilen kabir ve berzah hayatını inkâr etmek bir cehaletten kaynaklanan bir cüret değil de nedir?

İddia:
Enam 60: O, odur ki, geceleyin sizi öldürür. Gün boyunca neler yapıp neler kazandığınızı bilir. Sonra, belirlenmiş süre işletilip tamamlansın diye, gün içinde sizi diriltir. Nihayet O’nadır dönüşünüz. Sonra, yapıp ettiklerinizi size haber verecektir.
Bu ayete de lütfen dikkat ediniz. Ömür bittikten sonra dönüşümüzde yaptıklarımızın hesabı sorulacağını söylüyor. Hiçbir suçtan iki kez hesap sorulup iki kez ceza alınamayacağına göre, demek ki hesap mahşer günü sorulacak olduğu anlaşılıyor.

Cevap:
Öncelikle şunu iyi bilmek gerekir ki, kabirdeki sorgulama imanla alakalıdır. Mahşerdeki hesap ise amelle alakalıdır. Her mahkemenin safahatı olduğu gibi, dünyada yapılan işlerin de değişik safahatının olmasında -dini, akli, hukuki- ne sakınca vardır?

Yeni bir ülkeye gidildiği zaman önce pasaport sorulur. Daha sonra –icap ederse- kişinin sabıkasına bakılır. Kabir hayatı, Ahiret ülkesinin ilk “iman-pasaport” kontrol noktasıdır. Mahşerdeki mahkemede ise, insanların sicillerine, sabıkalarına bakılır.

Yukarıdaki ayette yer alan “Nihayet O’nadır dönüşünüz. Sonra, yapıp ettiklerinizi size haber verecektir” mealindeki ifadeden kabir sorgusunun olmayacağını nasıl çıkarabiliriz?

Bu haber verme işinin kabirden başlamayacağında dair bir açıklama var mı bu ayette?

Kaldı ki, yukarıda defalarca ifade ettiğimiz gibi, Kur’an’da “dünya-ahiret” eksenli ifadelere yer verilir ve prensip olarak dünya-ahiret ikilisine dikkat çekilir. Kabrin de ahiretten sayıldığını sahih hadislerden ve ümmetin icmaından öğreniyoruz.

İddia:
Yasin 51: Nihayet Sur’a üfürülecek(Kalk borusu çaldığında). Bir de bakarsın ki onlar kabirlerinden kalkıp koşarak Rablerine giderler.
Yasin 52 :Ve demişlerdir ki: Yazıklar olsun bize, kim kaldırdı bizi uyuduğumuz yerden; bu, rahmanın bize vaadettiği şey ve peygamberler gerçek söylemişler.

Cevap:
İslam alimlerinin bildirdiğine göre, “Kim bizi kaldırdı uyuduğumuz yerden” mealindeki ifadenin manası şudur:

Bunu İkinci sura üflendikten sonra kalkan kâfirler söylerler.Kabir/berzah azabı onlar için aralıksız devam eder. Ancak iki sur arasında bütün insanlar uyurlar (bazılarına göre kendilerini uyumuş gibi hissederler). Bunun için “kim bizi, kaldırdı uykumuzdan “derler(bk. Taberi, Beğavî,  Zemahşeri, Maverdi, İbnu’l-Cevzi, İbn Atiye,  Nesefi, Kurtubî, ed-Durru’l-Mensur, İlgili ayetin tefsiri).

Diğer bazı alimlere göre, gerçekten orada onlar için bir uyku söz konusu olmamıştır. Ancak kıyametin şoku karşısında akılları karıştığı için uyduklarını zannederler(bk. Beydavî, ilgili ayetin tefsiri)

sorularlaislamiyet.com sitesinden alıntılanmıştır…

Muhammed Ali

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir